@hestiamy
|
Arkadaşlar hepinize merhaba, elimden geldiğince bölüm atmaya çalışıyorum biliyorum sık bölüm atamıyorum ama bu hafta elimden geldiğince atmaya çalışacağım siz de yorum atarsanız yorumlarınızı okumayı isterim♡ Gününüz, geceniz , gündüzünüz iyi geçsin. İyi okumalar. Bu evin içindeki ikinci haftam doldu. Ne dışarı çıktım ne de bir şeyler yaptım. Yapmak da istemedim. Bir çok şey hakkında bir belirsizlik içindeydim. Birçok insan aşkı tarafından gazaba uğrar ve acı çekerdi ama bunun ne kadar süreceğini öngörememem içimdeki umut duygusuyla oynuyordu. Sevgi insanı genç kılar derler ama bu boktan hayatım sevgim yüzünden daha da mahvolmuştu. İlk başta kendimize güzel bir ütopya kurmuştuk, sonra babam bunu bozmuştu ve durduk yere kendimizin eliyle yaptığı bu iş başımızı ağrıtmaya başlatmıştı. Ben annemin ölmesini seçmemiştim, babamın bana böyle bir şey yapmasını seçmemiştim ama elimle seçtiğim tek şey olan sevgilim elimden gitmişti. Çoğu şeyi beceremiyordum ama bu sefer her şeyi elime yüzüme ben bulaştırmamıştım, babam beni yeniden kalktığım bu çukura düşürmüştü. "Seni çok özledim. Artık iyileştim de, seni görmek istiyorum." Aşkın'a attığım sayısız mesajdan biriydi bu. Haberlerden onun haberini alıyordum, o iyiyim dese de basına yansıyan görüntüler iyi değildi. Onun için endişeleniyordum, geleceğimiz için endişeleniyordum. Onu tekrar görememekten korkuyordum. Her gün, her sabah kalktığımda o boşluk hissi bitiriyordu beni. Şöyle bir bakıyordum; bir sorun mu var? Hayır. Aç değilim, yatacak bir evim var ve iyileşiyorum. Ama içimdeki o hissiyat hiçbir zaman susmadı. Kalbimde bir şeyler hissediyordum. Bir şeyler olağanın dışındaydı ya da ters gidiyordu. Güneş her zamanki gibi doğuyordu, biyolojik olarak her şey yolundaydı ama benim içimdeki bir şeyler hiçbir şeyin yolunda olmadığını hissettiriyordu. Hem de iliklerime kadar bu hisle yıkanıyor gibiydim. Bilmiyorum, hep böyle mi gidecekti? Hiçbir zaman tamamlanmışlık hissiyle uyanmamıştım ama bu seferki farklıydı. Hayal kırıklığı. İçimdeki hissin tanımı buydu belki de. O kadar hayal kırıklığı içerisindeyim ki yemek bile yemek istemiyor, içtiğim suyun boğazımda zehir gibi bir tat bırakmasını umursamıyordum. Aşkın gelecekti ama her şey beklediğim kadar hızlı gerçekleşmeyecekti. Evet evet. Öyleydi. "Geleceğim. Hem de çok yakında, hiç beklemediğin bir anda. Üzülme, seni çok seviyorum." Aşkın'ın yazdığı mesajla içimde bir umut oluşmuştu tekrardan. Babamı bırakıp gitmeye de yüreğim el vermiyordu. Ama böyle de yaşanır mıydı? Kalbime gelen bu tüm kötü hisleri kovamamaktan dolayı yaşanan bir duygusal yıkımdan ben mi sorumluydum? Kendi yeni tanımaya başlamış bir birey gibi hissediyordum. Kafam çok karışıktı. Yatağıma oturup bir süre duvarı izledim, ağladım. İçimden gelerek yapabildiğim tek şey buydu bu sıralar. Babam beni sevmiyor değildi ama bana ölümüne zarar veriyordu. Ne dersem diyeyim beni anlamayacak olması çok zorda kaldığım bir durumdu. Buraları yıkıp dökmek bile gelmiyordu içimden. Sadece ölü gibi yatmak istiyordum. "Kızım, iyi misin?" babam aralık olan kapıdan içeri girdiğinde ona boş gözlerle baktım. Dalga mı geçiyordu bu adam benimle? Ya da iyiliğimi mi düşünüyordu kendince. "Biliyorum, beni suçluyorsun ama ileride anlayacaksın-" "Sen hiç ne hissettiğimi merak ettin mi baba? Dur, ben söyleyeyim; evet, merak ettin. Nabzımı yoklamak için aradın durdun evleneceğin zaman, onun harici hangi kararımda yanımda durdun? Benim için işleri zorlaştırmaktan başka bir iş yapmadın. Benim işime saygı duyma sebebin de Müjgan'a duyduğun evlenme isteğiydi. O izin benim sus payımdı. Sen ne yaparsan yap ben Aşkın'ı seviyorum. Bunu değiştiremezsin. Lütfen. Sen ne hissettiğini önemsiyorsun, benim ne hissettiğimi değil. Sen istediğin için buradayım, ben istediğim için değil. Ben ne olacağım baba?" babam beni dinledikten sonra yutkundu, dahası olmadı. Bir şey söyleyemedi. "Nefret ediyorum, bu arada en çok korktuğum şey de sana benzemekti. Büyüdükçe sana benzemekten hep korktum ben!" her kız annesinin kaderini içinde taşırdı, peki ya babasının kötü huyları? Ağlamaktan tıkanan burnum yüzünden az çıkan sesimle feryat ettim. "Bir gün yaşlandığın zaman şöyle bir geriye baktığında ne yaptığımı anlayacaksın. Yanında başka biriyleyken." bunu demesi bile beni dellendiriyordu. Saçlarımı geriye itip gözyaşlarımı sildim. "Aklımda başkası, kalbimde bir başkasıyla mı yaşamamı söylüyorsun? Bunun böyle olacağını düşünüyorsun yani? Eve para getirmekten başka gözümde hiçbir vasfı olmayan, küt, kendi seviliyor mu, karısı ona aşık mı umurunda olmayan; umursadığı tek şey yemek yaptım mı, evi temizledim mi olan bir adamla evlenip mutsuz bir evliliğe imza atarım, olmadı aramız kötü olursa iki çocuk yaparım, sonra beni aldatırsa ses etmem. Çocuklar var diye o tatlı yuvamızı yıkamayız ve ömrümüz boyunca ikimiz de mutluluktan bihaber yaşarız. Ama babam mutlu olur değil mi? Her gün suratına bakmaktan nefret eden iki insan, bir çift olsak da bu boktan hayatı yaşarız gideriz. Ya da beni seven biriyle evlenip hayallerini boşa çıkarırım, bu da ihtimaller doğrultusunda değil mi? Aşkın bok gibi bir evlilik sonucu olan bir çocuk, ailesinden belli. Hiç mutlu olmamışlar, mutlu olamamış. Ben olmayan bir aileden doğan bir çocuk. Aile görmedim, anne kavramı tam olarak yok bende. Tekrardan dünyaya böyle bir çocuk getirmek gerek mi? Aile her şeyse ben her şeyim olanı ailem istiyorum. Çok mu bir şey istiyorum ya? Bir sıcak yuvam olsun, mutlu olalım istiyorum." ellerimi izliyordum çünkü bu konuşmadan sonra babamın yüzüne bakamazdım. Yanlış bir şey yapmadığım halde bana böyle öğretildiği için böyle yaptım. "Ben annene aşık olmadım ama iyi ki de annenle evlendim. O çok iyi biriydi. Her zaman aileme saygılıydı, uysaldı. Ben ona öyle aşık oldum. Sonradan aşık olunabilir." "Mesela senin çok iyi biri olmaktan kastın ne? Annemin senin ailene karşı susması mı? Senin emirlerini yerine getirmesi falan mı? Uysalmış... Benim gibi hayatı tek başına yaşamış olan insanlar uysal olmayabiliyor ki ben de öyleyim. O yüzden senin o anlattığın eş modeline uyamıyorum ben. Aşkın beni olduğum gibi kabul etti, sonradan aşık olmama da gerek yok. Benim zaten olduğum gibi kabul eden biri var." kendi hislerimi babam önemsemiyordu. Ne dersem deyim anlamayacaktı, anlaşıldı. "Beni anlamıyorsun." oturdu sandalyeden kalktı ve derin bir nefes aldı. Odadan yavaşça çıktı. Ciddi anlamda sinirlerimin gerilip damarımda dolandığını hisseder gibi olduğumda çantamı topladım, içine kıyafetlerimi dürmeden sığdırmaya çalıştım ve fermuarı çekip koluma taktığım gibi odamdan çıktım. Çıkış kapısına yaklaştığımda babam kolumdan tutup çekti beni. "Nereye?" "Ben gidiyorum ve Aşkın'a bir şey olursa kendimi öldüreceğim. Bunu da böyle bil tamam mı? Dayanamıyorum ben! Olmuyor! Ya onla ya da onla!" titreyen sesimle dünyadaki her şey daha da hızlı bir hal almış gibi üzerime geliyordu. Tek bildiğim şey benim acilen buradan çıkmama gerektiğiydi. "Bu saatte çıkıp ne yapacaksın-" "Bırak beni, yoksa kendime bir şey yapacağım, cidden kendime engel olamıyorum artık. Dayanamıyorum artık ben." bir babanın çaresiz kaldığı anlardan biriydi bu. Ama o beni çaresizlikten bu çareye sürüklemişti. Ben de çaresizdim. Belki da hayatımın hatasını yapıyordum, bilmiyorum. "Tamam, git. Ama bu kapıdan çıktığın an unutma ki senin bir baban yok artık. Gözden uzak olan gönülden de uzak olurmuş." Babama baktığımda onun gözlerindeki hayal kırıklığını gördüm. Bunun da vermem gereken ikinci büyük karar olduğunu anladım. O an hıçkıra hıçkıra ağlasam da, kendimi parçalasam da fayda etmeyecekti. "Beni bunu yapmaya keşke zorlamasaydın baba. Seni de seviyordum ben." gözümden akan yaşlarla evi terk ettiğimde kapıyı arkamdan örtüp de gittim. Babam da arkamdan bakmadı zaten. Ne yapacağımı bilmeden bu soğukta üzerimde bir tişört, altımda bir pijamayla merdivenleri hızlı hızlı indim. Aşağı inip arka mahalleye kadar ilerlediğimde boş bir parkta sokak lambasının bile görmediği karanlık bir banka oturdum ve yaşlı gözlerimle kahkahaya boğuldum bu halime karşı. Evsiz, pijamalı, ağlarken gülen bir deli. Üşümüştüm, hava soğuktu ama umursamadım. Şu an tam anlamıyla kendimi bile umursayacak bir halde değildim. "Mercan?" karşımdan gelen sesi kendi hayalimde duyduğum bir şey sandım. Kafamı kaldırdım. Şu an görmek istiyor muydum bilmiyorum, ne gördüğümü de bilmiyordum. Delirmiş miydim? Ayağa bile kalkamadığım bir panik hali çöktü bana. "Senin ne işin var burada?"
|
0% |