Yeni Üyelik
5.
Bölüm

45+5- İmkansız Olasılık

@hestiamy

Sabah saat altıda Aşkın'ın beni aramasına uyanmıştım. Bu aralar Aşkın'dan başka işim yoktu. Dün suda ıslandığımdan dolayı üşütmüş olmalıydım ki midem bulanıyor ve karnım ağrıyordu.

"Alo?"

"Günaydın Çiçek."

"Günaydın mı? Daha gece değil mi ya?" karşıdan gelen gülme sesiyle daha gözlerimi açamadan gülümsedim."

"Bilmem, bizim burada hava aydınlandı da sizin oralar nasıl?"

"Bilmiyorum, gözümün önünü görebilsem söyleyeceğim de. Sen ne için aradın?"

"Serra abla ve Gökalp'in sevgilisi her halı sahamıza gelirler, sen de gelmek ister misin diye. Bugün maç yapacağız da. Yani biliyorum sevgilim değilsin ama arkadaşım oarak gelebilirsin."

"Niye ben?"

"Başından beri belli ettiğim gibi;çünkü senden hoşlanıyorum."

"Şu an şakana gülecek halim bile yok. Anlayacağın gelemem."

"Neden?"

"Dün suya atlayınca üşütmüş olmalıyım."

"O zaman sana geçmiş olsun. Güzelce uyu, dinlen Çiçek."

"Hadi görüşürüz." telefonu kapatıp yatağın yanına attım ve uyumak için gözlerimi kapatacakken kusma isteğiyle doldum. Klozete koşup kustuktan sonra yanıma bir poşet alıp yattım. Yatağa kusmak isteyeceğim en son şeydi. Üzerime yorganı örtüp ara ara uyansam da, midem bulandı da inatla uyumaya devam ettim.

Saat öğlen bir olduğunda kapı çaldı ve ben zorla ayağa kalkıp aşağı kata indim.

Kapıyı açtığımda Aşkın'ı elinde poşetlerle görmeyi beklemiyordum.

"Sen iyice üşütmüşsün, rengin beyaza dönmüş gir bakalım içeri." poşetleri köşeye bırakıp beni tuttu vr koltuğa yatırdı. Bir anne edasıyla poşetleri mutfağa taşıyıp yanıma geldi.

"Bu kadar kötüsün de bana neden haber vermiyorsun?"

"Yani, biraz ayıp oluyor o kadar mı kötü gözüküyorum?"

"Yürüyemiyorsun bile. Şimdi sana efsane bir çorba yapacağım, akşamına ayaktasın." evi toparlarken bir yandan ateşine bakmıştı.

"Sen maça gitmeyecek miydin?"

"Gidecektim ama sen böyle olunca antrenmanlarımı yapıp geldim."

"Saatlerce antrenman mı yaptın?"

"Evet. Son maçtan sonra daha fazla yapıyorum ama sen hasta olduğun için gelmek istedim."

"Gerek yoktu aslında, ben kendime bakardım."

"Benim çorbamı içmeden olmaz."

"Peki, öyle olsun madem çok istiyorsun." karın ağrısıyla yana döndüğümde evi toparlamayı bitirip mutfağa gitti. Birkaç kere tencere ve cam sesi geldikten sonra mutfağa gitmek istedim çünkü evi başımıza yıkacaktı.

Koltuktan kalkıp koridoru geçtim ve mutfağın kapısına geldim. "Abla bana Çağın abi hastalandığı zaman yaptığın çorbanın tarifi lazım, acil. Kıza bir sürü hava attım çorbada yapacağım diye ama hiçbir şey bilmiyorum." elindeki tabakla bakışırken telaşlı görünüyordu.

"Tamam abla, detaylı tarifi bekliyorum. Görüşürüz." fısıltıyla konuştuğu telefonu kapatıp etrafına bakarken bana yakalandığını anladı.

"Ç-Çiçek?" yüzünde bezine yapmak üzere olan bir bebeğin ifadesiyle gülümsedi.

"Tamam, duymadım sayıyorum sen devam et." mideme tekrardan bir kramp girdiğinde lavaboya koşup bir tur daha kustum.

"Ay kusuyor musun?" Aşkın arkamdan saçımı topladım, içten içe öğürüşlerini gizlemeye çalışsam da duyuyordum.

"Yok kusmuyorum, balgam atıyorum." dediği mantıksız cümleye sinirlenip böyle iğrenç bir cümle kurmuştum. Sonradan utanmıştın ama artık çok geçti.

Bulantım geçince kalktım ve geri içeri gidip yattım.

"Çorbayı yapayım geliyorum."beni bırakıp koşarak mutfağa gitti ve ben kendimi iyi hissettiğim bir aralıkta uyumaya başladım.

"Çiçek, Çiçek uyanır mısın?" beni sarsan birinin sesiyle uyandım. Aşkın olduğunu algılamam için bir tık daha uyanmam gerekti. O kadar çok uyumuş olmalıydım ki hava kararmıştı.

"Çorbayı yeni yaptım, sıcak sıcak iç hadi." çorbayı saatlerce yapmaya mı çalışmıştı? Yemek konusunda Çağın abiden daha kötü olmalıydı.

"Tamam." yavaşça doğruluğundan arkama yastık koyup masanın üzerine çorbayı koydu. Kaşığı çorbaya daldırıp bir yudum aldığımda yüzümü ekşittim, tadı iğrençti.

"Rezil bir tadı var." bir dakika, ben bunu dışımdan mı söylemiştim?

"Nimete öyle denmez, ayıp ayıp bu Serra ablanın tarifi."

"Tekrik olarak Serra abla doğru anlatmıştır da uygulamada sorun var gibi."

"Eh, biraz. Ama dört kere denedim."

"Malzemeler ziyan oldu desene."

"Bilerek olmadı."

"Neyse, ben bunu içmeyeyim en iyisi." kaşığı yavaşça bırakıp gülümsedim.

"O kadar kötü mü?" kaşığı eline alıp bir yudum aldı ve öksürmeye başladı.

"Bir kaşıkla öldürücü bir kimyasal bomba yapmışım. Bunu başarmak zor."

"Cidden." geri yattığımda telefonunu eline alıp bir şeyler yaptı ve televizyonu açtı.

"Bugün maç var, izlesem sorun olur mu?" Aşağı kata sırf onun için televizyon koymuştum, tabi bundan onun haberi yok.

"Olmaz, izleyebilirsin de neden sen yoksun?"

"Maçta mı?"

"Evet."

"Çünkü kırmızı kart yedim, bir maç oynamayacağım."

"Onun yerine evde hasta bakıcılığı yapıyorsun." Aşkın buna güldü ve yelevizyonu izlemeye koyuldu, maçın henüz başlamasına zaman olsa da maç yorumcuları dinliyordu.

"Barlas'ın ve Çağının kırmızı kart yemesi kötü olsa da eğer kart yiyeceklerle şimdi yemeliydiker, daha sonra önemli maçlara denk gelirdi ki bu takım için kötü olurdu." futbol yorumcusunun biri böyle derken diğeri araya girdi.

"Yine de kırmızı kart yemeleri iyi değil, barbarlık yapmaya mı geldiler yoksa sporcu olmaya mı? İlk geldiği gün ayağı sahaya değer değmez bunu yaptı." diğer adam savunmaya geçti, sanırım Fenerbahçeliydi.

"Sizin ailevi değerleriniz önemli değilse bilemem ama bizim için önemlidir, hele ki bizi büyüten, emeği olan, yetiştiren kişilere hakarete dayanamayız, vurması bir hata olsa bile bu denli kışkırtıcı olmaları buna sebep oldu. Barlas'ın suratını dağıtıp sonra da küfür etmek neye giriyor? Sizin nezdinizde barbarlığa girmiyor galiba."

"Doğru ancak böyle hatalara düşmemeleri gerekir, performansını ve gelecek maçlarını etkilemeyecek bir karar almalı."

"Elbette, bundan sonra öyle olacağını umuyoruz ki taraftarların da yumuşadığını görüyoruz. O anın atmosferi ile taraftar Barlas'ın performansı karşısında sert çıkıştı ancak sonrasında sosyal medyadan güzel mesajlar yağdı, sonrasında Barlas'ın çabaladığını gören taraftar antrenmanlardan gelen karelerle daha da umutlandı. Bu sene Barlas'ın büyük bir yükü var, büyük bir beklenti var kendisinden."

"Bence o alışkındır çünkü Manchester United'a gittiğinde de, devamında da başarılı oldu ve ismi dünyada yankılandı."

"Doğru, çok kaliteli bir çocuk olarak buluyorum kendisini."

Başka bir adam son dakika sessizliğini bozarak araya girdi. "Ben kendini bozduğunu ve formdan düştüğünü düşünüyorum. Linç yiyeceğim ama kesinlikle öyle düşünüyorum." Aşkın'a baktığımda gayet normal izliyordu, buna alışmış gibiydi. Sanki konuşanlar onun hakkında konuşmuyordu.

"Bence hâlâ kaliteli bir oyuncu."

"Bir kız var görmüşsünüzdür, farklı alanlara ilgisinin kaydığını düşünüyorum." Aşkın bunu duyunca sinirlenmiş göründü.

"Lafa bak lafa! Bu adam deli, zır deli! En kısa sürede geliyorum o programa, bekle sen bekle!" evin içinde dellenmiş bir adet Aşkın'dan daha kötü olan bir şey yoktu, emin olun.

"Tamam sakin ol, kendini kanıtlayacaksın onların laflarına kanma." o sinirden evin içinde tur atarken ben programı izlemeye devam ettim.

İki sunucu tartışmaya başlayacakken araya diğeri girdi "Evet sayın seyirciler, son zamanlarda medyanın ana konusu olan Barlas Aşkın Akyol'un attığı gönderi bugünlerde akım haline geldi. Neredeyse gönderme yaptığı şarkı Barlas Aşkın Akyol ismi ile bütünleşti. Hangi görüntülerden ve şarkıdan bahsettiğimi merak ediyorsanız buyurun." ekrana o gün çektiği video geldi.

"Neredesin Aşkın?"

"Buradayım aşkım." bu görüntülerden sonra araya tekrardan sunucular girdi.

"Çağın Abalıoğlu ile çok iyi anlaşan bir isim kendisi, yıllardır böyleler. Haliyle görüntüler de onların ilişkisi kadar renkli."

"Ben bunu da doğru bulmuyorum, Çağın zamanında Aşkın'a çok yardımda bulundu ama kendi kariyerini riske atmış oldu. Kendini geliştirebileceği zamanları Aşkın'a harcadı." sanırım Aşkın geçmişte bu adamın bir yakınını öldürmüştü, yoksa bu kadar nefretin anlamı yoktu.

"Bunu biz tartışamayız, onların arasında bir şey. Hızlı geçiyorum çünkü maça az bir zaman kaldı ve maç hakkında konuşmamız gerek."

Artık maç hakkında konuşmaya başlayınca programı bıraktım.

"Ben seni yazdım kenara, o programa gelip ağzını yüzünü dağıtmayan-"

"Aşkın, sakin. Vurmak yok, şiddet yok."

"Ama baksana-"

"İnsanların düşüncelerini değiştiremezsin, maalesef. Ancak faaliyette onun düşündüğünden farklı bir davranış ortaya koyabilirsin." aklına yatmış gibi bakarken kapı çaldı. Kim geldi diye meraklanırken kapıyı açtı ve elinde poşetlerle geri geldi.

"Yemek mi?"

"Açlıktan ölmeyelim diye." gülümseyip çıkardığı yemeği önüme koydu. Ben yemeği yerken maç başladı ve Aşkın maça kilitlendi.

Yine her zamanki gibi her yer dağıldı, takım bir gol yedi ve Aşkın elindeki bardağı mermi gibi duvara fırlatıp kırdı. Birazcık hırslıydı, sadece biraz. Onu tanımayan biri bu hareketlerinden korkabilirdi ama ben onu tanıdığım için hiçbir şey olmamış gibi yatmaya devam ediyordum.

Maç bittikten sonra her zamanki ev toplama etkinliğini yapıp yerine geçti.

"Hep aynı heyecanla mı izlersin maçları?"

"Kimse hiçbir zaman şu anki kadar sinirli, sakin, mutlu, mutsuz ve huzurlu olmayacak. Miktarının belli olmaması da geleceğin değişkenliğine bağlı ancak sıfır ile birin arasında sonsuz ihtimal olan bir dünyada bu andaki duygularımızın oranını yakalamamız mümkün değil."

"O zaman aşk gibi duygular da sıfıra dayanabilir.

"Evet ama sonsuz bir denizde bir damla olabilecek kadar küçük bir ihtimal."

"Ama imkansız değil."

"Aşkta imkansız olay yoktur. Sonuç birden büyük çıkabilir."

"O nasıl olacak?"

"Kendinden çok seversen."

"Ben anlamam olasılık falan, senin kadar zeki değilim, dedeme aynı fakülteden olduğumuzu söylediğimde adam sen ne ara zeki oldu dedi." küçük bir gülümseme bırakıp bana döndü.

"Artık ailen kızsa da elinden geldiğince benim hakkımda yalan söyleme."

"Neden?"

"Ailenle yıllar boyu konuşacağım."

"Niye?"

"Senin ailen ve her dakika karşılaşıyoruz?"

"Doğru."

Bazen her şey çok çabuk gerçekleşir, bir kuş kanadının çırpıntısı, bir kalbin çarpıntısı... Sevdiğim şeyleri kaybetmekten korktuğumdan sevemezdim ama onu sevmeye başladığımı fark ettim o an. O an benim bir parçam olmak istediğini fark ettim, benimle devam edeceğini hissettim.

Bu sırada Aşkın'n telefonu çalınca tuhaf bir şekilde telefonu açtı.

"Hello brother." hello brother? Aralarında geçen bir dalga cümlesi miydi?

"Sorry. I'm not at home."

"Talk to you later." telefonu kapatıp koltuğa attı.

"Kim aradı?" sorduğum sorunun cevabını cidden merak ettim çünkü kiminle İngilizce konuşuyordu ki?

"Yuthiel aradı, evde misin diye."

"Yuthiel?" 

"Bizim takımda bir oyuncu. Yeni tanıştık ama çok sevdim böyle benim gibi deli bir şey. Adamın maçı yeni bitti beni arıyor bitmeyen enerjisini atmak için."

"Özür dilerim seni meşgul ettiğim için."

"Ben sen özür dile diye gelmedim buraya. Gayet net bir şekilde ben senin her halinle vakit geçirmekten mutluyum." netlik. En sevdiğim şeydi.

"Ben de seninle vakit geçirmekten mutluyum, evdeki her şeyi maç esnasında kırsan bile." güldükten sonra aklına kırdığı bardak gelmiş gibi baktı.

"Sana bir bardak takımı borçluyum, unutturma."

"Yok, zaten evde o modelde kalan tek bardaktı."

"Olsun, çeyizine alacağım bir tane." güldükçe midem bulanıyordu ama gülmeyi kesemiyordum.

"Böyle gülmeye devam edersem kusacağım."

"Aman aman gülme o zaman mümkünse. Biraz daha dinlen yemeğini yediysen." kafamı sallayıp geri yattım, bugün uyumaktan başka bir şey yapmamıştım.

Bir ara uyandığımda arka bahçenin kapısının açık olduğunu görüyordum. Ağlıyor muydu bilmiyorum ama içimde bir yerlerde ağladığına dair his vardı. Eline aldığı şişeye baktım. Alkol alıyordu. Neden? Ne olmuştu?

Elimde yalandan, kocaman, rengarenk

Geçici oyuncak zaferler...

Şarkı dinliyordu, onun hakkında endişelensem de insan bazen, bazı yükleri kendi ile yüzleştiğinde tartabilirdi.

Küçüğüm diyordu şarkıda. Hakikaten herkesin gözündeki o büyük Barlas küçük müydü? Herkes içten içe böyleydi. On yaşında takılı kaldığımız bir yerimiz olurdu. Ayağa kalkıp yalpalaya yalpalaya yürümeye başladığı zaman görmesin diye gözlerimi kapattım. Ben uyanmayayım diye sessizce hıçkırmaya çalışsa da duyuyordum. Canım yanmıştı.

Tekrar uyandığımda sabah olmuştu, içeriden gelen tava sesine uyanmıştım. Ayağa kalkıp mutfağa gittim, bugün kendimi daha iyi hissediyordum. Keşke mutfağa gitmeseydim diye düşündüren bir görüntüyle karşılaştım.

Mutfağın perdesi yanmış, yere düşen tava halıya dökülmüş ve yamulmuştu. Görüntülü aramada olan Serra abla Aşkın'a kızarken Çağın abi gülmekten kendinden geçiyordu.

"Ya ne yapacağım ben?"

"Sen dur, dünya barışı için hiçbir şey yapma. Mercan'a sor eğer müsaitse ben kahvaltı hazırlayıp geliyorum. Yoksa kız hastalıktan değil yemekten ölecek."

"Gelsinler ama ben hazırlarım kahvaltıyı zahmet etmesinler." Aşkın yine benim burada olduğumu sesimle anladı.

"Ben hazırlarım ya, sakin olun."

"Hayır, itiraz istemiyorum ben geliyorum siz elinizi sürmüyorsunuz."

"Ama abla-"

"Hayır. Dedim."

"Tamam abla." onu sinirlendirmek istediğim son şeydi çünkü tersi pis birine benziyordu.

"Ben şimdi kapatıyorum, birazdan oradayım."

"Sakın evi yakma biz gelmeye Aşkın." Çağın abinin keyfi yerindeydi.

"Abi çok komiksin, bir daha olmasın."

"Gelince gösteririm ben sana."

"Hadi görüşürüz, birazdan oradayız sen konumu at." Serra abla telefonu kapadığında Aşkın bana dönüp gülümsedi. Mutfağı pislik götürüyordu.

İçeri geçip oturduktan sonra uzun süredir telefonuma bakmadığımı fark edip telefonumu elime aldım. Yarım saat önce Kenan beş defa aramıştı ve yirmi mesaj atmıştı.

Son mesajını görünce ayağa kalktım.

"Madem ısrarcısın, geliyorum." kim, ne, nereye?

"Çiçek, iyi misin?"

"İ-iyiyim. Sen devam et işine ben iyiyim." onu başımdan sanıp bahçeye çıktım ve Kenan'ı aradım.

"Boşa itiraz etme yoldayım."

"Yürü git işine, çattık yemin ederim ya. Buraya gelirsen seni öldürürüm!" hem Aşkın'ın duymamasını sağlamak hem de onu azarlamak çok zordu.

"Bunu etraflıca konuşmadan olmaz!" telefonu kapattı. Ben şimdi ne yapacağımı düşünürken Aşkın yanıma geldi.

"Sen iyi olduğuna emin misin, bir rengin attı."

"Açık hava, biraz oksijen fazlalığından başım döndü." ne saçmalayacağımı ben bile bilmiyordum.

"İyi olursun değil mi birazdan?"

"Olurum olurum." birazdan burada kırmızı kartların uçuşacağının farkında değildi tabi.

Kapı çaldığında belimden aşağı soğuk soğuk terler aktı.

"Geldiler." Aşkın heyecanla kapıya giderken ben kendimi gerideki havuza mı atsam diye düşünürken maaşı yatmamış emekli gibi beli bükükçe dehşet içinde bakıyordum.

İçeri gittiğinde yanına adeta depar attım. Midemin bulantısı umurumda değildi.

Kapı açıldığında Çağın abi ve Serra ablayı gördüm, derin bir nefes veremeden nefesimi kesen bir durum oldu. Zihnimde kırmızı alarm çanları çalıyordu.

"Hemen içeri girin!" misafirleri hızla içeriye sokmaya çalışırken hepsi dehşetle bana baktı, bu arada da Kenan dibimize girebildi.

"Beni çabuk unutmuşsun." kapının önünde hepimiz kalakaldık.

"Bunu sonra özel olarak konuşmamız lazım."

"Hayır. Tam şimdi konuşacağız." beni yanına çekmeye çalışınca tokadı vurdum çünkü eğer o an o tokadı atmazsam Aşkın daha beterini yapardı.

"İstemiyorum."

"Sana ne istediğini sormadım."

"Ama sormak zorundasın, defol git yoksa polisi çağıracağım." Aşkın aramıza girdi.

"Seni ilgilendirmiyor. Sen Mercan için nesin ki?" o an Aşkın sustu. Fark etti aslında hiçbir şey olmadığımızı. Kenan onu hassas noktasını bulup vurmaya çalışıyordu

"İlgilendiriyor. Onu ilgilendiriyor ama seni artık benim hayatımdaki hiçbir şey ilgilendirmiyor." onunla aramızdaki mesafeyi azalttım.

"Bak, ben senin iyi biri olduğunu biliyorum. Seni bu ünlülerin hayatı mı etkiledi, para mı? Yoksa seni bebeği gibi mi hissettiriyor. Bunların hiçbiri gerçek değil." o an Aşkın'a baktığımda sanki şuçluymuş gibi şekilden şekile girdiğini gördüm. Hepsi Kenan yüzündendi.

"Birinin kız arkadaşına iyi davranmasını gerçek olarak görmemen gayet normal biliyor musun? Çünkü sen nazik olmayı bilmiyorsun ama ben değer görmem gerektiğini bilecek kadar bilinçliyim. Ben bir toz bezi değilim, yerdeki bir çöp değilim. Ve Aşkın kibar olan her şey. Anladın mı? Sen aynaya baktın mı? Peki sen nesin Kenan? Artık bana zararın dokunmasın istiyorsan beni bırak."

Ortamda bir sessizlik oldu, söylediğim sözlerin kırıcılığının farkındayım ama beni bırakması için ona yalvaramazdım da.

"Ama konuşmadan bitemez-"

"Kenan. Sen beni arkadaşlarına sattın resmen. Arkadaşların ilişkimize bizden daha hakim. Bu yaptığının bir tanımı var değil mi? İnsanlar bu tanımı küfür olarak kullanıyor hatta. Eğer ufacık bile sakinsem bunun tek sebebi senin hemen hayatımdan siktir olup gitmeni istemem!" artık sabrım taşmıştı, onun karşısında ağlayamıyorum ama ağlamak istiyordum. Bu dediklerimi hatırladı, önemsiz bir detay gibi nasıl unutabilmişti tüm bunları?

"Özür dilerim. Çok özür dilerim." ben öylece dururken özür diliyordu, boşa çırpınıyordu. Tam bir hayal kırıklığıydı.

"Bir de yanlışlıkla oldu de istersen, bu yaptığının özürü olur mu? Bir daha seni burada görürsem çok kötü olur. Şu an en sakin halimdeyim, anladın mı?" Aşkın araya girdiğinde Kenan buna bozuldu ama ben ses etmedim.

"İstemiyorsun beni."

"Hem de hiç." onun için yıkım olmuş gibi yaptı. Gibi yaptı çünkü eğer ciddi olsaydı baştan tüm bu kötülükleri yapmazdı.

İçeri girdim, onun gidip gitmemesi artık benim sorunum değildi. Aşkın'ı da kolundan tutup İçeri soktum ve kapıyı örttüm.

"Özür dilerim, hepinizi özel hayatımla meşgul ettim."

"Sorun değil. Benim için." Aşkın kendi için sorun olmadığını söyledi.

"Neden sorun değil? Rahatsız olmadın mı?"

"Olmadım."

"Neden?"

"Çünkü nedeni yok." ikimizin de tansiyonu gereksiz yere yükselmişti.

"Bir nedeni olmalı ama!"

"Var ama sen hep görmemezlikten geliyorsun, bana yaptığın gibi. Oldu mu!"

"Olmadı, söylesene nedenini!"

"Boş ver." derin bir nefes verip arkasını döndü.

Çağın abi ve Serra ablanın varlığını görünce fark ettim derken ikisi de anlam yükledikleri gülümsemelerini atarak salona doğru yürümeye başladılar.

"Biz mutfağa gidelim ya, nerede bu mutfak?" Çağın abi gülümsemesini sesine yansıtmamaya çalışsa da yansıtarak konuştu.

"Abi ne oldu bir haller oldu size, Allah aşkına gelin bir oturun ne oldu hepinize ya?"

"Biz buluruz mutfağı sorun yok." ikisi koşarak aradıkları mutfağı bulmaya giderken Aşkın bana döndü.

"Ben biraz sert çıkıştım, özür dilerim."

"Ben de sert çıkıştım, özür dilerim ama dediklerinden hiçbir şey anlamadım."

"Ben de ne dediğimi bilmiyorum, boş ver."

Ne dediğini biliyordu, sadece bana anlatmak istemiyordu. Karşılıksız olarak yapılan her şey saklanmaya mahkumdur gönlün mahzenlerinde. Yargılanmaz hiçbir zaman kim daha çok sevdi diye vicdanın mahkemelerinde. Bu hiçbir zaman bundan öte olmadı, sorgulayan da vardır belki ama burada bir haksızlık yok. Aynı duyguları paylaşmazsan karşı tarafı yükümlü tutamazsın.

"Tamam." başka hiçbir şey demeden lavaboya gittim. Korkunun ve hastalığın etkisiyle soğuk soğuk terlemiştim. Yüzümü yıkayıp derin bir nefes aldım. Daha fazla hasta kalmak istemiyordum.

İçeri gidip oturdum, Aşkın ile gergin bir hava yaşıyorduk ve ben bahane edip konuşma alabileceğim sorular arıyordum.

"Takımın çok ihtiyacı olan oyuncuları genelde kiralık vermezler, sen neden geldin?"

"Kendi isteğimle. Çok tartıştık bu konuda ama istedim. Son zamanlarım zaten. Başka bir takımla anlaşma imzalayacağım büyük ihtimalle."

"Neden ki? Takımın iyi değil mi?"

"Daha iyileri var ve yaşlanmadan gidebilirim. Şu an her şey bu sene olan performansıma bağlı."

"Ben sana inanıyorum, bir sene sonra en iyi takımlardan birinde olacaksın. Hem bana ihtiyacın olacak olursa yanına taşınırım." bana şaşkınlıkla baktı. Az önceki üzgünlüğünden eser kalmadı.

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten, benim buradaki hayatımı bırakıp gitmem bana bir şey kaybettirmez. Hem belki geçmişimi unuturum, acılarım diner." ona gülümsediğimde yanıma geldi. Acılarım hafifledi onun yanında. Bana sarılacak gibiydi ama vereceğim tepkiden de korkuyor gibiydi.

Ona sımsıkı sarıldım. O da bana sarıldı.

"Sen benim en iyi arkadaşımsın." buna karşılık bir cümle sarf etmedi.

Ayrıldıktan sonra yine midem bulandı.

"Kusacağım." lavaboya koştum, mide kamplarına ve öğürmeme rağmen kusamadım.

İçeri geçtikten sonra üşüme gelince battaniyeyi üzerime alıp oturdum. Çağın abi yanıma gelip elini alnıma koydu.

"Oğlum sen hiç mi hasta bakmadın bu kızın ateşi var mayanlanan yoğurt gibi sarmışsın." üzerimdeki battaniyeyi çekince daha da üşüdüm.

"Abi ben anlamam ki."

"Termometre diye bir icat var."

"Aklıma gelmedi." Çağın abi kınar bakışlarla ona bakıp battaniyeyi dürdü ve köşeye koydu.

Serra abla masaya kahvaltılıkları yerleştirirken benim tek yaptığım oturabilmekti.

"Kusura bakmayın size yardımcı olamadım."

"Sorun değil, ben hasta olduğunu bilerek buraya geldim sonuçta."

Aşkın ve Çağın abi de Serra ablaya yardım etti ve sofrayı çabucak kurdular.

"Sofra hazır." ayağa kalktım ve sehpaya oturdum. Yıllar sonra bu ev bu kadar neşeli olmuştu, şöyle bir baktığımda her şey güzeldi. Birden hayatıma dahil olan insanlar birkaç günde hayatıma renk katmıştı.

Yemek yediğimiz alanda Kerem Aşkın oyun oynuyordu, biz de bu sayede rahat rahat kahvaltımızı yapabiliyorduk, kucağa alındığı an yaygarayı koparıyordu.

Biz yemek yerken sofrada ne konuşulduğunu fark etmiyordum, sadece yemek için yiyordum. Yemekler kötü değildi ama ben onların tadını algılayamayacak kadar kötüydüm.

Dikkatimi çeken tek şey bir süre sonra masanın ucunda iki el ve bir kafanın belirmesiydi.

"Kerem, ayağa kalkmış." herkes gösterdiğim yere dönünce Kerem heyecandan yere düşüyordu ki Çağın abi onu kucaklayıp büyük bir sevinçle öptü.

"Babam, sen yürümeye başlayacak mısın? Büyüyor musun sen?" Çağın abi duygulu dakikalar geçirirken Serra abla gayet doğal karşılıyordu.

"Abi birkaç aya top oynamaya başlar mı?" Aşkın, yine neyin peşindeydi.

"Evet, hatta konferans liglerinde ilk on bir olur." Çağın abi onunla dalga geçerken Aşkın göz devirdi.

"Tamam sormadım say."

"Bence de." Çağın abi Kerem'i sevmeye devam ederken Kerem de bu ilgiden hiç şikayetçi görünmüyordu.

"Abi bu arada takım oyuncuları ve aileleri birlikte yemeğe gidecekmiş."

"Ne zaman ve neden benim haberim yok?"

"Abi sen tesiste her dakika uyuduğun için olabilir. Haftayaymış."

"Sen kiminle geleceksin Aşkın?" Serra abla elindeki çatalı havada tutarak güldü.

"Kendimi alıp gelirim galiba, kimse kabul etmez gelmeyi."

"Neden? Eğer müsaitse Mercan gelir bence." Serra abla bana döndü. Aşkın başını öne eğdi, utanmıştı.

"İşim yok, gelirim." bir gece ansızın tanıştığım adam tüm hayatımı kaplıyordu, nasıl oluyordu bu?

"O zaman ben de tek gelmiyorum." Aşkın gülümsedi, bugün hayatımın en güzel kahvaltılarından birini yaşıyordum.


Loading...
0%