Yeni Üyelik
6.
Bölüm

45+6- Dünyayı Kucaklamaya Kollarımız Yetmez

@hestiamy

"Günaydın, hazırlan gidiyoruz." sabah gözlerimi açar açmaz Aşkın'ın beni aramasını yine beklemiyordum. Sürprizlerle dolu birisiydi.

"Ne?"

"İşin mi vardı, hiç sorun değil sadece belki gelirsin diye denemek istedim şansımı." sesi üzgün çıkmıştı. İstesem de reddedemezdim artık.

"Gelirim, gelirim de nereye? Ben daha algılayamadım hiçbir şeyi." gözlerimi kırpıştırırken ne olduğunu anlamaya çalıştım.

"Maça gidiyoruz. Sen de gel diye." ona her maçına geleceğime söz vermiştim. Söz, tutulması gereken bir niyetlenmeydi.

"Maç nerede?"

"İngiltere." sanki mahalle maçına gidiyor gibi basit bir şeydi bu onun için. Benim için hiç normal değildi.

"Peki ben birkaç saate nasıl uçak bileti bulacağım?"

"Ya senin isteğin uçak olsun. Ben buldum." bu kadar ünlü bir adama nasıl uçak bileti bulacağımı sormuştum.

"Nasıl?"

"Özel uçak." yine sorduğum ikinci saçma sorunun ardına aldığım cevap da mantıklıydı.

"Ne zaman gideceğiz?"

"Yarım saate hazır ol, seni de alalım." hayatımın en hızlı yolculuğunu gerçekleştirmeye başlamıştım bile.

"Tamam." ona verdiğim sözü sonuna kadar tutacaktım, sözünü tutmayan insanlardan nefret ederdim.

"Bu kadar kolay ikna olacağını düşünmemiştim."

"Ben net bir insanım, ya evet ya hayır."

"En çok bu özelliğine bayılıyorum. Ben seni tutmayayım, sen hazırlan."

"Tamam, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Yine sınırlı bir vakitte hazırlanmam gereken bir gündeydik. Bu tempoya alışmam lazımdı çünkü hep onun yanında olacağıma söz vermiştim.

Üzerime beyaz bir tişört, üzerine bol mavi bir gömlek ve altıma siyah, bol bir pantolon giyinip mini valizimin içini hazırladım. Kısa süreli de gitsem başıma ne geleceğini bilmediğimden gerekli eşyaları aldım. Yarım saat çok çabuk geçmişti, tam yarım saat sonra kapıya çıktığımda bahçedeki banka oturup heyecandan ayaklarımı sallıyordum.

Evin önüne büyük bir araba geldiğinde içinden Eflal Doğan çıktı.

"Buyurun Mercan Hanım." bana arabanın kapısını açtığında arabanın içine girdim. Işıltılı gözlerle bana bakan Aşkın'ın karşısına oturdum.

"Çok heyecanlıyım." ona ufak bir itirafta bulundum.

"Ben daha da heyecanlıyım." elinde stres topuyla oynarken bacaklarını sallıyordu.

"Sakin, sen Barlas Aşkın'sın."

"Korkunç olan da bu."

"Karşına geçtim, her şey bitecek dedim, bitmez. Senin kendin aşman gereken bir şey bu. Hem de senin için basit bir şey."

"Doğru, halledeceğim Çiçek." bunu dediği halde düşünceli duruyordu.

"Halledersin." masanın üzerine çantasından çıkardığı meyve suyunu koyup bana gülümsedi.

"Kahvaltı yapmadığına eminim."

"Tam üzerine bastın." meyve suyunu açıp içerken Aşkın'ı inceledim. Altına basit, siyah bir şort üzerine ise koyu mavi ve üzerinde hafif beyaz çiçeklerin bulunduğu salaş bir kısa kollu gömlek seçmişti. Güzel görünüyordu. Her parçası onu tamamlıyordu. Kolundaki benim verdiğim künye ve boynundaki İtalyan ezme kolyesi onu tamamlıyordu.

"Tatil modun açılmış."

"Oralar sıcak oluyor ya. Yoksa basın olmasa pijama ile seyahat edeceğimden değil." bana gülüyordu, herkese böyle mi gülüyordu?

"Anladım, kesin doğrudur." aramızda anlamlı bir gülüşme geçtikten sonra meyve suyuna geri döndüm.

Elindeki tabletle ilgilenirken ben de kafamı uzatıp baktığı haberlere baktım. Elbette hiçbir şey anlamadım, haberlerin hepsi futbolla ilgili, yarısı yabancıydı.

"Şarkı dinlemek ister misin?" sıkıldığımı anlamış olacak ki kulaklığının tekini bana teklif etti.

"Olur, isterim."

"Gel." eliyle yanındaki koltuğa vurdu. Ben de yanına oturdum ve kulaklığı taktım. Onunla beraber şarkıyı mırıldanmaya başladım.

Belki çok üzülüp giderim, gelmem

Belki yağmur olup yağarım, blmem

Hiç bitmez bu masal

Belki zoru seçmek gelir içimden

Belki hayatla yüzleştiğimden

Hiç bitmez bu masal

Ben yazar, ben yaşarım...

Elindeki telefondan kamerayı açıp bizi çektiğinde gülümsedim, hem de hiç rahat olmadığım kadar rahat bir biçimde.

Araba durduğunda daha havaalanında olmadığımızı anladım ve Aşkın'a baktım.

"Gabriel de bizimle geliyor."

"O kim?"

"Ben de tam tanışamadım, bizim takımda oynuyor." tam o sırada arabanın içine yunan tanrısından hallice bir çocuk girince şaşırdım. Çocuk dediğime bakmayın, benden büyüktü.

"Hi." gülümseyerek karşımıza oturdu.

"Bu senin ilk maçın, ne düşünüyorsun" Aşkın çocukla konuşurken susmayı tercih ettim, İngilizce konusunda kendime güvenim yoktu..

"Heyecanlıyım." ilk maçı derken bu takımdaki ilk maçı olmalıydı, bu yaşta ilk maçı olamazdı çünkü.

"Ben de." devamında ikisinin de oldukça gergin olduğu bir yolculuk geçirdik. Havaalanına kadar uyuklayıp müzik dinledikten sonra arabanın durmasıyla valizlerimizi Efdal Bey aldı ve ben de Aşkın'ın peşinden uçağa gitmek için elini tuttum.

"Elimi tutmazsan kaybolabilirsin." arabadan inmeden benimle dalga geçiyordu. Ben ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum ne yapayım yani?

"Dalga geçme."

"Doğruyu söylüyorum." gülerek aşağı indiğinde güvenlikler bizi karşıladı, cidden kaybolabileceğim bir kalabalık vardı.

"Bizi el ele görürlerse sorun olmaz mı?"

"Bilmem." elimi daha sıkı tutup içeri doğru ilerledi.

Biz ilerlerken kenarda küçük bir çocuk duruyordu, üç ya da dört yaşındaydı. Üzerinde Fenerbahçe forması ile elinde kalem vardı ve babası da onu kucağında taşıyordu. Aşkın bunu görünce çocuğun yanına gitti ve kucağına aldı.

Çocukla fotoğraf çekindi ve formasını imzaladı.

"Adı ne abi?" adamla konuşmaya dalarken başkaları da imza için Aşkın'ı bekliyordu.

"Mina."

"Allah bağışlasın çok tatlı."

"Teşekkür ederim. Allah yolunu açık etsin çok iyi çocuksun, başarılarının devamını dilerim."

"Teşekkür ederim abi." gülümsemesini eksik etmeyip oradan ayrıldıktan sonra elinden geldiğince herkese imza vermeye çalıştı ve sonunda içeri girebildik.

Gerekli işlemleri halledip uçağa geçtiğimizde kendimi kötü hissettim.

"Ne oldu Çiçek?" Aşkın yanımda otururken dikkatini bana verdi. Hislerimi anlıyordu, normalde kimseye yakalanmazdım hislerim konusunda.

"Basına gözüktüm ve ben hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum, hem de bir karşı cinsle olduğundan insanların yorumlamaları hoş olmuyor. Babam da haberleri gördüğü için-"

"İstersen bir daha benimle gelmeyebilirsin, seni zorlamak istemem ya da-"

"Hayır, hayır. Benim için sorun değil ama alışkın olmadığımdan böyle hissediyorum."

"Özür dilerim. Benimle arkadaş olabilmen ve sadece eğlenmek için bile bunlara katlanmak zorunda olduğun için."

"Bu senin suçun değil ve çok kötü de bir durum değil. Bu konuyu kapatabiliriz, o kadar da sorun değil bence." ona gülümsedim ve elinin üzerine elimi koyup onu sakinleştirmek istedim.

"Anlayışın için teşekkür ederim. Seninle ilk tanıştığımda bu kadar ılımlı bir insan olacağını düşünmemiştim." kendi kendine bir itiraf yapmış gibi başını öne eğip güldü.

"O gün kötü bir gündü. Çok ılımlı bir insan da değilim zaten ama sana karşı böyleyim."

"Neden ben?"

"İlginç bir şekilde güveniyorum sana." Aşkın bu lafıma gülüp pencereye döndü. Gerginliği ne kadar tesellimle geçmiş gibi yapsa da tam dibinde duruyordu. Ondan beklentisi olan o kadar insan... Küçüğünden büyüğüne herkes vardı, haklıydı. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu.

Uçaktaki sessizlik Serra ablagil girince Kerem'in ağlaması ile bozuldu.

"Selam, biz geldik diyeceğim ama kapıdan girer girmez anlamışsınızdır." onlar yerleşirken Kerem birden beni görünce sustu.

"Ana, sustu." şaşıranın tek ben olmadığını fark edince gülerek Kerem'i kucağıma aldım.

"Demek ki oğlanın ikinci adını aşkın koyunca otomatik olarak sana aşık-"

"Abi!" Aşkın yerinden doğrulup boğazını temizledi.

"Aşkın sen dün bacağını sakatlamıştın, ne oldu o iş?"

"Ne ara sakatlandı?" endişeyle Aşkın'ı kontrol ederken Kerem kucağımda el çırpıyordu.

"Önemli bir şey değil. Maça engel olmaz."

"Doktora göründün mü?" Çağın abi huyunu biliyordu çünkü yüzünden bunu herkesten sakladığı okunuyordu.

"Gerek yok, yemin ederim iyiyim abi. Kötü olursam oynamam mümkün olmaz zaten. Konu bitti."

"Aşkın'ın ikinci tarafı; huysuz Barlas Aşkın Akyol."

"Biraz öyledir, ama pamuk gibi yüreği var." Serra abla Aşkın'a göz kırptı.

"Evet, inkar edemeyeceğim." doğruyu söylemişti. Kucağımdaki Kerem uyuklarken benim de uykum gelmişti, belki de Kerem'in etkisiyle esnemiştim.

"Eğer uykun geldiyse yatağa geç." perdeyi açınca yanda bir yatak olduğunu gördüm. Elbette ilk defa böyle bir uçağa binmiştim.

"Ben de Kerem'i uyutayım, rahatsız olma." Çağın abi Kerem'i kucağımdan almaya kalkıştığında bile ağlamaya başladı.

"Ben uyuturum, izin verirseniz elbette."

"Eğer yapabileceksen, olur. Rahatsız ederse bana getir." Serra abla izin verince kucağımdaki Kerem'le yatağa geçtim. Yanıma yatırdığım dünyanın en akıllı ve uslu çocuğu gibi uyudu, ilginçti. Uyurken bana sarılmıştı, o kadar temizdi ki süt kokuyordu daha. Dünya daha onu kirletmemiş, üzmemişti.

İkimiz de derin bir uykuya dalarken rüyalar alemi gerçek hayatın yerini almıştı.

"Çiçek, kalk geldik." ben uyanırken Kerem'in hâlâ bana sarılı vaziyette uyuduğunu görünce onu kucaklayıp kalktım, uyanmayı bırak kılını bile hafiften kımıldatmayınca kimse onu kucağımdan almaya kıyamadı, ben de kimseye vermek istemedim. Kerem'i kucağımda tuttuğum için Aşkın belimden tutup bana destek oldu.

"Kerem bizi ailesi olarak istemiyor galiba, şu huzura bak adamdaki." Çağın abi bu halimizden gayet memnun görünüyordu.

Aşağı inip arabaya kadar Kerem'i taşıdım ve sonrasında annesine verdim.

"Yol ayrımı, sen arabayla geleceksin Çiçek, ben takım otobüsüne bineceğim."

"Ama aynı otelde buluşacağız değil mi?"

"Evet, yalnız bir sorun var." biraz sıkıntılı duruyordu.

"Sorun ne?"

"Aynı dairede kalacağız ama dairenin içinde üç oda var, kral dairesini tuttum çünkü diğer odalar tek kişilikti ve illaki birinde beraber kalmamız gerekti, odaların yetmesi için."

"Bu kadar zahmete girmene gerek yoktu, ben kendime otel bulurdum-"

"Aynı dairede kalmak senin için sorun olur mu?"

"Olmaz."

"O zaman tamam. Hadi görüşürüz Çiçek. Kendine iyi bak kısa bir süre için." yollarımızı ayırdık ve ben benim yanımda bana yardımcı olan bir kızın yardımıyla arabama ilerledim.

"Buradan Efendim."

"Teşekkürler."

Arabaya binince aklıma formayı evde unuttuğum geldi, büyük bir ihtimalle herkes forma giyecekti ve ben Aşkın'ın bana hediye ettiği formayı unutmuştum.

Hemen telefondan Serra ablayı aradım.

"Alo, abla bir sorunum var."

"Dinliyorum balım?"

"Ben formamı evde unuttum."

"Onu ben hallettiririm Çağın abine. Aşkın totem olsun diye her maç üç tane forma koyar çantasına, ondan birini alır sana verir çaktırmadan."

"Ama fark ederse."

"Adam her sezon psikopat gibi elli tane forma aldığı için fark edeceğini sanmıyorum."

"Çok teşekkür ederim, Aşkın bana forma hediye etmişti ve beni formasız görürse ondan dolayı üzülür o yüzden üstüne düştüm bu kadar." araba harekete geçerken konuşmama devam ettim.

"Kızım, bana doğruyu söyle cidden Aşkın'a renk vermeyeceğim; sen Aşkın'dan hoşlanıyor musun?"

"Abla hayır-"

"Hoşlanmıyorsun yani?"

"Yok, hayır!" beni tuzağa düşürüyordu. Her sorusuyla daha da paniğe kapılmıştım.

"Bence bir düşün. Sanırsam hoşlantı başlangıcı var."

"Ne diyeyim bilemedim abla, böyle ansızın tuhaf sorularla karşılaşınca." arkadan Kerem'in ağlama sesi geldi.

"Neyse, Kerem ağlıyor şimdilik kapatacağım, forma işini halledip yanına gelirim ben.

"Tamam abla, çok sağ ol."

"Lafı olmaz balım." telefon kapanınca kulaklığımı cebimden çıkarıp karışık kablosunu düzelttim ve telefona taktım.

"Barlas Aşkın Akyol'dan tuhaf yanıt." Aşkın'ı uygulamadan işaretlemiştim, onun haberlerine erişmek için bunu yaptım çünkü içinde onun olduğu haberler her zaman dikkat çekiciydi.

Haber açılınca Aşkın'ın otobüse bindiği görüntüler vardı, video için görüntüye tıkladım.

"Geçen sezon çıktığınız seksen maçta otuz beş gol attınız, bu sezon hedefiniz var mı ve bu kadar istenen bir oyuncuyken neden tercih ettiğiniz takım Fenerbahçe oldu?"

Aşkın gayet normal bir tavırla kafasını kaşırken gülüyordu.

"O kadar gol olmuş mu ya?"

"Evet."

"Her neyse, ben elimden gelenin en iyisini yapacağım bu yüzden kendimi sayıyla sınırlamıyorum. Elbette çok zor oldu ama ben kesinlikle buraya gelmek istediğimi talep ettim. Ben iyi gün oyuncusu değilim, bana ihtiyaç varsa seve seve gelirim ki daha çok para beni mutlu etmez, yorumlara baktım, benim zeka geriliği yaşadığımı söyleyenler bayağı çoktu, yalan yok yorumlara güldüm ve onların çerçevesinden onlar da haklı ama bu sevgi para ile alınmıyor. Maddiyat olarak da daha çok para ile ne yapacağımı bilen biri değilim zaten. Bu kadar konuştuğum yeter sözü diğer arkadaşlara bırakayım."

"Teşekkürler."

İstemsizce güldüm, çok çocuksuydu. Konuşmaları ve hareketleri yetişkinlerin dünyasına tamamen tersti.

Bundan sonra her şey öylesine geçti, kayda değer bir şey yoktu.

Serra abla ile otele gidip üzerimizi giyindik, formayı bulmuştu ve onu giymiştim.

"Hadi gidelim."

Bir yolculuktur başlamıştı ki bitmiyordu. Yolculuğun sonunu sahada aldığımızda locadaydık ve ters giden bir şeyler vardı. Locadan duyduğum tezahüratlar maçın ateşli geçeceğinin işaretiydi.

Maç süresince karşı takım Aşkın'a düşmanmış gibi davranışlar sergilerken ilk yarı gol atamadan bitmişti.

İkinci yarı Aşkın gol attı. Fanatik biri değildim ama Aşkın gol attığı an ayağa kalktım, Serra abla da ayağa kalktı ve heyecanla bağırdık. Aşkın, seyirciler mutlu olunca çok mutlu olmuştu, artık suratından ne düşündüğünü okuyabiliyordum.

Doksanıncı dakikada beş dakika uzatma verilince ikinci golü Gabriel attı. Taraftar ona da çok sevindikten iki dakika sonra maç bitti. Aşkın ve Çağın abinin yanına inip onları bekledik, onlar geldikten sonra Aşkın ile konuşmak istedim çünkü gözleri nemliydi.

"Sen çok iyi bir oyuncusun, bu maçta da süperdin ve hiçbir şeye üzülmemen gerek. Unutma."

"Zoruma gidiyor sadece. Gidelim." morali gayet bozuk olan Aşkın ile dışarı çıkmak için hareket ettik ancak basın vardı. Oraya ilerlemek zorunda olduğumuz için bir şeyler diyecekti. Demek zorundaydı, ve zorunda olmak bu dünyadaki cehennemdi.

"Öncelikle tebrikler Aşkın Bey. Bugünkü performansınız çok iyiydi. Bundan dolayı tepkili bir seyirci kitlesi görmek yerine mutlu bir kitle gördük ancak bu sefer de diğer takımın seyircilerinden bazıları ve maçınız Manchester United'ın ülkesinde olduğu için İngiltere medyasından da sert tepkiler aldı. Bu konuda ne demek istersiniz?" mikrofon ona döndüğünde ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

"Üzüldüm, kırıldım. Demek ki her şey benim küçük dünyamdaki sevgiden ibaret değilmiş. Ben düştüğüm zaman kimse beni kaldırmayacakmış. Hep tek başınaymışım. Ben küçücükken çok güzel zamanlar yaşatan iki takımı da, bana destek olmuş, destek olan, benden nefret etse bile önceden bana destek olmuş herkese çok teşekkür ederim, hepsini çok seviyorum canları sağ olsun. Şu an iki yerden de aşırı baskı yiyorum ama doğru, ben sadece işimi layığıyla yapmam gerektiğini unuttum. Kalbimdeki sevgiyi içimde yaşamalıymışım. Zamanında takımı terk ettin gibi bir algı da var, arkadaşlar isim vermek istemem ama çok önemli kişiler bile artık git, sen oldun dedi bana. Ben de kimseyi kırmayacağımı düşünerek hikayemi tamamlamak üzere yarım bırakarak gittim. Bir daha da bu konu hakkında röportaj beklemeyin. İyi günler." göz yaşlarını silerek ayrıldı. Tün açıklama boyunca sesi titredi.

Yanına gittim ona sarıldım, şu an bırak kamerayı, tüm dünya karşımda olsa da o hayal kırıklığını onun gözünde gördüm ya o bana yetti.

"Sen de bir gün beni bırakacaksın Çiçek." kulağıma fısıldadı. Kameralardan uzaktaydık, duyamazlardı o yüzden dürüst olabilirdim.

"Ben hep senin yanındayım." bana baktı.

"Sen daha benim senden deli gibi hoşlandığımı bile göremiyorsun,bir gün evleneceksin ve beni bırakacaksın Çiçek. Geriye tek ben kalacağım." göz yaşları ile gülümsedi.

"Aşkın-"

"Açıklama yapmana gerek yok, benim hatam. Özür dilerim. Hadi gidelim şimdi."

Elimden tutup beni götürdü. Bir şey diyemedim, belki de konuşsam ona ondan hoşlandığımı söyleyecektim, bilemiyorum.

Benimle birlikte arabaya bindi ve hiç ses etmeden otele kadar geldik. Gizli gizli ağladığını biliyordum. Yeni geldiğinden bu kadar haberi oluyordu, bunu ilk defa yaşamıyor olmalıydı ama bu kadar nefreti anlaşılan ilk defa alıyordu.

Telefonuma haber bildirimleri gelse de bildirimlere bakmadım, sosyal medyadan gelen onca bildirim beni şaşırtan nokta olmuştu. Hesabıma girdiğimde etiketlendiğim bir sürü fotoğraf olduğunu fark ettim. Birbirimize sarıldığımız fotoğraf her yerde paylaşılıyordu. Son gönderimin altına gelen yorumlara bakmayacaktım, zaten moralim yeterince bozuk olduğundan telefonu kapatıp köşeye fırlattım.

Bir maçın insanı ne kadar çoksa o kadar çok yıpratabileceği bir biçimde otele girişimizi gerçekleştirdik.

Dairemize geçtiğimizde ikimiz de sessiz bir şekilde odalara dağıldık.

Üzerimi değiştirip duş aldım ve güzel bir nefes alabildim. Üzerimi giyipinip aynada saçımı taradım. Telefonunumdan gelen binlerce bildirimi umursamadan kulaklığımı taktım ve müzik açtım. Bu sefer yanımda taşıyacağım formayı da çantama koydum. Aşkın'ın ne yaptığını merak edip kulaklığımın tekini çıkardım ve yanına gidecektim ancak odasının önüne geldiğimde kapı kapalıydı. Bunu yapmam etik değildi ancak kapıyı dinledim, ağlama sesi geliyordu. Ne kadar sessiz ağlasa da ortam sessizdi ve ben kapıyı dinliyordum.

Kapıyı çalıp içeri girdim, yatağın üzerindeki alkol şişesi ve Aşkın'ın cenin pozisyonunda yatışı asla aklımdan çıkmayacaktı. Bir insanın olabileceği en saf çaresiz aynıydı bu.

"Konuşarak halledebiliriz, mutlu olabiliriz." yanına gidip oturdum ve yüzüne baktım.

"Mutlu olamayız, onlarca nefreti konuşarak silemeyiz."

"Ama ağlama böyle."

"Ağlamak istemiyorum, özür dilerim bunun için."

"Biliyorum. Ben özür dilerim, seni tüm bunlardan koruyamadığım için." ellerimle gözlerini sildim.

"Bazen bazı hayallerle başlarsın, sanırsın ki olacak. Olmuyor. Bitmiyor dertler. Hayal ettiğin şeyin bu olmadığı kesindi. Şu an bana yardım edebilecek kimsem yok, eskiden olsa Çağın abi bana babalık yapardı ama artık onun da gerçek bir ailesi var. Zaten kimse yardımcı olamaz bu saatten sonra, ben bile yardımcı olamıyorum kendime çünkü dünya bizim kollarımızın saramayacağı kadar büyük. Çağın abiden başka kimsem yoktu benim, kimse yardımcı olmadı, ayağımı kaydırmaya çalıştılar ve tam o günler geçti derken yeniden baş gösterdi."

"Daha genciz Aşkın, halledeceğiz. Daha yolun başındayız."

"Bak, iyi bak." telefonunun ekranını açtı. Sadece Çağın abi ve Serra ablanın cevapsız aramaları vardı.

"O çok sevdiğim arkadaşlarım nerede? Hiçbiri yok. Hepsi bana bir şey olur korkusuyla ağzını açamıyor. Onlardan bunu da beklemedim ama insanın içi kırılıyormuş demek ki."

"Onlar bu amaçla yapmamıştır belki." onu üzmek istemiyordum, daha fazla üzemezdim zaten.

"Biliyorum, toparlanırım yarına." bu sırada kapı çaldı ve kalkıp kapıya gittim. Kapıyı açtığımda Serra abla ve Çağın abi elinde bebek bisküvisi ve iki paket sütle kapının önünde duruyordu.

"Girebilir miyiz?"

"Elbette." içeri girip salondaki masaya ellerindekileri koyduktan sonra Aşkın'a seslendiler.

"Aşkın, gel bak sana ne getirdi Serra ablan." ses çıkmayınca Çağın abi ayağa kalkıp yanına gitti, ben de peşinden gittim.

"Ne naz yapıyorsun oğlum gelsene." Aşkın'ın teni biraz solmuş gibi duruyordu. Bir sorunu mu vardı?

"Abi başım döndü kalkamadım." Çağın abi sebebini bilmiş gibi Aşkın'ı suratı ile azarladı resmen.

"Sen yine yemek yemedin değil mi? Eşek herif sana boşa üzülme demiyor muyum ben?" kolundan tutup Aşkın'ı kaldırdı ve içeri götürüyordu ama Aşkın'ın pek içeri gidiyor gibi hali yoktu. Zikzak çizerek ilerliyordu, bu yüzden ben de diğer koluna girdim ve salona taşıdık.

"Sen içtin mi yine? Tekel bayii gibi kokuyorsun." Çağın abi fırça atmaya devam ederken Aşkın'ın gözü masadakilere düşmüştü. Masadaki bisküviyi almaya çalışıyordu ama eli adresi tutturamıyordu. Bu yüzden ben alıp kaseye koydum ve sütü de üzerine döktüm.

"Az bir şey içtim."

"Az bir şeymiş. Sen beni kandırabileceğini mi sanıyorsun?" sustu ve başını öne eğdi.

"Abi, çok zor. İnanamazsın." bir sessizliğin ardına Aşkın'ın söylediği söz kalp kırdı. Çağın abi Aşkın'a sarıldı.

"Biliyorum, halledeceğiz. Biz neyin altından kalkamadık?"

"Eskiden yalnızdın, şimdi arkadaşın var yanında. İyi tarafından bak." Serra abla tavsiye vermede cidden kötüydü.

"Biliyorum, neyse bunlar da geçecek. Bitecek bu günler de." kendini toparlamaya çalışıp masadaki kaşığı almaya çalıştı, aldı da ama tabaktan şeyden bir gram bile yiyemedi.

"Sen bana ver en iyisi." kaşığı elinden alıp ben yedirmeye başladım.

"Teşekkür ederim." kafasını ağır çekimde gibi salladı. Bu hali çok tatlıydı, sakinleşmişti de.

Aşkın yemeğini bitirene kadar kimse konuşmadı.

"Daha iyi misin?" tabak bittikten sonra yüzüne kan gelmişti çocuğun.

"Evet."

"Güzel." masadan aldığı suyu içti, bu sefer ağzının nerede olduğunu bulmuştu.

"Aşkın, biri Mercan ile senin olduğun bir haberin yorumlarına 'Eğer sevgili değilseniz söyle de ona göre sana yürüyeceğim aşkım' yazmış" gülerek bana bir bakış atmıştı. Ben artık Serra ablanın niyetinden emindim.

"Ben hoşlanıyorum da Çiçek yüz vermiyor, yaz abla." alkolün etkisi anlaşılan geçmemişti.

"Yazıyorum."

"Yaz abla yaz." bunu duyduğum an Aşkın'ın odasına gidip içi buz dolu alkol kovasını aldım ve içine banyodan su doldurdum.

Kovayı salona taşıyıp birden Aşkın'ı baştan aşağı yıkayınca herkes şaşkınlıkla bana baktı, Aşkın neye uğradığını şaşırdı.

"Çiçek?"

"Biraz fazla sarhoşsun. Şimdi açılırsın." gülümseyip yerime oturunca Çağın abi bıyık altından güldü.

"Sen az önceki olaya mı sinirlendin?" sorduğu soruyla içimdeki sinirin ateşi daha da artıyordu ama belli etmemeliydim.

"Yok ama çok halsiz duruyordun. Ayıl diye yaptım."

"Sağ ol, sayende ayıldım." üzerinden sular damlarken bile gülümseyebiliyordu.

"Neyse, biz bunları getirmek için gelmiştik, çok geç oldu yatmaya gidiyoruz. Sakın ağlama, zırlama biz yokken." Çağın abi talimatları verirken Aşkın kafasını sallıyordu.

"Görüşürüz ikinize de."

"Görüşürüz."

Onlar gittikten sonra uzun bir sessizlik eşliğinde orada oturduk. Bir süre sonra Aşkın uyuklamaya başladı.

"Kalk yatağına yat, hadi. Üzerini de değiştir."

"İyi geceler Çiçek." ayağa kalktı ve ölü gibi yürümeye başladı.

"İyi geceler."onu uyandırıp yatağına yolladıktan sonra ben de yatağıma geçtim ve yorulduğumdan olsa gerek hemen uyuyakaldım.

Sabahın ilk ışıkları ile gözümü açtığımda açık olan pencerenin her yerimi ağrıttığını fark ettim. Bu yüzden esnerken odamdan gelen kuş sesi gözlerimi kocaman açmama sebep oldu. Daha yorganın o yumuşaklığına, yatağın konforuna dayanamamışken yataktan doğrulmak zorunda kaldım.

Yataktan doğrulduğum gibi kuşla gözgöze geldik. Kuşla, ya da martı mıydı?

"Bu ne?!" bağırıp salona koşunca hayvan da heyecandan salona uçtu ve ben de ondan kaçmak için Aşkın'ın odasına girip kapıyı hızlıca örttüm. Keşke kuş beni yeseydi de o odaya gitmeseydim diyeceğim utanç verici anılarımın kilidi de kapıyla beraber açılmıştı.

"Sorun ne?" Aşkın bana bakarken saçını kuruluyordu. Duştan yeni çıkmıştı ve çıplaktı. Bunu gayet normal karşılamasına mı şok olsam yoksa gördüğüm manzaraya mı bilemedim.

"Çıplaksın?!" arkamı döndüm. "Özür dilerim bilerek-"

"Üzerimi giyineyim, bir dakika." gayet sakin bir biçimde üzerini giyiniyordu. Arkam dönük beklediğim bir dakika dünyanın en uzun bir dakikasıydı.

"Giyindim, dönebilirsin." önümü döndüğümde utançtan ölüyordum.

"Özür dilerim odana girdim için."

"Sorun değil, çok korkmuşsun. Neden korkuyorsun?" büyük bir sakinlikle beni utandırmadan konuşmaya çalışıyordu.

"Martı var, odada martı var ve salona girdi."

"Ne?" kaşlarını çatmıştı. Böyle çok karizmatik göründüğünü fark ettim derken on dört yaşıma dönmüştüm sanırım. Yok bir de adamla kendimi kitap karakteri sansaydım tam olurdu.

"Ben içeri giremem, yardım et ne olur."

"Tamam ben hallederim şimdi." Kapıyı açtığında yatağın köşesine çöküp saklandım ve salonu izledim.

Salonun perdesini açıp boydan boya olan cam kapıyı açtı ve hayvanı yönlendirerek dışarı uçmasını sağlayıp geri kapattı.

"Hallettim, telefonun çalıyor sanırsam." eliyle içeri odayı işaret ettiğinde zil sesini duyup içeri ilerledim.

"Teşekkür ederim." gözlerini kapatıp başını salladı ve teşekkürümü kabul etti. Telefon kapanmasın diye hızlıca içeri geçip telefonu açtım, gece kulübünün müdürü arıyordu.

"Alo?"

"Bir sorunumuz var." Zaten normalde beni aramazdı ki, sadece sorun olduğunda.

"Ne oldu?"

"Dün gece burada çatışma çıktı, her yer aşağı indi ve senin gelmen gerekiyor."

"Girişte silah aramasını iyi yapın dedim ben size."

"Adamlar büyük mafya, engel olamayız istesek de."

"Tamam, ben geliyorum." büyük bir of çekip valizimi topladım. Hep bir şey olup keyfimin içine edilecekti. Valizimi alıp salona çıktığımda Aşkın'da oradaydı.

"Nereye gidiyorsun?" hemen yanıma gelmişti.

"Özür dilerim, mekanında çatışma çıkmış orası ile acilen ilgilenmem gerek. Benim için uçak bileti bulur musun?"

"Tamam bulayım. Ben de yarın sabah geleceğim o zaman. Aslında seninle gelirdim, hatta önemli bir sorun varsa söyle, seninle geleyim."

"Yok yok, sadece hukuksal ve maddiyatsal olarak ilgilenmem gerek."

"O zaman ben ailemi ziyaret ettikten sonra geleyim, kardeşim rahatsızlanmış da onu görmem lazım."

"Tamam o zaman, geçmiş olsun."

"Teşekkürler, sen aşağı in arabayı ayarlıyorum o sırada. Sen gidene kadar da uçak işini hallederim."

"Çok teşekkür ederim, görüşürüz."

"Görüşürüz Çiçek."


Loading...
0%