@hestiamy
|
İkinci katın lambası yandığı için balkonun önüne düşen ağaca tırmanmaya başladım. Ne olursa olsun bugün onunla görüşecektim. "Aşkın! Çık dışarı." ağaca tırmanırken bir yandan da ona sesleniyordum. Bir süre sonra balkonun kapısının önündeki perde hareketlendi ve kapı açılıp içeriden Aşkın çıktı. "Sen deli misin? Düşeceksin." bir yandan ağacın değdiği yerler şişerken bir yandan da karıncalar beni ısırıyor gibiydi. "Açmadın kapıyı! Deliyim lan. Beni affetmeni istiyorum Aşkın. O konuda seni sevmediğimi düşünerek bunu söyleseydim seni başta istemezdim." "Daha fazla çıkma ağaca." "Sen beni affedene kadar ol-" bastığım yer ayağımın altından kayınca, aslında kırılınca cümlem yarıda kaldı ve kendimi yerde buldum. Belim ve bacağım o kadar ağrıyordu ki kırılmış olduklarını düşündüm. Elimle yerdeki toprağı sıkarken bir süre sonra yanımda beliren Aşkın beni hareket ettirmeden bana baktı. "İyi misin?" "İyi-yim." ağrıyan belim konuşmamı bile zorlaştırıyordu. "Bacağını taşa vurmuşsun, belin için hiçbir fikrim yok. Kendin kalkabilecek misin yoksa ambulansı mı arayayım?" "Yani sen götürmek istemiyorsun?" ölürken bile tribime devam ediyordum. "Kalkamıyorsan bir şey olmuştur, bilmeden kaldıramam." mantıklı. Elimi yere koyup kalkmaya çalıştım, doğrulabildim ama canım aşırı yanıyordu. "Çok ağrıyor." doğrulabildiğim için olsa gerek Aşkın beni kucağına aldı ve arabaya doğru gittik. Yüzündeki soğukluk ve tek bir kelime etmeyişi hâlâ bana küs olduğu anlamına geliyordu. "Sen affetmeden tedavi olmayacağım." arabaya geçtiğimde kollarımı bağdaş yapıp yatar pozisyonda trip atıyordum. "İnatlaşma işte, ağrıdan yerinde duramıyorsun." "Affet sen de o zaman." "Of." bir süre bana baktı. Acımı belli etmemeye çalışsam da en ufak hareketimde belim ağrıyordu. "Tamam, tamam. Oldu mu?" "O zamana hastaneye gidebiliriz." arabayı çalıştırıp hızla hastaneye sürdü. Bu süreçte bel ağrısından kıvranmakla meşguldüm. "Sedye getirir misiniz?" Aşkın hemşirelere seslenirken özel bir hastaneye geldiğimizi ve hemşirelerin onu tanıdığını fark ettim. "Bu çok utanç verici!" Aşkın fark ettirmeden gülüyordu. Pislik. "Kendi doktoruma getirdim seni. Buradan yürüyerek çıkarsın." "O derece iyi yani." bana kafasını salladı ve hayatımda yaşadığım dünyanın en utanç verici beş anından birini yaşadım. Görünüşte ufak tefek yaralar dışında hiçbir şeyim yoktu ama belim ağrıdığından hareket etmem çok zordu. Doktorun yanına geçtiğimizde Aşkın yanıma gelmişti. Elimi tutmuştu. "Merhaba Aşkın." "Merhaba Ümit abi." Doktor selamını kabul eder gibi kafasını sallayıp bana döndü. "Evet, sıkıntımız nedir?" "Ağaçtan düştüm. Belim ve bacağım ağrıyor." doktor kafamı da kontrol ediyordu. Ne alakaydı? "Sanırsam biraz kafanız da yaralanmış." elindeki kanı gösterdiğinde birazcık kanamış olduğunu gördüm. "Ama asıl sorun belimde. Çok ağrıyor." Gerekli tetkikler yapıldıktan sonra doktor, kafamı vurduğum gerekçesiyle bir gün müşaade altında tutulacağımı söyledi. "Beliniz incinmiş, neyse ki kırık yok çünkü bu ciddi bir sorun teşkil edebilirdi. Ayağınız da aynı şekilde incinmiş. Beliniz için korse takacağız çünkü bu süreç içerisinde ağrı yapabilir. Bir de krem yazacağım, onu sürersiniz. Geçmiş olsun." doktor gerekli bilgilendirmeyi yaptıktan sonra odadan çıktı. "Daha iyi hissediyor musun?" Aşkın elimi tutmuştu. Biraz kırgınlığı vardı hâlâ. "Aşkın, ben öyle demek istemedim." "Şimdi bunları düşünme. Dinlenmene bak." "Hayır, şimdi söyleyeceğim. Demek istediğimin açıklamasını sana yaptım. Gerçekten ben seni seviyorum, hatta o aramadan önce başka birisine seni çok sevdiğimi anlatıyordum." "Gerçekten beni sevdiğine inanmak istiyorum. Kendimi değersiz hissetsem de buna inanmak istiyorum." "Aşkın, sen çok değerlisin. Seni çok seviyorum. Hayatımdaki en değerli şeysin." "İnanmak istiyorum. Yalan ya da gerçek. Ben sana inanıyorum." Bu atmosferi çalan telefonum bozmuştu. Elimi yanımdaki masaya atıp parmağımın ucundaki telefonu çekerek elime aldığımda babaannem beni arıyordu. "Alo." telefonu panikle açmıştım. Sanki şu an erkek arkadaşımla olduğumu görüyor da benim azarlayacak gibi hissetmiştim. Bir dakika, ben ailemle ayda yılda bir görüştüğüm için onlarla bu konuda konuşmamıştım. "Merhaba kızım, ben babaannen, hatırladın mı?" babaannem diye demiyorum ama çok güzel laf sokardı. Ve aynı zamanda yüz seksen kilometre hızla terlik fırlatabilirdi ama beni de çok severdi. "Babaanne ben çok kötüyüm." biraz ağlamanın bana sorunu yoktu. Ben role girerken Aşkın şaşkınlıktan ağzını kapatmayı unutmuştu. Sıkı bir ailede yaşamak sizi dürüst değil dürüst gözüken yalancı yapardı. Beni buradan almaları an meselesi olduğu her dakika olduğu gibi yine bir çözümünü bulmaya çalışıyordum. "Ne oldu kızım?" babaanem korkmuştu, bunu yaptığım için özür dilerim ama dedem Aşkın ve beni öğrenmiş olmalıydı ve kaos çıkarmasına izin vermeden ben çıkarmalıydım. "Ağaçtan düştüm, hastanedeyim." "İyi misin! Biz de sana geliyorduk yoldaydık zaten hangi hastanedesin?" biliyordum. Ben bunun olacağını biliyordum. Telefonlarım onların tribi yüzünden çalmamıştı ve ben bunu fark etmemiştim. Şimdi ise Aşkın ve beni haşlamak için geliyordular. "Ben iyiyim, gelme!" yerimden doğrulduğumda ağrıdan ölecek gibi nefesim kesildi. "Aşkım dikkatli ol." Aşkın Beni tutup geri yatırdı. Onun sesi duyulmasın diye neredeyse telefonu yutacaktım. "Kızım geldik sayılır zaten. Sen hastaneyi konum olarak at bize." "Tamam, ben şimdi kapatayım doktor gelecek. Konumu da atıyorum." "Tamam kızım." Telefonu kapaındığı an panik içinde Aşkın'a baktım. "Buradan gitmen lazım." "Neden?" sorgularcasına bana bakıyordu. "Dedemgil bizi öğrenmiş ve şimdi buraya geliyorlar." "İyi, tanışmış oluruz hem." "Aşkın bu öyle bir şey değil." "Eninde sonunda öğreneceklerdi ve beni senin sevgilin olarak tanıyacaklardı. Bir şey olmaz." Aşkın cesurdu ama bazen gereksiz cesaret kötü sonlara sebep olurdu. "Biliyorsun ben annesiz büyüdüm, bu yüzden dedem ve babamla vakit geçirdim ve onlar sakin insanlar değiller. Konu ben olduğum için. Gerçekten nasıl evleneceğimi hiç düşünmedim bu yüzden, çünkü onlar sanki hep küçük kalacakmış gibi davranıp büyüyeceğimi kabullenmediler." "Eğer sen zor durumda kalmayacaksan, zor durumda kalacak olan bensem tanışacağım." Ben tam ağzımı açacakken içeri giren dedem, babam ve babaannemi görmemle gözlerim faltaşı gibi açıldı. Adamlar ışınlanmayı bulmuş olmalıydı. "Başkaları da buradaymış." dedem huysuzca sokranırken babaannem yanıma geldi. "İyi misin kızım, bir yerine bir şey oldu mu?" "İyiyim iyiyim. Aşkın sağ olsun beni hastaneye, kendi doktoruna getirdi." "Sağ olsun. Bize haber verseydin tüm bunları. Düğününe çağırırdın herhalde. Pardon siz düğün yapacak kadar ciddi düşünmüyorsunuzdur değil mi?" "Baba çok ileri gidiyorsun." babamı kırmak istemiyordum ama hep fevri bir adam olmuştu. Sevgisinden şüphem yoktu ama siniri hepimize zarar veriyordu. "Ne yapmamı bekliyorsun? Tanımıyorum bile bunun kim olduğunu? Seni üzecek mi yoksa mutlu mu edecek bilmiyorum." Aşkın'ın suratına baktığımda kırıldığını görüyordum. Gururu kırılmıştı. "Biraz daha ılımlı olabilirsin. Biliyorum hata yaptım ama Aşkın'ın yerinde sen olsaydın ve biri sana öyle şeyler söylese ne hissedersin?" babam bir süre düşündü, siniri pek geçmiş gibi değildi ama köşeye oturup bir süre düşündü. "Sen bu kızı seviyor musun?" Aşkın'a döndü. Sonunda bir zeytin dalı uzattığına inanmaya başladım. Babam bipolar gibi davransa da, hatta babaannem bu yüzden doktora götürmüş olsa da sonunda öyle bir sorunu olmadığını öğrenmiştik. Sağı solu belli olmayan bir adamdı. "Evet, hem de çok." "Emin misin?" belindeki silahı çıkardığında Aşkın'ın göğsüne dayadı. Ben ayağa kalkıp engel olacakken babannem dur der gibi beni tuttu. Babaannemi ne zaman dinlesem başımıza bela gelmediğinden durup sağlıklı bir biçimde düşünmeye çalıştım. Babam silahı çekmedi, Aşkın da geriye çekilmedi. Gözünü bile kırpmadı. "Evet. Eminim." "Sen canını sokakta mı buldun oğlum?" "Ben gerçekten benimle bir ömür geçirecek, onun için her fedakarlığı yapabileceğim birini seviyorum sadece. Canımı sokakta bulmakla alakası yok." Aşkın korkusuzca hislerini söylemişti. Ben korkudan ellerimle ağzımı kapatırken babam silahı beline soktu ve elini Aşkın'a uzattı. "Gel." bir anda olay tatlıya bağlandı ve Aşkın ile babam tokalaştı. Aşkın şaşırmıştı ama bunu belli etmeden babamın sarılmasına karşılık verdi. "Helal olsun cesur çocuksun. Ben kaçar gidersin sandım." babam bir psikopattı. "Teşekkürler efendim." "Kafanız güzel mi sizin?" "Efendim kızım?" dedem babaannem gibi köşeden olayı izlerken bir an ne dediğimin farkına vardım. "Özür dilerim, kafam karıştı." "Madem arayı buldunuz, ne zaman doğru takıma geçiyorsun damat?" beş saniye içinde Aşkın dedemin damadı olmuştu. "Benim tek bir doğrum var efendim o da şu an ter döktüğüm takım. Diğer takımlara saygı duyarım." "Oğlum sen dellendirecek misin beni?" dedem tam iyice ortamdan kopmuşken babam dedemi tuttu. "Baba, tamam." "E ne zaman eve geçeceksin kızım?" babannem saçımı geriye toplarken sorduğu soruyla herkes nerede olduğunu farkına vardı. "Ben bugün buradaymışım, siz eve gidin isterseniz." "Seni de erkek arkadaşınla bırakalım değil mi kızım?" babam araya girerken babaannem babama ters ters baktı. "Siz gidin, ben bakarım babaannesi olarak." "Anne-" "Hayır! Hadi gidin dedim." babaannem benim idolüm olacak şekilde otoritesini ortaya koydu, onun gözlerine baktığımda daha o konuşmadan dediğini anladığım için çantamı alıp içinden anahtarı çıkardım ve babama verdim. "Ama bir şey olursa mutlaka arayın tamam mı? Şu çocuğu da yolla." "Oğlum, ben. Senin annen. Seni büyütüp bu yaşa getirdiğine ve hâlâ arkanı topladığıma göre mantıklı hareket edecek yaştayım değil mi? Daha boynuz kulağı geçmedi." "Gidiyoruz biz o zaman." "Görüşürüz." onlar odadan çıktıktan sonra bir süre babannem köşede oturup Aşkın'a baktı. Babamın o hareketinden sonra Aşkın benim ailemden olan bir kişiye elbette yaklaşmaktan çekindi. Babannem ayağa kalkıp Aşkın'ın olduğu koltuğa gitti ve yanına oturdum. Aşkın korkarak baktı, babaannemi sert biri sanmıştı sanırsam. "Sen ne tatlı çocuksun öyle oğlum." babaannem birden Aşkın'a sarılınca Aşkın ne yapacağını şaşırmıştı. Babaannem tuhaf bir şekilde insanların yüzlerinden bir şey okuyabiliyordu, yaşanmışlıklarından bazılarını görebiliyordu ve bana göre bu çok korkunçtu. "Geçecek oğlum, dert ettiğin her şey geçecek. Herkes gittiği yerde mutlu olacak merak etme. Kafandaki pes etme düşüncesini tamamen kaldır." Aşkın bunu duyduğunda gözünden bir damla yaş süzüldü ve babaanneme sarıldı. "Nereden biliyorsunuz?" Aşkın küçücük bir çocuk gibi kalmıştı. Hiçbir şey demedi. Babaannemin onun saçını okşamasına izin verdi. Gittiği yerde mutlu olacaksa kardeşinin öleceği anlamına mı geliyordu? "Ne güzel saçların var senin, kalbinin güzelliği yüzüne de yansımış." o gece Aşkın'ın saçıyla oynaya oynaya uyuttu babaanem onu. Aşkın hiç olmadığı kadar mutlu ve huzurlu görünüyordu. "Birazcık sevgi her şeyi değiştirebilir, onun ilk defa bu kadar huzurlu uyuduğunu görüyorsun değil mi?" "Evet. Bazen beni korkutuyorsun Babaanne, biliyor musun?" "Korkma kızım cadı falan değilim." aramızda bu konunun dalgasını geçtikten sonra uykum gelmişti, ağrım geçmişti ama ilaçlar uyku yapmış olmalıydı. Sabah uyandığımda herkes benden önce uyanmıştı, doktor bile başımdaydı. Çıkış saatimiz gelmiş olmalıydı ama ben bu kadar sese nasıl uyanmamıştım? "Günaydın Çiçek." "Günaydın. Günaydın babaanne." üzerimdeki uykulu hâl geçip son kontroller yapıldıktan sonra hastaneden çıkmak üzere Aşkın beni belimden destekleyerek yürüdük. "Ben sizi eve bırakayım." babannem bu sözün üzerine bir şey demeden arabaya bindi ve eve gittik. "Ben arabayı yollayacağım geri." "Sorun değil." "O zaman, görüşürüz Çiçek ve babanne." ona sarılamıyordum ve bu tuhaf hissettiriyordu. Şu an ona sarılıp bir veda öpücüğü kondurmak istedim açıkcası. "Görüşürüz oğlum. Dikkatli sür arabayı." Aşkın babaannemi çok sevmişti her dakika gülümsüyordu bu yüzden. "Tamamdır." "Görüşürüz Aşkın." Arabam Aşkın'da kalmıştı ama sorun değildi. Şu an zaten araba sürmek isteyecek değildim çünkü hastanede dinlendiğim halde ev ortamında dinlenmek kadar doyurucu olmuyordu. Güzel bir uykuya ihtiyacım vardı. Dünyanın en uykucu insanlarında biri gibi dursam da rem uykusuna dalamadığımdan mıdır nedir hiç verimli uyuyamazdım. Küçüklükten beri böyleydi. "Hadi yukarı çıkalım." babam ve dedem daha uyanmamıştı. Babaannem ve ben yukarı kattaki odalara kendimizi attıktan sonra sessizliğe gömülen ev ve uykumun bastırması bir oldu. Babaannemgil bizde bir hafta kaldı ve babannem bana hiç bir işi yaptırmadı, sadece yatıp dinlenmem gerektiğini söyledi. Bu süre zarfında Aşkın ile hiç görüşemedik. Arabamı getirmişti ancak ben uyurken babam arabayı almıştı. Son gün artık baannem gideceğinden dolayı dolaba yemek hazırlıyordu, belim düzelmiş ve artık acı hissetmiyordum. "Yardım edeyim." babaannemin yanına gidip ona yardım etmek için tezgaha geçtiğimde bana uzun uzun baktı. "Sen kocaman kız olmuşsun, büyümüşsün." "Mantıksal olarak, evet. Aklımın pek büyüdüğü söylenemez." "Sen çok akıllı bir kızsın, öyle aklının büyümediği falan yok. Annen olmadığı halde harika yetiştin." babaannemin gözleri dolmaya başlayınca konuyu değiştirmek istedim. "Ee, ben ne yapayım? Domatesleri doğrayayım mı?" "Doğra." Sebzeleri doğrarken babaannem benimle konuşmaya devam ediyordu. Babamla dedem her zamanki gibi televizyondan futbol izledikleri için konuşmalarımızı muhtemelen duymuyorlardı. "Kızım o çocuğun yanında ol, iyi bir yol arkadaşı ol ona." babaannemin metafiziksel güçleri benim her zaman korkmama sebep oluyor ve buna devam ediyordu ancak gerçekleri duymak için bunu hiçbir zaman ciddi olarak ona söylemedim. "Neden söyledin ki şimdi bunu?" "Çok büyük acılar çekecek çünkü." "Sen öyle deyince aklıma ne geliyor biliyor musun? Aramızda kalsın ama Aşkın'ın bir kardeşi var ve kanser. Ona bir şey olursa Aşkın biter. Psikolojik olarak çok ince bir çizgide zaten şu an." "O yüzden tanıştınız, sen ona iyi bir yol arkadaşı ve eş olacaksın. Bu da benim varsayımım." "Hemen evlendirdin beni." "Çocuk seni çok seviyor, şu an evlenelim desen nikah dairesinin yolunu tutar ama ciddi bir iş olduğundan eğer bir gün evlenmek istersen çok düşün." "Biliyorum, çok düşünmem gerek." "Siz gençler yine de çok düşünen tarzdan değilsiniz. Biz de gençken öyleydik, yaşlandıkça insan daha derin düşünüyor biliyor musun? Eğer çok gaza gelseniz yarın evlenirsiniz, bir gün buradayken başka bir gün dünyanın diğer ucuna taşınabilirsiniz. Çünkü insan gençken hareketli bir yaşam, yaşlıyken sakinlik arıyor." "Yakında yirmi yaş yaşlanacağız, Aşkın da, ben de merak etme." aramızda gülüştük. Babaannem benim arkadaşım gibiydi. "Neden?" "Ya, insanlardan. Her şeye olumsuz bakmaya bayılıyorlar." "Kapıyı kapattığın zaman insanları dışarıda bırakıp umursamamayı da öğreneceksiniz. Boş ver, her şey zamanla." "Domatesleri doğradım, bir tabak fazla yapsak yemekleri olur mu?" babaanem akıllı kadındı, ne demek istediğimi anlamıştı. "O çocuğa da yaptım merak etme." "Cansın can." babaannemi öptükten sonra babannem elindeki tabakları bana uzattı. "Şunları da babanlara ver de yesinler." "Tamam." tabakları alıp içerideki masaya yerleştirdim. "Teşekkür ederim kızım." "Rica ederim dedem." dedemle iyi anlaşıyordum ancak babam yumuşamakla yumuşamamak arasında gidiyordu. Bugün stabil geçmişti, tüm işleri bitirdik, çaylarımızı içip sohbetimizi ettik ve babamgil gece yola çıktılar.
|
0% |