@hestiamy
|
"Mercan, hadi uyan bebeğim." uyandığımda Aşkın'ın kollarında, onun beni öpmesiyle nefes nefese uyandım. Yüzümde hissettiğim ıslaklığı ağladığımın kanıtıydı. Daha da fazla ağlamak istiyordum ama neye ağlıyordum bilmiyordum. İkimiz de artık mutlu olmak istiyorduk ama bal gibi de mutsuzduk. Hepsi hayatımızı bir belirsizliğin gölgesinde yaşamamızdan kaynaklıydı. "Geçti güzelim. Bak burada ben varken hiçbir şey seni üzemez." "Ben burada yaşamak istemiyorum." Aşkın saçlarımı okşarken durdu. "Gidelim o zaman. Nereye istiyorsan oraya." sesi o kadar ikna ediciydi ki sanki onunlayken, açılmayan kapılar açılacak gibi, küslükler bitecek gibiydi. "Babamı özledim." bunu diyince Aşkın'ın suratını görmesem de soğukluğunu hissettim. İlişkimize bilmem kaçıncı darbeyi de bu sözümle vurduğumu hissettim. Ben neden hiç olmak istemediğim o kişiyim? "Tamam, tamam seni babana götüreyim. Ağlama yeter ki." bunu söylerken içi yanıyordu, ben bilirdim onu. "Ama seni de istiyorum. Ben mutlu bir aile istiyorum. Ben bu tarz bir hayatın insanı değilim Aşkın." sessizce ağlıyordum. Başka hiçbir şey yapamıyordum. Aşkın'ı bırakamazdım. O da beni bırakamazdı, tutup saçlarımdan öptü beni, başka yapılacak bir şey var mıydı ki? "Tamam, dur ben bir televizyonu açayım. Bir şeyler izleyelim, kafamız dağılsın." "Tamam." Ben kendimi toparlamaya çalışırken Aşkın televizyonu açar açmaz haberlere denk gelmiştik. Sabah altı gibi uyuduğumuzdan ve bu uyku kısa sürdüğünden sabah haberleri olsa gerekti. "Fenebahçeli futbolcu Barlas Aşkın Akyol kariyerine iz bırakan kavgalarına yenisini daha ekledi; rakip takım oyuncusu Cenk Sönmez ile girdiği kavganın görüntüleri kameralara böyle yansıdı." Dün koridorda olan kavga gözümüzün önünde oynatılırken Aşkın sanki yapan o değilmiş gibi bakıyordu. "Bunları ben mi yaptım ya?" Aşkın'a döndüğümde cidden bu soruyu sorduğunu fark ettim. "Hiçbir şey hatırlamıyor musun?" göğsünden başımı kaldırıp onun gözlerine baktım. "Kesik kesik, arada hatırlıyorum ama geçer." "Aşkın sen iyi misin?" korkuyla ona baktığımda gülümsedi. Ben daha gözlerimdeki yaşlarla dururken Aşkın saçlarımı okşuyordu. "İyiyim aşkım. Gerçekten sorun yok." endişeyle ona bakarak geri çekildim. Yapacak başka bir şeyim yoktu. Televizyondan bir şeyler oynamaya devam etti sonrasında. Ben hiçbir şey duymaz olmuşken, içim cayır cayır yanarken izliyormuş gibi yapıyordum. Kapı çaldığında Aşkın'ın kolundan kalkıp kapıya gittim, Efdal sabah geleceğini söylediği için o gelmiş olmalıydı ki kapıyı açınca da onun geldiğini gördüm. Şu an gelip gelmemesi benim için farklı değildi. "Artık çıkma zamanınız geldi, hazır mısınız?" içeri girip ellerini birbirine vurduğunda Aşkın da ayağa kalktı. "Hazırız, zaten bir şeyimiz yok." "İyi, çıkalım." Efdal Bey bize eşlik ederken ben sosyal medyadan bana gelen seri mesajlar ve yorumlar doğrultusunda Aşkın hakkında yeni bir şey öğrendim. Şaka gibiydi ama iki saniye önce bok gibi olan moralimi ikiye katlayarak aldatıldığımı öğrendim. Onlara telefon elimde eşlik ederken çaktırmadım ama Aşkın'ı Zeynel'in sevgilisinin yanında, yani eski sevgilisinin yanında görüntüleyenler boy boy fotoğraflarını yayınlamıştı. Ona sarıldığındaki görüntüler. Neydi bu? Aşkın yapmaz, etmez... Kafamda uzun uzun tartsam da bir sonuca çıkamadım, sadece ikileme düştüm. Dahası yoktu. Her ne kadar inanmasam da gerçekler buydu. Aşkın beni aldatmış. Çok güvendiğim adam ben onun için ölüp biterken sevgilisiyle yatmış, hafta geçmeden de yanıma gelip benimle yatmıştı. İnanamıyordum, teninin sadece bana özel olduğunu düşündüğüm adam benim için artık bitmişti. Saniyeler içinde. Ben acı çekerken, babamla savaşırken o burada başka tenlerde deva buluyordu. "Mercan, iyi misin?" sendelediğimde beni tutan Aşkın'dan kendimi çektim. "İyiyim, sadece dalmışım." ona yalandan gülümsediğimde elimi tutup bana yaklaştı. İstemiyordum, bana dokunması midemi kaldırıyordu. "Evde beraber yatıp dinlenelim ya da istediğin her şey hakkında konuşalım olur mu?" bana nasıl gülümseyebiliyordu? Nasıl gözlerimin içine baka baka yalan söyleyebiliyordu? "Tamam hayatım." ben de ona bana yaptığını yaptım. Burada bağıra çağıra ayrılmak iyi bir intikam yöntemi değildi. Beni aldatan bu adam benim burada bunu açık etmemden mi utanacaktı? "Arabayı ben süreyim Efdal Bey." adam zaten bize başka arabayla eşlik edecekti. İyi bir fikrim vardı. Ya da yoktu. Bilmiyorum. "Tamam. Anahtarınız." bana uzattığı anahtarı aldıktan sonra enerjik bir biçimde Aşkın'a döndüm. "Bin bakalım... Siktiğimin yalancısı." son cümleyi ağzımda gevelediğim için duymadı. Benim içimden ağlamak geliyordu aslında, mutsuzluk ve hüznü sinirle gölgelediğimi fark etmiyordum. "Efendim Çiçek?" "Seni seviyorum diyorum." ona öpücük attığımda o da bana öpücük attı. "Ben de seni." bana gülümseyip arabaya bindiğinde ben de sürücü koltuğuna yerleştim ve arabayı çalıştırdım. Otoparktan bir hızla çıktığım gibi arabayı çıktığım otobanda ne kadar hızlı sürebilirsem o kadar hızlı sürerek otobana çıktım. "Acelemiz mi var?" Aşkın gülerek konuştuğunda ben de güldüm. "Benim değil, senin acelen var." "Öteki tarafa mı?" yaptığı şakaya kendi kendine gülerken yaptığım ani manevrayla hemen sustu. "Evet. Bu hızla bir yere çarparsak muhtemelen ölürüz zaten." hızımı arttırırken onun olayın ciddiyetini kavradığını anladım. Ben hâlâ sessiz sedasızdım. "Çiçek, sen ne yapmak istiyorsun?" "Beni aldatan sevgilimi öldürmek?" bunu söylerken istem dışı bir gülme çıktı ağzımdan. "Ne?" buna hız yapmamdan daha çok şaşırmıştı. "Lan ben yokken eski sevgilinin evinde bitmişsin! Bir de sarılırken fotoğraflarınız basına çıkmış!" bana tuhaf tuhaf bakışlar atıyordu, daha önce görmediğim bakışlardı bunlar. Saliselik olarak yüzüne baksam da görmüştüm. "Mercan!" önümdeki araca çok yaklaştığımız için o aniden bağırınca ben de aniden fren yapıp arabayı sağa çektim. Nefes nefese direksiyonu tutar vaziyette on beş saniye kadar kaldım. "Doğru, doğru! Neden ben öleceğim ki? Sen öl." arabadan elime geçen ilk şey bir kalem olunca ona saplamak üzere hızla ona doğrulttum ama hareket bile etmediği gibi elimi tuttu. "Öyle yapmayacaksın, doğrusunu öğretmemi ister misin?" bana bakıyordu, hiç bakmadığı kadar acıyla bakıyordu sanki. Sinirinin arkasında acı yatıyordu. Cidden kalemi boğazına saplayacaktı, manyak. "Siktir!" elimi ondan kurtarıp bağırdığımda Aşkın gözünden akan yaşla bana baktı. "Benim seni aldattığıma inanıyorsun. Yapmadım. Yapmam da. Ama sen buna gerçekten inanıyorsun." şimdi de o gülüyordu ve bu sinirlerimi geren son şey olmuştu. Ben bu pisliğin kollarında ağlamıştım. "Eski sevgilinle sarılmanı başka neye bağlamalıyım?" "O gece-" "İn arabadan." ağzını dahi açmasını istemiyordum. "Benim sevgim sana fazla gelmiş." yaşlanan gözleriyle arabadan indi. Son sözünü söyleme hakkı tanımadım ama susmadı da. Geriye yaslanıp derin bir nefes aldıktan sonra arabayla gitmek istesem de Aşkın'ı en azından kafası bu haldeyken bırakmak içimden gelmiyordu. Vicdanımı sikmek istiyordum. Sonrasında umursamayıp gaza basmaya karar verdim. O başkalarının kokusuyla dururken beni bir an olsun düşünmüş müydü? Yine de aklım onda kalmıştı, boktan bir durumun kaçıncı aşamasını yaşıyordum ya ben? Beni koyamazsın eller yerine Kalbimi kıramazsın suçum ne ki söyle... Çalan şarkıyla radyonun sesini biraz daha açtım. Sözlerin canımı acıtmasına izin verdim. Ben nerede neyi yanlış yaptığımı hesaplamıyordum, insanların neden bana böyle yaptığını anlamıyordum. Anlamlandırma aşamasında daha çok kalbim kırılır diye kendimi korumaya alıyordum. Eve geçtiğimde derin bir sinir krizinin eşiğinde gibi hissettiğimde, kafamdaki sesleri susturamadığımdan eve girdiğim gibi cam olan olmayan ne varsa yere indirdim. Çığlığım kendimi bile bastırıyor ama sinirim bitmiyordu. "Allah belanı versin! Siktir git aklımdan!" çıkmıyordu. Aklımdan, fikrimden çıkmıyordu ve bu tekrarlanan düşüncelerle saçlarımı çekiştirdim. Öyle bir sinir dalgası vücudumda yayılıyordu ki dellendiğimi sanıyordum. Evdeki her şeyi fırlatsam ne fayda ki, onu aklımdan bir an olsun çıkaramıyordum. Alevli başladığı gibi büyük bir alevle, beni yaka yaka bitecekti bu aşk demek ki. Bütün o milletin içinde seni seviyorum diye dolaşmalar, binlerce kişinin önünde bana sarılıp dünyanın en mutlusuymuş gibi saçma bir rüyaya hapsetmeler hep rolmüş, yalanmış. Başka biri gelene kadarmış. Telefonum çalarken yerde yatan bedenim telefonuma bir şekilde ulaşıp açtı. "Alo?" sesimi gayet sakin tuttum. Kim olduğuna bile bakmadan açtım. "Olanları yeni duydum. Bunlar nasıl olabilir?" babannemdi. Elbette ki Aşkın'ın beni aldattığındsn bahsetmiyordu. "Babam beni seçim yapamaya itti. Olay bu." "Sen de Aşkın'ı seçtin." sesi imalı tondaydı. Tüm bu olanları ona söylemeyecektim. "Bu mu önemli? Babam Aşkın'ı öldürmeye çalıştı. Yeter artık babaanne. Ben söz dinleyen biri değil, mutlu biri olmak istiyorum ama olmuyor." "Babansız olacaksan ol kızım. Herkes bir gün ailesinin yanına döner. Aile değişmiş olsa da." babam neden değişecekti ki? "Değişmek? Her şey değişti zaten. Ben babamı silmedim, babam beni sildi farkındaysan. Babam beni bir saksı bitkisi gibi büyütmekten başka ne yaptı? Annem sizin çilenizi çekmekten aşkını yaşadı mı babaanne? Mutlu oldu mu mesela? Bencilsiniz. Hepiniz." bu konuda haklı olsam da babaanneme karşı fevri davranmıştım. "Seni anlıyorum anlamıyor değilim, benim kapım her zaman sana açık ama baban için her zaman öyle olmayabilir. Hele ki bir çocuk bekliyorlarken." bunu dediğinde kaşlarım çatıldı ve kafamdan vurulmuşa döndüm. Bir çocuk? Müjgan? "Müjgan ile? Bir çocuk mu?" "Tam olarak öyle. Sen onları boş ver. Şu an kendine odaklan kızım. O çocuk seni aldatacak biri değil. Ben müsait bir zamanda yanına geleceğim. Buralar biraz dinsin. O zaman konuşalım. Sen o zamana kadar sakinliğini koru ve dinlen babaannesinin gülü. Sana en sevdiğin meyve sularından sıkıp getireceğim hem de. Tamam mı?" meyve suyu mu? Aldatmamış olabilir mi? Şimdi biraz daha iyiydim ama nasıl bekleyecektim? Babaanneme amlatmadığım şeyleri bilmesi olağandışı değildi, bir caminin imamı duymamıştır bu haberi herhalde. "Tamam, o zaman olur. Sana güveniyorum babanne. Başka güvenecek kimsem kalmadı." "Öyle deme. O çocuk senin eşin olacak. Bir çocuğunuz bile olacak." "Diyorsun." "Güven bana." sesi o kadar güven veriyordu ki. Babaannem her zaman bana güven verirdi. "Sana güveniyorum. Ben bugün sadece uyuyacağım. Başka bir şey yapmak istemiyorum. Sinirle hareket etmek de istemiyorum." "En iyisini yaparsın. Şimdi beni deden çağırıyor, bahçede Çiçek ekiyordu yine işi batırdıysa. Sonra görüşelim." "Tamam babannem, öptüm." "Hadi kızım, kendine iyi bak. Merakta bırakma beni, ne olursa olsun ara." telefon kapandıktan sonra camları terliğimle geçip ikinci kata, odama çıktım. Biraz daha sakin kalacaktım, belki bir hafta, belki daha fazla bir süre sadece dinlenecektim.
|
0% |