Yeni Üyelik
49.
Bölüm

90+4- Üçüncü şahsın hikayesi

@hestiamy

"Aşkım? Deden sana niye kara kızım diyor? Görme sorunu mu var?" tesisin en geniş odasına hepimiz toplanıp başkanı beklerken Aşkın'ın sorduğu soruyla herkes bana döndü, anlayanlar güldü, anlamayanlar da anlayanlara sorup güldü. Gülmeyen isimler Gökalp ve Gloria olmuştu, benim aklım da onlarda olduğundan gülemedim. Elbette bu normaldi.

"Deden sana kara kızım mı diyor?" Sevda'nın sorduğu soruyla gözlerimi belerttim. Kaç yıllık arkadaşım bunu bilmiyordu. Dedemin manevi torunu olarak bunu soruyordu.

"Sen beş yüz kere dedemle görüşmüş biri olarak bunu mu soruyorsun?"

"Hiç dikkat etmemiştim. Enişte dikkatliymiş."

"Hayatım sanki bunu bilmemek için biraz şey olmak gerekli-" Buğra korkuyla konuşurken Sevda ona hışımla döndü. Anlaşılan daha geçen yakalandığının hesabı bile görülmemişti ki Sevda Buğra'ya çok sinirliydi.

"Dua etsene sen, kim bilir daha nerelerde sürtmüşsündür de ben bu dikkat dağınıklığımdan kandırılmışımdır. Değil mi ha?!"

"Ya özür dilerim kızlara bakmadım iki gözüm önüme aksın-"

"Sus! Şimdi bir de kör olacaksın seninle uğraşacağım." Sevda'nın dediğine gülerken Çağın abi bize döndü.

"Buğra sen kiralık-" sorduğum soruyla, daha doğrusu daha soramadığım soruyla Buğra'nın yüzü ekşidi.

"Abla ondan geri döndüm ya ben."

"Resmen kovuldu anasını satayım." Aşkın ile Çağın abi gülerken Aşkın'ı çimdirince sustu. Serra abla da Çağın abinin ağzını tuttu.

"Çağın! Cıvıma."

"Cidden, neden kara kızım diyor deden sana?" herkes bu sorunun cevabını merak eder gibi bakınca ben de açıklama ihtiyacı duydum. Bayağı sarışın ve açık tenli biriydim, bundan dolayı anlamlandıramamaları normaldi.

"Ben doğduğumda esmermişim. Yani ten rengi olarak. Bayağı kara olduğumdan dedem bana kara kızım demiş, sonra rengim açılmış ama benim lakabım öyle kalmış. Ondan dedem hep bana kara kızım der yani. Babaannem hep kızar neden böyle diyorsun diye ama alışkanlık işte."

"Sarışından esmere döneni gördüm de rengi açılanı ilk defa duyuyorum." Serra abla gülerken kapı açılınca sesi duyan herkes kapıya döndü.

İçeriye giren Şevket Bey, Mehmet Hoca ve antrenörlerin arkasına giren birileri daha vardı. Aşkın'ın annesini mi görüyordum yoksa hastanede verdikleri ilacın etkisi saatler sonra mı geliyordu?

"Şaka mı yapıyorsunuz bana? Şevket Bey?" Aşkın ayağa kalktığında Mehmet hoca yanına gelip Aşkın'ı omuzlarından tuttu. Biraz baş ağrıtıcı bir gece yaşayacaktık anlaşılan.

"Bir sakin ol oğlum, o senin annen."

"Kardeşimin ölümüne sebep olan annem..." komikmiş gibi gülüp devam etti. "Ne bu hocam? Aile trajedisi mi izleteceğiz takıma?"

"Aşkın Akyol! Artık sakin olmanın zamanı. Neyin ne olduğunu, kime ne olduğunu biliyorum bu takımda. Sen annenle barışmadan, aile kurmadan o alkolü de bırakmazsın bunu da en iyi ben biliyorum. Hayatına düzen vermek istiyoruz, bunun farkına var." Şevket Bey konuştuğunda hepimiz şaşırdık. Bunu nereden biliyordu.

"Ben futbolcuyum, sabah kuşağı programındaki mağduru oynayan kişi değil. Ailesel problemler kimseyi alakadar-"

"Kimseyi alakadar etmez evet, bunu bedenine yansıtmadığın sürece ama sen bunu başaramadın. Magazinlere konu olmaktan sıkılmış olmalısın artık. Eğer anneni dinleyip kötü bir amacı olduğunu görmeseydim emin ol getirmezdim buraya. O kadar kafayı yemedim. Emin ol takımdaki herkesten daha çok senin için uğraştım sorunlarını halledebilmek için. Hallettim de. Bu diğerlerine değer vermemem gibi bir anlam çıkarılmasına yol açmasın, herkese sıkıntısı kadar yardım ettim. Sen toplantı boyunca düşün. Annen burada, benimle olacak. Nokta." Aşkın'ın annesi oturduğunda Aşkın ayağa kalktı.

"O burada duruyorsa ben gidiyorum. Siz bensiz devam edin."

"O zaman giderken bunu da al git, beni uğraştırma." masaya silahı vurduğunda gerçekten ağzım açık kaldı ama bir noktada adam da haklıydı. Aşkın'ın kaybedeceği hiçbir şey yoktu, tek ölümle tehdit edilebilirdi artık çünkü artık geride bırakacağı bir ailesi vardı. Zaten zaaflar ve kayıplar kazançlardan gelirdi hep. Ama başkan biraz şeydi, anlarsınız ya... Mafya gibi.

Aşkın'ın eli tam gidecekken gözleri benimle buluşunca durdu. Sessizce yerine geçip elleriyle suratını ovuşturdu.

"Evet. İlk gündemimiz net bir şekilde Mehmet Bey. Bu sezon sonu takımımızdan ayrılıyor. Büyük bir yabancı kulüpten gelen teklifi değerlendiriyor ve prensip anlaşmasına vardılar. Sizi bırakamamak için zaten son dört maç kaldığını konuşmalarda belirtti sonuç itibari ile şampiyonluğu görmek Mehmet hocamın da hakkı. Bu konuda ona söz hakkı vermek istiyorum." bugün anlaşılan hepimizin tek tek ağzı açık kalacaktı. Benim ağzım biraz geç açık kalıyordu çünkü şu an hepimiz birbirimizi anlamak için İngilizce konuşuyorduk. Ben biraz geç anlıyordum.

"Senelerce takımımıza hizmet etmekten hiç mutsuz olmadım, biz bizeyiz diye samimi konuşacağım, çoğunuz elimde büyüdünüz. Hepinizle aile gibiyiz ve ben hayatım boyunca hiçbir takımı Fenerbahçe yerine koyamayacağım. Bu takım benim için çok özel, gençlikte kurduğum teknik direktör olma hayalimin profesyonel başlangıcı bu takım, biraz geç olsa da hayalimi gerçekleştirdim ve işimi çok severek yaptım. Şimdi de yine biraz geç olarak ikinci gençlik hayalim olan premier ligden bir takım çalıştırma hayalimi gerçekleştireceğim. On sekiz yaşında bir gençken ailem, yakınlarım ve kimse amatör bir takımdan Fenerbahçe'ye transfer olup kulüpte hatırlanan bir isim olacak Mehmet olarak bakmadı bana. Futbolculuk hayatım bitince kimse bu kadarını hayal edemedi, teknik direktör olacağımı bile hayal edemezlerdi. Ben yoksul yetişmiş bir çocuktum çünkü. Ben Mehmet Bey değil, yazık denilip eline bir iki lira para sıkıştırılan o çocuğum çünkü. Burada aynısını yaşayan, kimsenin inanmadığı çok oyuncum oldu. Hepinize ben inandım. Şu an puanlar kafa kafaya gittiğinden ve on senedir de şampiyon olamadığımızdan kimse inanmıyor ama ben size inanıyorum çocuklar. Bu sezon benim hocalığını yaptığım en sert sezondu, hem kişisel hayatınızda hem de takımda, maçlarda hiçbir şey yolunda gitmedi, konferans liginin ilk maçlarında elendik ama elinizden gelen mücadeleyi verdiniz, Armağan çok ağır bir sakatlık geçirdi, Aşkın'ın kardeşi vefat etti, Lysander'ın çocuğu kanseri atlattı, Dante bir çocuk sahibi oldu, şu an ben bunu size yeni söylüyorum kızmayın ama eşimden ayrıldım."

"Hocam biz size en özelimizi bile anlattık, bizi dinlediniz ama kendiniz de acı çekiyormuşsunuz. Bu adil değil, en azından gittiğinizde bile burada her şeyi paylaşabileceğiniz kardeşleriniz var, bunu unutmayın." Çağın abi konuşurken herkes arkadan onaylar mırıltılar çıkardı.

"Çok teşekkür ederim çocuklar. daha gitmek için çok zamanım var, o güne kadar konuşuruz." Mehmet hocanın gözleri dolarken Lysander araya girdi.

"Seneye başında olduğunuz takımla eşleşirsek acımayız ama." bunu duyan herkes gülerken Mehmet hoca da gözlerini silip güldü.

"Böyle bir toplantıyı keşke daha önce yapsaydım. Takımdakiler birbirinin hikayesini dinledikçe açılıyor. Yeni gelenler için buzları eritmek gibi bir şey oldu. Bunu söylemek için biraz erken galiba ama gelecek sezon Aşkın'a ücrette rakip olacak birkaç oyuncu hariç oyuncu almayı öngörmüyoruz. Takımın kimyası denen şey çok önemli ve siz bunu tutturmayı çok iyi başardınız. Bunu bozmak istemediğimiz için oyuncuların da gayreti lazım elbette bunun için ama biz elimizden gelen kadar refah edeceğiniz anlaşmalar sunacağız. Anlaşması bitmeyen isimlere de haksızlık olmaması açısından anlaşmaları bitince anlaşmada kolaylık sağlayacağız. Biz yönetim olarak böyle bir karar aldık ancak her ne kadar takım dağılmayacak desek de ayrılan ya da yeni gelen hocayla uyum sağlayamayan oyuncular olacak elbette. Bunun dışında bügun hakkında konuşacak olursak kart sınırında olan oyuncuları ilk on bir çıkarmayı düşünmüyoruz ancak Aşkın'dan başka oynatabileceğimiz sağlam forvet olmadığı için Aşkın oynayacak. Dikkatli olacak ve takımdakiler de kart almaması için elinden geleni yapsın, yine de her senaryoya hazırlıklı olmak için alt takımdan bir forvet kadroda yedek olarak yer alacak ya da Gökalp birkaç mevkide oynayabildiği için kendi mevkisi haricinde olarak forvet olacak." bunu duyan Gökalp şişmiş olan gözlerini masadan bir anlık ayırdı. Yuthiel ona onu öldürecekmiş gibi bakıyordu ve Kiraz yoktu. Gloria da gelmeyecekti ancak Şevket Bey onu ayrı olarak toplantıya çağırmıştı.

"Oynarım. Bu çok büyük bir sorumluluk ama oynarım." bunu derken ölü gibiydi. Kendini mahvedecek darbelerden birini vuruyordu sanki kendine.

"Ya her şey ters giderse? Ya yapamazsan? Ya moralin düzelmezse, Gloria ile aran düzelmezse?" başkan kafası güzel gibi konuşmaya başlayınca Gökalp ve Gloria ne olduğunu anlamayan bir bakış takınıp bakakaldı.

"Benim bu işi araştırıp bulmam pek zor olmadı, Kiraz ile bir şey yaşamamışsınız ki sen baygınlık geçirmişsin kaldığınız odaya doktor gelmiş ancak sonrasında bir şey olmadığı anlaşılınca Zeynel ve Kiraz görüntü almış. İşin kötü tarafı neden bize söylememe nedenin. Seni tehdit edip Aşkın'ın kafasına sıktıracaklardı. Bunları neden anlatmıyorsun Gökalp?" bu biraz şaşırtmıştı. Gökalp'in bunu yapması değil de her şeyin bu kadar açık konuşulduğu bir toplantı olması şaşırtmıştı.

"Sen bunu cidden yapacak mıydın?" sinirlerimin gerilmesini umursamayarak yerimden kalkamadım, birden aşırı davranmak istemediğimden sormak istedim.

"Hayır! Neden bu açığa çıktı sanıyorsunuz, ben böyle bir şeyi yapamam. Hele ki abime yapamam. Zaten dakika geçmeden de haberlerde kendimi gördüm."

"Yatmamış olman böyle bir şey yapamayacağın anlamına gelmiyor, yaptığını sandın." Gloria konuştuğunda hepimiz sustuk. Zaten yeterli açıklamayı almıştık.

"Hatırlamıyorum bile. Kendimdeyken neden böyle bir şey yapayım? Allah aşkına Gloria."

"Eğer kendinden geçmeden önce Gloria diye sayıklamasını saymazsak haklısın Gloria. O yüzden ben sana kamera kayıtlarını gösterdikten sonra karar ver bence. Bu konuyu da burada noktalayalım yoksa sabaha kadar sorunları çöemeyiz. Siz sadece kavga eden anaokulu çocuklarsınız. On üç sayfa not aldım hepinizin sorunları yüzünden... Ve bir sonraki konumuza geçiyoruz. Aşkın Akyol. Sırf sen üç sayfa tuttun zaten. Zeynel mevzusunu hallettik, hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Mercan ile arayı düzelttin ancak ailelerinizle aranız yok. Bu sorunu bir an önce hallediyorsunuz. Düzene giriyorsunuz, bu hayat başınıza çok mesele açar yoksa. Örneğin Aşkın'ın her gece evinin balkonunda en aşağı iki şişe şarap içmesi gibi. Bağımlılıktan dolayı hemen kes diyemem ama azalt. Geçen adam maça sarhoş geldi ya, maça! Sen o maçı hatırlıyor musun mesela Aşkın? Mercan'a yalan söyleyip söyleyip içiyorsun. Saatlerce ağlıyorsun ve kondisyon, dedikleri anlama yok. Hayatındaki problemleri sıfıra indiriyoruz o yüzden. Lig bitsin, siz ne zaman isterseniz Mercan'ı istemeye gidiyoruz. Senü de düzenli bir hayata sokacağız."

"Oha! Aman, başkanım Mercan'ın ailesi Trabzon'da, olay çıkmasın?" Aşkın araya girerken ben şokumu atlatamadım.

"Hepimiz insan değil miyiz oğlum? Sen tanıştın, adam seni yedi mi?" yemedi ama silah doğrultmuşluğu var yani.

"Yani, dedem bu duruma alışmış durumda ancak babam benimle asla konuşmaz."

"Artık hayatınıza düzen verirseniz, torunu da olduğuna göre konuşur bence. Ben konuşacağım babanla. Aşkın'ın durumunu ailen biliyor değil mi? Ben manevi babalık yapacağım."

"Biliyorlar başkanım. Beni istemeye geleceksiniz, geleneklere sahip çıkmak güzel şeyler ancak Aşkın bana evlilik teklifi bile etmedi."

"İyi de sen bana evlenmem dedin durdun, zorla mı evleneyim?"

"Çocuk da yapmam diyordum şu an hamileyim!" bir anda sinir basınca ne olduğunu anlamadan sıcak bastı.

"Bu durumu da Aşkın'a bırakıyoruz öyleyse. Annesiyle de arasını ben yapacağım. Doktorlar kardeşinin çok acı çekeceğini söylemiş Aşkın. Her türlü yolun sonu ölümmüş. Seni anlıyorum ama sen de anneni anla. Bir anne olsan ne yapardın? Senin kardeşinse onun da evladı."

Aşkın bunu duyunca annesine acı acı baktı. Birkaç saniye sustu, bir şey diyemedi çünkü konuşursa ağlayacağını o da biliyordu.

"Ben evladın değil miydim anne?" Aşkın annesinin gözlerine nefretle bakarken annesinin gözleri doldu.

"Senin evladının iyiliğini düşüneceğini düşünmem için bana annelik yapmalıydın, haksız mıyım? Kaç yaşımı hatırlıyorsun anne? İki, üç? Kardeşime kaç defa seni çok seviyorum dediğini hatırlıyorsun anne? Ben söyleyeyim; hiç! Ben sana nasıl inanayım anne?" Aşkın ağlarken gerçekten kötü görünüyordu. Aşkın için kardeşi her şeyiydi.

"Her günah bağışlanmayı hak eder. Ben annelik yapmak istiyorum."

"Sen annelik yapmak istiyorsun ama ben evlatlık yapmak istemiyorum. Çok yoruldum çünkü." Aşkın hızla ayağa kalkıp masadaki silahı aldı ve odadan çıktı.

"Aşkın!" ben Aşkın'ın peşinden koridora çıkarken Çağın abi gelip beni tuttu.

"Annesi halleder Mercan. Biz uzaktan izleyelim." annesi peşinden giderken ben dediğini yapıp sadece izliyordum ama gözümdeki yaşlar dinmiyordu.

"Oğlum özür dilerim!" Aşkın'ın annesi konuştuğunda Aşkın geriye dönüp titreyen ellerinin arasından silahı düşürdü, annesi ona koşarak sarıldığında Aşkın kolları iki yanda dursa da annesine sarılmak istediği o kadar belliydi ki. Yere çöktüğünde annesi de onunla birlikte çöküp sarılı kaldı. İkisi birlikte koridorun ortasında ağlıyordu. Aşkın asla annesine sarılmadı.

"Kardeşim öldü anne ve sen bunu bir kez yapmadın." ne demek istiyordu?

"Biliyorum oğlum, biliyorum." ikisi ağlarken Çağın abi beni tutup toplantı odasının kapısının önüne kadar getirdi.

"Sen eşyalarını al şimdi, sizi ilgilendiren kısım halledildi zaten. Aşkın biraz dinlensin."

"Tamam abi. Zaten yarın kamp var değil mi?"

"Evet, yarına hazır olması gerekiyor."

"Tamam abi, ben çantamı alayım biz evimize gidelim. Gece alkol almadan uyuduğundan emin olacağım."

Çantamı salona girip hızla aldığımda salondaki herkes bana bakarken Şevket Bey konuştu.

"Aşkın'a yarın yarı sarhoş ve uykusuz halde gelmemesi gerektiğini ilet kızım. Annesiyle hasret gidersin ama geçe kadar uyanık kalmasın Zaten saat çok geç oldu." adam tüm takımın babasıydı, demek ki takım yönetmek sadece kağıt üzerinde olmuyordu.

"Tamam Şevket Bey. İyi geceler size."

"İyi geceler kızım."

Salondan çıktığımda Aşkın yerde oturmuş öylece bakıyordu. Annesi sessiz bir kadındı. Öyle çok Aşkın'a müdahale etmiyordu.

"Hayatım, hadi gidelim." Aşkın'a elimi uzattığımda elimi tuttuğu halde ağırlığını bana vermeden kalktı. Koridorda ilerleyecekken kadının geride kaldığını görünce onu da elinden tuttum.

"Siz de gelin." kadına nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyordum, huyunu da bilmiyordum. Şu an beni dövebilirdi de ama anlaşılan daha sakindi ki gülümseyip kafasını salladı ve benimle geldi.

"Arabayı ben sürerim." tesisten çıktığımızda araba kapının ağzında olduğundan hemen yerleştik, ben de sürücü koltuğuna geçtim ve eve gidene kadar Aşkın sağ koltukta camı izledi, kimse sesini çıkarmadı. En ufak ses bile yoktu.

Eve vardığımızda da Aşkın sanki ben açmasam evinin kapısını annesine açmayacak gibiydi. Ben davet etmeden de annesi içeri girmemişti.

"Mercan, ben uyuyorum sen de dinlen güzelim. Bir iş olursa bana haber ver ben yaparım." beni öpüp yuları çıkmak üzere eve girdi.

"Tamam, sen git uyu. Ben yanına geliyorum birazdan."

Aşkın hiçbir şey demeden gittiğinde annesine döndüm. Nasıl hitap etmem gerektiğini, ne konuşmam gerektiğini hiç bilmiyordum.

"Ben size odanızı göstereyim, buyurun." elimle ileriyi işaret edip misafir odasına onu götürdüm. kadın içeri girip yatağın ucuna oturdu ve gülümsedi.

"Aşkın ,inatçı değil mi? Ve bebe bisküvisini çok sever. Hala öyle mi?"

"Evet. Hala öyle." gülümseyerek kafasını salladı ve başka bir şey söylemedi.

"O zaman, bir şeye ihtiyacınız olursa-"

"Torunumu sevebilir miyim?" kadının gözleri dolu dolu olurken hiç görmediğim annemi anımsadım. Annem yaşasaydı o da torununu sevmek isterdi, hatta babamla aramızı yapardı.

"E-elbette."

Kadın bunu dememle yatağın başına kadar gitti ve eliyle yastığa vurdu.

"Gel uzan, yorulma."

"Peki." kadından korksam da dediğini yaptım, o ise sadece karnıma dokunmak için elini getirdi. Titreyen elini karnıma dokundurduğunda gözlerini kapattı, gözlerinden düşen yaşlar beni de ağlattı.

"Sen ne güzel bir kızsın maşallah. Torunum da sizin gibi olur inşallah."

"Teşekkür ederim efendim, siz de çok güzelsiniz. Bunu lafın gelişi söylemiyorum." bembeyaz saçlarına rağmen mermer gibi cildi ve boyu posu onu çok genç gösteriyordu.

"Ben gençken güzeldim, yalan yok ama şimdi yaşlandım, güzel değilim be kızım. Güzel olsam kaç yazar ben en güzel dönemlerimde çocuklarıma hayatı yaşatamamışım."

"Olsun, torununuza yaşatırsınız, hem Aşkın sizinle konuşur merak etmeyin. İnadı çabuk olmasa da kırılıyor. Bunu siz de biliyorsunuz değil mi?"

"Sen de doğurunca göreceksin, anneler çocuklarının her halini bilir. Hisseder kızım. Elbette biliyorum." kadın yanıma uzandığında elimi karnıma koydum. Ben gerçekten hissedecek miydim? Anne oluyordum ben.

Bir süre sonra kadın uyuyunca sessizce kalkıp odadan çıktım ve Aşkın'ın yanına gittim. Uyumadığını bilsem de sırtını kapıya döndüğüne göre konuşmak istemiyor diye düşünerek yanına yattım ve uyudum.

...

Yine sabaha karşı uyandığım bir geceydi. Su içmek için aşağı kata indiğimde mutfağın bahçeye açılan kapısı açıktı, yine Aşkın, yine sigara dumanı ve biraz gözyaşı. Üzülmüştüm. Sonrasında arkada çalan şarkının sesi kısılmıştı ve Aşkın'ın karşısına annesi oturmuştu. Biraz öyle bekledi, sonrasında konuştu. İkisine zaman ayırmam gerekti, varlığımı onlara belli etmeyecektim.

"Anne?" ağlamaklı sesiyle tek bir kelime dedikten sonra titreyen elleriyle tuttuğu sigarasından bir yudum çekti.

"Ben baba oluyorum. Senin gibi biri olmayacağım, çocuğumu kimsesiz bırakmayacağım anne. Onu ölüme terk etmeyeceğim anne... Seni özledim biliyor musun? Ama seni özlemek kardeşime ihanet. Bunu inkar edip seni sevemem. Ha, seni hapisten kurtardım son iyiliğim o oldu işte... Anne, ben seni özledim, kokunu, bazen de olsa, çok nadir de olsa senin beni sevmeni özledim. Sen beni özlemezsin bilirim ama ben seni özledim. Ben seni neden özlüyorum? Sen özlenmeyi hak ediyor musun Anne? Kardeşimle ben sevilmeyi hak ediyorduk ama. Çocuklar günah işlemezdi ki zaten, ne olursa olsun sevmeliydin bizi. Bak, şimdi ikimiz de yaş aldık, birini sevemediğimiz için elimizde ne kalıyordu? Neyse ki ben geç olmadan sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim.

Kalp kırıklığıyla başa çıkmayı öğrenemedim. On sekizime bastım, yirmime geldim ama öğrenemedim. Kalbimiz kırıldığında gizli bir yer olsa da çekilsek diyordum ama sorunun olduğum yer değil de benim kalbimde olduğunu anladığımda her şey için geçti. Ben acıyla savaşamıyordum, her zaman o galip geliyordu. Hayatlar yaşıyor, günler geçiriyordum ama içimdeki acı canımı yakmaya devam ediyordu. Sevdiğimi de bu kalp kırıklığından kurtaramamıştım. Sanki lisedeki hocamın senden bir halt olmaz dediği gün kadar çaresizdim. Ne yapacağımı bilemiyor, denilenleri görmezden geliyor ama kendi kendimeyken tüm bunlar ağır basıyordu. Orada burada büyümüş olmak zor değildi de orada burada ruhu olup da bir kafese kapatılmak, ruhunun en ufak kırıntısı o kafesten taştığı an seni rahatsız edecek laflar işitmek zordu. Hep bir soru işareti bırakırdı bu. Anne, sen bana bu dünyadaki cehennemi yaşattın. Büyüyünce içimdeki eksiğin anne sevgisi olduğun keşfettim."

"Ben bilemedim, evet kötü biriydim ama bilemedim annem. Her günah bir kereliğine bağışlanmayı hak eder. Benim şansım yok mu?"

"Hangi günahını bağışlayalım anne? Hiç acı çekmedin sen, hep ben acı çektim. Bunun yıllarca altında kaldım, ölecek gibi hissettim kendimi. Bunun telafisi var mı?"

"Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum. Telafisi yok diye şans da mı yok?"

"Şans diye bir şey olsaydı cehennem olmazdı anne."

"Şans olmasaydı cehennemin sonsuz olması gerekirdi."

"Olsun anne. Ben senden bugüne kadar hep-" durdu. Kelimeler boğazına takılırken kafasını döndü ve gözlerin sildi.

"Benden nefret ettin." diye tamamladı annesi.

"Evet." bunu dediğinde annesi hıçkırarak ağlamaya başladı, çok zamansız gelmiş anneliğe şahit oluyordum. En azından birimizin annesi gelebiliyordu.

"Anne ben kaç defa operasyon geçirdim biliyor musun? Kaç defa yatıp birinin bana bakmasını diledim mesela. Hiç gördün mü, evde acı içinde kıvranırken kendi işlerimi halletmeye çalıştığımı... Çünkü kimse bana yardım etmedi. Ne kadar yara izi var vücudumda, onu biliyor musun? En çok neyi severim, Çiçek ile nerede tanıştım, Hangi rengi severim... Anne sen hiç, bir kere bile olsun maçımı izledin mi? Destekledin mi beni?"

"Ben-"

"Dur, ben cevaplayayım, hayır. Koca bir hayır. Ben sevilmeyecek bir çocuk değildim de sen sevecek bir anne değildin."

"Her şeyi telafi edeceğim, söz." annesi Aşkın'a sarılmaya kalktığında Aşkın midesini tutarak içeri koştu. Beni görmüştü elbette ama bana neden burada olduğumu soracak kadar zamanı olmadan lavaboya koştu.

Yanına gittiğimde içinde ne var ne yoksa kusmuştu. Ben ise yanına eğilip sırtını sıvazladım. Başka yapabilecek bir şey yoktu. Üşütmüş müydü acaba?

Gözleri yaşarana kadar orada kaldıktan sonra klozetten destek alıp kalktı. Onun koluna girdiğimde kolunu benden çekip hışımla arkasını döndü, annesi oradaydı.

"Sen beni bu kadar kötü hissettiriyorsun işte." annesine bir canavarmış gibi baktıktan sonra bana bakmadan benimle konuştu.

"Annenle barış dedin, al işte biden en fazla bu olur."

"Ne? Sen ciddi misin? Kadın sana bir şey bile demedi."

Aşkın üzerini giyip spor çantasını da alırken sinirlenmiştim. Burada bebeğimize bir şey olsa yanında babası yoktu.

"Nereye?"

"Cehennemin dibine."

"Siktir git, layığını bulursun!" sinirle bağırdığımda o evden çıkmış ben ise arkasından bir vazo atıp kapıyla buluşup kırılmasını izlemiştim. Eğer bir gram merhametsiz olsaydım bu adamın bu hareketinden sonra çocuğumu aldırırdım ama ben Çocuğumdan vazgeçemezdim .O benden vazgeçecekti ama.

"Hanımefendi, siz toplanın benim evime gidelim. Anlaşılan uzun bir süre kimse bu eve uğramayacak." sinir krizini atlatmaya çalışırken bir an önce burayı terk etmeye çalışıyordum.

"Ben otele giderim."

"Gerçekten gerek yok. Zaten benim evim bomboş, istediğiniz gibi takılırsınız. İki ayrı kişi oluruz yani."

"Estağfurullah, size rahatsızlık vermemek için."

"Yok yok, problem değil. Toplanınca burada olun, benim de bir kaç eşyam var, onu alacağım."

"Tamam."

Yukarı çıktığımda karşımda kapısı açık bir şekilde beliren odaya girdim ve yolculuktan gelir gelmez kenara koyduğum valizimi alıp aşağı indirdim. O sırada Aşkın'ın annesi de salondaydı. Beni görünce ayağa kalkıp kapıya ilerledi, ben ise eve dönüp bir daha belki de son kez baktım.

Ben hiçbir erkeğin beni bile isteye üzmesine izin verecek biri değildim. Şartlar ne olursa olsun. Her insanın kredisi olurdu ama Aşkın çocuğunu ve beni bırakarak bu krediyi doldurmuştu.

Tam o an aklıma gelen bilgiyle dondum kaldım. İnternette Aşkın'ın üç kardeşin en büyüğü olduğu yazıyordu ama Aşkın'ın bir kardeşi vardı, o da mı vefat etmişti. Ben bunu neden şimdi hatırlayabilmiştim?

"Hanımefendi, Aşkın'ın bir kardeşi nerede?"

"Ne?"

"Aşkın üç kardeş, biri nerede?" bunu kadına sinirlenir gibi sormuştum. Bunun sebebi de o muydu yoksa?

"Ö-öyle bir şey yok." kadın son derece panik olmuşken üstüne gitmek istedim, öğrenmem lazımdı.

"Var. Aşkın bana söyledi biliyorum." yalan söyledim. Magazinde kardeşleri hakkında bilgi yoktu ama üç kardeştiler, emindim. Her anıdan kesilen o kardeş kimdi?

"Yok dedim sana."

"Var olduğunu biliyorum!" kadına bağırdığında bir an kendime inanamadım ama Aşkın'ın acısı bu kadındı ve öğrenilmesi gereken bir şeyler vardı.

Kadın köşeden yerden aldığı vazonun kırık parçasını boynuma yasladı, ben bu kadının akli dengesinin olmadığından şimdi emin olmuştum.

"Bana bak, bunu kimse bilmeyecek, kimse!"

"Aşkın'ın neden seni sevmediğini şimdi anlıyorum biliyor musun? Sen taş kalpli denecek kadarsın. Anneliği hak etmek lazım, sana gökten düşmüş sanki."

"Hayır! Değil. Öyle değil."

"Öyle."

"Değil, değil işte anlamıyorsun!"

"Ne o zaman, söylesene!" elindeki camı çekip almaya çalışırken o da çekiştiriyordu.

"Aşkın ile aramızı bozamazsın!"

"O zaman söylesene, nerede o çocuk?"

İkimizin arasındaki kavga büyürken elindeki camı çekmek yerine karnıma saplamayı tercih etmişti. Her şeyin bittiğini düşündüm o an, kadının gözlerine baktığımda bana şaşkına bakıyordu, sanki bunu yapan o değil gibi.

"Sana üzerime gelmemeni söylemeye çalıştım." o son uyarısını yapıp giderken ben uyuşuyordum. Her hücreme kadar uyuşuyordum ve bu Aşkın'ın suöu değil benim suçumdu. Annesi konusunda o her zaman haklıydı.

 

 

Loading...
0%