Yeni Üyelik
50.
Bölüm

90+5- Unutmak bir an

@hestiamy

Bu kitap bittikten sonra seri halinde yapmayı düşündüğüm için Dante ve Eylül'ün hikayesini yazmak istiyorum. Bu konuda siz ne düşünürsüzünüz ya da siz kimin hikayesini okumak istersiniz? Bu arada bu kitap bittikten hemen sonra bu fikrimi hayata geçiremem ancak bir gün yazmayı düşünüyorum.

Dante 

Gece gece Aşkın'ın beni aramasıyla uyanmıştım. Acaba bugün hangi karakola gideceğiz diye düşünürken telefonu açmayı akıl ettim. Aslında akıl etmek değil de normal arkadaşlarım olmadığı için açmadan öncce en az beş defa falan düşünmem gerekiyordu.

"Evet?"

"Dante, ben biraz kafam karışık..." sesi her zamanki gibi geliyordu, normal değil, her zamanki gibi sarhoş.

"Bu kadar saçma bir cümle kurduğuna göre sarhoşsun yani."

"Yengen kalmış, ben evi terk ettim... Yengen evde kalmış git bak bebek var ya, düşer falan." aklı götündeymiş gibi çalıştığına göre iki şişe devirmiş en az.

"Abi bebek mi? Doğmadı ki düşsün." Nasıl düşecekti ki? Anlamadım, anlamamam normaldi çünkü çocuğumun annesi hiç haber vermeden doğurup çocuğu elime verip kaçmıştı. Ha bunun karşılğı ben ne kadar sorumsuz bir insanım diye karalar bağlayıp kendimi salmak olmamalıydı. Tam tersine çocuğuma iyi bir baba olabilmek için çalışıyordum. Aşkın da bir an önce bu moda geçiş yapmalıydı.

"Salak! Karnından düşermiş. Öyle dedi doktor, acil git yanında kal." karnından mı? Hiçbir şey anlamıyordum.

"Of, tamam anladım. Dua et benim bebek büyüdü ve bakıcısı var. Yoksa zor giderdim biraz sorumluluk sahibi olsana."

"Hadi şimdi siktir git." kafası o kadar güzeldi ki bana az önce siktir çekmişti. Güzel olmasa da yapardı aslında ama neyse. Telefon yüzüme kapandığında yataktan kalkıp üzerimi değiştim, şort ve tişört kombini her zaman kurtarıcı ve ferahtı. Yanımda yatan kızımı uyandırmadan hareket ettim, geceleri benimle yatardı çünkü ilk başlarda hiçbir şey bilmediğim için onun iyi olduğundan emin olmalıydım, sonra da bensiz uyumaz olmuştu.

Odadan çıktığımda iki oda öteye gidip kapıyı çaldım, bir süre sonra kapı açılınca karşımda ayıcıklı pijamalarla duran Eylül gözlerini ovuşturuyordu. Gece gece sapık gibi kapısına dayanmak hiç hoşuma gitmemişti.

"Dante?"

"Benim acil çıkmam gerek, odamda uykuna devam edebilir misin Eylül? Bebeğe bir şey olmasın. Acil olmasa istemezdim."

"Tamam, önemli bir şey mi var?" daha gözlerini ovuşturup uyanmaya çalışıyordu.

"Yok yok, ben senin uykunu daha fazla bölmeyeyim sen geç odama rahat rahat uyu."

"Tamam. Kızınız benimle merak etmeyin." ayaklarını sürüyerek odama doğru giderken ben de aşağı inip kapının önüne park etmeden koyduğum arabaya atladım.

Aşkın'ın evi biraz şehrin dışına doğru olduğu için uzaktı, bu adam bu saatte evini terk edip beni arıyordu, cidden bir insanın bunu yapması için kafasının güzel olması gerekirdi. Bir de başkan o kadar tembihlediği halde içmişti, bu da kafaya ne oldu sorusunu getiriyordu. Şu an en büyük sorun ailesinin ve kendinin sonunu getirebilecek sorumsuzluğuydu. Bunu yüzüne söylesem yanlış anlar onu sevmediğimi düşünürdü ama olay buydu.

Sonunda eve geldiğimde dış kapının açık olduğunu gördüm. Küçük bir bahçesi olduğundan Arabamı dışarı bırakıp bahçeye girdim ama evin iki kanatlı kapısı da ağzına kadar açıktı. Burada iyi bir kıyamet kopmuş gibiydi. Acaba kavga mı etmişlerdidiye düşündüm ama Aşkın asla sevdiğinin yanında böyle yapacak bir insan değildi, efendi çocuktu.

İçeri girdiğimde gözlerimle gördüğüm şeyin gerçek olduğunu anlamam uzun sürdü. Mercan kanlar içinde yerde yatıyordu, bu onu ikinci defa böyle görüşümdü. Ortalama yetmiş senelik bir hayat için bir insana bu kadar acı fazlaydı. Mercan hedefti, narindi ve kırılgandı. Aşkın'ın zihinsel kırılmaları Mercan'a bedensel zarar veriyordu ve bu da onlardan biriydi. Bir insana hiçbir şey yapmadan bir şey yapmanın en büyük örneğine şok içinde bakıyordum çünkü Aşkın sadece evden çkarak Mercan'ı ölüme terk etmişti. Bilmeden ya da istemedem, her neyse.

"Mercan?! Ne oldu sana? Bunu sana kim yaptı?" ben şaşkınlık içerisindeyken Mercan gözleri açık bir şekilde tavana bakıyordu. Gözünden düşen bir damla yaşla hıçkırıklarının arasından konuştu.

"Bebeğim... Ona bir şey oluyor, hissediyorum. Yardım et." panikle odada bakıldığımda bulduğum ilk bezi elime aldım, ellerim titrediği için neyi nasıl yapacağımı bilmiyordum ama ona yardım etmeliydim.

"Kimseye bir şey olmayacak, tamam mı? Ben buradayken buna izin vermem."

"Korkuyorum." soluk soluğa kaldığında elimdeki bezi karnına bastırdım ve buna karşın bir inleme elde ettim ancak kanamayı durdurmak zorundaydım.

"Üzgünüm, kanamayı durdurmam lazım, şimdi ambulansı arayacağım tamam mı?" onu bilinci açık tutmak için ondan onay alıyordum ana onun rengi gitgide atıyor ve gözleri kayıyordu. Ben ise ne yapacağımı bilmiyordum.

"Dante, bundan Aşkın... Haberi olmayacak. Maça çıkacak o. Söz ver. Bebeğimizin öldüğünü bilmeyecek." kesik kesik konuşurken istem dışı ağlamaya başlamıştım, hatta bağlanmaya çalışırken kafamı onaylamaz anlamda sallıyordum.

"Bebeğiniz ölmeyecek,kötüyü çağırma." tam o sırada telefon bağlanmıştı.

"Alo, arkadaşım hamile ve karnına keskin bir şey girmiş... Cam olmalı. Çok kan kaybediyor."

"Tamam, sakinim olun ilk olarak. Polislik bir durum var mı ve hastanın bilinci açık mı?"

"Bilinci açık ancak tutmakta zorlanıyorum. Polislik bir durum yok! Acil yetişmeniz lazım." artık kelimeler kafamın içinde karışırken Mercan elimi çekmeye çalışıyordu. Canı acıyordu biliyorum.

"Adresi söyler misiniz?"

"Atatürk mahallesi, 5. Cadde, 19 numara. Çok kan kaybediyor."

"Tamam, ambulans geliyor,sakin olup kanamaya baskı uygulayıp durdurmalısınız." telefonu yere fırlattığım gibi Mercan'a döndüm.

"Nasıl oldu bu?" etrafa baktığımda kan damlaları vardı. Bir arbede alanı gibiydi, her yerdeki camlar ve açık kapı sanki bunun faili var gibi hissettiriyordu. gerçekten aklımı kaybetmek üzereydim. Gerçekten.

"Düştüm. Cam kırıklarını üstüne düştüm."

"Bu öyle olacak bir şey değil Mercan. Doğrusu bu değil." kafamı olamaz anlamında sallarken şakağımdan akan terin derimden geçişini hissediyordum.

"Aşkın'a söyleme. O bilmeyecek." nefes nefese, acı içindeyken Aşkın'ı düşünüyordu. Bu aşk mıydı yoksa çarpık ve takıntılı bir aşk anlayışı mıydı?

"Tamam, kimsenin haberi olmayacak tamam mı?" kafasını gözlerini sıkı sıkıya kapatıp sallarken ambulansın ışıkları kapının beyaz kısmına vuruyordu.

"Bunu bastır, ben geliyorum." ayağa kalkıp bezin üzerine Mercan'ın elini bıraktıktan sonra hızla evden çıkıp sağlık görevlilerinin görüş açısına girdim.

"Hasta burada, çabuk!" onlara seslendiğimde içeri gidiyorlardı, onlar içeri girerken telefon ekranındaki bildirim canımı yaktı. Yalan söyleyecektim.

"Mercan iyi mi? İçimde kötü bir his var." mesajı boşverip içeri geçtim, sağlık görevlileri Mercan'ı sedyeye alıyordu.

"Saygıner hastanesine gideceğiz. Sizden ricam hasta mahremiyeti açısından kimse burada olanlar hakkında bir şeyler bahsetmemesi." kendime gelip artık profesyonel bir şekilde hareket etmem gerekti. Bu benim için değil herkes için zor ama zorunluluktu.

"Anladım. Yolda hastane ile irtibata geçeceğim, ameliyathane hazırsa gidebiliriz. Acil ameliyata girmesi gerekiyor hastanın."

"Tamam, ben arkanızdan geleceğim." kadını onayladığım gibi Mercan ile beraber hepimiz evden çıktık. Ben arabaya geçip kontağı çalıştırdığı gibi yola çıktık. Aşkın da bir yandan beni arıyordu. Telefonu açmazsam daha da şüphelenecekti.

"Efendim Aşkın?"

"İyi mi?" Öyle sarhoştu ki iyi değil de desem onu algılayıp buraya gelemezdi.

"İyi, uyuyor şimdi. İstersen ben de dinleneyim, hatta sen de dinlen yarın kamp başlıyor ya hani." telaşlı konuşmamak için çok uğraş veriyordum ancak sesim ucundan ele veriyordu. Neyse ki obunu algılayacak durumda değildi.

"Ona bir şey olursa ben ölürüm-"

"Zaten o ölmesin sen üzülme, senin bedellerini hep ödüyor! Senin yüzünden vücudunda platinle yaşıyor Mercan haberin var değil mi? Sen Mercan'ı hamile haliyle terk ettin. Alkoliksin, melankoliksin, düşünmüyorsun! Sikeyim! Aklını başına al Aşkın! Annen seni terk etti bitti, kardeşin öldü bitti, Mercan'ın yürüyemediği günler geçti gitti. Kendine gel artık ve kendine bir hayat yaz. Bu belirsizlikten en çok Mercan zarar görüyor." bir baba olarak çocuğun zarar görme olasılığı beni çok germişti. Hem de kıza yazıktı, Aşkın çok yanlış yapıyordu.

"Ben pislik olduğumu biliyorum, biliyorum yani. Bu söylediklerimi içten söylüyorum ama annemi bile özlüyorum bazen. Engel olunmuyor. Sikeyim ki, aklımı sikeyim ki kendimi tutamıyorum! Alkol olmadan kendime hakim olamıyorum ben, Mercan'a bir daha bir şey olursa kafama sıkarım ben. Terk etmek işe yaramaz çünkü tamam mı?!"

"Siktir git Aşkın!" var gücümle bağırdıktan sonra telefonu yüzüne kapattım. Burada Mercan'ın bu halde olduğunu öğrenirse kesin kendine bir şey yapardı. Bir yol bulmalıyım, bir yardım...

Elim bir numaraya gitti, yapmazdım ama yapmak zorundaydım.

"Alo? Bir şey mi oldu?" ince ve güzel ses kulaklarımı doldurduğunda dolu gözlerimden yolu göremiyordum.

"Eylül, ben ne yapacağımı bilmiyorum. Aşkın'ın duymaması lazım ama ne yapacağımı bilmiyorum-"

"Dante sakin olur musun? Bana anlatabilirsin. Yardım edeceğim. Söz." onun umut dolu cümleleri olsa da bu düğümü kimse çözemezdi.

"Mercan yaralanmış, hastaneye yetiştiriyorlar şu an ve Aşkın duymasın dedi, ben ne yapacağım?" nefes nefese kaldığımda düşüncelerde boğuldum.

"Hangi hastane?"

"Saygıner hastanesi."

"Sizin arabalardan birini alıp geliyorum. Tamam mı? Ben gelene kadar sakinleşin."

"Eylül ben ne yapacağım?"

"Ben halledeceğim. Lütfen bekleyin."

Yirmi dakikada ben hastaneye geçtim, dakikalar sonra Eylül gelince koridorda kucağında kızımla onu görüp hemen kızımı aldım.

"Şimdi nerede?"

"Ameliyatta. Bebeği ölürse Aşkın ile Mercan kimse toparlayamaz Eylül."

"Aşkını aramalıyız."

"Birincisi Aşkın şu an deli gibi sarhoş, ikincisi Aşkına söylemeyeceksin dedi."

"Tamam, sen bir sakin olup oturur musun? Ameliyattan çıksın, bir bakalım Tamam mı? Sen kızı bana ver, bu halde bir de bebeği düşüreceksin." o dedikten sonra titreyen ellerimin farkına varmıştım, kızımı ellerimden alınca öylesine kaldım. Ne yapacaktım ben?

"Bilmiyorum Eylül." saç diplerimi çekiştirirken düşündüm.

"Sen şimdi kalk, Aşkın'ın yanına git. Sen neden geldin diye sorarsa Mercan'ı bizim eve bıraktım Eylül ile dertleşiyor dersin. Kızı da al götür, sabah antrenmana kadar ben gelirim alırım. Şimdi hastanede enfeksiyon kapabilir. Ben halledeceğim tamam mı?"

"Tamam, tamam..."

"Kendini bir toparla ilk başta." Eylül kızımı tek koluyla taşıyıp ceketinin koluyla gözlerimi sildi ve bana gülümsedi.

"Her şey düzelecek, tamam mı? Düzenlene kadar ben yanındayım Elijah." sonra gidecek miydi?

"Teşekkür ederim." onun kucağından kızımı alıp hastaneden çıktım ve gözüm arkada kalsa da Yağmuru pusetine koyup bağladım. Şimdi sakin olmam lazımdı, bu arabayı Elijah olarak değil de bir baba olarak sürmem gerekiyordu... Bir baba, Mercan da bir anneydi ve çocuğunu kaybetmekle sevdiği adamı mahvetmek arası şeylerle yüzleştiğinden kendini mahvetmeyi seçiyordu. Kendini kurban ediyordu. Aşkın da çok sevdiği sevgilisini kurban ediyordu. Seviyorum sanıp öldürebilir miydiniz birini? Seviyorum sanıp ölebilirsiniz ama öldürmek oldukça trajik bir sondu.

Çok düşündüm, tesise giden yol uzundu, Aşkın muhtemelen gizlice tesisteydi.

Aşk bu değildi, benim de yanlışlarım olmuştu. Hatta bu yanlışlarımı tek doğrusu olan kızım meydana gelmişti ama yapacak bir şey yoktu. Düzeltmek gerekiyordu ancak Aşkın aylar geçtikçe hep daha kötüye gitmiş, hayat da onun iyi olmasına yardım etmemişti ki hayat hangimize yardım etmişti ki sanki?

Tesise geldiğimde içerisinin ışıkları açıktı, normalde kapalı olması gerekirken açıktı ve kapı da kilitli değildi, Anlaşılan burada tek Aşkın yoktu. Mehmet Hoca arada burada kalırdı, muhtemelen o da vardı.

İçeri girdiğimde gelen seslere doğru ilerledim.

"Gittiğin yol yol değil Aşkın." gelen ses Çağın abiye aitti.

"Kardeşim, böyle yaşayamazsın. Şuna bak ellerin titriyor. Bunun bir sonraki aşaması ne? Futbol oynayamamak. Mercan'ın seni terk etmesinden bahsetmiyorum bile."

"Ben Mercan'a da zarar veriyorum. Kendime de. Kardeşime de zarar verdim. Mercan annemi psikolojisi normal biri sanıyor. Onunla bıraktım onu." duyduklarım doğruysa... Annesi mi yapmıştı? Mercan ondan bir şey dememişti. Gerçekler oldukça ağırlık yapmıştı üzerime.

Belinda'nın ağlamasıyla odanın kapısından bana baktılar.

"Dante?" Çağın abi bana baktığında Aşkın da beni görmek için gözlerini kısarak olduğum yöne baktı.

"Mercan nerede?" bunu duyunca tek elimi altındaki şorta sildim. Avuç içlerim terlemişti çünkü.

"Ben yatırayım çocuğu, böyle ortalıkta uykusuz dolaşmasın." Mehmet Bey çocuğu alıp odanın ikinci bölmesine yatırdı, orası loş bir ışıkla aydınlatıldığından gözlerini alacak ışık yoktu.

"Eylül ile dertleşiyorlar."

Telefonumun ekranı mesaj bildirimiyle yanınca gelen mesaja baktım. Eylül mesaj atmıştı.

"Bebek öldü, Mercan iyi olacakmış." bunu duyduğumu algılayamadan Aşkın bir şeyler konuşuyordu.

"Tamam... Bebek iyi..." baygın baygın konuşurken benim gözümün önü kararma derecesine gelince masaya tutunmuştum.

"Dante!" Gökalp beni tutup suratıma vurunca gözlerimi açmıştım, sonsuza kadar kapalı tutsam olmaz mıydı?

"İyi misin lan?" ben donakalmışken Mehmet Hoca beni kolumdan tutup koridora çıkarmıştı. Aşkın belki ayık kafayla bunu anlayabilirdi ancak kafası güzelken sızıp sızıp uyanmalarından konu bütünlüğünü beyninde sağlayamıyordu. Çağın abi, ben, Mehmet Bey ve Gökalp buradaydı.

"İyi değilsin, ne oldu Dante? Serra ablan ailesinde kalacak bugün diye geldim olanlara bak."

"Abi... Oturayım bir." yere oturdum. Umursamazca.

"İyi şeyler olmuyor ve bu takımı mahvedecek gibi. Hepimizin sorunlarımızı geride bırakması ge-"

"Gittiğimde Mercan kanlar içindeydi. Aşkın'ın bebeği öldü. Mercan hastanede canıyla cebelleşiyor şu an ama prensimiz burada alkolle meşgul."

"Ne?!" Çağın abi anlayamamış gibi suratını ovuştururken herkes mahvolmuştu.

"Aşkın'a söylemeyeceğiz. Mercan sakın söyleme dedi. Yarın antrenmana çıkıp maça hazırlanacağız. Mercan uyanana kadar kimse bir şey söylemeyecek."

"Doğrusu bu. Aslında değil ama en azından akşama kadar doğrusu bu." Mehmet Bey de onaylayınca ortama derin bir sessizlik çöktü. Dünyanın en uzun gecelerinden biri bugündü bizim için.

"Nasıl oldu bu?" Gökalp kendini toparlamaya çalışırken olayı anlamaya çalışıyordu.

"Aşkın beni aradı, evine gittim ve Mercan yerde kanlar içinde karnından yaralanmıştı. Kendi düştüğünü falan söyledi ama Aşkın'ın annesi ben gittiğimde orada yoktu. Sonra bayılmadan önce bana Aşkın'a söylememi söyledi. Sanki bebeğinin öleceğini biliyor gibiydi."

"Offf!" Çağın abi de yere oturup kafasını dizlerine doğru çekti.

"Aşkın'ı dövmek istedim. Bunu yaşattığı için. Ama Aşkın da bir ölüden fazlası değil ki. Alkol bağımlılığını bırakabilir. Zor ama bırakabilir yolsa kariyeri de bitecek."

"Bunu öğrendikten sonra bir daha içeceğini sanmıyorum. Aşkın'ı da anlıyorum çünkü içmediği zaman elleri titriyor ve bambaşka birine dönüşüyor."

"İçmeyecek. Bu halini Şevket Bey'e bildireceğim. Bu onun iyiliği için. Bunu anlamasın, beni kötü bilsin." Mehmet Bey kararlı bir şekilde konuştuktan sonra bir yerleri aradı.

Artık hiçbir şey işe yaramayacak, hayatı yoluna girmeyecek büyük ihtimalle. Her gün ağlayacaklar duyacaklar ama evlat acısı dinmeyecek diyemedim o an. Hem, insan her acıyı unuturdu değil mi? Öyle olurdu. Aslında anılar her zaman kalbimizde yaşardı ama ileriye bakmamız lazıım olduğundan insana tanrı tarafından verilmiş en güzel ödül unutabilmekti.

 

Loading...
0%