Yeni Üyelik
51.
Bölüm

90+6- Ağlamayacağım

@hestiamy

Bölüm geciktiği için kusura bakmayın, hastalandığım için bölüm yazmaya vaktim olmadı ve zaten yeterince depresif bir bölüm olduğu için yazmaya çok zorlandım.

iyi okumalar♡

 

Uyandığımda ikinci kez aynı manzaraya gözümü açmıştım. Ama bu sefer farklıydı. Fiziksel acım az olsa da zihinsel sancılarım hat safhadaydı. Bu sefer canımdan hariç, daha önemli şeyler vardı.

"İyi misiniz?" yanıma döndüğümde Eylül görmeyi düşündüğüm son kişiydi. Kimseyi görmek istemiyordum ama Aşkın'ın yanımda durması, bana destek çıkabilecek biri iyi olurdu diye düşünmek bile beni iğrenç hissettiriyordu. Evladımı düşünmek yerine düşündüğüm şey kendim olmamalıydı.

"Bebeğim nasıl?" yönelttiğim soruyla birlikte aldığım yüz ifadesini hiç beğenmemiştim.Ben de iyi değildim zaten, iyi şeyler hissetmiyordum.

"Eylül, öldü mü?" Eylül'ün gözleri dolmuştu, işte o an anladım ki benim bebeğim ölmüştü. Ne kadar da kötü bir histi bu. Suçlayacak biri arıyordum ve suçlu belliydi. Kahrolsun ki bu daha kötüydü. Ağlıyordum ama bu yetmiyordu, ciğerlerimi yırtıyordum ama bu bile yeterli değildi. Çığlık çığlığa bağırmak... Çözüm değildi. Ben de sadece sustum. Bazen de bir şeyleri yaşamak gerekiyordu, içinin yanması, bir daha düzelememek gerekiyordu. Düzelememek, durgunlaşmak ve hayat enerjinin solması demekti, olgunlaşmak ve düzelmek olarak adlandırdılar bunu. Kimse ne oldu değil, olgunlaştın diyecekti işin sonunda.

"Aşkın bilmeyecek-" boğazımdan acı acı tatlar yükselirken konuştum. Canım yanıyordu ama bu daha öncekilerden çok farklıydı.

"Emin misin?"

"Eminim. Yarın taburcu olup maça gideceğim." çünkü ben verdiğim sözü tutardım. Bana verilen sözler tutulmamıştı çünkü. Belki bu da beni kötü anne yapardı ama Aşkın'ı da psikolojik olarak düşürüp önce kötü bir oyuncu, sonra kötü bir eş ve belki de ileride çocuğumuz olduğunda kötü bir baba yapamazdım.

"Maça mı?" şaşırmıştı, haklıydı ve belki de bu durumda olmadan böyle birini görsem onu yargılayabilirdim.

"Evet, daha fazla soruya maruz kalmak istemiyorum. Lütfen." fevri davrandığım için duraksamak adına gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp gözyaşlarımı sildim. O kadar karışıktı ki... Kafamdaki hangi düşünceye yetişeceğimi bilemedim.

"Babaannen geliyormuş, senin evine gelip seni bulamadığını söyleyince ona sır verdim... Senin burada olduğunu." gözlerimi açıp Eylül'e baktığımda korkmuş görünüyordu. Yanlış bir şey yaptığını düşünüyordu ama neyse ki babaannem sır tutardı.Tutmazdıkları da oldu ama her zaman iyiliğimi sağladığından en iyisini her zaman o bildi.

"Neyse." ellerimle gözyaşlarımı silip tavanı izlemeye koyuldum. Allah sevdiği kullarını çabuk yanına alırmış derler, benim günahsız yavrum cennette olacaktı. Çocuğumun ölmesinin sorumlusu ben ve babasıydık ama bunu düşünmek kalbimin sıkışmasına sebebiyet veriyordu. Birçok düşünce kafamdan telaşlı bir biçimde sanki yağmurda yolunu bulmak isteyen insanların arasından geçer gibi gidiyordu. Herkesin ulaşacağı bir evi vardı ve ben ise hızlı hızlı giden insanların arasında başımı öne eğmiş yavaş adımlarımla yerdeki su birikintilerini dövüyordum.

Tam bu sırada açılan kapıdan içeri giren babaannemi gördüm. Doğrulduğumda Eylül kalkıp odanın diğer kısmına giderken babaannem yanıma oturup bana sarıldı. Hiçbir şey demeden, ben ise sadece ağlıyordum. Hiçbir şey gelmiyordu ki elden. Kimin elinden ne gelirdi, kim ne feda ederdi ki zaten ben hariç? Ben kendimi de feda ederdim ama bu bile bir hiç demekti artık.

"Allah yanına aldı kızım, evlat acısı zor ama cennet dünyadan bin kat güzel. Bunu düşün kızım, günahsız gitti yavrum." her zamanki yaşlı duaları demedim, bunlara sığınmak istedim. Her zaman yüz çevirdiğim dualara yüzümü dönmek istedim artık.

"Aşkın'ın annesi öldürdü babaanne!" ağlamalarım hıçkırıklara boğulurken babaannem saçlarımı okşuyordu.

"Ne?" bir an duraksadığında ben ağlamaktan kendimi anlatamıyordum.

"Aşkın bilmiyor... O dedi, annem kötü biri dedi- O gece- onla kavga ettim. B-biz annesiyle kaldık kavga ettik."

"O cam sana tesadüfen batmadı yani."

"Evet! Çok canım yanıyor babanne." hani ağlamaktan başka hiçbir şey yapamazsınız ya bazen, sonuç değişmez asla. İçiniz yanardı ve geçmesini beklerdiniz sadece.

Artık sadece ben ağlamazken kapı açılıp içeri babamgil girmesini beklediğim son kişiler arasındaydı. Babannem sır tutmamış, yıllar önce lisede hastanelik olduğumda yaptığı gibi.

"Kızım."

"Mercan." Müjgan abla ve babam yanıma gelip bana ilgi gösterince kendimi cidden çok kötü hissetmeye başlamıştım. Herkes ve her şey çok tuhaf, ilginç ve iğrenç bir şekilde üzerime geliyordu.

"Benim çocuğum öldü baba. Evladım, Müjgan abla ve senin beni anlaman lazım ve anladın da. Ama geç kaldın." ağlamaktan tüm enerjim çekildiğinde artık ellerim titriyordu. Babam neredeydi? Belki küs olmasaydık yanımda olurdu düşüncesi çok mu fantastikti? Kafayı yiyor gibi hissediyordum.

"Biliyorum, özür dilemek yetmeyecek ama özür dilerim kızım. Şimdi affetme, affetme ama kovma beni de." babama içim parçalanmıştı ama ben de çok üzülüyordum. Çok kötüyüm ama babamın üzülmesine de göz yumamayacağımdan sustum. Bu konuda yorum yapmadım. Onu kovmadım, kalsın...

"Herkes çok geç kaldı, herkes." ağlamaktan bitap düşerken Eylül herkesi yanımdan çekmeye çalıştı. Herkes cidden geç kalmıştı, bundan sonraki en büyük iyilikleri her zamanki gibi beni bırakmaktı.

"Şu an pek iyi görünmüyor, bunları sonra konuşursunuz elbette ki ancak sanırsam şu an doktoru çağırmak daha iyi olur gibi. Müjgan Hanım, siz de hamilesiniz ağlamak size iyi gelmeyecektir eşinizle kafetaryaya inin olur mu?"

"Mercan, sen de biraz yat güzelim." herkes dağılırken Eylül de odadan çıktığında yanımda yine sadece babaannem kalmıştı. Her zaman olduğu gibi.

"Allah nasip etmemiş, doğru zaman değilmiş Mercan. Kendini bu kadar üzme tamam mı? Bir zamanlar ben de yirmi dört yaşındaydım, ilk bebeğimi düşürdüğümde. Babanın abisi ya da ablası olacaktı. Şimdi bakıyorum, çok genç bir yaş. Çocuğu büyütmek, bakmak için çok genç, çocuğun harcanabileceği bir yaş. Üzül ama bitme kızım."

"Dinlemek istemiyorum." titreyen ellerimle gözyaşlarımı silip kafamdaki sesleri susturmaya çalıştım.

"Tamam."

"Yalnız kalmak istiyorum."

"Ama-"

"Hayır babaanne, yalnız kalacağım." sesim çatladığında daha fazla konuşmadım çünkü boğazımdaki yumru çok canımı acıtıyordu.

Babaannem odadan çıktıktan sonra odaya gelen hemşire beynimi kandırması için bir şeyler veriyordu. Peki tüm hayatımı kim kandıracaktı? Ben bu gerçeklikle her an yaşayacaktım. Herkes iyi oldu, unuttu ya da kalbini bir avuntuya yasladı diye düşünürken ben hep yanacaktım.

Saatler geçmek bliyordu, ben verilen ilaçlardan dolayı ne yaşadığımı anlamamıştım ancak akşama vurdukça içimde yangınlar kopuyordu. Saatlerce açılmayan, belki de ben kendimde değilken oradan içeri birierinin girip çıktığı kapı açıldı. İtiraz etmek istedim ama içeri giren Aşkın'dı. Bugün beni yaralıyordu.

"Mercan..." daha da bir şey diyemeyip kan oturmuş gözleriyle karşıma oturdu. O an anladığının, bildiğinin farkındaydım. Kalkıp ona sarılmak istedim ama canım yanıyordu, ameliyat olmak iyi gelmemiş gibiydi. Sanki beni daha de öldürmüştü.

"Nasıl geldin buraya?" titreyen sesimle soğuk bir tonda sormaya çalıştım. Oysa kaşı neden patlamış, yüzü neden bu halde sormak istedim. Ona destek olmak istedim, ben hep herkese destek çıkayım ama kimse bana destek olup duygusallıkla beni utandırmasın istedim.

"Antrenman bitti, bitene kadar kimse bana bir şey söylemedi." sessizce bir damla yaş gözünden aktı, kendini ağlamamak ve sakin durmak için zorladığı o kadar belliydi ki. Sesi, rengi, her şeyi atmıştı.

"Ben özür dilerim, seni bırakmamalıydım-" konuşmasını bölen hıçkırıklara boğulmam oldu. Bana öyle sıkı sarıldı ki o an hiç bitmesin istedim. Romantiklik değil, sanki o beni bırakınca ulu ortada kalmış ve o ortada ağlıyormuş gibi hissediyordum.

"Ben anlıyorum, yaşımız küçük hatalarımız olacak ama bu bir hata değil Aşkın. Senin kendini salmanın ve bağımlılığının benim ise inadımın bedeli. Allah biliyor ya ikimiz de çok zorlandık, sen... Sen cidden çok acılar çektin evet ama acıların gölgelemeye çalıştın, bir gün olsun Allah'a sığınmadın Aşkın. Hep günahkar oldun, ben de oldum ama sen bir gün ayık gezmedin. Bak kendim için değil ya, evladımız için düzelseydin. Şimdi bu acıları hangi alkol, hangi ilaç kesecek Aşkın? Sakın özür dileme. Daha fazla duymak istemiyorum." haykırdım, dayanamadığım her şeyi haykırdım. Belki de suçlu ikimiz bile değildik ama ben bunları yaşayıp analiz etmek için çok acemiydim.

"Ben baba olamazdım. Daha kendime bakamıyorum ve tanrı günahlarımdan dolayı seni de cezalandırdı. Bundan sonra beni görmek iste-" her şey daha kötüye gidiyordu, Aşkın ise uçuruma giderdi. Ben onu bilirim.

"Öyle bir şey yok Aşkın. Ben seni seviyorum." bir an konuşamayacak kadar ağladığım için cümleme ara verdim Aşkın ise yanına dönüp gizlice döktüğü gözyaşlarını sildi. "Şu an biz bir evlada layık değilmişiz ama bu bizim hayatımızda dönüm noktalarından biri. Hemen pes edersek aile olamayız. Sen dağınık bir ailede büyüdüğün için bunun farkında değilsin Aşkın." gözyaşlarımı silip ona baktım. En az benim kadar kötüydü.Ona yüzümü çevirip cenin pozisyonunda ağlarken o büyük kaşık olup arkama yatmıştı. O gece hayatımızın hatasıyla birlikte vicdan azabını da yanımıza alıp ağladık Ne ben ona, ne de o bana seslendi.

Allah biliyor ya, odadaki saati izleyerek kaç saati ağlayarak devirip kendimden geçtiğimi. Uyandığımda yanımdaki boşlukla ne kadar endişelendiğimi. Boşkukla ne yapacağımı bilemeyişimi...

Gözlerimi açtığımda yanımdaki boşluktan sonra karşımdaki Müjgan ve babam beni rahatsız etmişti çünkü Aşkın hariç birini görmek beni iyi hissettirmiyordu. Hayatta beni koşulsuz kabullenmiş sınırlı kişilerdendi.

"Hayatım sen git bir kahve al bize, tamam mı?" Müjgan abla babamı göndrdikten sonra babam odadan çıktı. Her şey daha durgun muydu? Hayır ama ben daha derin ve sessiz bir acı çekiyordum.

"Mercan, biliyorum çok zor ve bizden rahatsız oluyorsun. Bu kötü niyetinden değil seni anlıyorum. Küs olup o kadar şey yapan babanın gelmesi falan çok ani oldu. Hepimiz senin yanında sana destek olmak için buradayız bunu bil yeter. Aşkın ile başbaşa bırakmak istedim, ben o yönde herkesi dağıtmaya çalıştım, Aşkın evini açtı bize ama birinin kalması gerekiyordu çünkü Aşkın maça hazırlanmaya gitti. Eğer gitmezse ne senin onu destekleyeceğini ne de onun takımı yalnız bıraktığı için rahat edeceğini söyledi." doğru söylemişti. En azından hayatına devam edebilmeliydi, geride kalamazdı. Ben kalsam da o kalamazdı. Altından kalkamayız dediğimiz acıların hepsini geçirmemiş miydik zaten? Hatırla, en zor anını hatırla. Nefesin kesilene kadar ağladığın o gece sabah olmadı mı?

"Doğru demiş." burnumu çekip gözlerimi sildim. Müjgan abla ise masadan peçete alıp gözlerimi tamamen kuruladı.

"Artık senin sağlam durman lazım, abla olacaksın çünkü." Müjgan abla ağlayarak gülümsediğinde onun karnına titreyen ellerimden birini götürdüm ve üstüne koydum. O an hem o kadar mutlu hem de o kadar acı çekiyordum ki bu anlatılacak kadar basit bir zıtlık, duygu değildi. Yaşamadan yargılayabilirdiniz ancak yaşadığınızda iliklerinize kadar gözyaşlarınızla ıslanıp üşürdünüz

"Onun her zaman burada bir ablası olacak abla. Hiçbir zaman benden çekinme tamam mı?" o kafasını sallayıp başımı okşarken gözyaşlarımı sildim.

"Dün Aşkın gelince babam ne yaptı?" aklımdaki tek soruyu sordum. Kalan tek mirasımı korumalıydım, Aşkın gibi kaçak oynayamazdım ben, sevdi mi peşini bırakmazdım.

"Sarıldı. Aşkın o kadar kötüydü ki hepimiz onun adına endişeliydik. Zaten arkadaşıyla kavga etmiş, ağzı burnu dağılmış şekilde Çağın diye biriyle gelmiş, ağlıyordu. Senin yanına girerken düzelmeye çalıştı da girdi." kimle kavga etmiş?

"Yabancı bir ismi vardı, seni hastaneye o çocuk yetiştirmiş-"

"Dante?"

"Evet evet, kavgaya tutuşmuşlar."

"Aşkın'ı yalnız bırakmak istemiyorum ama ona yardım edebilecek kadar gücü de kendimde bulamıyorum." kendime itiraf edemediğim şeyi dillendirmiştim. İlginçti çünkü ben dillendiremezdim.

"Hayatta hayati dönüm noktaları olur Mercan, bu da sizinki."

"O yüzden maça gitmek istiyorum. Ona sözüm var."

"Daha dün ameliyattan çıktın Mercan."

"Biliyorum ama onu yalnız bırakamam." tam bu sırada açılan kapı dikkatimizi dağıttı ve bu konuyu çok şükür ki kapattı.

"Serra abla." ona seslendiğimde gözyaşlarını silip yanıma geldi.

"Mercan, ben olanları duydum. Daha önce gelecektim ama çağın abin hastane ortamı olmaz hem sancın var dedi. Haberi alınca kendimi iyi hissedemedim. pencere kenarındaki koltuğa geçip oturduğunda hüngür hüngür ağlıyordu. Ben ise sessizce sürekli dökülen gözyaşlarma yenilerini ekliyordum.Bağrmıyordum, çağırmıyordum çünkü bu sonuçsuz bir kavganın isyanıydı. Sonucu olmayacaktı.

"Abla üzülme. Böyle olması gerekiyormuş." bunu derken ben de ağlyordum. Müjgan'ın burada durması iyi değildi. O varken buradan gidemezdim bu yüzden Serra ablanın benimle kalmasını sağlamalıydım.

"Müjan abla, sen şimdilik babamı da al git tamam mı? Şu an uygun zaman değil. Rica ediyorum." Müjgan abla önce Serra ablaya bakıp sonra beni onayladı ve ayağa kalktı.

"Bir şey olursa bizi ara bebeğim."

Loading...
0%