Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10- Ma douce souffrance

@hestiamy

" Biz gençken hep ana karakterler gibi öleceğimi düşünürdüm ancak öyle olmayacak sanırsam. Ben kötü olan ama aslında içinde bir yerlerin buruk olduğu karakter gibi zamansız ve öylesine öleceğim. En azından ilkbaharda ölsem güzel olmaz mı? Tanrı benim için bu kadarını yapamaz mı?"

Mesajına cevap alan adam heyecanla telefonunu açtı.

"Her gece geçmiş beni yatağımda, yalnızken yakalarken sen yanımda olup yardım edebilecek misin? O geçmişi oluşturan sen yardım edebilecek misin? Bebeğimizin kalbimdeki izlerini silebilir misin? Oysaki bunu sen yaptın. Belki birinin sana bunu söylemesine ihtiyacın var, ben söyleyeyim; bu aileyi sen dağıttın."

"Ben gerçekten özür dilerim, çok pişmanım."

"Özür dilemek bunu geçiştirmiyor, o küçük bedeni yattığı mezardan çıkarmıyor. Kalbimi yerinden sökseydin bu kadar acıtmazdı. Keşke bunlar yaşanmamış olsaydı. Yanına gelsem her şey değişebilir mi?"

"Belki bu yaptığım bencillik ama gelirsen her şeyi çözebileceğimize inanıyorum."

"Gerçekten pişman mısın?"

Adam arkasından gelen sese döndüğünde şoka uğramıştı. Gökyüzü öylece duruyordu. Zayıflamış, yüzü çökmüş ve ölümün gölgesi düşmüştü yüzüne.

"Annemin en çok istediği hiçbir şeyi yapamadım, iyi bir çocuk değildim ve param da yoktu. Annemin iç geçirdiği hiçbir şeyi alamadım. Her gece buna üzüldüm. Annem de bana bir şey alamadı, istediklerimi alıp diğer anneler gibi sevinemedi. Bu Annemin içine o kadar çok oturmuş olacak ki kendi evladım olursa ona çok iyi bakmamı söyledi. Benim evladım oldu, bizim bir evladımız oldu."

Deniz ağlayan Gökyüzü'nün karşısında dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı.

"Ağlama, sakın ağlama."

Gökyüzü eğilip Deniz'e sarıldı. Yüzünde sevinç belirtisi ya da başka bir duygu yoktu.

"Toprak kokuyorsun." Deniz konuştu nihayetinde.

"Sevdiği toprağın altında olan herkes toprak kokar Deniz."

"Lütfen beni öldür, ben bu vicdan yüküyle yaşayamam." adam haykırmak istedi, dizlerinin üzerindeyken ölmek istedi. Hayattan nefret etti. Toprak kokusunu duydukça içinde bir yerler acıdı. Peki bu bütün olanlar bir çare miydi?

"Elini tutsam, bana yardım edebilir misin? Beni mutluluğa ulaştırabilir misin? Beni kırmadan, yüzüstü bırakmadan öldürebilir misin?"

Gökyüzü'nün bu hali Deniz'i korkutmuştu, gözlerinden yaş akarken mimik dahi oynamadan ölmek istediğini dile getirmişti.

"Ağlama, her şey düzelecek, inan bana. Yıkıldık diye kalkamayız değil. Lütfen, lütfen ikinci bir şans ver.

"Ma douce souffrance*. Her ne kadar karşı koyamasam da sana sen bir işkencesin, zehirsin. Ne kadar sana yaklaşmaya çalışırsam o kadar kendimden uzaklaşacağım. "

Gökyüzü hiçbir şey demeden balkona çıktı, eskiden ailecek oturup eğlendikleri balkona. Eskiden Işıl ışıl dururdu ama şimdi kapkaranlıktı.

Aradan saatler geçmişti, Gökyüzü elindeki kadehi bırakmış gülümsüyor, bir yandan da açtığı şarkıya eşlik ediyordu.

Haydi gel

Haydi gel içelim

Derdini al da gel

Haydi gel içelim

Bu evrende bir tozsun

Tarih seni unutsun

Haydi gel içelim

Açtığı şarkı, hal ve tavırları çok mutlu görünüyordu. Olduğundan daha mutlu...

Bu mutluluk kötü bir hissiyat uyandırmıştı Deniz'in içinde.

Gözlerimin içine bakıp beni öptüğünde dudaklarındaki şarap tadı bulaşmıştı dudaklarıma.

"İlkbahardayız aşkım" saçlarını açtıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Ne kadar güzel değil mi?"

Sustu. Bazen söyleyecek hiçbir şeyin olmazdı kendine edebileceğin küfürlerden başka.

"Senden ayrı onca zaman geçirdim ama yanına geldiğimde sana anlatacak ve söyleyecek hiçbir şeyim olmadığını fark ettim. Daha trajik bir karşılaşma bekliyordun değil mi? Olmadı, hiçbir şey hayal ettiğimiz gibi olmadı ki... Karşımda biri olmadığında günlüğe yazmak kolaymış, konuşmak zor böyle. Bugün keyfim yerinde, bir damla yaş akmıyor gözümden. Belki de sana mutsuz görünmek istemediğimden."

Kadın adamın elindeki sigarayı çekip dudaklarına götürdü. Balkonun soğuk havası tenine değdikçe mutlu etmişti onu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Deniz öylece sızmışken Gökyüzü salona gitti ve günlüğünün arkasından bir sayfa kopararak bir şeyler karaladı. Güldü, kahkaha attı. Gülmesi öleceğini bildiğindendi, o gün her şeyi kararlaştırmıştı da ondan dolayıydı bu rahatlığı.

Gülerken elindeki kadehi titreyen ellerinin arasından düşürdü. Kanayan burnunu koluna sildi ve yazmaya devam etti. Artık yorgunluktan sağlıklı düşünemez olmuştu ama ne kadar uyusa da bu yorgunluk dinmiyordu.

Düşük omuzlarıyla camların üzerine basa basa çantasına yürüdü. Belki de son bir defa canının acımasını, hayatta olduğunu hissetmek istedi.

Sonu belli olan hikayeleri başkaları dinleyince onlara acı gelmez belki ama sonunu bile bile iyi biteceğine inananlara ve yaşamaya çalışanlara son derece acı gelir. Sevdiği ölür ama kendinin cesareti olmadığı için kendini inandırdığı sonun olmamasıyla yıllarca kendini harap eder. Ölmek daha kolaydır aslında ancak ölüm cesaret ister. Öldükten sonra kişiye ne olur bilinmez ama bizim dünyamızda ölüm kalanların hikayesi ve acısıdır.

Çantasından çıkardığı hapları avucuna doldurdu gecenin manzarasına balkondan baktı ve hapları alıp son bir defa da olsa Deniz'in göğsüne yattı.

*Benim tatlı ıstırabım

 

 

Loading...
0%