@hesttrella
|
Aman efendim aman. Kimler gelmiş, yeni sayfamızı açmış? Hoş geldin güzelim. Burası artık yeni bir evren. Çokça heyecanlıyım. Sende buradasaysan başlamamıza engel bir durumumuz yok. Al bu da çiçeğin. Hoş geldiğin için.. 💐 Buraya şöyle başlama tarihimizi alalım. 🤍 1. Bölüm Zamanın olağanüstü hızlı geçtiği bir döneme şahitlik ettiniz mi hiç? Geçmez dediğimiz zaman nasıl da akıp gidiyordu değil mi? Ben hep ilkokul sıralarında kalırız, uzun olan ilk teneffüste on bir elli oyunu oynarız zannetmiştim. En hızlı koşan ben olurum, ders zili çalana kadar da yakalanmayacağım sanırdım. Lise de aşık olur, aşk acısı çekerim hatta bazen sessizce aşkımdan ağlarım diye düşünürdüm. Üniversite de artık ciddi bir ilişki yaşayıp okul bittikten sonra evlenir minik bir kızım olur diye hayal ederdim. Buhar oldu, el ele tutuşup gitti hayallerim benden. Yanıma yöreme bile uğramadı hiçbiri. Hürriyet Mahallesiydi burası.. Çocukluğum sokaklarında, kendim gibi bir sürü akranımın olduğu bir ortamda geçmişti. Kavimler göçü gibi toplu halde okula gider toplu gelirdik. Züleyha, Hilal, Gülhan, Şule ve ben. Bir de Züleyha'nın abisi Barış, benim abim Fatih, Gülhan'ın abimlerle yaşıt Zeynep ablası vardı. Küçükken o kadar eğlenirdik ki.. Kalabalık olduğumuz için gece yarısına kadar oynardık, annemler terlikle kovalayarak eve sokardı bizi. Güzel günlerdi. Güzel olan her şey eskideydi zaten. Büyümüştük. Canım arkadaşlarım Züleyha ve Gülhan üniversiteden beri görüştükleri kişilerle nişanlıydı. Hilal iki yıl önce evlenmişti hatta tombul bir bebeği bile vardı. Şule'yi de Fatih abime istemeye gidecektik bir hafta sonra. Şule eskiden abime abi derdi ama aralarında kıvılcım hiçbirimiz anlamadan harlanmış netice de evlilik kararı alınmıştı. Büyümüştük ciddi ciddi. Ben dışında herkes hayata öyle adapteydi ki.. 26 yaşında olmak garip geliyordu mesela bana. Eve her gün görücü geliyordu. Annem kızımın isteyeni çok diye anlamsız bir mutlulukla sağda solda komşularla konuşuyordu. İlk zamanlar gelenlere okulum bitmesine rağmen kızım daha okuyor diyen babam bile artık biriyle görüşmemi istiyordu. Yaşım gelmişti onlara göre. Türkçe öğretmeniydim. Üstelik iki yıldır çalıştığım kpss sınavının puanı yüksek gelse bile mülakatta elendiğim için atanamamıştım da. Aileme göre kendim için gerekli uğraşı vermiştim, hayırlı olanı bekleyip artık bir yuva kurmam gerekiyordu. Mahalledeki tek bekar kız benmişim uygun olan benimde ailemize yaraşır biriyle yaşamımı birleştirmekmiş. Ses etmiyordum ama istemiyorum da. Aslında istememek değildi. Ben evlenemezdim. Kimsenin bilmediği bir durumum vardı. Beni eş diye almayacakları gelin diye olarak kabul etmeyecekleri bir durum. "Gökra.. Bebeğim, Gökra? Ay yine daldı gitti bu kız. Leyla desem leyla da değil ki. " Koluma çimdik atan Hilal'le ortama döndüm aniden. "Ne, ne oldu?" Kolumu sıvazlarken onlara baktım yüzümü buruşturarak. Acımıştı. "Daldın gittin yine. Bir şey mi oldu?" "Yok." dedim aceleyle. "Ne olacak? Dalmışım öyle. Siz ne konuşuyordunuz?" Hilal ağlayan bebeğini kucağına alarak yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Züleyha'yla Gülhan'ın düğünleri yaklaştı biliyorsun. Şeyden korkuyorlar." Gülerek kurduğu cümlesine kızlar göz devirdi. Çünkü Hilal bunu söylerken baya eğleniyordu. "Hilal hanım sanki hiç korkmamıştı." Hilal oğlunu pusete yerleştirip emziğini ağzına verdi. "Tabi ki korkmuştum ama sizin kadar değil. Evleneceğiniz adam sizi gerçekten seviyorsa zaten canınızı yakmaz. Boşuna bu kadar endişe ediyorsunuz." Züleyha öne doğru eğilip kısık sesle konuştu. "Hemen ilk geceden olmasa olmuyor mu yine de ? Yani birkaç gün beklemezler mi sevişmek için? Ben cidden çok gerginim." "Beklemezler tabii ki Zübüş. Saçma saçma konuşma." dedi müstakbel gelinimiz Şule. "Yani sizi korkutmak istemem ama nişanlandığınızdan beri kim bilir kaç kere sizi yataklarında hayal ettiler. Gerçeğini ertelerler mi sence? Dediğin zor bir ihtimal." Dediği şeyle gözlerim kocaman olurken canım arkadaşım, aynı zamanda gelinimiz gülerek omzuma vurdu."Senin yanında abini şey etmek istemem görümcem ama sürekli evleneceğimiz geceden bahsedip duruyor. Ne yapayım yani? Bunların hepsi aynı kumaşın parçası." Abimi o şekilde hayal dahi edemiyordum. "Lütfen devam etme." dedim elimi yüzüme kapatarak. Yanlışlıkla hayal etmek istemezdim durduk yere. "Ay sana ne oluyorsa? Burada utanması gereken benim." dedi Gülhan limonatasını içip. "Senin tuzun kuru. Kimse de yok hayatında rahatsın tabi. Benimkini gördünüz dağ gibi canım sevdiğim maşallah. Ya şeyi de öyleyse. Vallahi hastanelerden toplarsınız beni de rezil olurum herkese." Hilal bütün tecrübesiyle kitabın en orta yerinden daldı konuya. "Ya bir şey olmaz. Korkmayın bu kadar." Sonra aşırı tombul oğlunu gösterip zayıf bedenini işaret etti. "Ben bu tosun paşayı çıkarttım oradan hey yavrum hey. Hiçbir şey olmaz. Zaten sevdiğiniz size kıyamaz rahat olun. Ne olduğunu anlamıyorsunuz bile heyecandan. Tabi biraz acı var yok değil ama nasıl desem.." sesi burada biraz daha kısılmıştı. "Bedeninizi ilk kez birine her şeyiyle sunduğunuz için utanç, acıyı örtüyor biraz. Hem ertesi zamanlarda siz atlarsınız kocanızın üstüne." "Edepsiz yahu!" dedi Zübüş cık cıklayarak. Kızlar sonunda utanma duygusunun varlığını fark edip nihayetinde konudan biraz da olsa uzaklaşmıştı. Yoksa biz burada her şeyi açık açık konuşacaktık eyvahlar olsun. Konuşmanın devamı seçtikleri gelinliklere, kınada giyecekleri kaftana kadar gelmişti. Eh, bu konu konuşmak için daha uygundu tabi. Onların mutluluğuna şahit olmak inanılmaz huzur vericiydi. Hepsi arkadaştan öte kardeşti benim için. Ama ne bileyim.. Bunları hiçbir zaman yaşamayacağımı bilmek, ailemin belki de öğrendiklerinde bana arkalarını dönecekleri düşünmek sırtımda bir kambur gibiydi. Dolu dolu gözlerimi arkadaşlarıma göstermeden sildim. Gökyüzüne baktım bir. Nefes aldım. Onlara yine gülümsedim. Belki arsızcaydı ama keşke bende onlar gibi sevdiğim adamla ilk gecemi dert etseydim sadece. Ne bileyim gelinlik derdine düşüp en iyisi olmasa bile en güzeli olsun diye uğraşsaydım. Bir adamla aynı oda da olmak aynı yatağı paylaşmak ve hatta ondan hamile kalmak nasıl bir şey bir kez yaşamış olsaydım. Anne olsaydım bir kere. Bu dünyaya kendimden bir parça bıraksaydım emanet. Küçükken o olay başıma geldiğinde neyin ne olduğunu, bu durumun ileride başıma bela olup olmayacağını elbette hiç bilmemiştim. Altıncı sınıfa yeni geçen on bir yaşlarında regl bile olmamış kız çocuğu ne anlardı ki zaten. Büyüdükçe bir şeyleri kavramıştım. O günden itibaren on beş yıl süre vermiştim kendime yaşamak için. On beş yıl içinde eğer bir şeyleri yoluna koyamamışsam göçüp gidecektim bu dünyadan. Küçükken kendimi öldürecek olmak hep çok basit gelmişti. Nasıl yapardım, ne yolla kendime kıyardım bir kere bile düşünmemiştim oysa. Çünkü içimde cahil bir umut vardı kendimden bile gizlediğim. Belki derdim hep. Belki de ilki olmamamı sorun etmeyecek birini bulurum, huzurlu bir yuva kurarım diye hayaller kurardım. Oysa bomboş düşüncelerdi bunlar. İçten içe biliyordum. Aynı coğrafyalarda aynı kaderin bir ucundan tutunuyorduk hayatın. Bu durumu ne kendi öz ailemiz normal karşılardı ne de evleneceğimiz kişi. İşin özünde suçlu olan da hep kadın olurdu. Sıkıntıyla elimi kalbimin üzerinde gezindirdim. Kendime ayırdığım on beş yıl dolmuştu. Ailem beni her evlen diye sıkıştırdığındaysa ömrümden biraz daha çalıyorlardı bilmeden. "Gökra sende bulsana artık birini ya!" diye koluma yapıştı Gülhan. "Hem eşlerimiz de bizim gibi kaynaşır. Güzel olur. Ay bak evde kalacaksın sen bu işin sonunda." En güzel zırhım gülümsemem yine her zamanki gibi yüzümde yerini almıştı. "Daha düşünmüyorum ben ya. Otuzuma kadar yolu var valla bu işin." Belki bir yılım bile yoktu önümde. Fatih abim, Şule ile hemen çocuk düşünür müydü acaba? Görür müydüm ki? "Ay bu da aynı Barış abim gibi. Bir siz kaldınız bekar." Hilal, bütün işgüzarlığıyla Şule'ye baktı. "Kız ister misin bir tane daha abi derken evliliğe gidiş vakası çıksın." Züleyha şöyle bir beni süzüp heyecanla gözlerini kocaman açtı. "Ay vallahi çok güzel görümce olur benden. Yakışırsınız da. Barış abimi verdim gitti sana." "Saçmalayın." dedim net bir şekilde. Altını çizerek belirtmek isterim ki hayatım normal yolunda olsaydı bile dönüp bakmazdı o bana. Barış abi ile asker olup gittikten sorma çok konuşmuşluğumuz olmamıştı ama her zaman kendine iyi bakan biriydi o. Lisedeyken bile kaslı vücudu vardı. Şimdi artık lisede değil yirmi dokuz yaşında koca adamdı. Kim bilir nasıl geliştirmişti kendini. Ben onun tam aksi hafif kilosu olan balık etli bir kadın sayılırdım. Ne diye kendimi onunla mukayese etmiştim ki şimdi ben sanki? "Bir daha böyle şeyler söylemeyin kızlar." diyerek ayağı kalktım. "Benim artık eve geçmem lazım. Araba bende gideceğiniz bir yer varsa bırakayım." "Bizim provamız var Gülhan'la." dedi Züleyha. "Kızlar da bizimle gidecek bebeğim." "Peki o zaman." Hepsiyle sırayla vedalaşıp çantamı koluma taktım. Hilal tam gidecekken kolumdan yakaladı beni. "Ay Gökra mahalleye gidiyorsan Şükran teyzenin kızı da alsan lisesinden. Düşüp bacağını incitmişim ya Eylül. Otobüste sürünmesin şimdi." "İyi akıl ettin valla. Giderken onu da alayım ben o zaman." "Tamam kuşum görüşürüz." Konuştuklarımızdan mütevellit en ücra yere oturduğumuzdan güç bela çıkıp arabaya bindim. 9. Sınıfta okuyan Eylül'ü de alacağımdan Atatürk Lisesine doğru gidiyordum. Orası benimde hatta hepimizinde okuduğu liseydi. Pek çok anımız vardı. Okula geldiğimde arabayı park edip bahçeye doğru adımladım. Son dersin bitmesine yirmi dakika kadar vardı. Bende bu sürede özlediğim her yere bakıp kendimce hasret gideriyordum. Ah Gökra ah.. Atanabilseydin belki bir iki yıl daha idare ederdin aileni. Gözlerinin önünde olmazsan belki zorlayamazlardı evlen diye. Onu bile beceremedin. Sıkıntıyla bahçedeki banka oturdum. Bu sefer dolan gözlerimi silmedim. Aksınlardı. Allah'ım imtihanından çıkamıyorum. Bu dünyam daha küçücükken zehir oldu bana. Bir de kendimi öldürdüğümde öteki dünyamda yok olursa yaşadığım şu yirmi altı yılın ne kıymeti kalır? Beni sen hayırlı yoldan alsan yanına olmaz mı? Ben bir çıkış yolu bulamıyorum kendime. "Merhaba, oturabilir miyim?" Gelen sesle eğdiğim başımı dikleştirdim. Orta boylarda, esmer güzel bir kadındı karşımdaki. Üzerinde öğretmen olduğunu belirten beyaz bir önlük vardı. Hani hep giymek için hayalini kurduğum.. "Buyurun lütfen." dedim gözlerimi silerek. "Bahçede kimseyi görmemiştim aslında." "Son ders ya ondan. Bende şimdi çıkmıştım zaten. Sizi görünce iyi olup olmadığınızı sormak istedim haddim olmayarak." "Estağfurullah hocam. İyiyim, öyle anlık gelen bir his. Bu arada ben Gökra." "Çok güzel bir isminiz varmış. Bende Feride. Tarih öğretmeniyim burada. Siz bir öğrencinin velisi misiniz?" "Dokuzuncu sınıfta Ayşegül isminde bir öğrenci var hocam. Bilmiyorum biliyor musunuz? Ayağını incitmişti onu almak için geldim." "Aa evet. Epey şişti. İnşallah tez zamanda iyileşir." Başımı aşağı yukarı salladım sadece. Kadının samimiyetinden midir nedir dilimin bağı çözüldü bir anda. "Biliyor musunuz bende Türkçe öğretmeniyim aslında ama atanamıyorum. Çok çabaladım olmadı." "Ay bende atanamadım ki." dedi yanaklarını şişirip oflayarak. "Gerçi canım kocam demişti atanamazsın diye ama işte seviyorum tarihi diye geldim. Sözleşmeli çalışıyorum." Ben bir şeyler söylecekken iki minik kız koştur koştur yanımıza geldi. "Annişimizzzz!!! Biz geldik!" Feride hoca ayağa kalkarak iki kızını da kucaklayıp yanaklarından öptü. "Perilerimm. Hani babanız nerede?" İkiz gibi duran ama birbirine asla benzemeyen kızlardan daha tombul olanı konuştu. Çift yumurta ikizleri miydi acaba? "Metecan'ı eve davet ettim diye küstü babiş bize. Eve erkek kedimiz Şefik'ten başkasının girmesi yasakmış." Feride hoca hallerine gülümserken asla gözüm olmayarak söylüyorum epey yakışıklı biri çıkageldi. Önce karınısını kollarına alıp sardıktan sonra alnından öptü. "Canım karım... Yoruldun değil mi yine? Sana diyorum gitme diye ama işte.." "Kocam seviyorum ama." Ne kadar aşık bakıyordu karısına.. Gözlerinin içi gülüyordu adamın. Aşk bu bakışlar gibi miydi? Adamın gözleri beni bulduğunda başıyla selam verdi. Minik kızları da hadi gidelim diye zorlamaya başlayınca Feride hoca iyi akşamlar dileyip uzaklaştı yanımdan. Arkalarından öylece izlerken çoktan yanaklarıma süzülen yaşlarla birlikte halen bana gelen seslerini dinliyordum. "Canım karım eline ne oldu senin. Krem sürelim gidince. Kızarmış bak hep. Dur bir öpeyim." "Bir şeyim yok Mustafa'm. Sabah kapıya vurdum yanlışlıkla." "Hangi kapıydı o.. Yavrularımla sökeyim ben hemen." "Evet sökelim babiş. Hem Metecan'ın boyu zile yetişmiyor. Kolay girip çıkar eve." "Bu periler bozuk çıktı güzel karım. Babalarını kıskançlıktan öldürecekler. Yenisini mi yapsak ne yapsak?" Uzaklaştıklarında sesleri artık gelmiyordu. Şu an halime oturup deli gibi ağlamalı mıydım yoksa eve gidip bir çay mı koymalıydım bilmiyorum. Tek bildiğim artık yorulduğumdu. Tek bildiğim çaresiz belki bir mucize olur diye beklemekti. Kendimi çok aciz hissediyordum. Sürekli aynı yerde debelenip durmak gibi bir şeydi bu hayat benim için. Kapana sıkışıyor gibiydim. Nihayet son ders zili de çaldığında Ayşegül'ü alıp arabaya yerleştirdim nazikçe. Prensesimiz pek nazlıydı. "Ay Gökra abla ben bu yazım kurallarını bacağım şiş diye mi anlamıyorum acaba?" Mahalleye giriş yaparken söylediği şey gülümsememe neden olmuştu. "Onunla alakası olduğunu sanmıyorum Ayşegül'cüm ama neyse. Yarın akşam sana anlatayım istersen anlamadıklarını?" "Gelir misin gerçekten?" dedi büyük bir gülümseme ile. Başımı aşağı yukarı salladığımda hevesle kabul etti. Mahalleye girdiğimde onu evine bırakıp kendi evimin önüne park ettim arabayı. Oturduğumuz yer küçük bir mahalleydi zaten. Çoğu kişinin evi birbirini görürdü ki zaten çoğu ev müstakil tek katlıydı. Bizimki de öyle. Evimizin bahçesinden içeri girip kapıyı çalacakken mutfak balkonundan sesler gelince dolanıp anneme oradan seslenmek istedim ama benim hakkımda konuştuklarını duyunca sesim içime kaçmıştı. "Bilmiyorum bu kızın hali ne olacak bey? Tutturdu devlete atanmadan evlenmem diye. Yavrum uğraştı, çabaladı olmuyor işte. Diyorum seni de başgöz edelim yok." Annemin sözleri şimdiden gözlerimi doldurmuştu. Benim evlenme durumum yoktu işte. "Bir sor hanım, sıkıştır az. Belki kızımın sevdiği, beklediği biri var. Varsa çekinmeden söylesin ki araştırıp bakayım nasıl biri. Utanıyor ediyorsa sana anlatsın." "Ketum kızını bilmiyorsun sanki." Annemin sesi burada bıkkın bir tonda gelmişti. "Koca mahalle de tek bekar o kaldı. İsteyeni de çokken hayırlı biri ile yolu birleşsin istiyorum, diretiyor. Vallahi ileride evde kalır bu." "Benim güzel kızım bilir işini hanım. Bu zamana kadar bir kere başımı öne eğmedi. Böyle evladın başımın üstünde yeri var. Önü sıra evlensin diyorum bende ama bilesin istemediği sürece kimseye vermem yavrumu." Baba, özür dilerim baba. Ben böyle olsun istemedim. Olur da öğrenirsen yine böyle arkamda durur musun? Durmazdı. Biliyordum. Hatayı affetmezdi o. Konuşmanın yönü değişince geri geri sessizce adımladım. En son annemin "Fatih..." dediğini duymuştum ama çok üstünde durmadım. Bahçeden geri arabaya doğru giderken ağlamaktan gözümün önünü göremiyordum artık. Ben ne yapacaktım? Bir çözümü, bir kurtuluş yolu yok muydu bunun? İstemsizce başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Ölümden de korkuyordum yaşamaktan da. Bu araf göğsümü sıkıştırıyordu. Elim kalbimin üzerine gitti. Acıyordu artık. "Gökra! Kızım Gökra!" Arkamı döndüğümde bizim Züleyha'yla Barış abinin annesi Efsun teyzeyi gördüm. Balkondan iyice sarkmış bana sesleniyordu. "Efendim Efsun teyze?" "Züleyha nerede kızım? Gelmedi mi daha?" "Onlar provaya gittiler!"diye var gücümle bağırdım duysun diye. Efsun teyze elini beline koyup kendince kızdı olduğu yerde. "Arıyorum arıyorum açmıyor sıpa. Nişanlı kız olmasa terlikle kovalamak lazım gelirdi ya neyse." Islak gözlerimi çaktırmadan silip güldüm söylediği şeye. "Bir şey lazımsa bana de. Ben yaparım. Bir ihtiyacın mı var?" "Güzel kızım sağ olasın. Benim oğlan gelecek. Havuçlu kek seviyor, ben gelmeden Züleyha yapsın dedi hanımefendi ortada yok." Efsun teyze keki sade yapıyordu. Çörekten hallice kekini de yalan söylemeye gerek yok bizden kimse sevmiyordu. "Kafede biraz fazla oturduk galiba. Ondan daha gelemez o. Ben evde yapar getiririm sana istersen?" "Ay yapar mısın Gökra kızım sahiden?" "Yaparım tabi. Hatta gidip yapayım ben." Eve doğru adımlarken Efsun teyzenin cırlamasıyla olduğum yerde kaldım. "Kız gelsene bizde yap. Kimse de yok zaten. İki lafın belini kırarız." İkilemde kaldığımı görünce elindeki telefonu salladı. "Ben anneni arayıp haber ederim şimdi hadi gel. Kapı açık." Aslında benim için de iyi olacağı için elimi yüzümü iyice toparlayıp Efsun teyzenin evine girdim. Hiç değilse biraz kafam dağılırdı. Mutfağa geçtiğimde kek malzemeleri ortada hazır duruyordu zaten. Efsun teyze kabuklu cevizleri kırıp ayıklarken bende rendelediğim havucun suyu sıkıp biraz unladım. "Barış abi pek gelmezdi bu dönemlerde Efsun teyze. Bir sorunu yoktur inşallah." Efsun teyze tatlı tatlı gülümseyip eline yeni bir ceviz aldı. "Aaaaa.."dedi birden yükselen sesiyle. "Ne abisiymiş o öyle? Aranızda üç yaş var yok?" "Hep abi derdim ya ondan, bir de saygı-" "Yavrum ne saygısı? Bizim Züleyha bile öz abisine adam akıllı abi demiyor." Kek karışımına havuçla cevizi de ekleyerek yağladığım kalıba döktüm. "Olsun, ben yine de diyeyim." dedim itiraz kabul etmeyen bir tonda. Fırına keki attıktan sonra birer bardak çay alıp oturduk karşılıklı. "Aslında dediğin gibi gelmeyecekti. Senin abinin isteme gününe gelecekti ama karnında iyi huylu bir kitle tespit etmişler de haberimiz bile olmadan ameliyat olmuş ne olur ne olmaz diye yavrum. Telefonda bir posta bağırdım nasıl haber vermez diye ama geliyorum deyince evde kızmaya karar verdim. Bir süre buralarda olacak yani." "Hem geçmiş olsun hem gözün aydın olsun o zaman. Kilis'teydi değil mi?" "He ya orada. Zaten zor şartlarda, önüne bir sıcak yemek koyanı bile yok yavrumun. Şöyle senin gibi güzel, edepli, alımlı bir gelinim olsa fena mı olurdu?" Lafın sonunun iyiye gitmediğini hissediyordum. Efsun teyzeyle annem ahiretlik derler ya öyle yakınlardı. Salak değildim Efsun teyze beni oğluna istiyor gibiydi. Bu durumu bir anneme iletirse eğer kendi doğurmuş gibi sevdiği Barış abiyle evleneyim diye elinden geleni yapardı. Bu benim sonum olurdu. Pişen keki fırından çıkarıp tezgaha bıraktım. "E... Benim biraz işlerim vardı. Kalkayım artık. Görüşürüz Efsun teyze." "Ay kızım dur, bir çay daha içseydik." "Yok, vallahi çok acelem var. Başka zamana inşallah." Hızlıca ayakkabılarımı ayağıma geçirip kapıdan dışarı çıktım. "E.. Eline sağlık o zaman." "Afiyet olsun!" Kapıdan dışarı çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım uzun uzun. Ömrümün sonuna kadar evlenmeden babamın dizinin dibinde kalamaz mıydım yani? Korkuyordum işte. Bu işin sonu nereye varacaktı böyle? ✨ Huh! Bölüm sonuna geldik. İlk bölüm olduğu için aslında biraz giriş bölümü gibi bir şeydi. Zamanla her şey rayına oturur. Gökra hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu evrende ponçik misafirlerimiz vardı gördünüz mü? Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın çiçeklerim. Diğer bölümde görüşelimm. Wattpad: Hesttrella
|
0% |