Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@hesttrella

Barış Akarsu, Gözlerin 🎶

2. Bölüm

Hayatımızın belli anları vardır ve onlar her birimiz için çok kıymetlidir. İşte tam da o günlerden birindeyiz. Fatih abime, canım arkadaşım Şule'yi istemeye gidecektik bugün. Ben iki arada bir derede hem kendi evimize hem de Şule'nin evine yardım ediyordum. Hem erkek hem kız tarafı olmak öyle çokta kolay değildi doğrusu.

"Ay Gökra, saçımın önlerini biraz daha mı dalgalandırsaydık ki? Biraz soluk duruyor."

"Gerek yok bence ya." Şule'nin saçlarının buklesini elimle düzeltirken şöyle içten bir maşallah çekmeyi de ihmal etmemiştim. Canım abim acaba nasıl bir sevap işlemişti bu güzel kadın ailemize gelin geliyordu. "Daha fazla dalga verirsek kalıp kalıp durur. Çok güzelsin böyle."

Şule'nin annesi Fadime teyze yanımıza bir uğrayıp çıkıyor arada dolu gözleriyle kızına bakıyordu. Şule tek evladıydı onun. Üzerine titrerdi hep.

"Bir ihtiyacınız var mı kızlarım?" dedi ikimize birden. Şule annesine bakmamaya özen göstererek reddetti.

"Sağ ol Fadime teyze, her şeyimiz tam çok şükür."

Fadime teyze ellerini önünde birleştirip kapı ya yaslandı.

"Gökra, sizinkiler kaç gibi gelir ki?" sesindeki mutlulukla karışık hüzne gülümsedim. Üzüleceksek eğer böyle şeylere üzülelimdi zaten.

"Valla tam bende bilmiyorum ama daha akşama var. Haber ederim ben size. Bende eve geçip onlarla geleceğim çünkü."

Fadime teyze salondan çıktığında makyaj masasından kalkıp yatağının üstüne oturdu Şule. Gözleri mi dolmuştu kuzumun.

"Ohooo." dedim gülerek. "Güzelim daha dur. Hemen alıp gitmeyeceğiz seni. İsteyeceğiz o kadar."

"Orası öyle de ne bileyim Gökra. İnsan bir garip hissediyor. Ama haklısın sulu göz olmaya gerek yok şimdi. Ama yine de anneme bakmayacağım, ağlayasım geliyor sonra."

Haline gülümsememle kolumdan çekip yanına oturttu beni.

"Gül sen gül. Abini aldım sayılır. Bilirsin ne derler. Abim damat oluyor sırada bana geliyor. Baba evinden salya sümük çıkarken evin yeni kızı olarak çok güleceğim sana."

Burukça gülümsedim olduğum yerde. Ama canımı sıkmak istemiyordum bugün. Tek istediğim sorunsuz bir isteme, güzel bir düğün ve onların sonsuza dek mutlu olmalarıydı. Bencillik edip bu güzel günde dermansız derdime üzülmeyecektim.

"Züleyha nerede kaldı ki?" dedim konuyu değiştirerek.

"Barış abi burada ya. Onun yanındadır. Fatih'in can dostu biliyorsun sende. Aşırı yakınlar uğramadı mı size?"

Aslında sabah kahvaltıya gelmişti ayak üstü ama ben niyeyse çıkmaya cesaret edememiştim. Hem fazla dağınıktım hemde ne bileyim işte öyle görünmek istemedim.

"Uğradı." dedim alnımda biriken terleri peçete yardımı ile silerek. "Ama ben aşağı inene kadar o evine geçmiş."

"Annemi bir gör nasıl övüyor Barış abiyi." Şule'nin dediği şeyle ona baktım.

"Neyini övüyor ki?" Merakıma yenik düşmesem olmazdı.

"İşte şöyle boylu poslu, şöyle delikanlı. Uzaktan gördüm bende ne olmuş o öyle? Kas yığını gibi bir şeye evrilmiş. Acaba Barış abiye askeriye de ne yedirip ne içiriyorlar? Valla annem Fatih'i de kendi oğlu gibi seviyor ama bir kızı daha olsaydı Barış abiyi damat seçerdi muhtemelen kendine."

"Allah sahibine bağışlasın." dedim başımı geriye atarak.

"Amin canım amin."

Buradaki işim bittiği için saati kontrol ederken kucağında tombul oğlu boştaki kolunda asılı bir poşetle Hilal daldı odaya. "Oğluşumla size tatlı getirdik!" Hızla bebek çantasını köşeye fırlatıp aramıza kuruldu. "Enerji lazım enerji."

Şule hemen kutuyu açıp çıkan baklavadan br tane attı ağzına. "Of, çok iyi!" Bana da uzatmıştı ama canım hiç istemiyordu.

"Yesene." diye direten Şule'nin elinden kutuyu alıp kapadım.

"Şimdi üzerini şerbet yapacaksın bak. Düzgün de yemiyorsun. Hem abim sana koca bir tepsi yaptırıyor zaten. Ondan yersin isteme bitince."

Şule oflayarak kabullendiğinde çalan telefonumla çantamı aldım. Babacım arıyordu.

"Efendim baba."

"Kızım ne yaptınız? Tamam mı orası? Bir sıkıntıları, istekleri yok değil mi?"

"Bir sıkıntı yok baba. Tamam zaten burası, bende çıkıyorum şimdi. Yine de çıkmadan önce Fadime teyzeyle konuşurum."

"Tamam güzel kızım."

"Görüşürüz." deyip kapayacakken annemin arkadan gelen sesiyle durdum.

"Annem hemen çıkıyor musun?"

"Çıkarım anne. Üzerimi falan değiştireceğim."

"Efsun teyzene de uğrasana bir. Bana bir vereceği vardı."

Çantamı hazırlayıp aynada kendime bakarken söylendim. Şimdi oraya gidersem Efsun teyze içeri gir diye zorlar sonra da Barış abiyle yalnız bırakırdı beni. Öyle bir çöpçatanlık vardı onda. Hem diyorum ya işte görünmek istemiyordum pek.

"Anne, Efsun teyzenin eviyle aramızda toplasan beş ev yok. Köşeyi dönünce ilk ev zaten. Niye sen gitmiyorsun ki?"

"Ay tamam Gökra tamam. Demedim bir şey."

Tripli tripli yüzüme telefon mu kapatmıştı o? Neyse.

"Şule kuşum, eve geçiyorum ben artık. Akşam abimi sana vermek için büyük bir zevkle gelirim."

Söylediğime kızlar gülerken ikisini de öpüp Hilal'in minik oğlu Yiğit'i ısırıp nihayet evden çıktım.

Babam neyseki bu düğün, nişan hazırlıklarında rahat edelim diye arabasını bana veriyordu da yorulmuyordum. Eve yaklaştığımda bizim sokağın ve evin önünün komple dolu olduğunu gördüm. İşte bundan nefret ediyordum. Alt tarafı kızımızı isteyecektik. Tüm sülalenin burada olmasına gerek var mıydı yani? Nişana düğüne gelirlerdi. Ama yok hepsi her anı izleyecek dedikoduluk bir şey varsa asla kaçırmayacaklardı.

Arabayla evin önüne bile yanaşamadan kaldırımın kenarına park ettim el mecbur. Yürüyerek giderken gözüm Efsun teyzelerin evine takılsa da yok dedim kendi kendime. Gitmeyecektim işte.

Aheste aheste kaldırımın kenarından yürürken ileride birini gördüm. Bir eli duvara yaslı öyle bekliyordu.

Bir dakika! Barış abiydi bu. Efsun teyze küçükte olsa ameliyat geçirdi demişti. Bir şey mi oldu acaba derken dengesini kaybettiğini görünce koşar adım yanına gittim.

"Barış!"

Hızla bir koluna girip dik durmasını sağladım. Şule haklıydı, bu nasıl bir heybetti böyle?

"Allah'tan tuttum seni. İyi misin?"

Tuttum dememle hafif gülümsedi. Diğer eline baktığımda kaldırımın yüksek kenarından zaten tutunduğunu gördüm. Yani ben tutmamıştım onu.

"İyiyim." dedi doğrularak. "Bir an sancı gibi bir şey geldi,geçti. Sıkıntı yok."

Sesi bile adam öldürecek kadar sertti.. Kaç terörist öldürmüştü acaba şimdiye kadar? Ben Züleyha olsam kesin sorardım.

"Nasılsın Gökra?"

İçimde niye bilmiyorum ama bir kıpırtı oluşmuştu şimdi. Yapma Gökra.

"İyiyim çok şükür. Sen nasılsın Barış?"

Gözlerimin içine bakıp güldü.

"İyiyim. Size gidiyordum. Annemin verecekleri varmış. Züleyha'da Fadime teyzelere gitmek için çıkınca evden iş bana kaldı." Yerinden dikleşip elimdeki poşetlere uzandı. "Ver onları da hadi gidelim."

"Yok," diye atıldım hemen. "Ben taşırım zaten canın yanıyordur senin bir de yük taşıma."

"Saçmalama Gökra, ufak bir şey. Arada sancı giriyor geçiyor o kadar. Hem bana bir şey olmaz. Yürü hadi."

Belime elini koyarak bana yön verince içimde anlamsız bir hisler oluşmaya başladı. Nasıl tarif edilirdi bu?

Ay bir dakika ben bu adama abi niye dememiştim? Adıyla hitap ettiğim şimdi dank etmişti kafama. Kendime iyice bir söylenecekken konuşmasıyla ona baktım.

"Zayıflamışsın." Sesi sert ama samimi gibiydi. "Seni bu kadar zayıf hiç hatırlamıyorum."

"Sende değişmişsin." O da bana bakıyordu yandan görüyordum ama bende ona bakmadım cesaret edip. Dürüst olmak gerekirse baya yakışıklı bir şeye dönüşmüştü. Allah layığına bağışlasındı. "Kendine küçükken de iyi bakardın gerçi."

"Asker olmanın da payı var. Disiplin şart bilirsin."

Başımı aşağı yukarı sallayıp bir türlü bitmeyen yola baktım. Hani küçük bir mahalleydi burası? Yürü yürü bitirememiştik.

"Fatih baya heyecanlı. Sabah uğradım size gerçi seni göremedim ama sohbet ettik biraz. Şule'yi çok seviyor. Onu böyle göreceğim aklıma gelmezdi."

Fatih abim Polis Meslek Yüksek Okulunu kazandığında ilk Şule'ye haber vermiş ilk Şule ile kutlamış hayatının en önemli anlarını onunla geçirmişti. Ona kalsa liseyi bitirir bitirmez evlenirlerdi ama hem Şule ondan üç yaş küçüktü hemde o, o zamanlar abi diyordu.

"Seni de öyle görürüz belki."

Niyetim kötü değildi. İyi biriydi Barış abi. Yardımseverdi, mahallede onu sevmeyen adam yoktu. Küçük çocuklar ona özenir, gelmesini dört gözle beklerdi. Çünkü her birini peşine takar, mahalle bakkalına götürür istedikleri çikolatayı alırdı. Bazen benim bile peşlerine takılasım geliyordu.

"Zor." dedi evin önüne geldiğimizde. "Annem darlayıp duruyor ama onun demesiyle olmuyor o işler. Sende bilirsin çocuk değiliz artık. Gönlün birini istemeyince nasıl evleneceksin ki?"

"Hiç mi olmadı kimse?"

Başını sağ doğru yatırıp önüne düşen saçlarını düzeltti. Yüzünde hafif bir tebessümle cevap verdi.

"Hiç."

Buna cidden şaşırırdım işte. Bu adamı nasıl boş bırakmışlardı ki?

"Bu yüz ifadesi ne küçük hanım? Neye şaşırdınız bu kadar?"

Belli etmiş miydim o kadar? Kendimde en nefret ettiğim huyum buydu işte. İçim neyse aynen yüzüme yansıyordu.

Pekala, dürüst olacağım.

"Yani yaşın da var baya. İyi de birisin. Şey... Elin yüzün de düzgün sonuçta. Ne bileyim?"

"Nasip." dedi tek kelimeyle. "Ondan öte yol yok. Vardır benim de kalbimin bir sahibi. Her neredeyse bekliyoruz bakalım." Başımı aşağı yukarı sallarken kafasıyla kapıyı işaret etti. "İçeride bir ordu var sanırım, daha fazla geç kalmayalım."

"Sorma. Bende anlamıyorum niye bu kadar kalabalık geliyorlar. Ben olsam istemezdim."

"Sen, seni isteyecekleri zaman öyle yaparsın." diyerek içeri giren Barış abinin arkasını dönüp yürümesini izledim bir süre. Söylediği şey beni olduğum yerde bırakmıştı.

"Gökra girsene içeri!"

Annemin seslenmesiyle derin bir nefes alıp içeri girdim. Şimdi değildi.

"Geldim anne."

Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Herkes oradan oraya koşturuyor, bu anlamsız kalabalık anlamsız bir gürültüyü de doğuruyordu.

"Baklava nerede?"

"Çiçeği ezmeyin sakın koydum buraya. Oturmayın sakın üzerine."

"Len! Len uzak dur tatlılardan!"

Allah'ım bana sabır ver yarabbim. Her oda doluydu. Kendi odama kendimi güç bela atmıştım. Dolabıma yönelip tek seferde üzerimdeki tişörtü çıkarıp attım. İç çamaşırım da giyeceğim elbiseden görüneceği için kopçasından kurtulmuşum tam çıkaracaktım ki bir ses duymamla ellerimi göğüslerime kapadım.

"....Essalamün aleyküm..." tam burada nefesi gitmiş sonlara doğru geri gelmişti. "...metullah."

Hala, ah hala ah!

Yahu namaz kılacak başka yer mi yoktu sanki? Bir benim baba tarafım mı böyle destursuzdu acaba?

"Gökra kız."diyerek seccadeyi katlayıp yatağıma koydu halam. "İnsan bir bakar biri mi var mı yok mu diye."

Ben miydim suçlu yani?

"Genelde biz insanlar mahremiyete önem verdiğimiz için hala, birinin benden habersiz odama gireceğini düşünmedim."

"Aman neyse." dedi yanıma gelerek. "Seninkiler de pek dolgunmuş. Kız essah büyümüşsün sen. Maşallah maşallah."

Göğüslerimin üstüne tükürüpte mi odadan çıkmıştı o? Sinirlerim iyice gerilince dolabımdan ıslak mendil alıp sütyenimi çıkararak iyice sildim. Duş alırdım ama vaktim yoktu. Yahu bir insan, neden göğüslere maşallah derdi yani?

İç çamaşırımı değiştirdikten sonra dolaptaki siyah diz kapağımın hemen üstünde biten elbisemi üzerime geçirdim. Saçlarım düzdü zaten ama son kez bir üzerinden geçtim elektriklenmesin diye. Tam işim bitmişti ki odamın kapısı çaldı.

Bu medeniyetin akrabalarımın arasında yalnızca kendi çekirdek ailemde olduğunu bildiğim için kapıdakinin de bizden biri olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bu yüzden gidip kendim açtım.

"Gökra." diyerek içeri giren abim kapıyı hemen kapattı. "Lan heyecanlandım ben."

Hali beni güldürürken bana sarıldı uzun uzun.

"Ulan şu kızın beni getirdiği hale bak."

"O da senin gibiydi abi." dememle gülümsedi.

"Harbi mi?" Başımı aşağı yukarı salladığımda derin derin nefes alıp vermeye devam ediyordu. Gözleri bir an bana takıldı.

"Abim çok güzel olmuşsunda etek boyu biraz kısa değil mi?"

"Ama sizin istemeniz için aldım sadece. Giymem belki bir daha."

"İyi." dedi sadece. Sonra kolunu omzuma attı. "Şule evin tek kızı biliyorsun. Kahve yapmasına falan sende yardım edersin değil mi? Bizim teşkilattan, mahalleden arkadaşlarım da gelecek. Barış'ta burada. Onların kahvelerini Züleyha ya da sen ver."

"Tamam abi, merak etme sen. Oraya gidince kız tarafı olacağım."

Annemin "Hadi geç kaldık!" diye ardı arkası kesilmeyen sözleriyle ma aile son hazırlıkları yapıp dışarı çıktık. Herkes arabalara geçerken annem elime baklava tepsisi verip bana boş bir araba aramaya başladı. Çünkü bizim arabalar dolmuştu. Yahu gelirken nasıl gelmiştiniz, niye sığamıyorduk biz? Aslında zaten mesafe yakındı ama maksat korna çalmak, renkli sis bombalarıyla kızımızı istediğimizi ahaliye ilan etme şekliydi bizimki.

Yürümeyi düşünüyordum ciddi ciddi.

"Gökra gel yanıma bin!" diyen sese benden önce annem döndü. Barış abiydi. Onun kendi arabası olduğu için boştu. Annem derhal omuzlarımdan itekleyerek beni oraya yönlendirdi.

"Ay sağ ol oğlum." diyen annem kulağıma eğilip fısıldayarak konuştu. "Abi deme sakın çocuğa."

Ona göz devirmeme bile müsaade etmeden gidip babamın yanına oturdu. Herkes yavaş yavaş hareket ederken bende daha fazla beklemeyip Barış abiye doğru yönlendim. Nazikçe elimden tepsiyi alıp arka koltuğa yerleştirirken bende öne geçtim. Onunda binmesiyle konvoya en arka sıradan katıldık. Mahalle arası olduğu için yavaş gidiyorduk.

"Teşekkür ederim." dedim kısık sesle. Gözünü bir ara elbiseme hatta yanılmadıysam bacaklarıma değdirip çekti.

"Öyle bir bakıyordun ki sağa sola bir an yürüyerek gideceksin zannettim."

"Öyle yapacaktım zaten. Ama işte sen çağırınca annem iteledi."

"Gelmek istemez miydin benimle?"

Burada yol sıkışmış olmalı ki herkes gibi bizde durduk.

"Yok, gelirdim." dedim yolu izleyerek. Bakmaya niye bilmiyorum ama cesaret edemiyordum bir türlü. Aklıma getirmemeye, düşünmemeye çalışıyordum ama çıkmadan önce annemin abi deme demesi de etkiliyordu beni. Bu Efsun teyzenin annemle konuşmuş olması ve annemin de Barış abiyle beni uygun bulması demekti. Ellerinden o kadar ekmek yemiştim ki ikisininde huyunu suyunu biliyordum artık. Acaba Efsun teyze Barış abiye benimle ilgili bir şey demiş miydi? Uzanıp radyonun sesini açtı. Barış Akarsu'nun o güzel sesi doldurdu arabanın içini.

Gözlerin boşluğa dalıp gider

Sahipsiz bakışların

Benim olsun isteri

"Ne düşünüyorsun öyle dertli dertli?" dedi samimi bir tonda. "Elimden gelen bir şey varsa eğer söyle."

Efsun teyzeye hayır de yeter. İsteme beni. Zaten sende istemezsin beni de, onlara da de işte.

Sırların acıdan ağlar örer

Kendi kayboluşların

Sende dursun isterim

"Yok, ne düşüneyim. Abim için seviniyorum, bir de evlenip gidecek ya evden öyle işte."

"E sende illaki evlenip gideceksin sonuçta. Üzüldüğün şeye bak."

Gülümsedim sadece. "Ben aşka inanmıyorum Barış." dedim samimi bir şekilde. Madem abi dememi istemiyorlardı, demezdim. Zaten önümde ne kadar sürem vardı ki?

Kaşlarını çattı söylediğim şeyle. "O ne demek öyle?"

"Ne demekse o demek işte. Kimse kimseyi tam anlamıyla sevmez. Sevse de biter bir yerden sonra."

"Baban Mümtaz amca, annen Selma teyzeye hâlâ aşkla bakıyorken, abin sevdiği kızı isteyeceğiz diye kaç gündür gözümün önünde uyuyamazken senin aşka inanmaman bana biraz garip geldi doğrusu."

Biri beni bu halimle kabul eder miydi? Sevse de etmezdi. Kendimi anlatmaya çalışsam öyle bir devirde yaşıyorduk ki artık bana inanmazlardı.

En büyük korkum bu konunun suçsuz olmama rağmen bir gün yüzüme vurulmasıydı. Hiçbir suçum yokken bu yükün altında daha fazla ezilmek istemiyordum.

"Sen inanıyorsun belli ki. Allah sana hayırlı bir eş nasip etsin Barış."

"Amin, amin tabi de sende kapatma kendini. Ne yapacaksın, mantık evliliği mi sanki?"

"Olabilir." dedim konuyu kapatmak için. Zaten hareket etmeye başlamıştık. Biraz ilerleyince bir kamyon yüzünden beklediğimizi görmüştüm. Evin önüne geldiğimizde durup bana baktı Barış.

"İçeri de olup biten her şeyi iyice izle olur mu? Şule'nin heyecanını gör, abinin gözlerindeki mutluluğa bak ve mantık evliliği olayını aklından çıkar."

Arkadaki baklava tepsisini kucağıma yerleştirip yanına çağıran abime doğru koştu. Eline bir meşale de o aldı. Onun dediği gibi izledim her anı. Önceden çok saçma gelirdi böyle sis bombaları, meşale ile kız istemeye gitmek ama şimdi güzel duruyordu.

Gitmeliydim. Kalabalığın arasına karışıp yerimi aldım. Ufak gösterileri bittiğinde eline çiçeğini çikolatasını alan abim de en öne geçti. Zili çaldık. Bizi Şule karşıladı ilk önce. Küçük gruplar halinde nihayet herkes yerleştiğinde kahveye yardım etmek için bende mutfağa geçtim. Şule sadece abime kahve yaparken bende orta boy bir tencere de diğer aile büyüklerine yapıyordum.

"Hangimiz verelim kahveleri?" diye sordum Züleyha'ya. O hepimizden daha heyecanlı olduğu için benim vermemi istedi. Zaten kendi istemesinde elbisesine kahve dökmek gibi bir hata yaptığı için travma gibiydi onun için. Kahveler hazır olduğunda içeri gidecekken Şule kolumdan tutup durdurdu beni.

"Ne oldu?" dememle, baklava tepsisinden bir tane alıp ağzıma uzattı. "Adettendir. İsteme töreninde gelin ilk bekar arkadaşına tatlı yedirir ki onun da nasibi hayırlı olana açılsın diye."

Bu adetin varlığını bildiğim için elinden bir tane baklava yeyip ağzımı sildim. Şule de damat kahvesine döktüğü baharatları ortadan kaldırdı. Önce o girdi salona, damadın kahvesini verip yanındaki yerine oturdu. Ardından ben girip aile büyüklerinden başlayarak herkese dağıttım. Son kahveyi vermek için Barış'ın önüne geldiğimde hafifçe eğildim. Kahvesini alırken gözlerimin içine içine bakındı. Sonra varla yok arası gülümsedi.

Atan kalbime dur desem de durmazdı ki. Lütfen yapma Gökra.

Geri çekilip salondan çıktım.

İsteme de her şey yolunda gidiyordu. Kızımızı istemiştik, fotoğraflar çekilmişti. Herkes tatlılarını yiyerek koyu bir sohbete dalmıştı. Bir ara herkes darısı başına diye konuyu bana çevirmeye çalışmıştı ama hemen engel oldum. Bugün konu ben değildim.

Kalabalıktan bunaldığım için bulduğum ilk fırsatta hemen dışarı attım kendimi. Hep yaptığım gibi karanlık gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Barış doğru söylüyordu. Belki de aşk vardı ama ben hak etmiyordum. Artık küçük olmadığım için mi bilmiyorum ama bende böyle bir anı yaşamak için öyle çok şey feda ederdim ki. Olsun der gibi omuz silktim. Bitecekti artık, kurtaracaktım kendimi bu yükten. Dolu gözlerimi sildim hızlıca. Biraz nefes almak iyi gelmişti. İki arabanın arasında bir yerde oturduğumdan görünmediğim için rahattım. Yeterince nefeslendikten sonra beni aramasınlar diye oturduğum yerden ayağa kalktığım gibi biraz ilerde arabasına yaslı sigara içen Barış'ı görmem bir olmuştu. Bu kadar denk düşmek tesadüf müydü sahiden? O da beni görünce elindeki sigaradan son bir nefes çekip hemen attıktan sonra üzerini ezdi. Ben ona doğru yürürken o da bana geldi birkaç adım.

"Ağladın mı?" diye sordu sadece. Omuz silktim.

"Haklısın." Sesim şimdi daha iyi çıkıyordu. "Böyle güzel duygular varken mantık evliliği saçma olurmuş."

Bu sefer gülümsemedi bana. Sert ve net bir yüz ifadesiyle kulağıma doğru hafif eğildi.

"Seni gibi bir kadının mantık evliliği yapması kendine işlediği en büyük günah olurdu zaten Gökra."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%