Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Savaşçı Beyazlar

@hevtta0

Her güçlü kadının arkasında kendisi değil, acıları vardır.

♟️

Boşluk duygusunun yine beni ele geçirdiği anlardaydım. Gerçekten içimde bir boşluk mu vardı yoksa bu hafızam silindiği için kendimi bilmeyişimden mi kaynaklanıyordu? Koca boşluğun içinde çırpınıyor çırpındıkça daha geriye gidiyor gibiydim. Bunlara maruz kalacak kadar kötü ne yapmış olabilirdim ki? Ben çok mu kötü biriydim, acaba bir katil miydim ya da kötü herhangi bir şey? İnsanlardan uzak tutulması gereken biri miydim ama az önceki gelen adam, Arsen... O, bana tek çaresi olduğumu söylemişti. Kardeşini kurtarmam gerektiğini. Eski hayatımda ben doktor muydum? Doktor biri insanlara zararlı olur muydu?

O, geldiği hızda gitmişti. Arsen, özgürlük anlamına geliyordu, bunu bilmek bile benim için tehlikeliydi ama birdenbire olmuştu. İsmi ve benim içimde bulunduğum durum oldukça uyumlu bir kombinasyondu. İnsanlar isimlerinin anlamlarını taşırmış hayatları boyunca, peki Arsen gerçekten benim özgürlüğüm müydü yoksa bu planlı bir şey miydi? Beni özgürlüğüme götürebilecek miydi?

Onu düşünmek tehlikeliydi çünkü kalbimin hızlanmasına neden olacak kadar yakışıklıydı yüzü, zihnimdeki sesleri uyutabilecek kadar güzeldi sesi...

Oyunuma yeni bir oyuncu dahil olmuştu. Bu oyuncu benim tarafımda mıydı yoksa Ahmetin kuklalarından biri miydi bu sorular kafamda yer edinmeliydi, Arsen'in ne kadar güzel koktuğu değil.

Kim olursa olsun onu kullanacaktım, gerekirse üstüne basıp çıkacaktım bu bataklıktan.

Arsen gittiğinden beri yatağımda uzanmış tavanı izliyordum. Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan şey tavanda dikkatimi çeken garip bir şeydi. Dikkatlice baktığımda bunun küçük bir kamera olduğunu anlamıştım. Hemen lambanın yanında duruyordu, çok dikkatli bakılmadığı sürece belli olmuyordu. Hatta o kadar iyi konumlanmıştı ki dikkatli baksan bile göremeyebilirdin, benim şu an fark etmiş olmamın sebebi içerisinin hafif loş olmasından dolayıydı. Oda ne aydınlıktı ne de karanlık, gün içinde tavana baksam oraya güneş ışığının beyaz tavanı daha da aydınlatmasından dolayı fark edemezdim, akşam da lambanın ışığından dolayı. Onu oraya yerleştiren gerçekten tam bir dahiydi, bir kez daha düşmanlarımın ne kadar güçlü olduğunu anlamıştım. Bu, beni izleyen kaçıncı kameraydı acaba?

Gün değerlendirmem ve keşfettiğim yeni bilgilerimle beraber uyudum. Hatırladığım ilk zamanlarımdan beri bu en çok korktuğum anlardan biriydi uyku. Çünkü rüyamda ne göreceğimi bilmiyordum, pek kontrol edebildiğimi de söyleyemezdim. Her uyku öncesi bir korku kaplardı içimi ve kilitli tüm kapılarımı titretirdi. Ya hatırlamamam gereken bir şeyi rüyamda görürsem, ya kalp atışlarım artarsa, ya rüyamda sayıklarsam... ve daha birçok ihtimal vardı

Bugüne hiçbir sorun yaşamadan gelmiştim, neredeyse sonuna gelmişken uyku yüzünden her şey çöp olsun istemiyordum. Bu yüzden yeterli düzeyde uyumaya çalışıyordum, bu günlük bir saate denk geliyordu, o saat de hep aynıydı. Gece 3-4 arası çünkü bu saatte nöbet değişimi oluyordu. İki ay önce fark etmiştim bu nöbet değişimlerini. Her zaman sesler vardı, özellikle gün içinde sesleri birbirinden ayırt etmek zordu ama gece saatlerinde bunu yapabilmek çok kolaydı. Bu saatlerde çarpan kapı seslerinden, sandalyenin çekilme sesinden, masaya koyulan bardak ve ambalajlı paketlerin sesinden anlamıştım. Bunu fark etmek ve fark ettikten sonra ne olduğunu çözmek epey zamanımı almıştı ama işte fark etmiştim ve özellikle o saatlerde rahatlıkla uyuyordum.

Arsen gelişiyle tüm düzeni değiştirmişti, artık nöbet değişim saatleri yoktu herkes diken üstündeydi. Bu telaş ve korku bile Arsen'in onlardan olmadığını gösteriyordu. Onun gelmesinin üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve bu süreçte toplam 5 saat bile uyuduğum söylenemezdi. Değişen nöbet saatleri ve artan tedbir uyumamı zorlaştırıyordu, uyurken bile gözlerim açık gibiydi. Kontolü olabildiğince elimde tutmak istiyordum.

Gözlerim tavanda, kulaklarım ise dışardaki seslere odaklanmıştı. Eskiden ne kadar iyi duyardım bilmiyordum ama şu anda kulaklarım en az gözlerim kadar iyi görüyordu. İkinci gözüm olmuştu bu süreçte ve şu an odama doğru yola çıkan birinin olduğunu haber veriyordu. Topuklu ayakkabı sesinden, cebine astığı ve her adım attığında ses çıkaran kartlığından, odaya girmeden önce ufak duraksamasından bu kişinin Ayla olduğunu hemen anlamıştım.

Odaya girer girmez bir rahatsızlık baş göstermişti içimde, bu kadını gerçekten sevmiyordum. Varlığını belli etmek için hafifçe öksürdü. Bakışlarımı ona çevirdim yavaşça, o da bu sırada yatağımın yanındaki sandalyeye oturdu.

"Merhaba Minacım, bugün nasılsın?"

Cevap vermeyeceğimi bile bile sorması ironikti.

"İyi olduğunu umuyorum. Buraya seni MR'a götürmek için geldim."

Hafif duraksadı ama yine de konuşmasına devam etti.

" Bunun ne olduğunu muhtemelen bilmiyorsundur, merak da etmiyorsundur ama mesleki deformasyon işte anlatmak zorunda hissediyorum. Hemşirelerden biri geçenlerde bana, senin beyninde lezyon oluşmuş olabileceğini hatta bu yüzden konuşamadığını iddia etti. Bugün bunu test etmek için MR çekeceğiz. Hem nasıl olduğuna bakmak hem de bunu söylemek için uğradım. Yakında hemşireler seni bunun için hazırlamaya gelir."

Ayla yerinden kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı.

"Hâlâ tek bir tepki yok sanırım Ahmet sonunda başardı."

Çıkmadan önce söylediği sözler bana ulaşmıştı. Bu kadar zaman sonra bile hâlâ beni test etmeleri ve oyunuma inanmamaları şaşırtıcıydı muhtemelen asla da inanmayacaklardı. Ne sebep olmuştu buna? Peki ya lezyon olayı? Beynimde herhangi bir hasar olmadığına eminim, duyuyor, anlıyor ve bazı şeyleri hatırlayabiliyordum. Konuşma meselesine gelirsek... Konuşabileceğime emindim ama bunu yapmamam gerekirdi öyle değil mi?

Her şeyim böylesine yerli yerindeyken kim beynimde hasar olduğunu ve bu yüzden artık iyileşmemin mümkün olmadığı yalanını ortaya sürerdi ki? Hele bu iddia MR'da ortaya çıkacakken.

Ben bunları düşünmeye dalmışken kırmızı saçlı hemşire sesiyle tüm düşüncelerimi dağıttı, neden onun gelişini duymamıştım? Uykusuzluk ve fazla düşünmeye yordum bunun sebebini

Bakışlarımı tavandan çekip ona baktığımda anlamlandıramadığım o garip güven hissi içimi sarmaya başlamıştı her zamanki gibi. Hislerimi anlama konusunda gittikçe gelişiyordum. Ben hemşirenin gözlerine odaklanmışken gözlerini kaçırıp yatağa doğru yaklaştı, elinde tekerlekli sandalyeyle bana doğru geliyordu. Yine her zamanki gibi üstünde lacivert bir takım vardı, tüm hemşireler bu takımı giyiyordu ama bu kadın onlardan farklı olarak maske takıyordu. Maskesinin rengi terliğinin rengine göre değişiyordu bugün ise pembe bir maske vardı.

Neden bir maske takıyordu ki? Bu kadında şüphe uyandıran şeylerden biri de bu maske meselesiydi.

"Mina, nasılsın bugün?"

Konuşabilseydim bile bu soruya cevap verebilir miydim bilmiyordum. Nasıl olduğumu, nasıl hissettiğimi bilmiyordum bile.

"Yine cevap yok sanırım. Sorun değil. Ben iyiyim... Şimdiye kadar sana ilk defa iyi olduğumu söyledim, fark ettin mi bilmiyorum... Çok uzun zaman sonra ilk defa iyi hissediyorum. Bunun sebebi bir adam, o bana iyi gelecek"

Konuşurken sürekli duraksıyor, cümlelerini toparlamaya çalışıyordu. Bahsettiği adam kimdi ve ne yaptı da onu uzun zaman sonra iyi hissettirdi acaba? İçimde bir burukluk vardı, o iyi olmadığını söyledikten sonra içimdeki o burukluk kalbime doğru yol almış ve kalbimi altında ezmişti.

"Hadi yapalım şunu"

Tekerlekli sandalyeye oturmama yardım ettikten sonra bahsettiklere şeye doğru gitmeye başladık. Biri lezyon fikrini ortaya atarak planlarımı bozmak üzereydi ve ben bunu engellemeyebilecek bir yola sahip değildim.

Gittiğim hızda ve sessizlikte geri gelmiştim, her şey kısa sürmüş hiç oyalanmamıştık. Ben olabildiğince hiçbir şey düşünmemeye ve hissetmemeye çalışmıştım. Sonuç için sabırsızlanıyordum, beklemekten nefret ediyormuşum gibi görünüyor. Ya tüm her şey ortaya çıksın ya da... Ya da ne olur bilmiyorum.

Kırmızı, yatağa geçmemde yardım etmek için kollarımdan tuttu ve hafif eğildi, o sırada uzun kızıl saçları ikimizin de yüzünü kapladı. Çiçek gibi kokuyordu saçları, ilkbahar günlerinde kuş cıvıltıları eşliğinde kiraz ağaçlarının altından geçiyormuş gibi bir his veriyordu.

"Sakın bir tepki verme Mina, bu söyleyeceklerim senin iyiliğin için. Arsen'e yardım et ve çık buradan."

Bu da ne demekti? Tepki vermemek nasıl mümkün olabilirdi ki? Yatakta dik bir pozisyona getirdikten sonra geri çekildi. Yüzü ifadesizdi, anlaşılan o da benim gibi profesyoneldi bu işte ama neden şimdiye kadar bana yardım etmemişti de şimdi ediyordu? Güvenmeli miydim bilmiyorum ama zaten Arsen denen adama tutunacaktım. Hislerim beni yanıltmazdı, o adam adı gibi kurtuluşum olacaktı.

Kırmızı bir şey söylemek üzereyken kapı çalınmadan açıldı. Dev bir silüet kapı aralığını doldurmuştu. İçeriye adımını attığında bu kişinin Arsen olduğunu fark etmiştim. Geleceğini biliyordum ama bu kadar erken beklemiyordum.

"Arsen Bey bu ne hoş sürpriz. "

"Merhaba, Berrak hemşire"

Kırmızının adı Berrak mıydı? Neden bu isim yanlış hissettirmişti? Bu kadının varlığı artık canımı sıkmaya başlıyordu. Kokusu, saçı, konuşması, adı her şeyi zihnimdeki duvarları kırmak için var olmuş balyozlar gibiydi.

Arsen odada bulunan masaya elindeki kitapları bırakıp sandalyeye oturdu. Bu mesafeden kitapların adını okuyamıyordum ama kalınlıklarından dolayı bunların normal kitap olmadığını anlamıştım.

"Mina'yla birazcık konuşmak istedim, izin aldım ama sadece yarım saatliğine. Bu kadar katı olmanız çok ilginç ve şüphe uyandırıcı."

Arsen ima dolu ses tonuyla Berrak hemşireyle konuşuyordu. Bir şeyler mi biliyordu yoksa sadece şüpheleniyor muydu?

"Bunlar prosedürler Arsen Bey. Mina her ne kadar şu an sakin gibi görünse de en saldırgan ve tehlikeli hastamız. Bizi anlayacağınızı umuyoruz."

Ben miymişim en saldırgan ve tehlikeli... Neler dönüyordu burada, ben saldırgan falan değildim, belki biraz tehlikeli olabilirdim ama saldırgan... Bu ithamı asla kabul etmiyorum.

"Ah evet tabi ki, o zaman izninizle. Yarım saatimi iyi değerlendirmek istiyorum."

Kırmızı bir şey demek üzereyken vazgeçip odadan çıktı. Bir süre onun gidişinde kaldı bakışlarım, aslında söylediklerini düşünüyordum.

"Hiçbir şey hatırlamıyormuşsun hatta konuşmuyormuşsun bile. Nedenini merak ediyorum. Belki bana yardım etmek istersin. "

Kendinden emin sesi sonlara doğru kısılmaya başlamıştı, gözümün içine bakıyor, bir şeyler arıyor gibiydi.

"Kimi kandırıyorum ki, seni gördüğüm anda tüm umutlarım sönmüştü zaten."

Omuzları çöktü, gözlerini benden alıp ayaklarına çevirdi. Çaresiz bir insan nasıl olurdu bilmiyorum ama şu anda Arsen çaresizliğin vücut bulmuş hali gibiydi. Yataktan çıkıp karşısına oturdum. İlgimi çeken o değil de kitaplarmış gibi kitaplarla ilgilenmeye başladım.

En baştaki ve sanırım en kalın olanının adı Anatomiydi. Kelimeyi okur okumaz zihnime birçok kavram, vücudun organları, kasları ve her birinin özellikleri doldu. Tek bir kelimeyle... Bu adam için kurtuluşum olacak demiştim ama sonum olacak gibi görünüyordu. Ona yardım etmek kumar oynamak demekti, çok riskliydi. Kumar? Kesinlikle tehlikeliydi onunla olmak.

"Senin için getirdim bunları. Belki... Belki bir şeyler anımsatır, hatırlarsın diye. Hatırlamasan bile sana buradaki her kelimeyi okuyacağım. Beraber tıp fakültesini en baştan okuyacağız. Sen şimdi içinden şey dersin 'o kadar kolay mı tıp fakültesi' gerçi içinden bir şeyler geçiriyor musun bilmiyorum ama öyleyse haklı olabilirsin. Şimdi şöyle düşün, sen zaten bunları biliyorsun sadece tekrar edeceğiz."

Benim kitaplarla ilgilendiğimi görünce heyecanlı bir halde konuşmaya başlamıştı. Ayrıca tıp fakültesinin kolay olup olmadığını hatırlamıyordum, içimden bir şeyler geçiriyor olabilirdim ama onun düşündüğü şeyi geçirmediğim kesindi.

Kitaplardan birini çekip kapağını açtı, boğazını temizledikten sonra okumaya hazırlandı. Beraber okuyacağız derken ciddi olduğunu düşünmemiştim. Eğer anlatırsa zihnimde birçok şeyi uyandıracağını biliyordum, onu nasıl durdurabileceğimi bilmiyordum. Vazgeçmesini umarak en boş ifademi takındım ve onun gözlerinin içine bakmaya başladım. Lütfen vazgeç, lütfen...

"Yaptığım saçmalık... ama çaresizlik bana bunu yaptıran."

Elindeki kitabı sertçe kapatarak masaya fırlattı. Bana hiç bakmıyordu bile, başını tutarak kendini tamamen sandalyeye bıraktı. İşte şimdi gerçek Arsen'i görüyordum, güçlü duracak son gücünü de yitirmişti artık.

"Kardeşim orada öylece yatıyor biliyor musun? İlk haftalar kazadan dolayı yaraları vardı ama şimdi hiçbir iz kalmadı yaralardan. Orda öylece yatıyor... Benim Eylülüme her şey yakışır ama o yatak, o uyku yakışmıyor."

Gözyaşları masaya birer birer düşüyor, hızını gittikçe arttırıyordu.

"Böyle değişik değişik kıyafetler giyip gelir bana gösterirdi. 'Nasıl olmuşum abiş?' derdi ben de her seferinde ona 'Sana her şey yakışır güzelim' derdim. Meğer ona her şey yakışmıyormuş, güzel kardeşime ölüm hiç yakışmıyor."

Kafasını kaldırıp bana baktı, gözleri yaşlarla doluydu ve kıpkırmızı olmuştu. Gözyaşları hala akıyordu ama onun silmeye niyeti yoktu.

"Biliyorum, onun uyanmasının mümkün olmadığını biliyorum ama kabullenemiyorum. Nasıl kabullenebilirim ki? Senin hiç yardımının olmayacağının da farkındayım, senin daha kendine yardımın yok bana nasıl olsun... ama kendimi bir şekilde buraya gelirken buldum."

Arsen'in konuşmasını açılan kapı bölmüştü, Berrak hemşire yarım saatin dolduğunu ve Arsen'in çıkması gerektiğini söylemişti.

"Bugünlük buraya kadar güzel günlüğüm. Yarına yine geleceğim ve yarınki konumuz da senin şu kar gibi beyaz saçların. Altay özellikle sormamı istedi ama bugüne kısmet değilmiş. Altay'ı hatırlıyorsun değil mi, ilk geldiğimde yanımdaki şebek."

Derin nefes alarak ayağa kalktı, düşen omuzları güç toplamış olmalı ki eski halini almış, tüm yükleri taşıyabilirmiş gibi dimdikti. İlk geldiği haline geri dönmüştü, güçlü, umutlu ve sarsılmaz.

"Yarına kadar kendine dikkat edersin diye umuyorum."

Kitaplarını almadan çıkıp gitmişti, odada yine yalnız kalmıştım. Her zaman yalnızdım ama artık bu yalnızlık fazla gelmeye başlamıştı. Özellikle son aylarda boğuluyormuş gibi hissediyordum, oyunumu sürdürmeye devam etmek çok zor gelmeye başlamıştı. Günümü her zamanki devam ettirdim, iyice robotlaşmıştım.

Yeni bir gün başlamıştı ama günün kendisi dışında hiçbir şey yeni değildi. Doğan güneş, cıvıldayan kuşlar bile aynıydı. Kapım çalındı, dönüp bakmadım muhtemelen kahvaltıydı, her günkü gibi.

"Günaydın Mina bugün bir misafirimiz var."

Bu aralar çok fazla misafirim oluyordu zaten, Ayla Hemşireyi umursamadan düşüncelerime, isyanıma geri döndüm.

"Mina."

Ahmetti bu, beni küçük gören alay eden ve baş düşmanım olan adam. Tepki vermemek çok zordu, sesi bile içimdeki her duyguyu ayağa kaldırmıştı. Bunca zaman sonra neden gelmişti şimdi bu adam?

"Nasıl olduğuna bakmak istedim, beni hatırladığını sanmıyorum ama uzun zaman önce gelmiştim ben. Doktorunum ben senin ve duyduğuma göre beyninin hafıza bölümünde bir sorun oluşmuş."

Konuşurken bana doğru geliyordu aynı zamanda ve başımda durdu. Tepeden bana bakıyordu şimdi, birden saçımda bir el hissettim. Ahmet saçımı okşuyordu!

"Ne yapacağım ben seninle?"

Ellerini başımdan hızla çekti ve Ayla Hemşireye döndü. İkisi beraber yavaşça odadan çıkmaya başladı.

"Bu hiç iyi olmadı Ayla, hesaplarımızda bu yoktu."

"Ne yapalım efendim?"

"Hafızasını son kez silin, ikinci aşamaya geçiyoruz."

"Ama efendim..."

Sesleri iyice uzaklaşmış, mesafe duymamı engellemişti.

Ahmet'in bahsettiği ikinci aşama neydi, neden tekrar hafızam siliniyordu. Bu insanlar benden hala ne istiyorlardı, amaçları neydi? En önemlisi bu hasar mevzusu da neyin nesiydi, beynimde hasar olmadığına emindim. Hatırladığım ve hatırlamaya devam ettiğim birçok şey vardı. Bu da mı Ahmet'in oyunlarından biriydi.

Yataktan kalktım ve kafamı dağıtmak için dün Arsen'in getirdiği kitapları incelemeye başladım. Olabildiğince okumamaya sadece göz gezdirmeye çalışıyordum. Biraz daha Ahmet'i düşünürsem delirebilir, mimik oynatabilirdim. Masadaki kalemleri her yere dağıttım, tüm kalemleri tek tek kullandım. Ben bu şekilde stres atarken kapı çalınmadan açıldı. Bunun Arsen'in tarzı olduğunu öğrenmiştim artık. Bugün yanında hiçbir şey yoktu.

"Oo neler görüyor bu gözler, Mina Hanım dümdüz durmak dışında bir şeyler yapıyor."

Karşıma geçti ve beni izlemeye başladı.

"Neden durdun, devam et."

Tepki vermedim, ben de ona baktım her zamanki düz ifademle.

"He sen utandın benden, anladım. Atlatacağız bunu da yakında. Neler yaptın ben yokken?"

Cevap alamayacağını bildiği halde soru sorması komikti. Ona bomboş bakmaya devam ettim o ise hiç bozulmadan konuşmasına devam etti.

"Aa demek öyle, tüm gün bomboş yattın. Senden de bu beklenirdi zaten. Neyse ki benim günüm daha az sıkıcıydı. Eylülümü görmeye gittim, onunla da sohbet ettim biraz. Sonra şirkete gittim orda toplantılar. Bu arada söylemiş miydi şirket benim. Ben kurdum, biliyorsundur belki Iroud şirketini. O benim işte. Bu yolculuk küçük bir uygulamayla başladı ve ilerledi. Uygulama ne alaka deme, ben bilgisayar mühendisiyim. Bölümü birincilikle bitirdim ve o günden beri her yerde bir numarayım."

Arsen'in bugün biraz çenesi açılmış gibiydi, konuştukça konuşuyor susmak bilmiyordu ve bu böyle günlerce devam etti. Arsen bir hafta boyunca her gün gelmiş ve gününü anlatmıştı. Bazen şirketindeki dedikoduları anlatıyordu, kim kiminle sevgili, nerde buluşmuş, kimi aldatmış her şeyi biliyordum.

Onun bu gelişlerine, saçma sapan sohbetlerine alışmıştım bunu veda konuşması yapmak için geldiği amda fark etmiştim. Çöken omuzlarından, kafasını kaldıramayışından anlamıştım bugünün son günümüz olduğunu. Bunu fark etmek içimde bir şeyleri koparmıştı, işte o an anlamıştım ona alıştığımı.

"Üzgünüm kar tanesi, bunu daha fazla devam ettiremiyorum, pes ediyorum. Biliyorum beni hatırlamayacaksın bile, belki dediklerimin hiçbirini anlamadın ama ben yine de bu anları özleyeceğim. Sen de özle beni. Hoşça kal"

Hayatıma girdiği hızda çıkmıştı Arsen. Giderken buraya getirdiği tüm eşyalarını da götürmüştü. İkimizin hikayesinin böylece kapandığını düşünüyordu muhtemelen ama bilmiyordu ki asıl şimdi her şey başlıyordu. Onun aksine ben pes etmemiştim ve adım adım ilerlemiştim, şimdiyse çıkışa çok yakındım.

 

                                    ***

Adam elindeki kitaplarla evine girmiş, kapıyı ardından kapatır kapatmaz her adımında bir kitabı yere atıyordu. Sonunda kendini koltuğa bıraktığında elinde sadece bir kitap kalmıştı. Kitaba baktığında bunun Mina'nın çizdiği o kitap olduğunu fark etmişti. O günkü şokunu hatırlayıp gülümsemişti, Mina'yı ilk defa yürümek, oturmak dışında bir şey yaparken görmüştü. Sevinmişti adam buna, bu küçücük hareket bile içindeki umudu beslemişti.

"Bu ne abi?"

"Neye benziyor Altay?"

"Kitaba benziyor. Ver bakim ne kitabı bu."

Kitabı Altay'a doğru fırlatmıştı ve kitap ağzı açık bir şekilde yere düşmüştü. Arsen'in umurunda olmadı, ruhsuzca baktı kitaba. Odasına gitmek için yerinden kalktı tam arkasını dönüp gidecekken durdu.

"Altay dur, tek bir hareket bile etme. Kitaba sakın dokunayım deme!"

Aceleyle gidip kitabı aldı ve açılan sayfayı incelemeye başladı. Son sayfalardan biriydi.

"Noldu ya?"

"Bak"

"Bakıyorum."

"Görüyor musun"

"Neyi?"

"Lan gerizekalı iyi bak, görüyor musun şu altı çizili kelimeyi?"

"Ha o mu, görüyorum ne var bunda anlamadım."

"Son sayfalar bunlar Altay ve tertemiz ama sadece bir kelimenin altı çizili."

"Ben hala anlamadım."

"Sen anlamasan da olur, bana temiz bir kağıt ve kalem getir yeter."

İki adam o gece kitabı baştan aşağı incelemeye almışlardı. Bazı sayfalar tertemizken bazı sayfalarda tüm kelimeler çizilmişti. Bazen bir sayfada sadece bir harf çizilmişti bazen iki bazen de bir kelime. En zor olan ise tüm sayfanın çizili olduğu kısımlardı. Saatler geçmiş bunun sırrını çözememişlerdi.

"Abi gidip uyuyalım ya valla kör olcam yoksa. Yazık değil mi şu yeşil gözlerime? Hayır yani mesela şu sayfada 20 tane harfi pembeyle çizmişken niye sadece bir tanesini yeşil yapmışsa gereksiz. Boşuna uğraşıyoruz, öylesine çizilmiş şeylere anlam yüklüyoruz"

"Bir dakika ne? Yeşil mi?"

"Niye şaşırdın ki bu kadar, gözlerim doğduğumdan beri yeşil"

"İlk defa çok önemli bir ipucu yakaladın ama onu da yanlışlıkla yaptın be Altay."

Arsen incelemesine devam etti, samanlıkta iğne aramak bundan daha kolaydır diye düşünmüştü ama yapmak zorundaydı. Hava aydınlanmaya başladığında Arsen de son sayfaya gelmişti. Derin bir nefes çekip oturduğu yerden kalktı, sırtı ve boynu saatlerce aynı pozisyonda durmaktan dolayı çığlıklar atıyordu.

"Şu harfleri birleştirsene Altay. Ben lavaboya gidip geliyorum."

Uykuya dalmıştı Altay, rüyasında harflerin ayakları ve kolları olduğunu ona saldırdığını görüyordu. B harfi tarafından yenilecekken dış dünyadan onu dürten eller sayesinde kurtulmuştu. Gözlerini açtığında Arsen'i karşısında söylenirken bulmuştu.

Umutluydu aynı zamanda şok içerisindeydi Arsen. Her şeyin bittiğini, pes etme vaktinin geldiğini düşünmüştü. Mina konusunda büyük hayal kırıklığı içerisindeydi ama şimdi ona karşı ne hissedeceğini bile bilmiyordu.

"Ne yazıyormuş"

"Buradan çıkmama yardım edersen ben de kardeşine yardım ederim. Adımlarını dikkatli at, tekbir yanlış adımda biterim. Benimle beraber kardeşinin kurtulma şansı da biter."

 

 

 

♟️

Loading...
0%