Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm -2-

@heybelinay

 

 

 

 

2. Bölüm: İhanet

 

 

 

 

“İmkânsız dediğimiz bile bir gün gerçek olabiliyormuş.”

 

Gece gördüğüm rüyanın etkisi ve odanın içinde yankılanan alarm sesi, gözlerimi istemsizce açmama ve başımın ağrımasına neden oldu. Kafamı yastığımdan kaldırıp oturur pozisyon aldım ve başımın ağrısı ile gece gördüğüm rüyanın kesitleri aklımı kurcalamaya başladı. Gece uykulu olduğum için pek düşünemiyordum ama şimdi kesitler aklıma geldikçe bir şeyler daha iyi netleşiyordu. Zaten benzer rüyaları birkaç gündür sürekli görüyordum ve bu seferki diğerlerinden biraz daha farklıydı. Önceki rüyalarım bulanıkken, bu geceki rüyada her şey ayrıntılıydı; hatta vurulan kişi ben oluyordum. Düşündükçe daha çok gerildiğimi hissedince, düşünmeyi bırakıp yatağımdan kalkıp pencereme doğru gidip derin bir nefes aldım.

Dışarıya baktığım da ise kalabalık hâkimdi. İnsanlar bir yere yetişebilmek için oradan oraya koşturuyordu. Güneş artık her yeri rahatlıkla aydınlatıyordu. Sabah olduğunu fark etmemle aniden yatağıma koşturdum. Yastığın altında duran telefonumu hemen elime alıp ekranını açtım. Saat 8’e geliyordu. “Hayır yaa! Okula geç kalıyorum. Acilen hazırlanıp gitmem lazımdı.” Koştura koştura elimi yüzümü yıkayıp hemen üzerimi giyindim. Masamın yanında duran çantamı aldığım gibi odamdan çıktım. “Allahtan dün yatmadan önce çantamı hazırlamışım.” Dedim.

Hızlı adımlarla kapıya doğru giderken evin sessiz olduğunu fark ettim. Ailem her zamanki gibi yine yoktu. Onlar hafta içi çok yoğun çalıştıkları için benden daha erken uyanıp gidiyorlardı. Çocukluğumdan beri hep böyleydi. Ben en son uyanıp giderdim. Sürekli kendi başıma uyanıp kahvaltı yapardım ama bugün geç uyandığım için bir şey yemeden gitmek zorundaydım. Ailemle kahvaltı yapmayı çok istesem de denk gelemiyorduk. Hele de son birkaç yıldan beri birbirimizden tamamen kopma noktasına gelmiştik. Ne sabah ne akşam asla denk gelinmiyordu. Yaa babamın işi çok yoğun ya da annemin o yüzden tam bir aile ortamı bizde yoktu. Neyse gitsem iyi olacaktı.

Tam ayakkabımı giymek üzeriyken kafamdaki ağrı şiddetini aniden artırmasıyla kolumdaki çanta yere düştü. Hemen başımı ellerimin arasına aldım. “Bu nasıl ağrı böyle? Kafamı kaldıramıyorum.” Dedim.

Kendimi zorla mutfağa doğru götürmeye çalıştım. Duvarlardan tutunarak zar zor vardım. Gözümün önü kararmasıyla yere düştüm. Bilincim açık olmasına rağmen kalkmaya mecalim bile yoktu. Aklıma birilerini aramak geldi. Cebimden telefonumu çıkarıp rehberi açtığımda en son aramalar açıldı. Annemi ve babamı gördüm ama onlar endişeleneceği için Berat’ı aramak zorunda kaldım.

Birkaç kere çaldıktan sonra sonunda açtı. “Alo Berat.” Dedim.

“Ne var Ayza?” sesi sinirli geliyordu.

“Kendimi iyi hissetmiyorum acil eve gelebilir misin?”

“İşim var Ayza. Şu an gelemem okulda görüşürüz.”

“Oysaki tansiyonum düşmüştü kendimi iyi hissetmiyorum. Evde de yalnız olduğum için aklıma direkt seni aramak geldi. O yüzden aradım. Ama beni, seni aradığıma pişman ettiğin için teşekkürler!” Bir şey demesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım.

Kendimi zorla yerden kaldırıp bir bardağa su koyduktan sonra ilaç kutusundan ağrı kesiciyi aldığım gibi hemen içtim. Sonra içeriye salona geçip koltuğun birine uzandım. “Başımın ağrısının geçmesini beklesem iyi olacak yoksa bu şekilde okula gitmem pek mümkün değildi.”

Gözlerim yavaştan kapanıyorken birden kapının zili kulaklarımı tırmalamaya başladı. “Bu saatte gelen kimdi?” Başımı tutarak ayağa kalktım. Ve kapıya doğru yürüdüm.

Kapıyı açtığımda ise karşımda kıpkırmızı olmuş Berat’ı gördüm. Yüzünde endişelenmiş bir ifade vardı. Onu görünce şaşırdım, gelmesini beklemiyordum.

Beni omuzlarımdan sıkıcı tuttu ve endişeli bir ses tonuyla “Neyin var Ayza?” Dedi.

“Gelmeni beklemiyordum.” Sesim kırgın gibi çıkmıştı. Zaten halimde yoktu.

“Neden gelmemi beklemiyorsun Ayza? Kötülenmişsin tabii ki de gelecektim.” Diyerek sarıldı. Ama karşılık vermedim. Böyle olunca kendini geri çekmek zorunda kaldı.

“Neden bekleyeyim Berat? İşin varmış. Artık benden daha önemli ne gibi işin olabilir? Bilemiyorum ama keşke gelmeseydin.” Dedim. Başım hala çok kötü ağrıdığı için daha fazla kapıda duramayıp salona doğru yürüdüm. O da arkamdan gelerek beni takip etti.

Koltuğun birine geçip uzandım. Berat’ta karşımdaki tekli koltuğa geçip oturdu. Bana bakmaya başladı.

“Ne bakıyorsun?” Dedim.

“Özledim.” Dedi.

“Ben özlemedim.” Diyerek yanıt verdim.

“Ayza tamam özür dilerim. Gel barışalım.” Koltuktan kalkıp yanıma geldi.

“Benden daha önemli işin varmış Berat. Nasıl özleme kısmına gelebildin?” Dedim.

“Ayza senden başka önemli bir işim yok biliyorsun. Sabah kendime gelememiştim. Hem de başka bir konuya sinirliydim. O yüzden sana yansıttım. Özür dilerim…” Kafasını göğsüme doğru yasladı ve kolları ile belimi sardı. Güya kendini affettirmeye çalışıyordu. Aniden burnuma bir koku gelmesiyle Berat’ı ellimle yitirdim.

“Ne oluyor Ayza?” Şaşırmış gibiydi.

“Bu koku nedir? Hem kız parfümü hem de içki kokuyorsun.” Dedim. Yüzümün hemen ifadesini değiştirip kızgınca baktım.

“Şey… Yaa akşam partiye çağırmışlardı. Başta gitmek istemedim. Yemin ederim. Ama nasıl oldu? Hatırlamıyorum. Sabah uyandığımda ise Batu’nun evindeydim.” Elli ayağı birbirine girmişti. Hatta konuşurken bile kekeliyordu. Bu işte bir iş var ama ne? Bilmiyorum. Yakında çıkar zaten…

“Demek gitmek istemedin öyle mi? Peki bu partiden benim niye haberim yok acaba?” İma yaparak sordum.

“Çünkü benimle konuşmuyordun o yüzden diyemedim. Birde ben daha öncesinden sarhoş olduğum için farkında bile değildim.” Dedi.

“Kız parfümü ne alaka?” Diye sordum.

“Büyük ihtimalle partide olan kızların parfümü üzerime sinmiş olabilir. İnan bana hiçbiri ile yakın temas kurmadım. Yemin ederim.” Dedi. Aslında tam güvenmiyordum ama içimden bir ses güvenme diyordu.

“Bilemiyorum baksana partiden bile haberim yok. Neyse bir şey demiyorum.” Diyerek tekrardan yattım. Şu an düşünebilecek halim bile yoktu.

“Barıştık mı Ayza?” Diye sordu. Aslında barışmak istemiyorum ama yine dayanamadım. Çünkü seviyordum.

“Buse ile seni yan yana bir daha görürsem arkadaş olsanız dahi inan ki bu sefer kökten ilişkimiz biter ona göre hareket et. Tamam mı?” Dedim.

“Tamam, ıyy o kızdan bana ne! Bu saatten sonra sen ne söylersen benim için odur aşkım.” Dedi. Güvenmiyor gibi olsam da mecbur bu sefer de affettim. Ama yine olursa söylediğim cümlenin arkasındayım kesin biterdi.

“Bakacağız…” Dedim.

“Başının ağrısı geçti mi?” Diye sordu.

“Yavaştan geçiyor gibi…” Dedim.

“Tamam, ilaç içtin mi? Ya da bir şeyler yedin mi?” Ardı ardına küçük çocuklar gibi soru soruyordu.

“Yok, yemedim ama ilaç içtim.” Diyerek yanıt verdim.

“Neden bir şey yemedin? Dur! Hemen bir şeyler alıp geliyorum.” Ayağı kalkınca hemen kolundan tuttum.

“Hayır, alma boş ver zaten aç değilim. Gece dört gibi yemiştim. Ondan dolayı daha acıkmadım.” Dedim.

“Gece dört mü? O saatte niye uyandın?” Diye sordu.

“Kötü bir rüya gördüm ondan dolayı uyanmıştım. Uyku tutmayınca tost yapıp yedim herhalde başımın ağrımasına tost da sebep olmuş olabilir. Ya da onu yiyip uyuduğum için de olabilir.” Dedim.

“Aşkım gece gece tost yenir mi? Birde üstüne uyumuşsun tabii ki de başın ağrır.” Güya kendince kızmaya çalışıyordu.

“Her neyse okula gidiyor musun? Yoksa taksi ile kendim mi gideyim?” Diye sordum.

“Gideceğim ama sen iyi misin ki hemen gitmeye çalışıyorsun? Bence ikimiz de bugün gitmeyip birlikte vakit geçirelim olmaz mı?” Dedi. Cebimde duran telefonu çıkarıp baktım. Saat 10’a geliyordu. Sadece ilk dersi kaçırmıştım. İkinci derse yetişmem mümkündü. Eğer son ders falan olsaydı gitmezdim ama buna mecbur gitmem lazımdı. Bu yıl son sınıfım yani üniversite sınavı vardı. Derslerime iyi çalışmam gerekiyor. Çünkü iyi bir üniversite ve bölüm gelmeliydi. Boş yere zaman harcamak istemiyorum.

Berat’ın elini gözümün önünde sallarken görmemle daldığımı fark ettim. “Ayza daldın hey!” hala elini sallamaya devam ediyordu.

“Yok, okula gidiyoruz. Şimdiden devamsızlık yapmaya başladın. Sende benimle okula geliyorsun. Bahane asla kabul etmiyorum.” Yüzünü hemen astı küçük çocuklar gibi…

“Of tamam.” Dedi.

Birlikte evden çıkmadan önce etrafa son kez göz gezdirdim. Ayakkabılarımı giyip yerde duran çantamı aldım. Sonra aynaya baktım ve evden çıktım.

Merdivenlerden inerken ikimiz de sessizdik. Neden bilmiyorum ama içimde bir huzursuzluk var. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi hissediyorum. Umarım bugün sorunsuz geçer ve sıradan bir gün olarak sona erer.

Son basamağa adım attıktan sonra Berat kibarlık olsun diye hemen binamızın kapısını açtı. “Buyurun hanımefendi.” Dedi. Ben ise sadece gülümsedim.

Binanın kapısından dışarı adım attığımda, aniden esen rüzgâr yüzüme çarptı ve beni irkiltip üşümeme neden oldu. “Dışarının bu kadar soğuk olduğunu bilmiyordum. Of bilseydim daha çok kalın giyinirdim. Daha kışın gelmesine çok varken neden hava aniden soğumuş?” Dedim.

“Eee aşkım normal baksana ekim ayının içindeyiz tabii ki de havalar soğuyacak.” Hemen bunu fırsat bilip sıkıca sarıldı. Böyle yapınca hafiften ısındığımı hissettim.

“Evet, ama ne bilim bana daha erken gibi geldi.” Dedim. Yürümeye devam ettik. Arabayı sitenin park yerine bırakmıştı o yöne doğru yürüdük.

“Aşkım bugün 14 Ekim havalar artık hızlıca soğuyacak hem Ankara gibi şehir de yaşıyorsun bence gayet normal ya da hasta olacaksın ondan da üşüyor olabilirsin. Okula gitmeyelim, diyorum ama dinlemiyorsun.” Dedikten sonra tek bir şey dikkatimi çekince hemen cebimde duran telefonumun ekranını açıp baktım. Ve o an şok oldum.

“Ayza, ne oldu?” Diyerek seslenince kafamı onun olduğu yere doğru çevirip baktım. Arabasının yanına çoktan varmış ve kapıyı açıyordu. Ben ise olduğum yerde durup şoka girmiştim.

“Bu nasıl mümkün olabilir?” Aklıma sabaha karşı gördüğüm rüyada söylenen tarih gelmişti. Rüyam da 14 Ekim söyleniyordu. Bu bir işaret mi? Yoksa sadece saçma sapan bir rüyanın gereksiz bir kısmı mı? Ben kendi içimde savaş verirken yanıma Berat gelmiş hatta koluma dokunuyordu. “İyi misin?” Diyerek.

“İyiyim bir şey gördüm de neyse hadi gidelim yoksa geç kalacağız.” Dedim. Sinsice güldü.

“Ne güzel işte okula gitmeyiz.” Gülerek yanıt verdi ama onu umursamadan direkt sağ koltuğa geçip oturdum. Benden bir karşılık göremeyince o da arabaya bindi ve çalıştırdı.

Arabanın içindeki sessizlik dayanılmaz hale gelince hemen bir şarkı açtım. Rastgele seçtiğim şarkı çalmaya başladığında, giriş kısmı hemen hoşuma gitti. Sesini biraz daha açtım ve kendimi müziğin akışına bıraktım.

“Zaman ödemez kefaretini.” Şarkının bu sözleri ne kadar da doğru; gerçekten de, yapılan bir hatanın bedelini neden zaman ödesin? Zaman asla kefaret ödemez. Ardından şarkı devam ediyordu: “Sanma silerim rezaletini.” Hatalar ve yapılan rezaletler öyle kolay kolay silinmez. “Hiçbir iyi söz, dilinde dönen unutturamaz ihanetini.” Bu cümle ise beni en çok etkileyen kısımdı. İhanet, ne kadar güzel sözler söylense de, asla unutturulamaz. Şarkının sözleri zihnimde tekrar tekrar yankılanmaya başladı.

Araba ile yapılan yolculukları pek sevmesem de camdan dışarıyı izlemeyi çok seviyordum. Bana iyi geliyordu. Şu an bile…

Kafamdaki binlerce düşüncelerin her biri küçük kurtlar gibi böyle içten içe yiyorlardı. Kafam içi o kadar çok kalabalık ki dışarıdaki sesleri bile birbirinden ayrıt edemez oldum. Saçma sapan ve kaç günden beri birbirine benzeyen rüyalar görüp duruyordum. Rüyamın içindeki bazı kelimeler gerçek dünyamdaki olayların içinde bağlantılı şekilde karşıma çıkıyordu. “Evren bana nasıl bir mesaj veriyor olabilir?”

“Anlayamadım. Aşkım neyden bahsediyorsun?” Diyerek sordu. “Emin misin iyi olduğuna? Bak eğer kendini iyi hissetmiyorsan geri dönebiliriz.” Dedi.

Berat beni sürekli okuldan uzak tutmaya çalışıyor niye? Anlamıyorum. Dönüp yüzüne baktım. “Yok, gayet iyiyim sevgilim. Okula gidersem daha iyi olurum biliyorsun dersler söz konusu olunca hemen iyi oluyorum.” Sakince yanıt verdim. Gözlerinin içine iyice bakınca bir şey fark ettim. Sanki bir şey var ve ondan korkuyor gibi endişeliydi. Sonra gözlerimi onun üzerinden çekip yolu izlemeye başladım. Bütün her şeyi zihnimde birleştirirken aklıma şu geldi; Gerçekten de yapmış olabilir mi? Yani beni aldatmış olabilir mi? Bunu düşünmeden edemedim. Çoktan içime şüphe düşmüştü bile, şimdilik bu düşüncemi bir kenara bırakıp kafamı cama yasladım. Okula bir an önce varmak istiyordum. Bu sefer yol bile uzamıştı. Git git bitmiyordu.

 

 

 

 

 

***************

 

Okul binasını gördüğümde nihayet varabildiğimizi anladım. İçimden, ‘Sonunda geldik.’ Diye geçirdim. Neden bilmiyorum ama bu sefer okula gelmemiz diğer zamanlardan bile daha uzun sürdü. Sanki zaman yavaşlamış gibiydi.

"Son kez soruyorum. Hayatım, emin misin? Hâlâ dönme şansımız var." Dedi Berat. Saçma bulduğum bir cümleyle. Gözlerimi devirdim ama bir şey demedim. Bunun üzerine "Tamam, tamam. Nasıl istersen öyle olsun. Okuldan ve derslerden ne anlıyorsun, anlamıyorum." Diye kendi kendine söylenmeye başladı. Ben ise sadece arabayı park etmesini bekliyordum.

Arabayı park ettikten sonra indim. Berat da hemen arkamdan inip yanıma gelip direkt koluma girdi. Yüzüne şaşkın bir ifadeyle baktım.

İkinci dersin zili biz arabayı park ederken çalmıştı. Okulun bahçesinde fazla kimse olmasa da birkaç kişi vardı. Onlar bile bize tuhaf bakıyordu. Ben mi tuhafım, yoksa çevremdeki insanlar mı? Gerçekten bazen insanları anlamak çok zor.

"Ne oluyor, Berat?" Diye sordum.

"Bir şey olmuyor, hayatım. Sadece koluna girdim. Rahatsız olduysan çekebilirim." Dedi.

"Fark etmez." Dedim. İkimiz birlikte okula doğru giderken arkamdan bir ses gelmesiyle o yöne dönüp baktım.

"Ayza, bakıyorum da keyfin baya yerinde, her yere gülücükler saçıyorsun. Hayırdır, seni bugün bir mutlu gördüm." Dedi alaycı bir tavırla.

Karşımda her zaman ki kibirli gülümsemesiyle tanıdığım Buse duruyordu. Onun bu küçümseyici tavrına alışkındım ama Berat'la birlikteyken böyle bir durumun içine düşmek daha da sinir bozucuydu. Gözlerimi kısıp ona baktım.

"Buse, seni mutlu eden bir şey mi oldu ki başkalarının mutluluğuna bu kadar odaklandın?" Diye karşılık verdim. Sesimdeki sertliği gizlemeye çalışarak.

“Hayır, başkalarının mutluluğuyla ilgilendiğim yok. Ben kendi hâlimde bir kızım. Aşk olsun Ayza, dışarıdan bakınca kötü biri gibi mi görünüyorum?” Sesi her ne kadar inandırıcı gelse de, alaycı tavrı her şeyin önüne geçiyordu.

“Kendi halinde mi? Bunu başka biri söylese inanabilirdim ama sen söyleyince keyfim kaçtı.” Dedim soğuk bir şekilde.

“Ah, daha dur Ayza. Bugün keyfinin daha ne kadar çok kaçacağını göreceksin.” Diye fısıldadı. Biraz daha yaklaşıp yüzündeki sinsi gülümsemeyi belirginleştirerek. “Sana gerçekten üzülüyorum, biliyor musun?”

“Bana mı üzülüyorsun? Bence önce kendine acımalısın. İçten içe nasıl kudurduğunu görüyorum ama bunu saklamak için harcadığın çaba gerçekten komik.” Dedim. Ona tiksintiyle baktığımı belli ederek.

“Kudurmak mı?” Bir kahkaha attı ve devam etti: “Bugün senin için harika planlarım var. Sadece bekle ve gör, Ayza.” Ardından alaycı bir kahkaha daha patlattı. “Bu arada Beratcığım bugün çok sessizsin bakıyorum da sevgilinin arkasına korkak gibi saklanmışsın.”

Tam ağzımı açıp bir şeyler demek üzeriyken Berat, kolumu tuttu ve "Ayza, hadi gidelim. Boş ver derse geç kalacağız." dedi. Ama Buse'nin alaycı bakışları üzerimden hiç kalkmıyordu. Onunla uğraşacak saatlerce vaktim yoktu ama bu durum burada bitmeyecekti. Bunu ikimiz de biliyorduk.

Berat'ın yönlendirmesiyle okul binasına doğru adımlarımı hızlandırdım. Ama içimdeki huzursuzluk ve Buse'nin sözlerinin bıraktığı rahatsızlık peşimi asla bırakmıyordu. Beni neler beklediğini kestiremiyordum ama bu günün sıradan bir gün olmayacağı kesindi.

Sabah başlayan baş ağrım gün boyunca sürdü ve Buse’nin söylediklerine odaklanmamı iyice zorlaştırdı. Hatta bugün işlenen derslere bile doğru düzgün odaklanamadım. Son dersin zili çaldığında, “Tam zamanında çaldı. Bir an önce eve gitmek istiyorum,” Diye geçirdim içimden. Çantamı aceleyle toparlayıp sınıftan çıkmak üzereyken Berat’ın sesini duydum ve o yöne doğru baktım. Çantasını toplayıp yanıma geldi.

“Sevgilim, gitmek için neden bu kadar çok acele ediyorsun?” Dedi.

“Başımın ağrısı hala geçmedi. O yüzden bir an önce eve gitmek istiyorum.” Diyerek yanıtladım.

“Ayza, bana söyleseydin hemen hastaneye götürürdüm. Neden söylemiyorsun sevgiline?” Sanki darılmış gibi bir tavırla baktı.

“Hastaneye değil, eve gitmek istiyorum. Bırakmak istersen bırak yoksa kendim gideceğim.” Dedim. Onunla saatlerce konuşacak halim bile yoktu.

“Tamam, eve götüreyim.” Dedi. Ardından hızla okuldan çıkıp park ettiği arabasına bindik ve kısa bir yolculuk başladı. Arabada yine sessizlik hâkimdi. Aniden “Berat,” Dedim.

“Efendim hayatım.” Diye yanıtladı.

“Buse ile gerçekten bir ilgin yok değil mi?” Bu soruyu kesinlikle sormam lazımdı, çünkü sabahtan beri kafamda dönüp duruyordu.

“Hayır, aşkım. Ne alaka?” Diye cevapladı. Ellerinin aniden terlemeye başladığını fark ettim. Üzerine silip silip duruyordu. Konuşurken bile umursamıyor gibi görünmeye çalışıyordu.

“Eminsin yani…” Dedim.

“Evet, sevgilim. Neyi ima etmeye çalışıyorsun? Buse ile ilgili bir ilgim olamaz. Hem o kızdan bana ne ya? Saçma sapan bir kız işte, sabah söylediklerine çok takılma boş ver.” Dedi. Konuşması bile garipti.

“Umarım öyledir Berat. Yoksa neler olacağını az da olsa tahmin edebilirsin, değil mi?” Gözlerinin içine baktım.

“Biliyorum düşündüğün gibi bir şey yok. Bu konuyu kapatabilir miyiz?” Dedi.

“Tamam.” Dedim. İçim asla rahat değildi. İçimden bir ses, ‘Doğru yoldasın.’ Diyordu. Gerçekten böyle bir şey olabilir miydi? Yani beni aldatmış olabilir mi? Eve gidene kadar ara ara yüzüne baktım. Benim tanıdığım Berat asla böyle bir şey yapmazdı. İçimden, ‘Umarım yapmamışsındır Berat.’ Diye geçirdim.

Evin önüne geldiğimde hemen Berat’la vedalaşıp hızla içeri girdim. Eve adım attığımda her zamanki gibi kimse yoktu. Üzerimi değiştirmeden, sadece çantamı masanın yanına bırakıp yatağıma uzandım. Berat’ın kalma ısrarını geri çevirdim çünkü kafamı dinlemek ve uyumak istiyordum; onun burada olmasına ihtiyacım yoktu. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapattım.

 

 

 

 

 

*************

 

Telefonum durmaksızın çalmaya devam ediyordu, istemsizce uyandım. Gözlerim yarı kapalı, elimi telefona uzattım ve ekrana bakmadan doğrudan kulağıma götürdüm. “Alo,” Dedim, uykulu bir ses tonuyla.

“Güzelim, nasılsın? Başının ağrısı geçti mi?” Diyerek peş peşe sorular sordu.

“Biraz daha iyiyim. Uyuyunca başımın ağrısı az da olsa hafiflemiş.” Dedim.

“Tamam, o zaman hemen hazırlanıyorsun dışarıya çıkıyoruz. Eğlenmeye ihtiyacın var sevgilim.” Sesi neşeli gibi geliyordu. Hayırdır acaba?

“Berat, ne eğlenmesi? Farkındaysan rahatsızım. Hem dışarıda ne yapacağız?” Diyerek sordum.

“Aşkım işte eğleniriz hadi kapının önünde bekliyorum.” Dedi.

“Bak saat geç olmuş. Başka zaman yaparız.” Diyerek itiraz ettim.

“Ayza, lütfen. Saat daha 10 bile değil. Hadi bekliyorum aşağıda.” Deyip yüzüme kapattı.

İstemeyerek yataktan kalktım, aceleyle üzerimi değiştirip saçlarımı taradım ve hafifçe şekillendirdim. Yüzüme hafif bir makyaj yaptıktan sonra odamdan çıktım.

Salona girdiğimde ise annem ve babam, birer koltukta oturuyorlardı; biri bilgisayar başında dava dosyalarına bakıyor, diğeri okuldaki öğrencilerin kâğıtlarını inceliyordu.

“Berat’la dışarıya çıkıyorum. Haberiniz olsun.” Dedim.

“Tamam, kızım senin neyin var? Kaç günden beri iyi gözükmüyorsun.” Dedi annem.

“Yok, gayet iyiyim hadi size kolay gelsin. Görüşürüz.” Diyerek evden çıktım. Berat’ın arabasını görmemle hemen bindim. Berat, yanağıma hafif bir öpücük kondurdu. Hiçbir şekilde tepki vermedim. Zaten kendimi hiç iyi hissetmiyordum. İçimde kötü bir his dolanıp duruyordu. Aramızda kısa bir konuşma geçtikten sonra varmamız gereken yere gelmiştik.

Bu yer sevgili olduğumuzdan beri sürekli geldiğimiz mekândı. Arabadan inip bir masaya geçip oturduk. Sohbet ederken masanın üzerinde duran telefonuma bildirim gelmesiyle dikkatim oraya kaymıştı. Mesaj, WhatsApp'tan ve tanımadığım bir numaradan gelmişti. Hemen mesajı açıp okumaya başladım:

“Ayza, sana inanamıyorum. Gerçekten de ona inanıyor musun? Yani Berat’a…” yazıyordu.

Sonra yazmaya devam etti. “Seni sürekli kandırıyor ve yalan söylüyor. Tam olarak ne zaman fark edeceksin?”

“Seni bir kızla aldattı.” Yazısını görmemle içimde bir şey koptu. Gelen mesajları okudukça gözlerimin önü bulanıklaşıyordu.

“Hatta öğrenmek ister misin?” Son atılan mesajı da okuduktan sonra “Evet.” yazıp gönderdim.

Ardından videolar ve fotoğraflar peş peşe gelmeye başladı. Her birini gördükçe, kanımın çekildiğini ve içimde inşa ettiğim her şeyin birer birer yıkıldığını hissettim. Sanki zaman yavaşlıyor gibiydi. Etrafımdaki sesleri bile ayrıt edemiyordum.

Ardından videolar ve fotoğraflar peş peşe gelmeye başladı. Her biri, içimde kurduğum dünyayı birer birer yıkıyor, kalbimi delip geçen bir acı bırakıyordu. Zaman sanki yavaşlıyor, çevremdeki sesler uzaklaşıyor, her şey bir sis perdesinin ardında kalıyordu. Beynim, gördüklerini reddetmek için çabalasa da nafileydi. Kalbim göğsümde çırpınıyor, yüzümde hissettiğim sıcaklık gözyaşlarımın yanaklarımdan süzüldüğünü haber veriyordu.

Zorlukla ayağa kalktım, Berat da hemen peşimden kalktı. "Ne oldu Ayza?" Dedi endişeyle.

"Nasıl yapabildin bunu Berat? Bütün yaşananları nasıl hiçe sayabildin? İnanamıyorum sana! Verilen emeğin karşılığı bu olmamalıydı." Dedim ve masanın üzerindeki içeceklerden birini başından aşağı boşalttım. Ardından hızla oradan uzaklaştım.

"Lütfen, bu bir rüya olsun." Diye fısıldadım kendi kendime. "Gerçek olmasın, yalvarırım." Ama biliyordum ki, bu bir rüya değildi. Yalanların hüküm sürdüğü, acıların iç içe geçtiği o gerçek dünyadaydım.

Arkamdan gelen ayak sesleri hızla yaklaşıyordu. "Yapmıştı, lanet olsun ki yapmıştı. Asla yapmaz dediğim şeyi yapmıştı."

"Ayza, lütfen dur! Göründüğü gibi değil. Bekle beni, sevgilim!" Diye bağırıyordu Berat. Ama durmadım, duramazdım...

Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece koşuyordum ama gözlerim bulanıklaşıyordu. Gözyaşlarım artık engel olamadığım bir sel gibi akıyordu, etrafımdaki her şey bir sis perdesinin ardında kalmıştı.

"Ağlamayacağım." Dedim kendi kendime. "Lütfen, ağlamak istemiyorum." Gözyaşlarımı sertçe sildim ve koşmaya devam ettim.

“İmkânsız dediğimiz bile bir gün gerçek olabiliyormuş.” Diyerek bağırdım.

Sonra birdenbire, ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum. Birinin kollarındaydım. Bedenim sıkıca sarılmıştı. Gözlerim kapalıydı ve sadece insanların uğultusunu, araba kornalarının keskin seslerini duyabiliyordum.

 

 

 

 

Hoş geldiniz ballı çöreklerim. Kurgumun ikinci bölümünü yayınladım. Bölümü nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi yorumlar kısmında bekliyor olacağım. Okuyarak hem oy verip hem de bol bol yorumlar yaparak destek olursanız çok sevinirim. Arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın.

 

 

🌸🥰💗🦋

 

 

İNSTAGRAM HESAPLARIM

 

 

Yazar: Bsevginiz

 

 

Kişisel: Heybelinaay

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%