@hiclik_gecidi
|
Opera binası çok büyüktü. Cidden bir şehrin yarısı sığacak gibiydi. "Prens gelenek olarak sahneye çıktığı için doğaçlama yapabilir. Seneryo aleyhine bile olsa ayak uydur. Hem bu saçını nasıl yaptın sen?" dedi Edwin. "Hanımım, kraliçem saray içinde. Koru'da rütbem senden yüksek." Saçlarıma baktım ve elimdeki imkanlarla yaptığım model hemen bozulmuştu. Binanın önünde hemen kısa saçlarımın uçlarını kıvırdı ve sprey sıktı. İlginç şekilde yakıştı.
Binaya girdik ve elime seneryoyu verdiler. Seneryo baya saçmaydı. Her yıl yeni seneryo buldukları için iyice saçmalamışlar. Prens etrafa bakınırken ben geliyorum ve hemen bana bakıyor. Benim peşimden gelip benimle dans ederken bir anda savaş borozanları çalıyor. Prens kılıcını çıkardığında iki tarafın arasına minik bir kız çocuğu girer. Kız çocuğu tırsıp prensin kolunu tutar. Karşı taraftaki kral hüzünlenir ama hain veziri savaşı başlatır. Ve ilk yarı biter.
Seneryoya ağzımı yırtarak gülerken Edwin "Rezil olmadan gelmeye çalış. İlk yarı bitmeden Yeşil Hanım sahneye iner." dedi. "Edwin. Biliyor musun? Dediklerin umrumda değil. Rütben benden yüksek olsa bile Yeşil Hanım gelene kadar seninle dalga geçerim. O zaman görürsün rezilliği." dedim. Bana sinirlenmesi umrumda bile değil. Şu an ülkemi yıkan alçakların karşısında bu klişe seneryoyu oynamam ve o ülkenin prensiyle sahneye çıkmam zaten bana yetiyor. "İkinci yarıda ne olacak Edwin?" dedim. "Sen ve prens aşık olacaksınız ama prens karşı tarafın prensesiyle evlenmek zorunda kalacak.". "Bu seneryoları kim yazıyor? Neyse ki Yeşil Hanım gelecek."
Prens sahnenin öbür tarafından sahneye çıktı. Kılıcını çıkarıp güç gösterisi yaptı. Kameralar çektiği için Ateşlere bir iki tane kılıç hareketi sergiledi. Sonra müzik çalmaya başladı. Prens halkla selamlaşıyor ve her kız onu istiyor. Bir gün halka yardım ederken sahneye ben çıkıyorum. Beni görünce taşıdığı karpuzu yere düşürüp patlatıyor. Sonra halk sahneden çekiliyor. Ben yürürken beni durdurdu ve adımı sordu. Adımı söylermiş gibi yaptım ve dansa başladık. Sade, sıradan ve ruhsuz bir dans bekliyordum ama arka taraftaki koro aşkı andıran bir şarkı çalınca izleyici gözlerini büyüterek bize baktı.
Halk bizim dedikodumuzu yaparken şarkı bitti. Benim gitmem lazımdı. Ama prens elimi bırakmadı. Farklı bir dansa girişti. Ona gözlerimi sonuna kadar açarak baktım uyarı olarak. Ama dinlemeden dansa devam etti. Sonra savaş ekibi geldi. Onlar da olan bitene anlam veremedi. Sonra çareyi beni kaçırmakta buldular. Prensin elinden zorla almış gibi yaptılar ve ben orduların arasında karışıp gittim. Prens bana bakarken karşı taraf savaşı başlatmıştı bile. Ortaya gelen çocuk prensi çekiştirdi ve öyle devam etti oyuna. Sonra prens yenilmiş gibi yapıp yere düştü. Sahnedeki herkes göz ucuyla bana baktı. "Edwin neler oluyor?" "Bir sürpriz. Normalde burada çıkıp prensi kaldırman lazımdı." Sahneye koşarken arkasından ağır bir küfür ettim ve yerde yatan prensi kadırdım. Prens bana bakarak güldü ve bana savrulan kılıca kılıcla karşılık verdi ve ilk yarı bitti. Prensi ayağa kaldırırken sırtından tutmuştum ve üniformasının ceplerine bakmıştım anahtar için. Ne önemli anahtarmış. Kesin kral kapılar anahtarsız açılınca alarm ötmesini sağlamıştır. İğrenç şey! Nefret ediyorum o adamdan.
Sahneden hızla uzaklaşıp Edwin'in yanına döndüm. "Bu yaratıcılığını küfür ederken değil, sahnede kullan. Hâlâ Yeşil Hanım ortalıkta yok." dedi. O prensi olabildiğince görmemek için arabaya tekrar bindim. İkinci yarı başlayınca geri giderdim. Sonradan biri pencereye tık tıkladı. Prens "Merhaba. Opera şu an izleyicileri dışarı çıkardı. İçeride çalışmamız lazım." dedi. Tabii dercesine başımı salladım. Arabadan indim ve onunla beraber yürümeye başladım. Operaya vardık ve yönetmen sahneye geldi. Karşı tarafın prensesini oynayan oyuncuyu çağırdı. Ona makyaj yaparak çirkin göstermeye çalıştılar. Prens kenarda oturmuş hazırlıkların bitmesini beklerken kahve keyfi sürüyor beyfendi. Opera binasının arka tarafı kafe tarzı bir yerdi. Ben de oraya yöneldim. Kafeye oturup bir fincan kahve içtim. Sonra karşımdaki saldalyeme Edwin oturdu.
"Yeşil Hanım geldi. Buraya baskın düzenleyecek. Kralın bazı çalışanlarını esir alıp planlarını öğrenecek. Kral bizim başka bir ülkeden geldiğimizi düşünüyor. Ama biz esir aldıklarımızdan aldığımız bilgilerle elementler arası savaş başlatıyoruz. Havalar Topraklara yağmur yağdırmadı, hatta Ateş ve Su zıtlıkları bizim sayemizde oluştu. Savaş yapılırken bizim amacımız da ülkeyi içten çökertmek. Ama esir alımı olmadan o anahtarı öyle ya da böyle bul!" dedi. Edwin kalkarken yanımıza prens geldi. Edwin de ben de ayağa kalktık ve prensi selamladık. Edwin hızlı adımlarla uzaklaştı ve prens benim karşıma oturdu. Bir fincan da o kahve içti. "Sizi bir yerden tanıyorum gibi." dedi yüzümde maske olmasına rağmen. "İlk olarak yüzümde maske var. İkincisi bu benim ilk sahne şovum prensim." dedim. Bana şaşkın şaşkın baktı. Bir prens bozmak eğlenceliydi. "Hemen üstümü değiştirip geliyorum. Kıyafeti zarar görenler Opera'da oynatılmıyor. Kahve dökülmeden değiştireyim." dedi.
Yedek kıyafet getirmedim ama sorun olmaz. Prens kalktı ve lavaboda üzerini değiştirdi. O sırada o lavabodayken yanıma Yeşil Hanım geldi. "Kendini kaptırma. Anahtarı alınca geri sahneye gel." dedi ve gitti. Prens geldi ve kahvesini içmeye devam etti. "Prensim, ben farklı bir ülkeden gelmekteyim. Sarayınızı görmeme hiç fırsat olmadı. Acaba fotoğraflarını gösterebilir misiniz?" dedim. Sarayın fotoğrafını çekmek normalde yasak. Bir tarihi eser olarak sınıflandırıyorlar. Ama kesin prenste vardır. "Tabii. Bak burası sarayın girişi." diye başladı. Mahzenlere geldi sıra. "Bu mahzenlere eskiden süçlu tutulması tehlikeli değil miydi prensim? Sarayda en büyük suçluların tutulması zararlı olabilir. Kapılar da fazla sıkı değil araştırdığıma göre en son 80 yıl önce bakım yapılmış mahzenlere." dedim. "Mahzenlerde en büyük suçluların tutulması kral ve kraliçeye otorite sağlarmış. En saldırganlar en ağır cezaları halkın gözünün önünde alırmış. Böyle değişik bir zevkleri vardı. Kapılara gelirsek o demirler Çdliklerden alınmıştı ve anahtarı olmadan açılması imkansızdı. Tabii şimdiki kral içlerine su doldurup papmaklıkların bazılarını kapıya çevirdi. İçlerinde ne olduğunu ben bile bilmiyorum. Bak anahtarı da yanımda." dedi ve anahtarı gösterdi. "Bu kadar önemli bir şey olamaz. Çelikler ara element grubu fazla bir şey yapamazlar yani anahtara fazla güvenmiyorum prensim." dedim. "İnanmıyorsanız bakabilirsiniz. Anahtarın üzerinde mahzenlerin eski halinin işlenmiş şekli var. Sandığınızdan daha iyi korunuyor hanımefendi." dedi.
Anahtara bakarken ayağımla masaya vurdum. Prensin üstüne kahve dökmüş oldum. O üstüyle oyalanırken ben hemen amberle kapıyı açamayacak bir anahtar daha yaptım. "Prensim çok üzgünüm. Affedersiniz. Hemen bir kağıt havlü bulayım." dedim ve kafe görevlisinden birkaç tane aldım. Kahve fazlaydı yani daha da yayılmadan sildiğimiz iyi oldu. "İşte bu yüzden yanımda yedek kıyafet taşıyorum! S- sorun yok tamam. Çıkarılabilir bir şekilde lekesi." dedi. Ben de hemen kapıyı açamayan anahtarı ona verdim. O üniformasını geri giydi ve Opara salonuna geri döndük. Yeşil Hanım beni aradı: "Zambak, umarım ki anahtarı almışsındır. Kapıyı açmak için sular altında boğulmak veya asılmak istemem, dedi. Hanımım, o daha aramıza yeni katıldı yani anahtarı almak ikinci yarıya kalabilir, diyordu arkasından Edwin." Tam onların yanından geçecekken Edwin'in suratına bakmadan ve durmadan anahtarı onlara gösterip sahneye gittim. Çocuk başlamadan yine prensin koluna yapıştı ve savaş devam etti. Tabii ki de Su prensi kazandı. Opera halktan iyi oynayanlar seçilir. Bu da bizim işimize geldi. Ben tam sahneye geldiğimde Opera salonunun ana kapısı tekmeyle açıldı.
"Opera halka açıksa biz de hünerlerimizi sergileyelim dedik." diye içeri girdi Yeşil Hanım. |
0% |