Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Mumu Takip Et

@hiclik_gecidi

Ben hayatta kalma planları yaparken sabah olmuş ve Yeşil Hanım yanıma gelmişti. "Kendi ismini söyleyebilirsin. Sen klonunu bıraktığında ailen hariç herkes öldüğünü sandı. Senin klonuna can çekiştirdiler. Hope Hanım onu izledi ve tam ağlayacakken klonun patladı ve etrafındakileri ambere dönüştürdü. Kimsenin haberi olmasın diye de bunu sadece ailesine söyledi." dedi. "Sen bunları nereden biliyorsun?" dedim. "Birinin Amber kraliçesini kurtarması için orada olması gerekiyordu. Ve o kişi ben olmalıydım çünkü diğer Şifacılar Suların sunduğu hayata razı. Konforsuz ve tehlikeli ama ölmüyorsun. Ama ülken için savaşsan çok büyük şeyler başarabilirsin. Bu senin için de geçerli Kraliçe Catherine." dedi.

 

Bu kelimeleri biraz kendi içimde sorgulamam lazımdı. Hem kendim için hem de Yeşil Hanım için.

 

Üniformalarımı giyip saraya gittim. Sarayda yine o mükemmel hole girmiştim. Amber sarayında da vardı ama her yer mavi renkli su. Hoş duruyor. Zarif ve asil. Neyse konu bu değil asıl konu yeni işe alınan Şifacıları bekleyen bir kadın.

 

"Buraya bakın! Herkese işi nasıl yapılır onu öğreteceğim. Temel kurallardan başlayacağım ve başınızda bekleyen ustanız siz iş yaparken detayları anlatacak. Buraya iki çeşit Şifacı alındı: Birinci tür kemik bölümü ve ikinci tür iç organ bölümü. Üçüncü tür deri hastalıklarından alınan olmamıştır. Kemik türü kırılan kemikleri aynı şekilde onarmalı ve bunun için kemik türlerinin yapısını ezberlemeli. Kemiğin içindeki ilikte bir sıkıntı çıkarsa insanın bağışıklık sistemine bağlı olarak oradaki mikrobu atmak için kan akışını arttırıp hızlandırmalısınız. İliğin diğer detaylarını ustalarınız anlatacak. İç organ türü hastalanan organı bulup dokularını onarın veya kopan ve olmayan organların yerine aynısını yapmaya çalışın. Bunun için organ dokularını ve çalışma prensiplerini ezberlemelisiniz.

 

Siz buraya Şifacı olarak geldiniz ama hepinizin aynı işte performansı aynı değil. Bu yüzden sınıflandırıldınız yani bir sınıf diğer sınıftan üstün değildir." dedi.

 

Kadının gözünde yeşil bir kadife gül vardı. Korsan bandajı gibi gözünü kaplıyordu. Bu kadın hâlâ gözü yüzünden kovulmadıysa işini iyi yapıyordur.

 

"Bu Başşifacı. Ona ters yapma." dedi bir güvenlik benim kadını süzdüğümü görerek. Ben o önemli birisidir demiştim.

 

İki adam geldi ve iki grubun önüne geçerek grupları ayırdı ve farklı yollarda ilerlediler. Biz de peşlerinden gittik. Bizim önümüzdeki adam sarayı tanıtarak bizim konaklama ve dinlenme yerimize götürüyordu. Yeşil Hanım bana sarayı anlattığı için çok dinlememiştim adamı. Köşede camlarla çevrilmiş bir duvarın boyunu geçmeyen mini bir kubbe vardı. İçinde koltuk, su ve kahve vardı. Ne kadar Suların bile olsa bu kubbe hemen içim ısındı ister istemez. Sonra bir üst kata hemen kubbenin yanındaki merdivenden çıktık ve sığınağa benzeyen bir yere geldik. Ağır kapılar vardı ve ağırlıkları sayesinde anahtara ihtiyaçları yoktu. Kapının önünde bekleyen Su güvenlik inci kapının içine su doldurabiliyor ve kapı yerinden kıpırdamayabiliyordu. Kapı inci ama maviye boyanmış ve gayet de sağlamdı. O kadar su kaldırabiliyorsa tabii ki sağlamdır. İnci metale benziyordu yani inci metale benzeyecek kadar eskimiş artık nasıl benzediyse. İçeri girdik ve bir banyosu, bir salonla birleşik mutfağı bulunan küçük oda'cık'lara yürüdük. Herkese özel oda vardı. Odaların kapısında kahverengi sarmaşıklar vardı. Herkes Şifacıların odasına giremesin diye Şifacıların öldürüp diriltebileceği sıkı bir sarmaşık duvarı oluşturmuşlardı. Ben bir süre sarmaşıktam nasıl geçeceğimi düşündüm ve sarmaşığın içine bir damla şeklinde amber yerleştirdim kimse görmeden. Artık sarmaşığın enerjisini çekebilirdim ve verebilirdim. Şifacılar için iyi bir çözüm bu kapı ama sarmaşığa can çekiştirmesek daha iyiydi sanki.

 

Herkesin odası belliydi ve eşyaları koyulmuştu. Adam bizi odalarıma bakmamız için bıraktı ve gitti. Ben de herkes gibi odama girdim. Benim eşyam yoktu normal ola- bir not var. "Bu eşyalar senin. İşin bitince koridora çık ve yeşil yanan mumu takip et." yazıyordu.

 

Eşyalarımı beyaz dolaba dizdim ve odadan çıktım. Sarmaşığın enerjisini çekip geri verdim. Çok garip bir his aldığın canı tekrar vermek ve bunu saçma bir şey için yapmak. Neyse şimdi üniformamla hizmetçi gibi görünüyorum ama yeşil mumu bulmalıyım.

 

Koridora çıktım ve ortalıkta mumu aradım. Bir hizmetçi tekerlekli yemek masasıyla soylulara yemek götürürken şık dursun diye mum da yakmış. Orda! Yeşil mumu takip ettim. Ama... Yeşil Hanım kendisinden başka birisi olmadığını söylemişti. Hani Yeşil 'Hanım' anladığım kadarıyla bir kadındı. Yüzünü göremesem de kendi hikayesini anlatırken sesinin kadın sesi olduğunu anlamıştım. Ama bu hizmetçi niye yeşil mumu taşıyor? Neyse bana düşen mumu takip etmek.

 

Hizmetçi ve masasını takip ettim ama bir soylunun odasına değil bodrum katına doğru ilerliyor. Bu sarayda mahkum varsa da bir mum eşliğinde enfes yemekler böyle servis edilmez diye düşünüyorum. Off daha fazla sorgularsam herkesin içinde hizmetçiye bir sürü soru soracaktım. Bodrum katına indik inmesine de... Burası labirent gibi. Hizmetçiyi iyi takip etmem lazımdı. Labirent olsa bile çoğu kapının önünde güvenlik vardı. Ama 'çoğunun'. Bur yerden sonra güvenlikler işlerini aksatarak daha derinlere doğru nöbet tutmamaya başlamışlar. Bu Yeşil Hanım'ın işine gelmiş olmalı. Hizmetçi parmaklıklarının ardı boş olan bir hücreye geldi. O kapıyı açarken ben saklandım. Belki de bana tuzak kurdular. Ama bana tuzak kursalardı Yeşil Hanım niye beni kurtarsın ki? Ama belki de bu hizmetçi ajandır yani olamaz mı?

 

"İçeri buyrun kraliçem."

 

Ben saklandım zannederken hizmetçi beni hücrenin içine aldı ve kendisi de girdi. Parmaklıkların kilidini biz içerideyken kilitledi ve siyah duvara doğru baktı.

 

"Edwin. Kraliçeyi getirdim." dedi.

 

Kapıda mimi bir pencere açıldı ve bir göz bizi süzdü. Sonra kapıyı açtı.

 

İçerisi katman katman yukarıya çıkan merdivenler ve çıkıntılarla doluydu. Bir sandalye falan sığmaz ama bir insan orada ayakta durabilir. Sonra içeri yirmiye yakın insan girdi başka bir kapıdan. Herkes merdivenden çıktı ve belirli yerlerde ayakta beklediler. Herkes yerleşince en yüksekteki çıkıntıda birisi belirdi. Herkesin yüzü pelerinden dolayı kapalı olduğu için göremedim a-

 

Yeşil Hanım?!

 

Herkesin pelerini farklı renkti. Ya rütbeden ya da yetenekten dolayı. "Hoşgeldin kraliçe. Seni bizzat ben test ederek buraya gelebilmeni sağladım." Ne test ve siz kimsiniz?" dedim. Başını açtı. Gözünde yeşil bir gül v- "Sen Başşifacısın! Ama bana benden başka kimse böyle düşü-" "Demiş olabilirim. Yani? Testin bir parçası olamaz mı? Bak ben Şifaçıyım ama Amberler gibi her şeyi amberden hayata geçiremiyorum. Bizim birliğimize bir Amber kraliçe işe yarar. Ama Sulara da yarar. O yüzden seni orada kurtardım. Hem de bir kraliçeden çok bir insan ölüyordu. Şifacı olarak içgüdüm bu benim. Bu birliğe katılmak zorunlu değil ama katılmazsan susturucumuz va-"

 

"Katılıyorum."

 

"İyi. İlk önce bu parşömene imza at." dedi ve bir adam bana bir parşömen getirdi ve okumadan hemen imza attım. Okusam da kabul edecektim. Etmezsem susturucu ağzımı açtırmayacaktı. Zaten başka bir krallığın kraliçesi olarak başka bir imparatorluğun ayakta olması benim işime gelmez. Onlar benim halkıma insan olarak bakmadılar. Tekrar olsa tekrar yaparlar. Tehditi ortadan kaldırmak gerek.

 

Umarım pişman olmam.

 

"Sen tahtta değilken makamın ve ailen güvende kraliçe. Ama sen değilsin. Kafandaki bu karışıklıkta bir mum ışığı olmaya çalışabilirim."

 

Bu sözlerden sonra pişman olmayacağım kanısına çok daha fazla yaklaştım.

Loading...
0%