Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. Bölüm

@hiclik_gecidi

Saçma şekilde etraf aydınlıkken Koray bir an duraksadı. Sonra hızlıca nefes alıp vermeye başladı. Başını ellerinin arasına aldı ve sendelemeye başladı. Sanki elleriyle başını sıkıştırıp ezmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Sonra yere düştü. Koray cinnet geçiriyor gibiydi belli bir süre. Sonra bir anda durdu ve nefes nefese yerde uzanarak biraz bekledi. O... Ölüyor muydu? Sonra ayağa kalktı ve gözlerinin içi parlıyordu sanki. Mağranın ücra bir köşesine yavaşça yaklaşarak "Anne, baba..." gibisinden şeyler söyledi. Olmayan kişilerle sohbet ediyordu. Orada şu an çok mutlu gibiydi. Sanırım taç bize en sevdiğimiz şeyleri varmış gibi göstererek bizi burada tutuyor ve bunun için beynimiz ve irademizle oynuyor. Evet, taçlardan bıkmakta haklıydım. Koray'ın ayaklarının dibinde birkaç tane çürümüs kemik vardı ve anlaşılan taç bizi uzun ama cidden uzun süre burada tutuyor olmalıydı. Sıra bize gelmeden taca müdahale etmeliydik. Hep birlikte taca doğru koştuk. Taca ulaştık ama ne yapacaktık ki? Tevfik de değişik hissetmeye başladı ve vaktin daraldığını bilmiş olduk. Taç için kız kardeşler kitaplarından hatırladıklarımızı yaptık ama hiçbir şey olmadı. -Tevfik titremeye başladı ve Koray ise iyice delirmişti-. Bana da hafiften titreme gelince ani bir korkuyla taca elimdeki tavayla vurdum. Taç yere düşüp kırıldı. "Ciddi misin? Ya o kadar şey yaptık, tava darbesine kırıldı." dedim. Ama taçlar kırılınca felaket kopmazsa olur mu hiç? Taç kırılınca Koray ve Tevfik normale döndü ve bendeki titreme bitti. Ama tacın düştüğü yerde beyaz ve çok parlak alevler oluştu. Çıplak gözlerimle Güneş'e bakıyordum sanki. Ama bu asıl sorunumuz değil. Sorun var çünkü mağranın ağzının kapalı olduğunu hatırlatırım.

 

Alevin yayılması için yanıcı madde yok etrafında ama tüm hızıyla yayılmaya devam ediyordu. Koray hemen mağranın az önce kapanan kapı gibi kayasına doğru koştu ve ailesini gördüğü için mi yoksa ona yapılanlar için sinirinden mi bilemiyorum ama gözleri dolmuştu. Duvara omuz atmaya başladı. Tevfik 'saçmalama' dermişçesine Koray'a baktı. Ama dayanamayıp o da dizlerinin üzerine düştü. Ben ve Erva'da başka çözüm yolu ararken mağranın kapısı açıldı. Kaya bir kenara itilmemiş, kaya direkt yok olmuş yani etrafta yok ama nasıl oldu ve- öff çok fazla soru var ama hemen buradan çıkmalıyız. Koray şaşkın şaşkın bakarken onunda çekiştirerek çıkardık. Mağranın ağzını kapatan kayanın durduğu terde mor küller vardı. Erva'nın gözleri mi mordu yoksa küller mi gözlerine yansıyor anlayamadan beni çekiştirerek mağradan çıkardı. Hepimiz Koray'a bakıyorduk şaşkınlıktan. Sanırım Cassandra merhamet etti. "Şimdi, bu dağ büyülü ve o taçlar da kardeşleri temsil ediyor sanırım. Siyah taç Daniella'nın, beyaz taç da Cassandra'nın gazapları ve hürmetlerini kullanıyor olmalılar. Bakın, içerideki ateş söndü ve mağra dışına çıkmadı. Böyle bir şey-klasik bir mantığa göre- mümkün olabilr mi ki cevabınız hayır. Ama haritayı bulamadı-" dedi Erva ama o anda aklına bir şey geldi herhalde. Kitaptaki bir şey olmalı. "Taç parçalarını yeniden etkinleştirmeliyiz. İki tacın kullandığı hürmetler birleşince bir şey olmalı. İşe yarar bir şey." Ama siyah taç çığa kapılıp gitti ve nasıl alacağımızı bilmiyoruz. Ve, bunun çözümü de benim aklıma geldi. "Çığ daha yeni düştü ve karların çoğu yerden kalktığı için tekrar düşme olasılığı az. Erva sen fişeklerini uçuruma doğru patlat. Sesle siyah tacı tekrar etkinleştireceğiz. Ben de diğer fişeklerle beyaz tacın yangınını tekrar başlatayım." Bu herkese mantıklı geldi ve harekete geçtik. Erva "Geberin aptal ucubeler!" diyerek uçuruma bağırdı ve birkaç gölge belirdi. Ama kendisi manyak olduğu için bir fişek patlattı ve bir grup gölge mini bir orduya dönüştü. "Ay pardon, özür dilerim. Bazı arkadaşlarla işim var da." dedi Erva ama bu boş sözleri nafile. Gölgeler tüm hızıyla üstüne gelince birkaçını yok edip işi kolaylaştırmak için fişek patlatmaya başladı. Ben de o sırada art arda fişekleri patlatıp yangını daha da körükledim.

"'Pardon' kelimesinden ne anladınız siz?!" derken Erva, gölgeler dibimize kadar geldi ama yarısı da harap olmuştu, veya ölmüştü. Kız cidden manyak ve bundan da eğleniyor. Neyse, Tevfik öne atıldı ve mağranın içine doğru kaçtı. Gölgeler onun peşine takılsın diye eskiden yaptığı gibi cırladı. Gölgeler mağraya girince onların kocaman ağız ve pençelerinden Erva'nın fişeklerinden kaçtığı gibi kaçtı. Gölgelerin birkaçı yandı ve hürmetler birleşmiş oldu. Diğer gölgeleri yok etmemiz lazımdı ama tam gaz üstümüze geliyorlardı. Erva hepimizin önüne atılarak geçti ve beş fişeği birden patlatarak gölgelerin çoğunun hakkından geldi. Diğer gölgeler de bana kalmıştı ve elimdeki tavayı mağranın dışındaki kayalara vura vura onlara işkence çektirerek yok ettim. "Erva sen manyak mısın?! Ölüyordum ben hem mağraya girerek hem de senin zevkinden meydana gelen gölgeler yüzünden." Tevfik biraz sinirlenmişti ve Erva ona da bir fişek patlattı. "Bırak da büyükler konuşsun." Erva'nın laflarına sinirden patlayacak gibi olan Tevfik mağranın içinde yeşil bir şey farketti. Yeşil bir tüp. Ben ona doğru yaklaştım ve yerdeki tüpü aldım. Tüpte kapak gibi bir şey vardı ve onu açtım. Harita!

 

Koşarak diğerlerinin yanına elimdeki haritayı havaya kaldırarak yanlarına döndüm. Erva mutluluktan fişek patlatacaktı ki Tevfik onun eline tavayı fırlattı. Az kalsın bileği kırılacak olan Erva ona yine fişek ateşleyecekken Tevfik "Salak! Yine mi gölgeleri çağırmak istiyorsun?" dedi ve Erva "Normal bir şekilde uyarabilirsin! Tava fırlatmadan mesela." dedi. "O şekilde de sinirimi çıkarmış oldum." dedi Tevfik. Akşam oluyordu ve dağılmamız lazımdı. Tevfik dayanamayıp asağıdaki siyah taca tavayı fırlattı ve direkt enerjisi azalmış tacı parçaladı ve etkisiz hale getirdi. Ben de beyaz tacın etrafına koyabildiğim kadar taş koydum ve biraz taşları da yakmış olsa da beyaz tacın da enerjisi bitti ve etkisiz hale getirdim. Cidden haritayı aldık! Koray ve Tevfik kendi bisikletlerine, ben ve Erva da handan aldığımız bisikletlere atlayıp döndük. Döndüğümüzde danışman bize anormalce baktı. Çok yorulduğumuz için bu bakışı umursamadık ve odamıza çıktık. Ben bir duş aldım ve koltuğa yatma sıramın geldiğini hatırlayarak çıktım banyodan. Erva üstünü değiştirip yatakta bana pis pis bakıyordu ve eliyle koltuğu gösteriyordu. Hava atmasına aldanmadan üstümü değiştirdim ve koltuğa uzandım. Umarım yarın hayatta kalabilirsek Erva'ya yatakta aynı şekilde hava atacağım. Şimdi enerjimi tekrar toplama vakti.

Loading...
0%