@hiclik_gecidi
|
Sabah oldu ve bu sefer kapı çaldı yani ona uyandım. Baktım ve Erva hâlâ uyuyor, o uyanmadan ben de bir fişek patlatayım. Elime pembe-mor fişeklerden birini aldım ve benim için hoş olan ama Erva için bir savaş fermanı olan bu ses Erva'yı tak diye kaldırabildi. Erva gözüme öyle bir bakıyordu ki kapıyı açtıktan sonra dağlarda yaptığımız mücadeleler burada da başlayacak gibiydi. Neyse kapıya doğru yöneldim ve açtığımda kahvaltı hazırdı. Tepsinin üzerinde bir not vardı. Not danışmadandı. "_Lütfen işlerimizi diğer misafirleri rahatsız etmeden tamamlayalım. Bazılarından sizin hakkınızda gürültü şikayeti var. Çoğu ihtimal dün bisikletlerinizle yaptığınız ses yüzündendir. Herkes o sırada uyumuştu ve rahatsız olmaları normal. Lütfen anlayışla karşılayın. -Danışma_" Notun arka tarafında da bizi puanlayın yazıp minik bir gülücük emojisi koymuşlar. Ben notu okurken Erva tarafından büyük bir yastık darbesi yedim. Kendime birkaç saniye içinde geri geldim. Erva pis pis sırıtıyordu ki bana vurduğuna hiç pişman değil gibi. Ama pişman olacak. Ben notu ona okutmaya başladım. O, notu eline aldı ve kendi kendine fısıldayarak hızlıca okurken ben de bir fişek daha aldım. "Biz müşteri değil miyiz ki ben buraya 5 yıldız asl-" Kulağında bir fişek patladı Erva'nın. Erva bana dik dik bakarak "Tamam, mutlu musun? Şimdi Tevfik'i arayalım." dedi. Tevfik'i aradığımızda telefonu Tevfik açmadı. "Günaydın kızım. Ne oldu bu saatte? Neden aradın?" Nazik Hanım çok şüpheli ve bir o kadar da yorucu konuşuyordu. Erva "Anne, sana da günaydın. Benim şarj aletim valizimde yok da orada mı unuttum diye soracaktım size." dedi. "Şarj aletin burada yok. Ama sen dün şarjın olmadan nasıl telefona baktın?" Dediğim gibi yorucu -Erva'yı söylediği yalandan dolayı tebrik ediyorum ama yalan olduğu söylenemez çünkü Nazik Hanım burada olduğumuzu öğrenirse bu hanı basar ve bizi sürükleyerek çıkartır-. "Yağız'ın şarj aletini kullandım. Dün de ortalıkta göremeyince acaba orada mı ki dedim kendi kendime. Telefonu Tevfik'e verir misin?" dedi Erva. "Hayır veremem. Benden kaçarak mağralara gidiyorsunuz, benden izinsiz makasımı alıp gizem çözmeye çalışıyorsunuz ve şimdi de şehirdışından Tevfik'le konuşuyorsun. Bir işler çevirdiğinizi kanıtlayamam ama yemin edebilirim. Bir daha buraya geldiğinde o makasın hesabı da sana ağır patlayacak haberin olsun!" dedi ve kapattı Nazik Hanım. Erva öfleyerek "Bugün Tevfik ve Koray olmayacak. Kendimiz gideceğiz." dedi.
Kahvaltımızı yapıp üstümüzü giyindik ve çıktık. Hanın önünde bizi Koray bekliyordu. "Nazik Hanım beni çok önemsemez. Ben gelebildim ama Tevfik gelemedi." Bisikletlere atlayıp yeniden dağlara gittik. Bulduğumuz ilk düzlükte haritayı açıp baktık. İlk eserin bu dağların en yüksek olanında olduğunu öğrendik. Buradan bakınca bile belli oluyordu hangisinin en yüksek olduğu. Biz dağa doğru ilerlemeye başladık. Dağa yaklaştığımızda bir gürültü koptu. Neyse ki çığ düşmedi ama bir tık(!) sesiydi. Bir şeyin kilidi açıldı veya bizim için bir tuzak hazırlandı veya her ikisi de gerçekleşmiş olabilir. Dağa yaklaştığımızda düşüncelerimi doğrulamış oldum. Dağın en tepesinden gelmiyordu ses, dağın önündeki kocaman olan kapıdan geliyordu. Herkes bisikletten indi ve kapıya yaklaştık. Biz yaklaştıkça kapı açılıyordu. Daha da yaklaştık ve içeriden bir pençe çıktı. Tabii ki de gölgeydi(ne kadar standart. Başka inanılmaz canavarları yok mu acaba kız kardeşlerin?). Ben korkudan birkaç adım geri çekildim ve kapı da biraz olsun kapandı. Gölgeye ait olan dev pençe kapıdan dışarı çıkamadı. İçeriyi daha iyi görmek için biraz daha yaklaştım. Kapı daha da açıldı ve pençe az kalsın Erva'yı buluyordu. Elimdeki haritadan mı acaba diye haritayı fırlatarak uzaklaştırdım ve kapı iyice kapandı. Haritayı aldım ve Erva ve Koray'ya hazır olmaları için işaret yaptım. Erva eline beş tane fişek aldı ve Koray eline iki tava birden aldı. Hızlıca kapıya yaklaştım ve kapı açılınca gölgeyi anında yok etik ama içeride, yerde bir şey vardı. Bir toka. Cassandra'nın çiçekli tokası! Çok hızlı bulduk ve bana hiç normal gelmedi. Parlayan çiçekli tokaya yaklaştık ve mağranın ağzı kapandı. Ve biz yine içeride kaldık. Ama keşke başta başka bir şey dileseydim. İçerideki canavarlar gölge değildi. Havada uçuşan ruh gibi beyaz ve parlak hayaletler gibi. Erva hemen "Ekselans hayaletleri bunlar! Nasıl alt edildiğini bilmiyorum." Bir bilinmezle savaşmak korkutucu değil de ne? Ekselanslar hızlıca üzerimize doğru geldi. Şimdi neden adlarının ekselans olduklarını ve kapıdaki gölgenin sadece ön izlenim olduğuna şaşırma sırası değil. Erva patlatabildiği kadar çok ve isabetli fişek patlattı ama hayaletlere bir şey olmadı. Koray tavaları var gücüyle birbirlerine vurdu ama bu da nafile. Ekselans Koray'ın bileğini sıyırdı.
Biz etrafta koşuştururken mağranın kapısı tekrar açıldı. İçeri Tevfik girdi. Ve bir kız. Kız hemen bu ekselanslara müdahale etmek için harekete geçti. Elindeki de- Nazik Hanım'ın makasıydı. Erva'nın çantasından çalmış olmalı. Üzerindeki pelerin gibi şeyi çıkardı ve elindeki makasla hızlı adımlarla en yakındaki ekselansı bir sürü parçaya ayırdı. Bir saniye... Nazik Hanım? Böyle şeyler yapabiliyor muydu? Makas ne işlevi görüyor? Bilerek mi Nazik Hanım'a bırakıldı yoksa alıştırmalarla mı bu kadar profesyonelleşti? Eğer Nazik Hanım böyle şeyler yapabiliyorsa Erva ve Tevfik korkmakta haklı mıydı? Bir sürü soru var ama sırası değil. Nazik Hanım bizi kurtarmaya geldi. Tevfik ona süper kahramanmış gibi bakıyor. Nazik Hanım vahşice ama bir o kadar da zarifçe makas darbesi atıyordu. Makas cidden çok işlevli ve onun yanında da Nazik Hanım olunca herkes korkar bence. Oradan oraya atılıyor ve hayaletleri kesiyor. Mükemmel şık kıyafetleri veya bir kalbi kesmeye bakmadan Nazik Hanım önüne geleni parçalara ayırıyordu. Kızıl saçları ışıktan mı bilemem çok güzel görünüyordu. Tabii Nazik Hanım da darbe alıyordu. Hayaletler isteyince temas edip ya boğmaya çalışıyor ya da pençe atıyordu. Nazik Hanım da hayaletler kadar yorulmuştu. Ama pes etmeden kesmeye devam etti. Bu zarif savaşçı bizi kurtarırken biz de çıkış yolu aradık ama bulamadık. Haritayı kapıya yaklaştırdım ama açılmadı. Ekselanslar tokayla beraber artıyordu ve Nazik Hanım dayanamayıp makası havaya fırlattı. Makas büyüdü ve kocaman oldu. Biz buna şaşırırken makas havada kendi kendine ekselansları kesiyordu. Nazik Hanım da Erva'dan fişek aldı ve ve hayaletlere patlatarak onları makasa doğru çekti. Tüm ekselanslar bitti. Nazik Hanım yanımıza yaklaşıp "Ben senin annenim ve ne yaptığını her zaman bilirim. Anneler her şeyi bilir." dedi. Biz çıkış ararken dev makas küçüldü. Nazik Hanım'ın arkası dönükken tokadan yeni gelen ekselans onu arkasından vurdu.
Hayır, bunu yapmış olma lütfen!
Nazik Hanım'ın ağzından kanlar çıkmaya başladı. Kanlar içindeydi. Erva gözleri dolmuş bir şekilde ona baktı. Ekselans bize doğru gelirken Erva makası aldı ve onun kalbine sapladı. Hayaletin bileklerini kesti. Orada damar var mı bilmiyorum ama artık ellerini kullanamıyordu. Kalbine makas saplanmasına rağmen hâlâ ölmeyen ekselans, Erva'dan boynuna kocaman bir makas darbesi yedi. Ekselans yok olurken Erva, ekselansın gözlerine makasın iki ucunu sapladı. Acı içinde kıvranarak öldü ekselans. Hepimiz Nazik Hanım'ın başında toplandık ve pençe izinin derin olduğunu ve akciğerlerini deldiğini gördük. Ben ve Koray onu yerden kaldırmaya çalışırken Erva şaşkınlıktan ve üzüntüden ağlıyordu. Onu ilk defa ağlarken gördüm ve normal olarak bu olay karşısında ağlanır. Nazik Hanım'ı sevmemiş olabilirim ama hâlâ hepimizin hayatı için kendini feda ettiğini değiştirmiyor bu. "Bırakın beni, gençlerin koluma girip beni yürütmeye çalışması için yeterince yaşlanmadım." dedi zorla, nefes nefese Nazik Hanım. Koray'ın ayağına bastı ve zorla kendisini bıraktırdı ama anında yere yapıştı. Ciğerlerindeki deliklerden çıkıp giden havanın sesi yankılanıyordu mağrada. Çoğu insan Nazik Hanım'ın yerinde olsa çoktan mezardaydı ama o güçlü bir kadındı.
"Erva, makası al ve mirasıma sahip çık." dedi ona zorla Nazik Hanım. "Anne, ne mirası yani daha yaşayacaksın, bize yine kızacaksın, bizimle olacaksı-" derken Erva ağladığı için rahatça konuşamadı. Biz Nazik Hanım'ı tekrar kaldırmaya çalıştıkça bizi itiyordu yani en azından bu haldeyken çalışıyordu. Nazik Hanım gülümseyerek "Olacağım, birtanem." dedi ve Erva'ya sessiz ol dercesine "Şşşt..." yaptı Nazik Hanım ve "Anneler her şeyin en iyisini bilir..." dedi sonra gözlerini kapadı ve son nefesi de sırtındaki deliklerden dışarı çıktı. Şen şakrak Erva'dan eser yoktu normal olarak. Böyle olmasını beklemiyordum. Nazik Hanım gerçekten bize naziklik yaptı ve kurtardı ama biz onu kurtaramadık. "Hayır! Bunu bana yapma anne. Bu işe sen girmek zorunda değildin. Kabul edemem. Uyanman lazım. Bizim için olmaz. Senin yaşaman lazımdı!" |
0% |