@hiclik_gecidi
|
Ben saat kaçta uyuduğumu bilmezken sabah Erva ekiple birlikte çalışmalara başlamıştı bile. Benim dün çağırmayı unuttuğum ekibi sabah çağırdı herhalde. Uyku sersemliğim benle bir bütün olmuşcasına kurtulmak için dört bardak espresso içtim. Kahvemi yudumlarken kopan bir patlama sesi kahveyi boğazımdan geçirtmedi. Önemli veya yanlış olan bir şey mi var diye arkamı döndüğümde Erva yine bir fişek patlatmıştı. Bu devletler arası fermanla kabul edilmiş bir savaştır dercesine oturduğum koltuktaki yastığı ona attım ve tam kafasından vurdum. "Beyfendi, çalışmaya gelmek ister miydiniz?" dedi. Kahvemi yudumlamaya devam ettim. O da gidiyormuş gibi yapıp geri döndü ve bana isabet eden bir fişek daha patlattı. Bu sefer yastıktan ustalıkla sıyrıldı. "En kısa zamanda görüşmek dileğiyle." dedi ve gitti. Nasıl bu kadar enerjik olabiliyor sabahları?
Üstümü giyinip aletlerimle ekibin yanına gittiğimde yerden bir iki tane tuğla çıkarmışlardı. Ama savaş alanında tuğla ne arasın ki? Tuğlalar yeterince yıpranmıştı zaten o yüzden şeffaf bir pakete koyup laboratuvara götürdüm. Orada ekibin kalanı inceleyecek çünkü ben hâlâ uykuluyum. Kahve enerjimi toplamamıştı o yüzden biraz kestirmek için yatağa döndüm.
Giderken de Erva'nın kitaplarından birini aldım. Bilerek kız kardeşler kitabını aldım çünkü ben de merak etmeye başladım. Ekip iskeletin üstünde yabancı bir madde algılayamadı. Yatağa uzanıp biraz kitabı okudum ve uykum gelince bırakıp uyudum. Bir ses beni kaldırdı ve her yer pembe-mor fişekler içindeydi. Erva bu sefer kurtulamayacaktı. Bir elimde kitap bir elimde yastık odadan çıktığım anda bir bardak su yüzüme bocalandı. Sendeledim ama iyi ki arkamda duvar vardı. Erva'nın adım sesleri hızla uzaklaştı ben kendime gelene kadar. Yine kaçtı. Ama bir bardak su kendime getirdi beni.
Yeni şeyler bulmuşlar mı diye laboratuvara gittim ama sadece birkaç tuğla daha bulmuşlar. Onlar da savaş alanında tuğla ne arar ki diye düşünüyorlardı. Erva bir paketin içinde bir çocuğun kaburga kemiğinden bir parça getirmiş. Kemikte hasar yoktu(tek parça olmaması hariç). Kemiği incelemek için aletleri elime aldım ama başım ağrımaya başladı. Böyle şeyler hep bana olur zaten. Yine de incelemeye devam ettim ama Erva'nın elinde hâlâ birkaç damla su vardı ve kemiğe damladı. Kemikte hasar yoktu ama bembeyaz parlayan minik delikler belirdi ve saniyeler sonra kemik eski halini aldı. Yine yabancı madde var mı diye incelenmeye gitti. İşler garipleşiyor. Zincir izleri, minik beyaz delikler... Kim niye gülün dikenleriyle zehirleyip zincirlerle işkence çektirsin ki?
Bunlara fazla kafa takmamam lazım çünkü enerjim bu işlerle uğraşırken biterse Erva yeniden fişek patlatır. Onun enerjisi ve fişeklerinden yeri gelince cidden korkuyorum. O yüzden tuğlaları incelemeye devam ediyorum. Tuğlalarda garip şekiller var. Eski zamanlarda yazı yerine resim ve şekil kullanılırken yapılmış olabilir. O zaman yeni kurulan devletler değil bizim atalarımızın yaptığı savaştan kalmış olmalıydı.
Ansiklopedilerden ve arama motorlarından çıkarabildiğimizi çıkardık ve hep 'kardeş, layık, tap-, kız, denge' gibi kavramlar vardı. Erva tesadüf olamayacağını düşünüp eski zamanlardaki atalarımızın nelere taptıkları ve kültürlerini araştırmaya başladı. Bu olayın araştırması üzerimize düşer mi bilmem ama çok merak ettik.
Erva bir şey bulamayınca günümüzde devam eden efsaneler aklına gelmeye başladı. Tabii ki listenin ilk başında kız kardeşler geldi. Hâlâ anlatılmaya devam eden efsane sadece Erva'nın kasabasında devam ediyormuş. Erva "Bence bir gün oraya birlikte gidip hem bunları araştırmalı, hem de ben ailemi ziyaret etmiş olurum. Bizim iki haftalık iznimiz var. Bir gün belirleyip gitmeliyiz." dedi. Arkeologluğu zaten sevemedim. Benim de artık kafamı dağıtmam lazım.
Efsane peşinde koşar mıyız bilemem ama rahatça uyumalıyım. Erva odama pat diye dalamaz çünkü ailesini uyandırmak istemez. Uyandırırsa ailesi fişeklerine el koyar. Ben bu teklifi kabul ettim ve öğle yemeğimizi yedikten sonra takvimden müsait günleri biraz inceledik. Bir arkeoloğun bu kadar boş vakti olur mu diye sormayın çünkü bu yaşananlar normal değil ve peşine düşmeye cesaret ettik. Akşam oluyor ve Erva'nın uyumasını bekliyorum. Kafamda pembe-mor fişekle beklemesin ben uyumaya çalışırken. Uyuduğunda ben de sonunda rahatça uykumu alabilirim diye sevine sevine yatağa girdim ve mışıl mışıl uyudum. |
0% |