@hiclik_gecidi
|
Sabah olmuş ve uyanmıştım. Bu sefer rahat bir şekilde elimi yüzümü yıkamaya giderken bir şeyin üstüne bastım. Öf yaa... Erva yere yeni icadı olan mayın fişekleri koymuş. Üstündeki daireye basıyorsunuz ve yanlardan fişek patlıyor. Fişekleri güçlü patlamıştı ve biraz bacağım acıdı. Yani yanlardan fırlayan fişekleri bile acıtacak kadar şeref yoksunu şekilde yapmış. Demek ki uyanmışlar. Salona gittiğimde herkes ayakta uyuyor gibiydi. Erva kimseyi rahat bırakmamış. Şen şakrak şekilde tabakları sofraya yerleştirmeye devam eden Erva "Uyanmışsınız paşam. Prens gönlünüz isterse hemen yemek yiyip adaya gidelim!" dedi. Üstümü giyinip Koray'ı uyandırdım ve kahvaltımızı tamamladık. Biz adaya gitmeye hazırlanırken dışarıdan bir ses geliyordu. Bir kadın sokağın ortasına kurulmuş mini bir sirk çadırı tarzı yerden bağırarak ve ağlayarak çıkıyordu. Pencereden bakarken çadırın içinde bir kadın farkettim. Kadının ardından pis pis sırıtıyordu ama normalde bu sırıtma tarzı sinsilik belirtir ama kadın üzülüyor gibi de. Sadece dümdüz siyah hafif uzun saçlarını görebilmiştim. Bu çadır önceden yoktu ve içerideki kadının amacı neydi anlayamadım. Erva da benimle beraber izlemişti ve adaya gitmeden önce çadıra bir bakma kararı aldık. Kadın kesinlikle parayla çalışıyordu ve o yüzden bir miktar para aldık-Erva Sinan Bey'den çikolata parası da aldı-. Bir marketten Erva çikolatasını aldı ve yavaşça çadıra doğru ilerledik. Ama çadırın önünde sıra vardı ve en arkada uzun bir süre bekledik. Sıra bize geldiğinde içeri girdik.
Kadın oturduğu yerden "Falcı'nın Çadırı'na hoşgeldiniz. İsteğiniz nedir?" diye sordu. Kadının yeşil bir kapüşonlu pelerini ve kolları sarkan bordomsu bir elbise giyiyordu. Büyük gözlerini bana dikip "Sorun varsa sor çadırın önündeki o insanların hepsiyle ben ilgilendim ve anladığınız üzere yoruldum." dedi. Normal olarak haklı. Tevfik "Biz buraya yeni taşındık yani sizin ne işle uğraştığını bırakın adınızı bile bilmiyoruz." "Adım Alara ve bu bilgi nerede işinize yarayacağını bir falcı olarak ben bile bilmiyorum." dedi. Burada ne yapmak istediğimizi sordu. Buraya boşuna gelmiş olmayalım hem de paramız var diye fal baktırmak isteyen Erva bunları bahane olarak kullandı. Kadın ayağa kalktı ve pelerinini bağladığı ipleri çözüp askıya astı. Ayaklarına kadar sarkan elbisesi döne döne ayağına dolaşır sandım ama bir şey olmadı. Falcı bir tezgâhtan diğer tezgâha giderken kolları sıvıyor gibi yapıyordu kollarının elbisesinden sarkmasına rağmen. "Biliyorum bu elbise bana çok yakıştı ve ben de sevdim sarkan kolları." dedi.
Ne? Derken? O benim zihnimi okuyor..! Ve evet düşündüğüm şey son derece saçmaydı ama ilk defa gördüğüm birisi olarak tanımaya çalıştım. Normal bir falcı sadece geleceğe bakar diye bilirim ama bu sınırlarını zorlamış. "Övgüye gerek yok." dedi. Tak diye sessizlik bozulunca ve biraz(!) da zihnim okunduğu için ürpermiştim. Falcı bir fincana kahve doldurmuş ve geri yuvarlak masaya oturmuştu. Karşısına oturttuğu Erva kahveyi içti ve fincanı ters çevirip soğmasını bekledik. Soğunca Alara fincanı aldı ve açtı. Büyük gözlerini daha da büyüterek "Nazik Hanım'ın sana bıraktığı makas sadece canavarları parçalamıyor. Başka işlevleri de var ve bunları tecrübe ederek anlayacaksın." dedi. Tek fincanda biyografi çıkarabilirse artık şaşırmayacağım ama Erva ağzı açık kaldı. "Neymiş özelliği?" dedi Erva. Alara yine tezgâhlara yöneldi ve elinde mavi bir küreyle döndü. Klasik olarak küreden geleceğe falan bakmaya çalışacağını sandım ama iş başkaymış. Alara gözlerini kapattı ve iki elinin içindeki küre havalandı.
"Sen bir falcı değilsin! Sen bir büyücüsün veya cadısın." dedim ki haklıymışım da. "Ortalarda büyücü olarak gezinip dedikoducu kadınların birbirine büyü yapmam için beni tehdit etmeleriyle uğraşmak istemedim. Tek zeki sen değilsin gözlüklü haşerat! Ben iş ciddileştiği için şimdi becerilerimi kullanacağım." dedi. Küre daha da havalandı ve arka taraftaki kazanın içine girdi. Alara Erva'nın fincanındaki telveyi aldı ve kazanın içindeki küreye döktü. Küre gitgide daha da parıldadı ve kazandan duman çıkmaya başladı. Küre tertemiz bir şekilde tekrar havalandı ve Alara'nın arkasına geçti. "Gözlüklü haşerat arkandaki zili verir misin?" dedi. Bu laflarına şaşkınlığımdan aldırış etmeden verdim. Zili kazanın üç kenarına vurdu ve Erva'nın saçından bir saç teli aldı-normalde Erva kendisi verecekti saç telini ama Tevfik gıcıklık yapmak için Erva'nın saçından tuttuğu gibi yere çaldı. Eline tabii ki de saç gelmişti ve Alara'ya vermişti ama Erva'nın fişeklerinden kaçamadı.-. Kazana attığı saç teliyle beraber kazandan çıkan dumanlar da geri kazana hızla girdiler. Sonra Alara parmağını şıklartığında kazanın içinde cam şeklinde üç şey belirdi. "Bu kazanın içindeki şeyleri bulup bana getirirsen makasın özelliğini anlayabiliriz." dedi. Kazandan teker teker çıkardı camları. İlki bir balıktı. Balık mı? Ne alaka bilmiyorum ama Koray'ı tutması için görevlendirdim ve balık tutmaya gitti. Diğer nesne cam bir şişeydi. İçine denizin suyunu koyacakmışız. Erva ve Tevfik beraber gitti çünkü Tevfik Erva'yı gıcık etmeden hayatta kalamıyordu(!). Alara ve ben kaldık. Alara "Gözlüklü haşerat diğer cam nesneyi de kazandan çıkar ve masada karşıma otur." dedi. Çıkard- makas mı o? Bir balığı ve deniz suyunu feda edebiliriz ama bu miras kalan makas olmaz!
Zihnimi okuyarak "Haşerat! Sizin cici annenizi diriltecek enerji ve potansiyel makasta var. Başka feda edebileceğiniz bir miras varsa o da olur." dedi. Nazik Hanım ev hanımıydı yani ek bir geliri yoktu. Evi satmışlardı ki koca eve kimseye görünmeden büyü yapmak zor. Aklıma başka bir şey gelmiyor. "Nazik Hanım'ı niye diriltmeliyiz ki? Zorunlu değil ve dengeyle oynamamalısın." dedim. "Başlatma dengene. Nazik Hanım sizin hikayenizde önemli bir şahıs. Kız kardeşlere yakalanmak istemiyorsanız evet onu diriltmek zorundasınız." dedi Alara. Bu çok ani konuşmaları Erva'ya gelince anlattık. Elindeki balığı yere düşürdü ve makası vermeyeceğini söyledi. Alara "OLMAZ ÖYLE ŞEY! Tüm kasabaya benim büyücü olduğumu söyleyin ve herkes kasabada çarpılmış halde gezsin. Tüm dünyada ülke ülke gezen bir büyücü varmış desinler. Kabul etmiyorum! O makası bana vereceksiniz!" diye bağırmaya başladı. Tevfik elindeki şişeyi, Erva da Koray'ın tuttuğu balığı fırlatıp oradan kaçtık. "Öyle kolay kurtulamayacaksınız benden!" diyerek yere düştü Alara.
O gün adaya gitmedik. Olanları Sinan Bey'e anlattık akşam sofrasında ve ona da susmasını yoksa bu evi başımıza yıkacağını söyledik. Bu akşam kız kardeşleri araştırabilecek enerjim yoktu. Pijamalarımı giydim ve hemen yatağa girecektim. Erva bu gece odasına "Adı Yağız ve Alara olanlar GİREMEZ" diye düzeltmişti yazısını. Ben de bir büyücüye karşı çıktığımız için en az Erva kadar korkmuştum. Herkesin yattığından emin olduktan sonra yine diriltmemiz gereken kadının resmi karşımda durarak uyumuştum. |
0% |