Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. Bölüm

@hiclik_gecidi

Sabah oldu ve yerde mayın fişek yoktu. Erva bir şey yaptı mı onu dibine kadar kullanırdı. Odasına gittim ama kapısı da kilitliydi. Alara'dan o kadar korkmuş. Tevfik'i uyandırdım çünkü Erva'yı biri uyandırmalıydı ve kapı kilitliyken uyandıramazdım-kapıyı tık tıklamayı biliyorum ama biraz aksiyon olsun istedim.-. Sinan Bey'i de Tevfik uyandıracaktı. Ben de bugün gideceğimiz adayı araştırmaya başladım. Turistlerin ve rehberlerin adada çektikleri fotoğraflara baktım. Kapaklardan aşağı inecektik ama yine bir tuzak istemeyiz. Sinan Bey kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Ona yardım ederken çadırı gördüm. Alara çadırın önünde siyah pelerininin kapüşonunu kapatmış etrafa bakıyordu. İnsanlar onu tanıyor ama çadırın üstünde 'Bugün pazar' yazıyordu yani kimse çadıra gelmiyordu. Devletten maaş alıyormuş gibi pazar günleri çalışmayan Alara beni gördü ve dik dik büyük gözleriyle baktı. Evimize mavili morlu kocaman bir yıldırım atar diye bekliyordum ama yavaşça çekildi ve pembe çiçeklerin arasında kayboldu. Ne kıymetli makasmış ya! Pencereye bakmamı Erva'nın çığlıkları kesti. Sonra bir patlama sesi. Ardından büyük ses getirecek XL fişek patladı. Tevfik korkunç cadı gülüşü yaparak koşuyordu mutfağa. Erva da geldiğinde yüzü ve saçları sırılsıklam olmuştu. Tevfik bir bardak suyu suratına bocalamıştı ve Erva ellerinde bomba şeklinde bekleyen bombaları hazırda tutuyordu. Tam fırlatacaktı ki onu durdurdum. Mutfakta her şey her an kırılabilirdi. Bu kadar aksiyon yeter. Kahvaltımızı yapıp üstümüzü giyindik ve dışarı çıktık. Çıktığımızda Erva kapının ağzındaki bir şeye basacaktı. Kapının ağzında bir fincan vardı. Alara tehdit etmekte iyiydi ama daha önemli işlerimiz vardı. Suyun altında eser aramak gibi. Kayığa doğru ilerledik. Herkes kayığa oturdu ve gitmeye hazırdık.

Ama...

Kayığa siyah pelerinli kırmızı elbiseli ve ismi Alara olan birisi bindi.

 

"Hepimize yıldırım atacak!!!" diye bağırdı Erva. Alara onu susturdu. "Ben de sizinle gelip üstün suretlerle savaşmaya çok meraklı değilim. Ama hiçbir işimi yarım bırakamam. Prensip işi ama dedikodu da başlamamalı. Bir yeminim var ve onu bozamam." dedi. "Falcıların yemin ettiğini ilk defa duyuyorum." dedi Tevfik. "Ben sadece bir falcı olsam size yıldırım atmamdan şüphelenmezdiniz ve bu bir. İkinci olarak bu iş aile yadigârı. Bu benim suçum değil benim büyü yapıp da yemin eden ve bunu adet hâline getiren büyüklerimde. Ve bu seni ne kadar alakadar ediyor iki numaralı haşerat?" dedi Alara. "Hem de büyüyle her şey olabilseydi bir çadırla fal bakmazdım. O makasta belki benim de size zarar vermeden benim bir payım çıkabilir." Kimse bir şey diyemedi. Ama o bize dediği gibi bize yıldırım atıp makası alabilirdi. Bir şey demedik. "Haşerat sür kayığı!" dedi.

 

Adaya vardık. Ama bu sefer yanımızda bir büyücü varken kolay kolay tuzaklara yakalanmayız. Daha önceden yakalandığımız o kapağa yaklaştık ve teker teker atladık. Koray biraz zorlandı ama atlayabildi. Tek sorun şu ki o da suda nasıl gezeceğiz? Alara bunu biliyordu ve Erva'dan makası istedi. Erva verdi ama Alara da bizimle birlikte bir macera ve kız kardeşlerden pay istiyordu. O yüzden makası alıp kaçmadı ve kendi kendine bir şeyler fısıldadı. Sonra makas parladı. Makasın parıldaması bitince makası Erva'ya verip "Suyu kes." dedi.

 

Ne?

 

Erva da benim gibi oldu ama yine de kesti. Suda bir yarık oluştu. Kesilen yerlere su gelemiyordu. Saçma ama makasların bu özelliği işimize gelir. "Sıra bizde. Suya dalıyoruz." dedi Alara. Buraya birkaç saat ve telefonlarımızı bıraktık ve öyle devam ettik. Suya daldık ve Alara sudaki kesiği elleriyle tuttu ve başına yönlendirdi. Nası ya? Ne kadar saçma. Ama biz de boğulmamak için aynısını yaptık. Koray'a yönlendirmek biraz zordu ama yaptık. Erva alışamamıştı bu yarığa. İkide bir nefesini tutuyordu ve bizi korkutmak için boğuluyor taklidi yapıyordu. Tevfik de bunun şaka olduğunu bilmesine rağmen Erva'ya abanarak vuruyordu nefesi kalmasın da ölsün diye. Etrafımızda pembe-mor fişekler suyun altında bile uçuşurken ben, Koray ve Alara suyun derinlerine ilerledik.

 

Suyun dibi çok yosunluydu ama Alara küresiyle ışık yapıyordu. Yosunların arasını karıştırmaya başladım. Birkaç kırılmış bozuk para, plastik şişe ve türev çöpler vardı. "Yosunları kızartmaya başlayacağım! Ayağıma dolanıp dolanıp duruyorlar." Alara'nın bu lafına kesinlikle katılıyorum. Yosunlar çok sık. Erva Tevfik'e XL fişek bomba atmaya devam ederken birisi bizim olduğumuz tarafa geldi. Tevfik sıyrıldı ama olan yine bana oldu. Neyse ki yarık sayesinde nefes alabiliyordum.

Ayağıma sivri bir şey battı. Ayağımı bir dokunmayla kanatacak kadar sivri bir şey. Yosunlar ayağıma dolanırken uzaklaşmaya çalıştım ama yosunlar ayağıma bağ oldu. Belki elimle veya tekmeyle itekleyebilirim diye sivri şeye baktım.

 

Ah talihsiz bahtım...

 

Yosunlar canlıymış gibi ayağımı iyice sıktı. O kocaman sivri şey kocaman bir ağız!!! Niye hep benim başıma geliyor bu ya?

 

Erva bizi kurtarmak için son kalan bombasını atarak "Al bunu ye!" dedi. Canavarımızın ağzına yakın yerde bir bomba patladı ve canavar beni saldı. Alara küresinden birkaç mini yıldırım attı çünkü elektrik suda kontrolsüz ilerlerse bize de yansır. Birkaç saniye canavar hareketsiz kaldı. Ama uzun sürmedi hevesimiz.

 

Erva makası çıkardı ve "Ekselans arkadaşlarının yanına ucube varoş!" diyerek makasla canavarın yosun şeklindeki dokungaçlarını kesti. Ben Koray'ı bir kenara çektim ve diğerlerini de sırayla oraya çektim. Kısa dokungaçlarıyla oraya ulaşamaz. "Haşerat siz her gün böyle şeyler mi yaşıyorsunuz?" dedi Alara.

 

Bir şey diyemedim.

Loading...
0%