@hiclik_gecidi
|
Arkamı döndüğümde Koray yeni eve gitmişti. Biz de dayanamadık ve hastaneye girip ameliyathanenin önüne geldik. İçeriden bir cerrah çıktı ve diğeri girdi.
"Doktor bey, kızımın durumu nasıl?" "Beyfendi, sakin olabilirsiniz. Kızınız hangisi bilmiy-" "Hani şu turuncu, hafif kıvırcık ve gerizekalıya benzeyen." Tevfik böyle söyleyince Sinan Bey dayanamadı. Vurmadı ama Alara'ya teslim etti. "Baba! Özür dilerim. Ablamın kötülüğünü ister miyim hiç?" Tevfik Alara onu bileğinden tutmuş sürüklerken birkaç tokat sesi geliyordu. Alara'nın Tevfik'le bir derdi yoktu ama Erva'nın arkasından o bu haldeyken konuşmak artık hadsizlikti ona göre. Şu an kimse normal değildi ve bir de Tevfik'le uğraşamazdık.
"Merak etmeyin. İçerideki herkesin durumu şu an stabil. Gerçi nasıl hepsi stabil olabildi bilinmiyor ama bunlara kızınız da dahil." Doktor uzaklaşmadan aklıma gelebilen bir soru vardı. "Doktor bey, son olarak acaba içeride ölme ihtimali yüksek kişiler var mıydı? Ve içeri getirilen kadından sonra mı hepsi stabil oldu?" diyebildim. "Evet ama- Beyfendi siz neyi ima etmeye çalışıyorsunuz?" Doktor zaten kısık olan gözlerini daha da kısarak bana bakınca bakışları beni resmen deldi ama "O hep şanslıdır ve iyi kalplidir. Tanrı merhamet etmiş olmalı. Böyle insamlara fazlasıyla üzülür ve dua ederdi." diyebildim. Kıvırabildiğim kadar kıvırdıktan sonra doktor şüphelenmedi çünkü bunun var olabileceğine inanmıyordu. Ben de başta öyleydim ama bariz kanıtlardan sonra inanmamak mümkün olmuyor.
Doktor uzaklaştıktan sonra Alara ve Tevfik'in dönmesini bekledim. Neyse ki hızla döndüler. Tevfik'in suratında hiçbir yara, morluk veya çizil yoktu ama- nolmuş dudağına? Ve kirpiklerine? "Alara çocuğa ne yaptın?" diyebildim gördüklerimden sonra. "Suratına dokunmayın. En iyi kapatıcı makyaj ürünleriyle kapattım. Bozmayınz hem çok uğraştım hem de çok para verdim." "Ama dudağı ve kirpikleri?" Koray da bunu farkedebilmiş. "Ya abartmayın. Elim değmişken bir iki tane hafif iyileştirdim cildini. Yani en azından daha iyi görünüyor." Tevfik kendine hastanede bulunan boş danışman masasının arkasındaki aynadan bakınca sinirden ağlayacaktıbki Alara "Sakın ağlama! Çok pahalı bir şey gözündeki." dedi ve Tevfik beterin de beteri olduğunu bilerek sustu.
Şimdi söyleyebilirdim. "Doktora Erva içeri girince mi herkesin durumunun stabile döndüğünü sordum ve doğruladı. Bu kesinlikle Cassandra veya Tanrı'nın merhameti değil. Olsaydı sadece davamızdan dolayı Erva'ya edilirdi merhamet. Diğerleri de yani ölmesi gerekenler de stabil olmuş. Emin değilim ama... Bunu Erva yapmış olabilir mi? Tabii ki istemeden yapmıştır yetenekleri kontrolsüz ama bunu yapabiliyor mu?"
Alara yeni geldiginde duyduğuma şaşırdı. "Herkes bir anda nasıl stabil oldu ki? Bunu kesinlikle Erva yaptı. Ben bir kadının akciğerinin delindiğini ve boğulmaktan ölüp morga götürüldüğünü duydum hemşirelerden. Ama o kadının akciğerlerindeki boşluklara kan hücum edip orayı iyileştirmiş ve kadın nefes alabilmiş. Kalbi tekrar çalışmış. Hem ciğerleri normale döndü hem de kadına kanı kalbine gidip zorla nefes aldırdı. Uff aklıma başka bir şey gelmiyor. Tek açıklayabildiğim bu. Akl buna yetiyor. Belki de ciğerlerine mor ışın göndermiştir. Ama her ne olduysa Erva hastaları iyileştirdiği gibi hayata döndürdü. Yaşam verdi."
"Ama bir şeye yaşam vermek Tanrı'nın rolü değil mi? Yok olan bir şeyi yaratmak." Sinan Bey de merak sarmaya başladı. "Kesinlikle. Her ne kadar seni dövesim gelse de haklısın. Erva birine yaşam verdi ve bunu Tanrı yapabilir. Erva da normal bir insandan doğma bir kişi. Bunu o mor ışıklar yaptı Tanrı rolü oynayarak."
"Ama kızım yaşam verdiyse kendini nasıl iyileştiremedi?" Sinan Bey bir umut besledi sonunda. "Bunu yapabilirdi ama yetenekleri onun kontrolünde değil. Yağız doktora yalan söylediğibi sanıyor ama ablam cidden her birine dua ederdi ve herhalde hayvanlar gibi- tamam tamam. Hayatta kalma içgüdüsü gibi bir şey olabilir mi?" Tevfik sonunda mantıklı konuşabildi ama bu makyajıyla onu ciddiye alamadım. Şempanzeye benzemişti ve sinir küpüydü. Alara da gülmeye başladı. Eseriyle gurur duyuyordu ama Tevfik haklı. "Tevfik haksız olabilir. Erva böyle vir kişiliğe sahipken yeteneği duygularına bağlı yöneliyor olabilir. Yani üzgünken yeteneği de üzgün olduğu için daha az hasarlı ve hayat verici, mutluyken yeteneğiyle bir şeyi yok etmesine gerek kalmıyor ve yeteneğine gereksinim duymuyor. Yeteneği onun duygularıyla hareket ediyor olamaz mı?" Yani kısacası yeteneği duyguları ile hareket ettiğini söyledim ama Alara "Sus. Aklımı fazla zorladın. Zihnine girip ne demek istediğini anlayacağım ve oldu. Ama içgüdü teorisi de mantıksız değildi. Belki yeteneğini kontrol ederse bir şeyler başarabilir ama- bilemiyorum feda edilen ne olur?"
O sırada ben oturmuş ne olabileceğini düşünürken herkesin teorisi bitti ve o çıkana kadar dinlenmeye karar verdik. Buradan ayrılamayız. Koray ev işlerini halleder. Onu bırakmamalıyız. Bırakmak istemiyorum. Yanında durmak istiyorum.
Dinleceğim derken uyuyakalmışım. Benim gibi Tevfik harici herkes uyumuş. Tevfik de yazık makyajı temizlemeye çalışmış ama beni doktor geldiği için uyandırdı ve sonra diğerini de uyandırdı.
"Erva Canpolat'ın ziyaretçilerisiniz değil mi?" "Evet ben onun arkadaşıyım. Yağız." "Yağız bey ziyaretçi kaydı için imza alacağım ve sizi üst kattaki 271 numaralı odada Erva hanım bekliyor olacak. Ziyaret süreniz toplam iki dakikadır"
İmzamı atıp hemen üst kata çıktım. Eski merdivenleri çıkarken Erva'nın kapısında vekleyen hemşire beni düşmekten kurtardı. Odaya girmeden karantina kıyafeti ve maske takmalıymışım. "Erva Canpolat'ın hastalığı tam tespit edilemedi ama akciğerlerinin belli kısımlarında kanser olmayan morluklar var. Yatıştırabildik ama Erva hanım çok yoruldu. Onu yormamaya çalışın." Elimden geldiğince bunu yapacaktım. Üstümü giydim ve maskemi taktım. Odaya girebilirim.
Erva'nın vücudu çok solgundu. Eminim ki bir sürü aletten geçirildi. Otopsi kadar anlamaya çalıştılar hastalığı. Bazı vitaminler takviye ediliyordu serumla. Boğazından aşağı inen dikişler vardı. Saçları karman çorman, yüzünde daha önce görmediğim morluklar var. Bunu ya kız kardeşler ya da bu hastalık diye tanımlanan lanetin yaptığına kalıbımı basarım. Bunlara rağmen bizden ayrılmadı ama umarım böyle devam eder. Bazı yaşam ve solunum makinelerine bağlı olmasına rağmen zar zor nefes alıyordu. Gözlerinden akan kan yerini acı gözyaşlarına bırakmıştı. En azından artık kan ağlamıyordu.
Ben kapıyı kapattığımda gözlerini yarım açabilmişti. "Şşştt..." O bu haldeyken zor gözünü açarken benimle konuşmaya çalışmasına dayanamam. "Ah şenşakrak arkadaşım. Sana neler oldu? Tamam konuşma. Biz hastalığını veya bu lanetini çözmeye çalıştık ama bulamadık. Gereken tüm tıbbi müdahaleler şu an burada. Rahat hisset. Ben başta olmak üzere herkes senin iyileşmeni bekliyor." Yatağının ucuna gittim doktorlar ne teşhisi koymuş diye. Siyah asistan dosyayı aldım ve alt tarafta bukunan hastalığa bakacaktım ama burada sadece birkaç hastalık teorisi var. Ve iyileşemezse süresi belirlenmeyen bir karantinaya alınacak Erva. Onu bu vitaminlerin iyileştiremeyeceğini biliyorum. Tanımlanamayan bir hastalık ve Erva'da bulunan mor renkli güç. Kesinlikle vitaminlerle iyileşmeyecek ama onu karantinaya kapatamayız. Onu biz iyileştirmeliyiz. Yaşama döndürmeliyiz. Onun diğerlerine yaptığı gibi... Ama bir saniye. Diğer hastaları iyileştirdiyse kendini de iyileştirebilir. Sadece yeterimce yoğun bir duygu hissetmeli o içgüdüsünü harekete geçirmek için. Acı ve hüznü çekti ama olmadı. Peki onu mutlu edebilirsek?
"Yağız." "Sana iyi ki konuşmaya çalışma dedim." "Benim yanımdaki hastalar... Onlara bir şey oldu. Doktorlar umudu kesmememiz gerektiğini söyledi. Nasıllar?" Bunu bu anda sorabildiğine inanmak istemiyorum. "Cidden bunu şu an mı sormak istiyorsun?" Haklı olduğumu fazlasıyla düşünüyorum. "Ben- içeri girince- onlar- mor ışıkla- kaplandılar. Göğüslerinde- mor-..." Dediğim gibi o daha kelimeleri tamamlamak için nefes alamazken ben dayanamıyorum. "Erva yeter. Bunları daha sonra konuşalım. Biz de bir şeyler öğrendik. Ama şimdi konuşamayız. Diyalog kurmandan öncelikli geliyor senin nefes alabilmen." Ağzını bir sey diyecek gibi açtı ama sonra geri kapattı. Sonra daha rahat nefes alabilmeye başladı. "Ziyaret vaktim iki dakikaydı. Otuz saniyeye yakın kaldı." "Her zaman da- dakiktin" Haklıydı ama başka bir planım da vardı. "Merak etme, bir sonraki gelişimde tek başıma olmayacağım."
Dışarı çıktım ve diğerlerini çağırdım. "Beyfendi, ziyaret süreniz doldu." Hemşire hanım benim bileğimden tutmak zorunda kaldı çünkü hemen merdivenlerin başına gidip geri tüm hızımla içeri girdim. "Sen öyle san." Alara tek hamlede hemşireyi nöbete soktu. "Bayıltman da yeterdi." İçeri girdik ve Alara'ya zihnimi okumasını söyledim. "Denememiz lazım. Neyse ki benim burada tanıdığım biri var." Ne? Yine mi yeni insan? Neyse, Erva'yı şu durumdan kurtaralım yeter. "Tamam, aklıma bir neşelendirme türü gelmiyor bu şekilde. Kimse hızla gelebilir mi?" Ufak bir sırıtış atarak Erva'nın yanındaki telsiz tarzı şeye uzandı. "Sayın doktor Evelyn, 1. Kattaki 271 numaralı odaya acil olarak bekleniyorsunuz."
Sonra uyanabilen Koray da geldi. "Alara Evelyn de kim? Hem ona nasıl güvenebiliyorsun?" Koray tedirginlikten yerinde duramıyordu. "Merak etme, rastgele bir komşuya güvenmem senin gibi. Psikiyatristlikte profesör olmuş bir arkadaş. Geçmişi sonra anlatırım." Çoğu ihtimal anlatmayı unuturdu ama biz kendimiz çözebilirdik. "Hemşire hanım, size ne oldu?!" Kapıdan bir erkek sesi duyuldu. Dikdörtgen gözlüklerin arkasından bakan yeşil gözler titriyordu. "Evelyn, buraya gel!" Alara olabildiğince fısıldadı dışarıya başını eğip. "Alara? Senin burada ne işin var? Oynx olayından sonra bir daha uğramazsın sanmıştım." Alara kafa karıştıracak kadar hızlı mimik değiştirdi. "Aslında Oynx için geldim. Konu bu değil. Of her şeyi anlatacak vaktim yok önemli ve mutlu olduğu anıları içerideki hastaya onu rahatlatarak söyle. Onu ayağa kaldır." Alara Evelyn'i bileğinden tutup içeri sürükledi. İçeri girdiğinde başı hafif kel, kırklı yaşlarda, hafif göbekli bir erkek gördüm. Profesörlük onun tipine bence yakışmıştı. "Oynx ile çıktığın düelloyu duymayan kaldı mı?" Alara hafifçe gülümsemekle yetindi.
"Bu hastanın hastalığı bilinmiyor ki! Daha teşhis koyulmamış." Erva'nın dosyasını incelerken uzmanlık alanı olmasa da şahit olduklarından birkaç şey anlamaya çalıştı ama bu belirtilerin hiçbiri tek bir hastalıkta yoktu. "Hastalık onu içten yiyiyormuş gibi görünüyor resmen. Teşhis koyulmamış ama mutlu anıları hatırlatmanın ne zararı olabilir ki? Alara bana birlaç şey anlat." Alara Evelyn'e Erva'nın en mutlu olduğu zamanları anlatırken Tevfik kopmuş kolunun olduğu yere bakıyordu. "Ablam onlara kurban olmaz değil mi? Yani onun mor ışıkları falan var. Ölmez o değil mi?.." Tevfik eski kolunun yerine bakarken bu duygusallığını ilk defa gördüğüm için donakaldım. "Ablan için tüm teorilerimizi bizzat dinledin zaten. O öleceklere veya ölmüşlere hayatı geri verebiliyorsa bunu kendine de yapabilir. Sadece biraz duygusal desteğe ihtiyacı var. Düşünsene sadece Tanrı bir şeyi yaratıp yok edebiliyor ama Erva'yı bu yetenekle lütuflandırmış. Gelecekte ne olacağını bilemezsin ama emin ol ki Tanrı her şeyi biliyor." Ne diyeceğimi bilemedim. Mor ışıklardan ve biraz da dinden bir giriş yaptım ama üzüntüsü çok da hafiflemişe benzemiyordu. Tevfik de haklıydı. İşler ciddiye bindi ve zaten ailesinden birini kaybetti. Olabilen bir şeyin tekrar yaşanmasından korkuyor. Elimden bir şey gelmiyor! Hiçbir şey yapamıyorum. Mor ışığım yok, psikolojik olarak profesyonel destek veremiyorum, aileden bir fert değilim, sihir kullanmayı geçtim hiçbir efsun çizimini bilmem ve en kötüsü elimden başka bir şey gelebilir mi düşüncesi. Erva ölürse hiçbir şey yapmadığım için benim yüzümden mi ölmüş olur? Elimde daha fazla imkan var mı? Tarafımı belli ettim ama sadece belli etmekle kalmak zorunda mı? Herşeyin bir bedeli varsa cana karşı can mı lazım? Yani birini kurban mı etmeliyiz? Ama hayır. Bu yetenek bilerek ona miras kaldı. Onun halledebileceğini herkes biliyor. Ama edemezse? Bizim desteğimiz olmadan hayatta kalamazsa? Hem de benim yüzümden... Ama ne yapabilirim ki?
Ben oturmuş kara kara düşünürken Evelyn anlatmaya başlamış bile. "Anneni hatırlıyor musun? O bu makası sen yeteneğini keşfetmeden önce de alabilirdi. Peki bu insanlar? Aileye sonradan bile eklense senin kardeşin olan bu çocuk, senin başını ağlamasın diye kapıda bekleyen baban, kafadan kontak bir cadı, normalde senle bağ kurmayan ama şimdi yanıbaşında ağlayan kardeşin ve senin her daim hemen arkanda olan en yakın dostun... Bunların başka işi yok muydu? Bu davadan sonsuza kadar susup vazgeçemezler miydi? Sen kötü olunca başında beklerler miydi? Annen de, burdaki herkes de sana inandığı için destekliyor. Bu insanlar sana güveniyor, bu insanlar senin için burada iyileşmeni bekliyor, bu insanlar seni tek başına bırakmak istemiyor, ayrılmak istemiyorlar, umutlanıyorlar, onlar seni seviyorlar. Onların senden ayrılmadığı gibi senin de onlardan ayrılmamanı istiyorlar. Başarabileceğine inanıyorlar ve hâlâ senin arkanda duruyorlar. Sence bu insanlar için değmez mi?"
Erva'nın gözerinden ilk başta acı veya anıları hatırlamaktan gözyaşları süzüldü. Sonra gözleri faltaşı gibi açıldı. "Eski zamanları hatırla. O dağlara tırmanıp başlattığın çığ veya savaştığın o gölgeler. Daha ileride de bir şeyler var. Tokanın yapraklarını kestin ve ilk eserini etkisiz hale getirdin. O zaman kendinle büyük gurur duymuştun. Daha da ileride incili kolyenin peşindeyken adayı havaya uçurmuştun. Yeteneklerini bir sefer istediğin gibi ostediğin ölçüde kullanabildiğin için çok sevinmiştin. Ya da küçük de olsa mutluluklar var. Koltuğu pencere kenarından kapma, büyük elbise alışverişi ve o çok beğenerek aldığın suluğun falan. Sen mutlu olabiliyorsun. Kendine güvenebiliyorsun ve istediğini istediğin zamanda yapabiliyorsun. Eğlenebiliyorsun. Sende olan bazı şeyler bazı insanlarda yok ve tam sen gittiğinde kız kardeşler daha da güçlenerek bu durumlar yaygınlaşacak. İnsanlar seni seviyor. Sana ihtiyaç duyuyor. O ameliyathanede gördüğünden çok daha beterler kız kardeşlerin pençesinde."
Erva'nın gözleri bu sefer mor ışıklarla parlamaya başladı ve yer hafifçe sallandı. Alara az daha Koray'ın üzerine düşüyordu. "Kız kardeşlerin pençesine düşmüş insanları bir tek sen kurtarabilirsin. O insanları unutma. Vaktinde annenin de başına geldi..."
Erva bu sefer mutlu oluyor ama içini çok fazla intikam duygusu kapladı. Alara korkudan Evelyn'inbkolunu dürttü çünkü onu mutlu etmesi gerekiyordu! "Tamam, tamam. Erva o insanlar mutlu olmak için seni bekliyor. Senin de hayalin değil mi sakin bir dünya? Onlar senin sayende tekrar mutlu olacak. Sana minnet duyacaklar. Sen de mutlu olacaksın. İnan bana her şey paylaşımlı güzel oluyor. Bir mutluyken üç mutlu, beş mutlu... İnsanların hayatına dokunmak insanı mutlu etmez mi?"
Erva gülümsemeye başladı ama gözyaşı da süzülüyor. Hepsini mutlu edecek ama intikam da alacak. O insanlara dayanamaz hem de kendi ailesinden şahit olduktan sonra. O arada kendini zorlayarak gözlerindeki mor ışıklar daha da parladı ve vücudunu o ışıklar kapladı. Ameliyathanedeki herkese böyle yapmıştı. Ama yatağın altından değişik- yani mor renkli bir sarmaşık? Hızla büyüdü ve bu eski hastanenin temelini sarstı. Sonra sarmaşıklar Erva'nın etrafını sarıp ona bir nevi kabuk oluşturdular. Erva'nın iyileşmek için zorlandığı hafif bağırışlarından belli oluyordu. Hastanede bazı balkonlar aşağı düştü. Sarmaşık tüm hızıyla büyümeye devam etti ve alt kattan sesler duyuldu. Morg tarafından...
Sarmaşıklar tüm hastaneyi sarmıştı ama içindeki herkesi iyileştirdi. İlk mor ışıklar şimdi de sarmaşıklar çıktı ama bu sarmaşıklar Erva'yı iyice sıkmaya başladı.
Sonunda çığlıklar kesildi ve sarmaşıklar dağıldı... |
0% |