Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34. Bölüm

@hiclik_gecidi

Bu sabah Sinan Bey beni uyanrırdı. Kızının ölümden döndüğünü kutlamak için çok güzel bir kahvaltı hazırlayacakmış Erva'ya. Yardım istedi ve ben de kabul ettim.

 

Alt kata indik. Sinan Bey herkesi uyandırmıştı. Alara daha mor renkli, ponponlu göz bandını çıkaramadan mutfakta iş başındaydı. Bir tek Erva uyuyordu. "Yağız, sen de pastanın kekini hazırla." Ooo, sabah kahvaltısında pasta çok güzeldir. Erva ile iş yerinde kahvaltıda hep tatlı yerdik. Ne kadar midemizi tutmasa da yemeye devam ederdik ve hiç de pişman değildik. Tevfik meyve suyu hazırlıyor, Alara bir yandan çay demlemeye çalışıp bir yandan pankek yapmaya çalışıyor. Çalışıyor dedim çünkü bir yandan da bu işleri yaparken cinnet geçirmemeye çalışıyor. Koray da pastanın diğer malzemelerini hazırlarken Sinan Bey de kızartmalara ve omletlere bakıyordu. Mutfak en azından büyük ama insanlar birbirine çarpmadan hareket edemedikleri için bu mutfak bile bize dardı. Umarım bu kadar sese Erva uyanmaz. Koray krema hazırlarken "Yağız, keki kakaolu yap. Çikolatalı olacak pasta." dedi. Her ne kadar Koray'ı tatlı hazırlama konusunda kıskansam da pasta çikolatalı olacaktı. "Çikolata mı? Erva meyveli pasta sever. Hatta yaban mersini ve çilek de aldım." Alara her ne kadar meyveli pasta yapmak istese de pasta çikolatalyıdı. En azından yarısı çikolatalı çünkü Alara sonunda patladı ve hazırlamaya başladığım hamuru ikiye bölüp bir yarısını kakaosuz yaptı. Kendi pankeklere bakarken büyüyle çilekleri ve yaban mersinlerini yuvarlayıp önüme getirdi. Ben de Koray'a götürdüm ve istese de istemese de kremanın yarısını meyveli yaptı ve pişen keke meyve serpti. Kocaman bir pasta yerine iki tane pasta oldu ama amaçları Erva'yı mutlu etmek.

 

"Ya ben emin değilim. Meyveli pasta olmazsa olmaz mıydı?" Alara çekmeceden bir bıçak aldı ve Koray'ın üzerine yürüdü. "Sabah vakti daha uyanamadan pastama laf atma." Sakin, sinirli- anlayamadığım bir ses tonuydu. Dikkati dağıtmak için "Alara, mecliste ne yapacağız ve ne gerekiyor?" dedim ve Alara Koray'la uğraşmak istemezcesine ondan uzaklaşıp "İlk soruna yanıt olarak o kitaptan kurtulmaya benim büyüm tek başına yetmiyor. Önceden denedim ama sadece bir süreliğine uzaklaştırabildim kitabı. İkinci olarak- Sinan Bey, sizde kazan var mı?" "Kazan mı? Var ama o kazan çok büyük. Uzun bir kaşıkla bir şey yapacaksan yapabilirsin."

 

Sıra Erva'yı uyandırmakta. Ben Erva'yı uyanmak için yukarı çıkacakken Tevfik beni durdurdu ve elindeki bir bardak buzlu suyla yukarı çıktı. Erva'nın çığlığı alt katlara kadar gelmişti. Bizim olduğumuz kata Erva'nın Tevfik'e fırlattığı buzları boşalmış bardak düştü. Bardağın ardından Tevfik ve Erva'da koşarak geldi. Tevfik anında Sinan Bey'in arkasına saklandı ve Sinan Bey Erva'nın sinirleri daha fazla bozulmadan onu masaya yönlendirdi. "Ooo... Bu çok güzel olmuş. Tevfik hangisini yaptı? Ondan tatmayacağım bile." "Kuduruk köpek! Sen benim yaptığım meyve suyuna kurban ol be!" Tevfik biraz gerilse de herkes masaya yerleşmişti. Koray ve Alara son olarak pastaları getirdi. Alara her ne kadar o kakaolu pasta sofraya gelmesin diye Koray'a çelme taktıysa da Koray düşmeden masaya gelebildi. Herkes masaya oturunca kahvaltı adı altındaki ziyafet başladı.

 

Erva benim karşıma, Erva'nın yanına Koray oturdu. Yer kalmayınca da Alara Koray 'ın yanına oturdu. Üçünün ortasındaki Koray Erva'ya kakaolu pastadan ikram ediyordu. Kekini ben yaptım. Kekini bem yaptım! Sesli şekilde söyleyemedim ama Erva onun pastayı tatmasını beklediğimi anlamıştı. "Mmm... Bu baya güzel." Koray Alara'ya öyle bir bakış attı ki Alara onun bacağına elindeki çatalı hafifçe batırdı. "İki pastanın da kekini ben, kremasını Koray yaptı. Nasıl olmuş?" Kendimi tutamasam da Erva normal karşıladı. "İkisi de çok güzel olmuş. Beni kolay alt edemezsiniz. Diğerlrinin de tadına bakacağım." "Meyveli pastadan da yesene!" Koray'ın egosundan Alara kemik iliklerine kadar gevşedi ve sonunda patladı. "Tamam, onun da tadına bakayım."

 

Kahvaltı aşaması sonunda bitti. "Bi' kazana ihtiyacımız var. Sinan Bey size kazanı ayarlarken ben de üstümü değiştirip geliyorum." Alara kendi odasına çekildiğinde Sinan Bey bizi baharatların olduğu kilere çıkardı. Kiler küçük ama kazan çok büyük ve ağırdı. Yerde çizik bile yoktu ona rağmen. Biz merdivenlerden yuvarlayarak kazanı indirmeye çalışırken Alara Sinan Bey'in tarif ettiği gibi büyük bir kazan bulmuş. "Şimdi büyüden önce kışlaya gitmemiz lazım. Boklu Oynx'i ve Violet'i bulalım. Az kişiyiz bu büyü için." Alara bir saniye falan tırstı ama o kitabı engel olarak yolumuzda bulundurmamak lazım.

 

"Kışlanın yerini biliyor musun? Biliyorsan da nasıl gireceksin?" Tevfik oradaki askerlerden korkmuyormuş gibi cesaretli biçimde söyledi ve bunu belli etmek için eline bir bıçak aldı. Sapanını tek kollu biçimde kullanamazdı ama bıçağı her türlü kullanabilirdi. "Savaşmamıza gerek kalmayacak. Askerleri birkaç saat uyutacağız o kadar. Oynx'e geldiğimizi haber verirseler bizi şaşkınlıkla değil bana önceden saldırdığı baltayla karşılar. Ben bir askeri bayıltırken biri görürse o zaman sizin merhametli(!) ellerinize bırakırım Tevfik." Sinan Bey ve Koray mutfaktan yol icin birkaç tane kraker getirmişti ama kışla uzakta değildi. Yani öyle biliyorum en azından. "Bu kışla nerede?" Alara'ya dönüp sordum bunu.

 

"Uzakta değil ve içerisi oldukça geniş. Saklanacak çok fazla alan var. Yüzbaşı rütbelilerin beklediği binalar birbirinden oldukça uzak. Oynx'in binasında yeşil bayrak asılı diye hatırlıyorum. Onun kıyafetleri bile yeşil, takıntısı var. Bu kışlaya sadece yüzbaşı rütbeliler bakıyor yani fazla endişeye gerek yok. Daha üst rütbeliler merkeze yakın şehirlerde. Normalde bir kışlaya 3 yüzbaşı bakardı ama ülkede savaş başladığı için artık 5 yüzbaşı var. Benim bildiğim bunlar. Gidince dahası varsa öğreniriz."

 

Erva Koray'ın cebinden arabanın anahtarını çalmış, arabayla kapıda hazır bekliyordu. Onun şoförlüğü yüzünden daha kışlaya varmadan öleceğimizden korkuyorum. Alara Erva'nın yanına oturup yol tarifi yaptı. Kışlaya yaklaşırken de park yeri bulmak için yarım saat aynı yerde döndü.

 

Ölmeden gelebildiğimiz kışlada ölmemek için ilk başta Tevfik'i masum çocuk rolü oynaması için kışlanın kapısına gönderdik. Tevfik'i gören tüm kameraları Alara bozdu. "Hey! Yaklaşma. Burada işin yok." Kapıda Tevfik'i karşılayan üç asker onu dövecekmiş gibi bakıyordu. "Biliyorum burası askerî bölge ama bana lütfen yardım edin. Ailem savaş olduğu için sınırdan merkeze giden uzun yol için tasarlanmış otobüsteki molada beni indirdi. Ben mola yerindeyken geri otobüs kalk-" Tevfik kıçından uydurduğu hikayeyi askerlere anlatırken Alara onların arkasında belirdi ve ağızlarından fosforlu duman gibi bir şey çekti eliyle. Askerlerin üçü de yerde baygın şekilde yatıyordu. "Birkaç saat sonra her şeyi unutmuş şekilde uyanırlar. Kışlanın biraz daha ortalarına ilerleyelim."

 

Kapalı kameraların bozulduğunu anlayan bir grup asker kameralara bakmaya gelirken Alara'nın diğer kameraları da büyüyle bozduğunu görünce Erva'nın bir bakışıyla hepsi mor külden ibaret oldu. "Bu mor ışıkları kullanmayı öğreniyorum." Alara bilerek dışarıya Erva'nın yardımıyla sis indirdi. Erva biraz zorlansa da birkaç bulut toplayabildi ve Alara da onları sis haliyle kışlaya ve çevredeki mahallelere saldı. Önümüzde bir tane diğer asker kulübelerinden farklı olan bir bina vardı ama bu binadaki bayrak kırmızıydı. Alara sessizce bir sonraki binaya ilerlememizi istedi.

 

Yeşil bayraklı binanın önünde bekleyen nöbetçiler ağaçların arasında kıpırdayan bir şey gördü. "Yardım edin! Malzemeleri taşırken koku kırıldı." Sinan Bey kolu kırılmış taklidi yaparken Koray da askerleri yanlarına çağırdı. Malzeme taşıyan grup sivil giyindikleri için bir sorun doğmadı. "Telsizle doktora ha-" Tevfik evdeki mutfaktan aldığı bıçakla iki nöbetçinin diz kapaklarının arkasını zedeledi. "Senin burada ne işin var velet?!" Askerler Tevfik'e doğru atıldıklarında Alara yine o fosforlu morumsu, sarımsı dumaı çekti. Ben de o sırada duvardaki bloklara tırmanabildiğim kadar tırmanmıştım ve bir pencereden içeri baktım. İçerisi baya genişti ve iki tane uzun, yeşil renkli koltuk vardı. Bu tek kişilik oturma kısımlarının ikisi de odanın diğer tarafındaki kapıya bakıyordu. Bir tarafta koltuk, bir tarafta kocaman sürgülü kapı ve diğer kalan duvarlar da pencereyle donanmıştı. İçerideki kadının yeşil renkteki örgü şapkalı, yeşil ceketi ve eteğinden Oynx olduğunu anladım. Sarı saçları kısa, kendisi de otuzlu yaşlarındaydı. Oynx koltuklardan birine oturmuş, bir şey izliyordu. Buradan bir şey göremiyordum ama kapıya bakıyordu. Sonra bakmaktan sıkıldı ve tam başını çevirecekken ben başımı eğdim. Aşağıdakilere içerideler mesajı olarak elimle doğruladım ve ben de aşağı inince ana kapıdan girdik.

 

Girdiğimiz anda Erva duvarları mor renkli bi'tizla kapladı. Askerler ve mutfaktaki aşçılar ne olduğunu anlayamadan diğerlerine de haber vermek için bağırdıklarında sesleri çıkmadı. Ateşlenen mermi sesleri duyulmuyordu. Bu mor toz tüm sesleri anında emiyor. Bunu fırsat bilip elimi Alara'nın çantasına daldırdım. O ünlü roketatarını çıkardım ve askerlere ateşlemeden tuttum. Tabii aşçılar da askerler de teslim oldu ve Alara hepsinden o dumanı çekti. Bir üst kata çıkan merdiveni gördük ve oraya çıkmadan mor tozlar geri dağıldı.

 

Üst katta sadece bir oda vardı. Aslında sadece sürgülü bir kapı. Alara sessizce büyüyle kilidi açmayı başardı ve üç rakamı hariç üçe kadar fısıldayarak saydı.

 

"Bir.. iki... ÜÇ!"

 

İçeriye kapıyı tek tekmede açarak girdi. Erva ardından gözlerindeki ışığı hazır tuttu. Tavandan bir ses gelince ve Oynx'in koltukta oturmadığını görünce tuzağa düştüğümüzü anladık.

 

Tavandan siyah ceketli, siyah atkılı, siyah pantolonlu, siyah ayakkabılı... Bilemiyorum her şeyi siyah olan ama uzun saçları sarı olan bir kız kılıcıyla tavandan Erva'nın üzerine atladı. Kılıçla dalış yaparken ben Erva'yı geriye çektim. Kılıç yerde büyük bir yarık açtı ama Erva'ya bir şey olmadı. Kılıcı ahşap zeminden çıkarıp Erva'ya sallayan kıza Erva bana taktığı gibi çelme takınca kız az kalsın kılıca kafa atıyordu. Kızın sendelemiş hâlini fırsat bilip arkasına geçen Erva kızın kafasına üç tane kolumun yarısı büyüklüğünde fişek patlattı. Kız tekrar sendeleyince Erva kılıcı almaya çalıştı ama kız tam o anda kılıcı tekrar savurdu. Erva son anda geri çekildi ve kız hızla Erva'ya atıldı. Kılıç Erva'nın omzuna girdi ama Erva bir şey olmamış gibi kılıcın keskin yerinden tutup çıkardı. Kanayan yerdeki kan anında mor renk alıp kurudu ve deri yeniden eski halini aldı. Sağlıklı duran omuza şaşıran siyah giyimli kız Erva'nın çatık kaşlarının altındaki mor gözleri ve sinirden canavarlaşmış mor büyüyü havada tutan elleri sonradan farketti. Erva kızı aldığı gibi kapıya fırlattı ve kızın omurgasını da sürgülü demir kapıyı da kırdı. Bu mor büyü felaket güçlüydü.

 

"Bırak onu!" Oynx saklandığı köşeden iki taramalı tüfekle aynı anda ateş açtı. Erva şimdiye parçalanmalıydı ama ona bir şey olmuyordu. Oynx'i havaya kaldırdı büyüyle ve suratını ahşap alev alıncaya kadar yere sürttü. Yüzü parçalansa da çoktan bitmiş savaşla inatlaşan Oynx hemen yanındaki Tevfik'ten bıçağı kapıp Erva'ya doğru koştu. Ne kadar topuklu ayakkabı giyse de çok hızlı koşan Oynx'in ayakkabısının topuğunu Erva tek bakışıyla kırdı. Sonra kız kardeşlerin biz adadayken yaptığı siyah-beyaz kubbe şeklindeki duvarlar gibi Erva da bu binanın etrafına mor bir kubbe duvar inşa etti saniyeler içinde ve duvar görünmez oldu. Sonra duvarlardaki blokları teker teker Oynx'e ve siyahlı kıza fırlattı ama kubbeden dolayı kimse görmedi.

 

"Yeter! Sen de nesin be?!" Siyah giyimli kız atkısını indirerek nefes almaya çalışıyordu. "İkiniz de sarı saçlısınız. Sen Violet misin?" Erva biraz sakinleşince canavar formundan insan formuna geri döndü. "Dokunma kardeşime! Senin dokunduğun her yerde felaket kopar. Bizden uzak dur!" Oynx eline yine bıçağı aldı ve Erva'ya atıldı o kadar kırık kemiği ve yarası olmasına rağmen. Parçalanmış suratına bakmak zor olan Oynx'i Erva duvara tek el hareketiyle yapıştırdı.

 

"Violet hakediyor mu bilmem ama sen kesinlikle hakettin boklu." Alara gaza geldikçe geliyordu. "Sen.. Alara! Senin yüzünden oldu. Bu kız da cadı soyundan değil mi?! Hayatım senin yüzünden mahvolamayacak kadar mükemmel!" Oynx isterse Erva'yı laflarıyla rezil etsin ama Erva'nın umrumda değil. Erva yere oturdu ve gözlerini kapatıp sakinleşti. Ellerini havaya kaldırınca yerden sarmaşıklar çıktı. Yanan zemine, kırılan duvara ve bloklara, Oynx ve Violet'e eski sağlıklarını ve kaliteyi verdi. Her şey artık düzeldi.

 

"Oynx, biliyorum ki beni sevmiyorsun. Özellikle de Alara benim arkadaşımken sevmezsin ama yardımınıza ihtiyacımız var." Erva Oynx'i sinirlendirmeden yaklaşmaya çalışıyordu."Yardım mı? Sana mı? Hem bu güçlerle yardım istemen bir yana ben size nasıl güveneyim?" Erva ilk Alara'ya baktı, sonra Alara oflayıp puflayarak Oynx'e yaklaştı. "Ben sana neler olup bittiğini anlatayım." Oynx biraz şaşırdı Alara bunu diyince. "Tamam sen anlatmadan söyleyim. Benim bundan çıkarım ne olacak?" Alara Erva konuşmadan cevap verdi. "Bunun sonunda kız kardeşlerin serbest kalmış güçlerinden isteyeceksin." Erva ve ben birbirimize şaşırarak baktık. "Onları sadece etkisiz hâle getireceğimizi sanıyordum." Erva şaşırarak söylemişti ama Alara sırıtarak döndü ve "O zaman düzeni kim sağlayacak? Düzen zaten var sadece bozanları alt etmeliyiz. Onlar sonsuz ömürleri boyunca eserleri tekrar birleştiremez mi veya sen bu mor ışıkların ne olduğunu bilmek istemez misin? Ben sizi seviyorum, evet ama benim de ihtiyaçlarım var mesela. Ömür boyu kaçak şekilde mi yaşamalıyım? Ya da sen iraden dışında bu mor büyüyle insanlara zarar vermek mi istersin? Onlar zaten ölü Erva. Sadece ruhlarını huzura kavuşturup düzen sağlanacak ve herkes istediğini veya ihtiyacı olanı kız kardeşlerin serbest kalmış güçlerinden isteyecek. Söyleyeceksin ve güçler istediğini yapacak. Düzen bizim sayemizde yeniden kurulacak." dedi. Erva'nın da benim de kafam fazla karışmıştı. "Kız kardeşler mi? Onlar şehir efsanesinden ibaret." Violet bilmiş şekilde değil daha fazla olarak korkarak söylemişti. "Bu kızın büyüleri de mi efsane? Ya da her daim taşıdığı makas ve harita?" Alara Violet'i korkutmak istememişti ama bunların hepsi korkutucuydu olaydan habersiz bir insan için.

 

"Peki, istediğimiz şey olacak, güvenmek zorundayız çünkü kız kardeşler ciddi bir konu, o zaman kabul ediyoruz." Violet ablasına döndü ve bunları söyledi. Ablası işin içinde ne kadar Alara var diye kabul etmek istemese de kabul etti.

 

"O zaman şimdi ne yapacağız?"

Loading...
0%