Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm

@hiclik_gecidi

Sabah oldu ve kaçınılmaz sonum başımda bekliyordu. Erva elindeki üç fişeği de patlattı. "Nasıl hâlâ uyuyabiliyorsun? Daha annemi uyandıracağız." Nazik Hanım'ın ağzından laf almamız gerekiyordu ve mağralara tekrar dönmeden mirası görmemiz gerekiyordu. Ama uyandırırsak mağralara gönderilme iznini unutmamız lazımdı o yüzden vazgeçtim ama Erva ve Tevfik hâlâ uyandırma taraftarıydı. Tevfik'ten ani karar olarak Nazik Hanım'ı uyandırmak için başında fişek patlatma fikrini öne sürdü ve cümlesini tamamlayamadan bu fikir reddedildi. Erva dün gördüğümüz mağralardaki gölgeleri taklit edelim ve rüyasına girelim fikrini söyledi ama uygulaması kadar düşünmesi de çocukçaydı. Reddedildi. Son olarak Nazik Hanım'dan habersizce anahtarı alabiliriz fikrini öne sundum ve son çare olarak kabul edildi. Oy birliğiyle Tevfik anahtarı ve mirası alacaktı. Nazik Hanım'dan korkuyordu -hepimiz gibi- ve ona rağmen o seçilince fısıldayarak küfretti. Kapı yavaşça açıldı ve Tevfik içeri girdi. Nazik Hanım'ın pembe sabahlığından anahtarı aldı ve eski tahta sandığın kilidini açtı. Tam mirası alıyordu ki şu bisikletlere takılan korna sesi bir anda tüm evi sardı. Nazik Hanım, Tevfik'e öyle kızgın bakıyordu ki yakalarsa parçalayacaktı sanki. Tevfik hemen mirası alıp odadan kaçtı ve biz de bisikletlere atladık hemen. Tevfik de gelince hemen dağlara doğru yol aldık. Nazik Hanım arkamızdan kafamıza eline geçen tüm vazoları fırlatıyordu. Az daha Nazik Hanım bizi gölgelerin gazabından beter edecekti.

 

Dağlara yaklaştığımızda Tevfik'in aldığı mirasın bir bez olduğunu gördük. Hayır bu bir bez değil, beze sarılı bir şey. Bezi hemen açtık ve içinden bir makas çıktı. Bir tarafı beyaz, diğer tarafı siyah ve ortasında beyaz ve siyah tarafı birbirine bağlayan ortada mor renkli bir düğme olan bir makas. "Makas ne alak-" derken Erva gözü dağlara takılı kaldı. "Acaba mağralara gitsek bu makasın ne anlama geldiği belli olur mu?" Tek bunu biliyorduk ve bir şekilde bir şeyleri birbirine bağlamamız ve ilerlememiz lazım. En yakındaki dağa ve oradan en yakındaki mağraya gittik ama hiçbir şey anlayamadık. Bir sonraki mağraya gittik ve sonunda bir halt bulduk! Ama saçma bir şey mi yoksa ipucu mu anlayamadım. Makası belli bir miktarda açtık ve makas aralığı şeklindeki büyük dağa yönlendirdik. Makas tam olunca iki ucu parlamaya başladı makasın. Orada bir şey var. Ama gölgeler tarafından parçalanmamak, tepemize bir yığın lanet indirilmeden, Nazik Hanım'ın pis pis bakışlarından kaçmak aynı anda olacak iş değil. Oturup karar vermemiz gerekiyordu.

Bir yerden başlayalım. Erva "İznimiz bitti, işimize dönüyoruz diyelim ama buralardaki bir handa kalalım." dedi. Tevfik bu fikri onayladı. Küçük bir çocuk olmasına rağmen çok çabuk kavrayıp alışabiliyordu. Zaten burada kafa dinlemeye geldik -ki dinleyemedik- geri dönüyoruz deriz. Ama eve dönünce Nazik Hanım'ın makasıyla ne yapacağız ve ona ne diyeceğiz bilmiyoruz. Sinan Bey ve Koray umarız yardım eder.

 

Eve dönerken yokuş aşağı gittiğimiz için eğlenceli. Ama hızımız arttı ve Koray çıksa karşımıza bu sefer hastanelik olur. Kimsenin kaburgası kırılmadan eve vardığımızda içeri girdik ve Nazik Hanım karşımıza geçip "Makas?" dedi. Gözleri kıpkırmızıydı.

 

Ne olmuştu?

 

Neden olmuştu?

 

Makasla bezi ona uzattık ve Erva "Anne, yarın tekrar işe gitmemiz gerek. İzin süremiz bitti. Kafa dinlemeye geldik ve dinledik. Artık dönüyoruz." dedi. Nazik Hanım pis pis bakarken bir anda bakışları yumuşadı. Masum rolü mü oynuyor bilmiyordum ama bir bahanesi vardı. "Bu makasla ne yapılacağını öğrenmiş olmalısınız. Biraz daha kalsanız? Söz bu sefer kızmayacağım." dedi. Annesinin rolünü mükemmel oynadığını gören Erva "Anne, yapabileceğimiz bir şey yok. Süre doldu ve artık dönmeliyiz. Yarın sabah yola çıkarız." dedi. Nazik Hanım'ın aklına bir fikir gelmişçesine sırıttı. "O zaman sizi havalimanına ben bırakayım." Erva "Olur." dedi. Umarım aklında iyi bir fikir vardır.

Tevfik'e biz burada kalacağız diye hanı gösterirken Koray'a yakalandık. Ama Koray ağzında sanki fermuar varmış gibi çekti. Demek ki Koray'da merak etmiş. "Koray da bizimle gelirse ve başına bir şey gelirse ailesine ne diyeceğiz?" dedim. "Ailesi mi? Ha onu ailesi çocukluğunda terk etti ve biz de ona bakmaya karar verdik. Ailesi komşumuz değil, annemin kız kardeşi. Koray iri yarı, kaslı, zeki olabilir ama hepsinin toplamı kadar saftır ve biz bunu kullanarak onu üzmemeye çalışıyoruz çünkü hem ailesi onu tekrar istemiyor hem de gidip ailesini arama potansiyeli var." Ne? Şu an gerçekten üzüldüm ama yapacak başka bir seçim yok. Ailesinin neden terk ettiği veya onların neden bakmak istemesi beni ilgilendirmez ama bu yalanı sürdürmeliymişim gibi geliyor içimden. Neyse. Sabah valizimi hazırlayıp bir hana yerleşeceğiz. Onun için uyumam ve yatmadan önce odanın kapısını kilitlemem lazım. Erva girip de fişekleriyle beni selamlasın istemem. Şimdiye kadar bu kilitleme meselesi neden benim aklıma gelmedi ki? Artık handa kapımı kilitlerim. Tevfik ve Koray'da bizimle birlikte araştırmalara devam edecek. Hanın yerini biliyorlar ve oralardan dağlara nasıl gideceğiz bilmiyoruz. Dağlar uzak ve zaten bisiklerle bile yoruluyoruz, yürüyerek nasıl yapacağız ki? Denememiz lazım. Başka çaremiz yok.

Acaba orada bir eser mi var yoksa harita mı? Eğer eserse nasıl dokunup alacağız ki? İrademizi yitirmek istemeyiz. Eğer haritaysa ülke ülke gezmemiz gerekiyor. Neyse ki Erva var. O sabah çıkmadan annesine bir gün Tevfik ve Koray'ın bizim iş yerimize gelip kalmaları, oraları görmeleri ve dinlenmelerini söyleyecek. Nazik Hanım kabul etmese bile Sinan Bey, Tevfik ve Koray'a kıyamaz. O da öyle halledilir. Her şey tamam, uyuma vakti.

Loading...
0%