Olayların üzerinden 5 ay geçmişti. Dilan'nın karnı da hafif büyütmeye başlamıştı. Soranlara kilo aldığını söylüyordu. Hala saklıyordu çünkü başka bir çaresi de yoktu.
Bir akşam üzeri Büşra nöbetten çıktığı gibi koşarak apartmana girdi. Evin kapısını hızlı bir şekilde çaldı. Bir müddet bekledi açan olmadı. Daha sonra arkasına döndü. Duygu'nun kapısının önüne baktı. İki ablasının da terlikleri oradaydı. Bu sefer Duygu'nun kapısını hızlıca çaldı. Biraz bekledi. Kapıyı Sena açmıştı. Onun bu telaşlı halini görünce sordu.
Sena: Büşra! Ne oldu? Ne bu hal?
Büşra nefes nefese kalmıştı.
Büşra: İçeri geçeyim anlatacağım.
Büşra hızlıca içeri geçti. Ablalarına bakıp heyecanlı, telaşlı bir şekilde duyduklarını anlatmaya başladı.
Büşra: Abla! Abla yardım edin lütfen! Bir şeyler yapın.
Ablaları onun bu haline anlam veremedi.
Duygu: Ne oluyor Büşra? Ne bu telaş?
Büşra: Abla... Abla ben bir şeyler duydum!
Gökçe: Gel otur şöyle!... Söyle bakalım ne duydun?
Büşra: Esin... Abim Esin'i buraya getirmeyi düşünüyormuş abla... Ne olur birşeyler yapın ya!!!
Hepsi şok olmuştu. Hep bir ağızdan şaşırdı.
Duygu-Gökçe-Zeynep: Ne!?
Zeynep: Kimden duydun bunu? Abim mi dedi?
Büşra: Hayır! Esin telefonda konuşurken duydum. Birine anlatıyordu olanları... En sonda da "Zaten beni ablasının evine götürecek. Doğuma kadar orada kalacağım." dedi.
Duygu: Bir dakika bir dakika... Hangi ablasının eviymiş bu?
Gökçe Büşra'nın cevabını beklemeden atıldı.
Gökçe: Ya abla... Kim olabilir? Tabii ki sen. Baran benden, başkalarına ablam diyerek bahsetmiyor.
Duygu: Ne! Hayatta olmaz! Kabul etmem böyle bir şeyi ya!
Zeynep: Ya Dilan öğrenirse? O zaman ne olacak?
Gökçe: O zaman Dilan Baran'a boşanma davasını şak... Yapıştırır.
Bu konuşmalar sırasında zil çaldı. Sena hemen kalkıp kapıyı açtı. Gelen Baran'dı.
Baran: İçeri geçebilir miyim Sena?
Sena: Geçebilirsin.
Baran içeri geçti. Kızlar Baran'ı görünce sustu.
Duygu: Gel Baran gel! Otur şöyle! Söyleceklerin vardır senin! İzin almak gibi!
Baran anlamıştı öğrendiklerini... Derin bir nefes aldı koltuğa oturdu. Konuşmaya başladı.
Baran: Öğrenmişsiniz! Birileri benden önce yetiştirmiş size! Ha Büşra?
Gökçe: Çokta iyi yaptı! Ne demek oluyor bu Baran? Metresini bu eve getirmek mantıklı mı sence?
Baran: Bu evin sahibi sen misin Gökçe?
Gökçe çok sinirlenmişti. Aniden kalkıp Baran'ın yakasına yapıştı.
Gökçe: Bana bak! Sana bir çarparsam sümük gibi duvara yapışırsın! Düzgün konuş benimle!
Duygu kalktı Gökçe'yi Baran'dan ayırdı.
Duygu: Gökçe dur! Bir konuşsun bakalım. Ondan sonra ne yapıyorsan yap!
Gökçe Duygu'nun sözünü dinleyip söylenerek yerine oturdu.
Duygu: Evet Baran seni dinliyoruz!
Baran: Evet duyduklarınız doğru abla... Esin'i göz önünde bulundurmak lazım. Onun için de onu bu eve getirmek istiyorum!
Duygu sinirle gülümsedi. Elini masaya vurdu.
Duygu: Ya ben istemezsem?
Baran: O zaman... Kendi evime...
Duygu: He yani yuvamı yıkmaya kararlıyım diyorsun?
Baran: Ya abla ne yuva yıkması? Ben sadece Esin'in karnındakini düşünüyorum. Esin umrumda değil!
Duygu gözlerini kapattı. Sakince düşündü. Aklına biraz görümcecilik yapası geldi.
Duygu: Tamam! Ama bir şartım var.... Öyle hamileyim diye oturup yatmak yok! Arada ev işlerinde de yardım edecek bana. Merak etmeyin ağır işler vermem ona.
Baran bu cevabı şartlı da olsa çok sevmişti.
Baran: Teşekkür ederim abla... Ben o zaman gideyim arabadan getireyim onu.
Kızlar bunu duyunca çok şaşırdı.
Duygu: Bir de arabada mı?
Baran onu duymamıştı bile. Gökçe, Zeynep ve Büşra evlerine gitmek üzere ayaklandılar. Tam o sırada Dilan merdivenlerden olanları izliyordu. Tabi Baran'ın Esin'i getireceğinden haberi yoktu. Tam o sırada Baran Esin'le beraber içeri girdi. Dilan onları birlikte görünce şok geçirmişti. Gözyaşlarıyla birlikte koşarak eve girdi evin kapısını şiddetli bir şekilde çarptı. Bu çarpmayla beraber herkes olduğu yerde irkildi. Baran kapıyı çapanın Dilan olduğunu anladı.
Baran: Abla siz içeri girin... Ben gidip Dilan'a bakayım.
Herkes içeri girdi. Baran koşar adımlarla kendi katına çıktı. Cebindeki yedek anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Dilan koridorda deli gibi bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Baran onu durdurdu. Dilan kendini geri çekti. Bağırarak konuşmaya başladı. Bir yandan da ağlıyordu. İkizler ise korku dolu gözlerle onları izliyordu.
Dilan: Dokunma bana be!
Baran: Dilan bak açıklayabilirim.
Dilan: Neyi açıklayacaksın ya neyi? Önce gidip eski sevgilinle yatıyorsun! Sonra onu hamile bırakıyorsun! Şimdi de utanmadan bir de onu alıp bu apartmana, ablanın evine getiriyorsun!
Baran: Ya bir açıklamama izin ver izin!!
Dilan: Kes sesini be! Senin ne sesini duymak istiyorum! Ne de yüzünü görmek istiyorum! Al o sevgilini de nereye gidiyorsanız gidin!
Baran o sinirle kapıya yumruk attı. Dilan şok olmuştu. İkizler birbirlerine sarıldı. Baran daha sonra sakince Dilan'a yaklaştı. Dilan ağlamıyordu. Sadece kendini geri çekmekle yetindi.
Dilan: Sakın! Sakın bana dokunayım deme!
Kızlar sesleri duyup hemen yukarı çıkmıştı. Onlar girdiğinde ise Baran çıkmıştı. Zeynep ikizleri birbirlerine sarılı halde görünce onları alıp odalarına götürdü. Gökçe de Dilan'ın yanına gitti. Onu da odasına götürdü. Dilan odaya girince yatağın üstüne oturdu. Kara kara düşünmeye başladı. Bir kaç dakika sonra Gökçe bir şey farketti. Farkettiği şey Dilan'ın karnıydı. Normalden biraz fazla şişmişti. Elini Dilan'ın karnına götürdü. Dilan artık tepkisiz kalmıştı. O sırada Dilan'ın karnında bir kıpırtı oluştu. Gökçe'nin şaşkınlıktan gözleri açıldı. Dilan ise sakin bir şekilde Gökçe'nin yüzüne bakıyordu.
Gökçe: Dilan... Dilan sen...
Dilan: Evet hamileyim.
Gökçe: Ve o sen hamileyken sana bağırdı öyle mi?
Dilan: BİLMİYOR! Hamile olduğumu bilmiyor! Ondan saklıyorum. Tam 2 aydır... Başlarda aldırmayı düşündüm
Ama sonra... Dedim niye aldırıyorsun?
Gökçe: P-peki şimdi?
Dilan başını çaresizce iki yana salladı. Bir yandan da ağlıyordu.
Dilan: Bilmiyorum Gökçe! Bilmiyorum... Başta boşanmayacaktım. Ama şimdi... Boşansam daha iyi...
Gökçe: Saçmalama Dilan! Tabi ki boşanmayacaksın! Boşanıp ne yapacaksın? Meydanı o yolluya mı bırakacaksın? Benim bildiğim Dilan böyle bir şey yapmaz... Sen bilirsin yine tabi de...
Gökçe'nin bu sözleri Dilan'a cesaret vermişti. Ama yine de ne yapacağını bilmiyordu. Birden usulca yatağa yattı. Üstünü örttü.
Dilan: Sanırım biraz uyumam lazım.
Ikizlerin Odası
Zeynep ikizlerle beraber odada oturuyordu. Ikizlerin hala korkudan çıtı çıkmıyordu. Zeynep onların bu halini görünce yanlarına oturdu. Bir kaç soru sormaya karar verdi. Soruyu Ömer'e yöneltti
Zeynep: Ömerciğim... Sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin anlaştık mı?
Ömer: Annaştııık!
Zeynep: Baban annene vurdu mu?
Ömer, halasına baktı. Başını öne eğdi.
Ömer: Söyleysem babam bana kızay mı?
Zeynep hemen onun elini tuttu.
Zeynep: Hayır. Kızamaz. Hem kızsa da babandan büyük 4 tane amcan var senin. Onlar babana kızar.... Hadi söyle bakalım... Vurdu mu?
Ömer başını hayır anlamında salladı.
Zeynep: Peki... Ne yaptı?
Ömer: Kapıya yumyuk attı.
Yusuf hemen atladı.
Yusuf: Babam sana kızacak...
Ömer'in gözleri dolmuştu.
Ömer: Hayıy kızmicaaak! Kızmicak dimi haya!
Zeynep kollarını açtı.
Zeynep: Hayır. Kızamaz size.... Hadi şimdi siz yatın uyuyun.
Zeynep, Ömer ve Yusuf'u yatırdı. Yanaklarına birer öpücük kondurdu.
Ömer: Haya!
Zeynep: Efendim?
Ömer: Bu gece bizde kayıy mısın?
Zeynep: Tabi kalırım bebeğim... Hadi iyi geceler size.
İkizler hemen uykuya dalmıştı. Zeynep usulca odadan çıkıp kapıyı kapattı. Gökçe çoktan çıkmış mutfak masasında dalgın dalgın oturuyordu. Zeynepte karşısındaki sandalyeye oturdu. Bir müddet ortalık sessizleşti. Sessizliği ilk bozan Gökçe oldu.
Gökçe: Hamileymiş...
Zeynep: Kim hamileymiş?
Gökçe: Dilan... 4 aylık hamileymiş. Ama Baran bilmiyormuş. Ondan saklıyormuş 2 aydır.
Zeynep hayretle dinliyordu Gökçe'yi.
Zeynep: Peki şimdi ne olacak?
Gökçe: Kim bilir?
Gökçe telefonla Büşra'yı aradı. Büşra yarım saat sonra yukarı çıktı.
Sabah
Sabah olmuştu. Baran gece eve gelmemişti. Kim bilir neredeydi? Gökçe ve Zeynep kahvaltıyı hazırlamış Dilan ve çocukların uyanmasını bekliyordu. 15 dakika sonra onlar da uyandı. Dilan telefonda biriyle konuşuyordu.
Dilan: Haftaya mı geliyorsun?... Tamam anneciğim.... Evet iyiyim ben... Çocuklar da iyi... Tamam... Görüşürüz.
Telefonu kapatıp masaya oturdu.
Dilan: Günaydın.
Gökçe: Sana da günaydın... Ne olmuş?
Dilan: Annem... Haftaya İstanbul'a geliyormuş.
Gökçe yüzünü buruşturdu. Dilan'ın annesi Vildan Hanımı pek sevmiyordu. Çünkü ikizlerin erken doğumunda Baran'ı sorumlu tutmuştu. Gökçe de konuyu zoraki evliliğe getirince ortalık baya gerilmişti. O günden sonra Baran kayınvalidesiyle aynı ortamda bulunmuyordu... E şimdi de Esin olayını duymuştu. Gökçe Baran'ı suçlu bulmuyordu. Çünkü o gece olanları Baran Gökçe'ye bir bir anlatmıştı. Gökçe de kızlara tabii ki. O gece Baran başka bir pavyona gitmiş deli gibi sarhoş olmuştu. Aynı pavyon da Esin de vardı. Baran'ın sarhoşluğundan faydalanıp onunla birlikte olmuştu. Tabi bunu Dilan bilmiyordu. Konuşmadan kahvaltı yapmaya başladılar. Sessizliği ilk bozan Gökçe oldu.
Gökçe: Ne yapacaksın?
Dilan ikizlere baktı.
Dilan: Bunu çocukları yanında konuşmayalım istersen Gökçe?
Gökçe: Haklısın.
Dilan göz ucuyla salona baktı. Hemen toparlanıp umursamaz bir tavırla sordu.
Dilan: Gelmemiş beyefendi.
Gökçe: Hmmm evet gelmemiş. Kim bilir nereye gitti?
Dilan Baran'a hala çok kızgındı. Sert bir sesle cevap verdi.
Dilan: CEHENNEME KADAR YOLU VAR!! CEHENNEME...
İkizler annesinin bu ses tonundan irkildi ve annesine baktı. Zeynep onların bu halini görünce yalancı bir öksürme yaptı ve masanın altından ayağıyla Dilan'ı dürttü. Dilan Zeynep'e baktı. Zeynep göz ucuyla ikizleri işaret etti. Dilan başını çevirdiğinde ise ikizler hala ona bakıyordu. Dilan utandı.
Dilan: Eeee... Hadi bakalım kahvaltınızı yapın sonra da doğruca oyun oynamaya.
Yusuf: Annee.... Apaytmanda oynayabiyiy miyiz? Yütfeeeen!
Ömer: Yütfen Yütfen yütfen!
Dilan: Tabii ki oynayabilirsiniz.
Yusuf-Ömer: Oleeey!
Yarım saat sonra kahvaltı faslı bitmişti. İkizler doğruca oyun oynamaya gitmişti. Kızlar da bulaşıkları makineye yerleştirmek üzere mutfağa girdi. Dilan da arkalarından bir teklifle geldi.
Dilan: Kızlar ben diyorum ki... Bugün elti-görümce günü mü yapsak? Hazır aşağıdaki yollu da nöbetteyken... Böyle 10 kişi toplansak eşlerimizi çekiştirsek... Nasıl olur?
Kızlar teklifi beğenmişti.
Zeynep: Olur ama baştan söyleyeyim. Bu çekiştirme aramızda kalacak. Sonra abilerimize söylemek yok.
Dilan: Bana uyar. Sen diğerlerine söyle. Benim de bir şartım var. Hiç bir şekilde bu Esin konusu açılmayacak. Benim moralimi bozmayın.
Gökçe: Sen merak etme o iş bizde... Sen şimdi söyle bakalım. Düşündün mü bu boşanma işini?
Dilan derin bir nefes alıp cevap verdi.
Dilan:Offff...Düşündüm.
Boşanmayacağım. Her ne kadar benim kalbim kırık olsa da Baran benim kocam, çocuklarımın da babası. Ben o YOLLU ya meydanı bırakmam öyle.
Zeynep: Aferin kız.
Gökçe: Neyse biz kısır yapalım. Gruba da yazayım teklifi, şartları falan... Ha bir de herkes bişey yapıp getirsin. 2 saat sonra burada gün yapalım.
Dilan: Aynen öyle.
Gökçe hemen gruba yazdı. Sonra da gelip sonucu söyledi.
Gökçe: Herkes okey.
Dilan: Güzeeeel... Peki ya benim şartım?
Gökçe: İkinizin şartı da kabul edildi.
Büşra: Kim ne yapıyor abla?
Gökçe: Beste abla kek yapacak, Fatma abla çekirdek getirecek, Gamze abla poğaça yapacak, Zeynep abla yaş pasta yapacak veee Feride de patates salatası yapacak.
Zeynep: Peki ya ablam?
Gökçe: Ona da çay demle dedim.... Yalnız bunlardan aşağı yani cettoya da gidecekmiş. Herkes kocasını da düşündü. Dilan bir an fısıltıyla şöyle dedi.
Dilan: Acaba Baran da olur mu?
Yani fısıltıyla söylediğini sandı... Kızlar bu fısıltıyı net bir şekilde duymuştu. Herkes işine döndü. Daha sonra da kısır yapıldı.
2 Saat sonra
Apartmandan güzel kokular gelmeye başlamıştı. Önce Feride geldi. Sonra Beste ve Fatma geldi. Sonra Duygu geldi. En sonda da Gamze ve Zeynep geldi. Gökçe ve Zeynep hemen tabakları hazırlamaya başladılar. Önce 5 tane tabağı hazırladılar. Tam o sırada Dilan mutfağa girdi. Beşinci tabağı görünce kızlara seslendi.
Dilan: Beşinci tabağı boşuna hazırlamışsınız. Baran yok bence.
Gökçe Dilan'a döndü ve gülümsedi.
Gökçe: Bence var... Neyse şimdi Zeynep ve Büşra indirecek tabakları. Görecekler bakalım var mı yok mu?
Zeynep ve Büşra 5 dakika sonra ellerinde tabaklara aşağı inmeye başladı. İnerken de merak ediyorlardı. Acaba Baran abileri orada mıydı? Cetto'nun kapısının önünde durdular. Zeynep elindeki tepsiyi yere bıraktı ve dükkanın zilini çaldı. Tepsiyi eline tekrardan alıp beklemeye başladılar. 2 dakika sonra kapı açıldı. Kapıyı açan Hilmi'ydi.
Hilmi: Hoşgeldiniz... Geçin bakalım içeri.
Zeynep ve Büşra içeri girdi. İçeride Berk, Atakan ve Metin de vardı. Ama Baran yoktu.
Metin: Ooo hoşgeldiniiiiz... Ayy çok nefis görünüyorlar.
Zeynep: Afiyet olsun abicim.
Berk: Ayyy kısır... Acı yok değil mi içinde?Zeynep: Var... Sen nasıl Urafalısın be?
Berk: Acı sevmiyorum kardeşim!
Zeynep: Öyle mi abicim?
Atakan: Poğaça neyli?
Büşra: Peynir.
Atakan: Iyi... Yoksa yemezdim.
Zeynep: Sen peynirli poğaçadan başka bir şey yemiyor musun abi?
Atakan: Yemem öyle.
Zeynep: Hmmm.
Hilmi: Ay ne çok şey buldunuz hee? Yiyebildiklerinizi yiyin yemedikleriniz kalsın.
Büşra: Değil mi?
Zeynep: Valla tek anlayışlı olan abim sensin.
Büşra beşinci tabağı da koydu.
Büşra: Bu tabakta burda kalsın. Yiyen olur belki.
Metin: Olmaz mı? Baraaaaan! Hadi lan yemekler geldi.
Kızların "Baran" lafını duyunca yüzlerinde gülümseme oluştu...Baran lavabodan çıktı.
Baran: Geldim abi geldim.
Kızlar abilerini görünce koşarak boynuna sarıldı. Baran yutkundu o da kardeşlerine sarıldı.
Zeynep: Burada mı yattın?
Baran: Evet.
Zeynep derin bir nefes aldı.
Zeynep: Neyse biz şimdi yukarı çıkalım.. Sonra konuşuruz bunları. Size afiyet olsun.
Büşra ve Zeynep hızla yukarı çıktılar çünkü dedikoduları kaçırmak istemiyordu. Gökçe onları görünce merakla sordu.
Gökçe: Kızlar... Sonuç?
Kızlar gülümsedi.
Büşra: Evet vardı.
Zeynep: Zaten dün Cettoda kalmış.
Gökçe onları dinleyen Dilan'ı hissederek ona döndü.
Gökçe: Bak varmış. Gördün mü?
Dilan soğuk bir ses tonuyla konuştu.
Dilan: Aman canım bana ne! Neyse hadi içeri geçelim de dedikodulara başlayalım.
Dedikodu Time
Gamze: Ay geçen gün markete gittik Neva'yla. Metin'e de Parla'yı, Zehra'yı ve Kaan Efe'yi bıraktım hani biz alışveriş yaparken o da çocuklara baksın... Eve bir geldim. Her yer her yerde. Çocuklarla oynayacağım derken evi alt üst etmiş. Allah'tan sonra bana yardım etti de evi topladık.
Gökçe: Hayır yani çocuklarla oynarsın tamam ama evi de dağıtmazsın be...
Gamze: Gerçi ben tek başıma da üstlendiğim olmuştu. Beni bir zamanlar aldattığında... Neyse.
Kızlar şok olmuştu. Özellikle de görümceler.
Gökçe: Bir dakika bir dakika... Abim... Seni aldattı mı?
Gamze sustu. O günü hatırlamak istemedi.
Gamze: Boşverin. 9 yıl önce olan bir şey... Geçti gitti.
Zeynep duyduklarına inanmamıştı. Neler olmuştu öyle?
Duygu: Sonra? Sonra nasıl affettin?
Gamze biraz utanarak cevap verdi.
Gamze: İşte... Özür bebeklerle... Öyle.
Dilan bunu duyunca istemsizce eli karnına gitti. Gamze bunu görünce dayanamayıp sordu.
Gamze: Senin de mi karın ağrın var? Bu aralar bende de var.
Gökçe hemen lafa atladı.
Gökçe: Yok onda da bir tane özür bebeği var karnında.
Gökçe'nin sözleri herkesi çok şaşırtmıştı. Dilan başını öne eğdi. Çok utanmıştı.
Gamze: Aman canım bebek olsun özür olsun... Baran ne tepki verdi peki?
Dilan: B-bilmiyor ama akşam topluca yiyeceğimiz yemekte açıklayacağım.
Beste: Açıkla valla. En çokta Esin'in surat ifadesini görmek istiyorum.
Dilan: Merak etme onu ben de görmek istiyorum.
Akşam yemeği
Akşam için yemekler hazırlanmıştı. Cetto'nun bir köşesinde bulunan büyükçe bir masa hazırlanıyordu. Masada kardeşler ve gelinler oturacaktı. Çocuklar için masa kafeye kurulmuştu. Dilan yavaşça aşağı indi. Giriş katta Esin'i gördü. Esin Dilan'ı görünce karnını sevmeye başladı.
Esin: Yemeğe davet için teşekkür ederim!
Dilan Esin'in yüzüne bakmadan cevap verdi.
Dilan: Rica ederim!
İçinden de şöyle ekledi. "O akşam yemeğini sana zehir edeceğim. Görürsün sen!"
Dilan Cetto'ya indi. Arkasından da Esin indi. Baran onları görünce kalakaldı. Esin'in yanına gitse Dilan'ın o kıskanç, dehşet saçan gözleriyle karşılaşacaktı. Dilan'ın yanına gitse Esin'e ne diyecekti?
En sonunda ikisinin ortasına gidip ortaya konuştu.
Baran: Oturun hadi!
Dilan ona baktı ama Baran ona bakmıyordu. Göz devirip sandalyeye oturdu. Vereceği haberi düşünmeye başladı. Nasıl verseydi?
Yarım saat sonra yemek başladı. Başta hiç kimse konuşmadı. Gökçe arada Dilan'a bakıyordu. Dilan onu görmüştü ama daha zamanı değildi. Bir an başını Esin'e çevirdi. Baran onunla ilgileniyordu. İçinde fırtınalar koptu. Biraz daha beklemeye karar verdi.... 10 dakika sonra cesaretini toplayıp haberi vermeye karar verdi. Baran dahil herkes yemek yiyordu. Dilan yemeğini yarıda bırakıp derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
Dilan: Bu yemeği istememin sebebi size bir haber vermek içindi... Biliyorsunuz bizim durumları... Esin'in hamileliği falan..
Dilan'ın gözünden bir kaç damla yaş geldi ama hemen elinin tersiyle sildi. Baran yemeğini yarıda bıraktı Dilan'ı dinlemeye başladı ama yüzüne bakmıyordu. Dilan Baran'a göz ucuyla baktı ve devam etti.
Dilan: Ben bundan iki ay önce bir şey öğrendim ama kimseye söylemedim. Baran'a dahil.
Baran bir an Dilan'a döndü ne diyeceğini merak etmişti gerçekten. Hemen önüne döndü.
Dilan: Ben... Ben... Ben hamileyim.
Dilan bunu keyifle söylemişti. Baran'ın bir an gözleri kocaman açılıp Dilan'a döndü.
Baran: Ne diyorsun sen? N-ne hamileliğinden bahsediyorsun?
Dilan gülümseyip Baran'a cevap verdi.
Dilan: Kendi hamileliğimden bahsediyorum Baran! 4 aylık hamileyim!
Dilan keyifle Esin'e döndü. Yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyordu. Esin'in beti benzi atmıştı. Sinirli sinirli nefes alıp veriyordu. Birden kalkıp sinirli bir şekilde yürüyerek dükkandan çıkıp eve gitti. Herkes pür dikkat olanları izliyordu. Baran hala şoktaydı ve sinirden bacağını titretmeye başladı. 5 dakika sonra elini masaya vurup ayağa kalktı. Dilan'a baktı onu kolundan tutup kaldırdı.
Baran: Benimle gel! Hemen!
Atakan da hemen ayağa kalktı.
Atakan: Baran kızın kolunu bıraksana!
Baran: Bişey yapmicam abi merak etmeyin! Sadece bizi yalnız bırakın!
Baran bu sözü sonrası Dilan'ı kolundan tutup eve çıkardı. Şiddetli bir şekilde kapıyı çarptı. Derin bir nefes aldı. Sinirli bir şekilde konuşmaya başladı.
Baran: Ne demek hamileyim? Ne demek ya? Ne zaman oldu nasıl oldu? Offff!
Dilan gayet sakin bir şekilde cevap verdi.
Dilan: O gece sarhoş muydun Baran sen? Nasıl hatırlamıyorsun? He içip içip özür dilediysen bilemem orasını... Hem niye şaşırıyorsun ki? Ben senin metresin miyim ki benden hesap soruyorsun? Ben senin karınım karın.
Baran iyice delirmişti sinirinden.
Baran: Ya biz zoraki evlilik yaptık ya! Ya ben kendi hayatımdan vazgeçtim! Babamın yüzünden ben... Zorla ilk gece yaşadım! Evet ilkinde hamile kaldın. Ama bu... Bu biraz beni aşar! Kusura bakma!
Dilan'ın bu sözler karşısında sabrı kalmamıştı. Güçlü bir şekilde Baran'a tokatı yapıştırdı. Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar dökülerek konuşmaya devam etti.
Dilan: Ya 5 sene ya 5 seneee! 5 sene önce olmuş bir şeyi sen sürekli, her fırsat bulduğunda dile getiriyorsun! Ben senin yüzünden bu bebeği aldırmayı düşündüm ya! Ama sonra dedim ki Dilan neden aldırıyorsun? Belki bu bebek sizin aranızı düzeltecek! Ama yok! Sen burada gelmişsin bu beni aşar diyorsun! Bana çok nadir dokunuyorsun Baran sen! Hatırlıyor musun? 3 sene önce benden boşanmak istemiştin ama çocuklar sayesinde boşanmamıştın! Ben her gün ağladım beni sev diye! Ama sende değişen hiç bir şey olmamış Baran!
Dilan sözlerini bitirdikten sonra koltuğa oturup elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya devam etti. Baran onun bu halini görünce dayanamayıp yanına oturdu ona sımsıkı sarıldı.
Baran: Özür dilerim. Çok özür dilerim. Bu bebek bizim mucizemiz. Ben senin yanında olacağım.