37. Bölüm

22.Bölüm

Hilal Gündoğdu
hilal.gundogdu

İlk hediyem, ilk defa küçüklük aşkım tarafından verilmişti. Evet biraz saçma biliyorum ama o benim bir nevi dostum olmuştu, her ne kadar atışsak da genelde iyi geçinirdik.

Ayaz beni nasıl bu bileklikten tanımıştı? Bilekliği sadece küçüklük arkadaşım biliyordu ve soruma Ayaz'ın ben vermiştim yanıtı ile ani bir şok yaşadım. Bu çocuk şu an gerçekten ciddi değildi, böyle bir şey olamazdı.

Yıllardır aradığım, samimi olduğumuz o çocuk Ayaz olamazdı, sonuçta o daha nazik ve kibardı tabi dalga geçmeleri hariç.

Ayaz benim donup kalmamla birlikte yatakta tek kolundan destek alarak kafasını eline yasladı ve bana gülerek baktı "Ne oldu yoksa beni hatırlamadın mı?" bu çocuk şerefsiz değilse bende neyim.

"Neden daha önce söylemedin?" bir an düşünür gibi yaptı ama düşünmediğini gayet iyi biliyordum "Anlamanı bekledim ama sen anlamadın."

şu ana kadar normalde anlamam lazımdı fakat o kadar uzun süre geçmişti ki ben onu hatırlamadım.

Odada yumuşak gülme sesi duyuldu "Anlaman lazımdı bir de özellikle küçükken dediğim gibi aptal sarışın demiştim." haklıydı, bana bunu diyen tek kişi Ayaz'dı. Dudaklarımda minik bir gülümseme oluştu "Bana neden öyle seslenmeye başlamıştın?" bir an düşündükten sonra hatırladı

"Sanırım beraber puzzle yapıyorduk ama sen yapmıyordun ben de sana aptal sarışın demiştim." küçükken bile aynıydı "Ah, ama unutma sen bana aptal sarışın dedikten sonra seni dövmüştüm." gözleri büyüdü "İstemesem kendimi savunurdum ama beni dövmene izin verdim çünkü bana dokunabiliyordun." buna gerçekten diyecek bir şey bulamadım. Hangi akıllı sırf temas var diye dayak yemeyi kabul edebilirdi ki? Ama o ederdi çünkü Ayaz'dı.

Küçüklük anılarımızı tam olarak hatırlamasam da aklımda olan birkaç anı vardı ama en belirgin olanı onunla tanıştığımız gündü.

"Büyümüş olabilirsin ama gözümde her zaman o minik, hırçın kız çocuğusun." yatakta hafifçe sürünerek yanıma kadar geldi.

Bu çocuğun hiç de utanması yoktu "Ne yapıyorsun?" Ayaz gülerek baktı "Sana yanaşıyorum." bunun farkındaydım zaten! Ondan uzaklaşarak geri çekildiğimde dudaklarındaki gülümseme azaldı "Başka yatak yok işte yan yana yatacağız, uzağa gidip durma."

"Aynı yatakta yatmamız dibime gireceğin anlamına gelmez."

"Başka bir yere girmediğime dua et." utançla kızarırken onu hızla göğüsünden ittim ve ciddi kalmaya çalıştım "Uzaklaş!" tınlamadı bile , bir elini belimin arkasından geçirerek beni kendine çekti. Kendimi onun göğüsüne yapışmış bir şekilde buldum, beklemeden kafasını boynuma gömdü.

Şaşkınlıkla onu itmeye çalışırken beni daha sıkı kavradı "Çok güzel kokuyorsun, özellikle de benim kıyafetlerim ve kokum içerisindeyken."

"Çekil ve bana dokunma." sözlerimin onu şaşırttığı çok açıktı, hemen beni bırakarak geri çekildi

"Peki." tek kelimesi bu oldu. Sinirle yataktan kalktım sonuçta sırf evinde başka kalacak oda yok diye aynı yerde bir gecelik kalacak olsak da bana bu şekilde yaklaşması asla hoş değildi.

"Bir daha bunu yapma Ayaz, Düşmanlar bunu yapmaz." yüzü oldukça asıldı "Düşmanlar mı? artık o evreyi geçtiğimizi sanıyordum."

"Hayır sen düşman olduğunu ilan ettiğin günden beri öyleyiz ve bu değişmeyecek, kendine gel lütfen." aynı şekilde o da yataktan kalktı ve benim olduğum yere yaklaştı "Düşman olmaya devam mı etmek istiyorsun?"

"Ben en başında da düşman değildim bunu sen başlatmıştın."

"Başlattım ve bitirmek istedim."

"Bitiremezsin."

"Neden? Neden sorun çıkarıyorsun?"

"Ben unutmam Ayaz, yaptıklarını da unutmadım sana güvenemem." bir adım daha yaklaştı "Ama deneyebilirsin" olumsuz olarak kafamı iki yana salladım. Kim ona bunca şeyi yaşatmış bir kişiyle bu kadar samimi olmak isterdi ki? Belki arkadaş olabilirdik ama bundan daha da öte asla olamazdık çünkü biz Kumsal ve Ayaz'dık, hem bir bütün hem de bir hiçtik.

Hazır abilerimle yeni tanışmışken üstelik yarın annem ve babam ile de tanışarak yeni hayatıma başlayacakken kendimi boş yere üzemezdim o yüzden Ayaz'a baktım ve hafifçe gülümsedim "Boş ver kahve içmeye ne dersin?" olayı uzatmama şaşırarak baktıktan sonra başını hafifçe salladı "Olur belki iyi gelir." odanın kapısını açtığında ilk önce önden ben çıktım arkamdan ise hızlı adımlarla gelerek bana yetişti.

Aşağıya indiğimizde onların mutfağını pek bilmiyordum bu yüzden kahveleri o yapmayı teklif ettiğinde kabul ettim. Koltukta oturarak kahveleri yaparken onu izlemeye başladım. Aklımda hala küçüklük arkadaşımın o olduğu sözleri dönüyordu, belki stresi azaltmak için bu anlardan bahsedebilirdik.

Aslında küçüklük anılarımın yarısını tam net olmasa da hatırlayabiliyordum, mesela Ayaz küçükken çok tatlı bir çocuktu şu anki haline hiç benzemiyordu. Yine sert bir tavrı vardı fakat benim ne zaman bir yerim yaralansa ben ağlamasam bile o benim yaralarıma bakıp ağlardı. Biraz komik gibi gelebilir fakat öyleydi , aklıma ben düştüğümde nasıl ağladığı geldi. Bacağımın yanında oturmuş ve yaraya bakıyordu, ayrıca her baktığında ise daha da çok ağlayarak "Acıdı mı sarışınım?" diyordu. Küçükken bile bana sarışın demeyi asla ihmal ediyordu bu yönü bir nevi tatmin ediciydi. Annem ise o ağlarken sürekli ağlaması gerekenin ben olduğunu o olmadığını söylese de Ayaz kendini tutamaz hep ağlardı.

İlk tanıştığımızda daha yaklaşık beş yaşındaydım o ise altı yaşındaydı. Annemler bir gün yine şirket ortaklarına yemek davetine giderken ilk defa bende gitmek istemiştim ve tüm hikaye orada başlamıştı. Oraya vardığımızda benim gibi bir çocuk daha olduğunu bilmiyordum.

Annem onunla oynamamı ve onları baş başa bırakmamı istediğinde Ayaz beni odasına götürmüştü, çok net hatırlarım yüzünde şaşkın bir ifade vardı fakat gözleri kocaman açılmıştı. Odada onun arabaları ile oynamaya çalışırken beni inceliyordu. Küçüklük hali bile bana düşkünken büyüklük halini anlatmak zor. Arabaları ile oynamama bir şey demedi genel olarak erkek çocuklar oyuncaklarını paylaşmayı sevmezdi fakat o benimle paylaşıyordu. Küçüktüm ve dikkatimi köşedeki araba çekmişti , ona uzanmak isterken Ayaz onu çekerek aldı ve "Anlaşma yapalım mı sarışın?" evet ilk defa o zaman bana sarışın demişti. Küçükken daha saf olduğundan anlaşmanın ne olduğunu duymak istiyordum çünkü o araba çok ilgimi çekiyordu. "Eğer saçına dokunmama izin verirsen sana arabayı veririm." demişti ben ise arabayı çok istediğimden kabul etmiştim ve saçıma dokunmasını beklemiştim. Ayazın eli saçlarımda gezerken gözüm arabadaydı, her şeyin sadece masum yönünü düşünen bir çocuktum. Ayaz elini saçlarımda gezdirirken "Gerçek saçın mı?" diye sormuştu bense onayladığımda gözleri hayretle büyürken saçımı incelemeye devam etmişti, ayrıca mavi gözlerime bakmaktan da kendini alamıyordu. Sonunda saçlarımı bıraktıktan sonra elime o arabayı vermişti ve sorun etmeden oynamaya başlamıştım.

"Saçların çok güzel, gözlerin de öyle." küçüklük halinde bile çok tatlı ve flörtözdü. Ben ise onun saçlarına baktığımda tam renkleri bilmediğim için bir anda "Sen de kumralsın." demiştim o ise yüz asarak "Ben kumral değilim!" diye inatlaştığında bu sefer bende onun gibi yüz astım

"Benim kumralım olsan olmaz mı?" Ayaz küçük olsa bile dudak büzmeme karşı gelememişti "Tamam, ama ağlama." yüzümdeki gülümseme gerektiğinde geri gülümsemiştim ve "Benim kumralım!" demiştim, o da devam etmişti "Evet sadece senin kumralınım."

Bizim hikayemiz tam olarak burada başlamıştı fakat ikimiz de farkında değildik.

Adımı bilmediği için bir süre onlara gittiğimizde adımı bilmediği için bana hep sarışın ve sarışınım diye hitap etti. Aradan bir yıl geçmişti o yedi ben ise altı yaşındaydım fakat o çoktan büyümüş gibi davranıyordu, aslında davranışlarını yetişkine benzetme çabası çok komikti.

Bir gün onlarda bahçede oynarken Ayaz'ın iki kişilik bir büyük aküllü arabası vardı ve ben hep ona binmek istemiştim ama o izin vermemişti.

O gün bahçede oynarken biraz dinlenmek için havuzun kenarına oturduğumda Ayaz çimenlerin üzerinde o aküllü arabayı sürerek yaklaştı, çok komik görünüyordu ama o yaştayken nedense bunu havalı bulmuştum. Üzerinde bir takım elbise ve gözlerinde de gözlük vardı, Aküllü arabayla çimenlerin üzerinde direksiyon çevirerek bana hava atıyordu. O aküllü arabayı hep sevdiğim için yine gözlerim onda kalmıştı, resmen hava atıyordu ben ise tüm sinirimle kalktım ve aküllü arabaya yaklaştığımda durdu. Gözlüklerini indirerek bana alaycı bakış atarak "Sen binemezsin." demişti diye hatırlıyorum, ben ise bir anda saçlarını tutup bir anda çektiğimde çığlık atmıştı, fakat o kadar sinirliydim ki Ayaz'ı o aküllü arabadan sürükleyerek indirmiştim. Anılar zihnimde canlanırken tekrar gülmemi tutamadım, onunla iyi kötü bir sürü anımız vardı.

Aküllü araba faciası sonucunda ikimiz de azar yemiştik, fakat her ne kadar onu orada dövmüş olsam da yaklaşık bir saat sonra gelip

"Özür dilerim" demişti aslında özür dilemek için bir sebebi de yoktu onu döven bendim. O anlık masumlukla "Neden özür diliyorsun, sana vuran benim." demiştim o ise "Ama vururken elin acımıştır." ona vurduğu için özür dilemesi gereken kişi benken , sırf ona vururken elim acımıştır diye benden özür diliyordu.

Günlerim onunla genelde eğlenceli geçiyordu ve artık samimi olduğumuz için annemler beni sürekli Ayaz'ın evine bırakıyorlardı.

Bir gün yine evlerinin kapısından girdiğimde yanıma "Sarışın!" diye tekrar ederek ve bağırarak geldi bense aynı şekilde "Kumral!" diye bağırarak koştum, hemen arkasından annesi Aslı abla ve babası Cenk abi geldi ikisi de gülümsüyordu. Bu gün onların evinde yatıya kalacaktım ve Ayaz büyük ihtimalle bu yüzden çok heyecanlıydı.

İlerleyen saatlerde Aslı abla bize bir çizgi film açmıştı ve birlikte onu izliyorduk, yanımızda ise birkaç atıştırmalık ve abur cubur vardı. Ayaz kendi yemek yerine sürekli benim ağzıma bir şeyler sokuyordu "İstemiyorum kumral." itiraz etsem de ağzıma meyve sokmaya devam etti "Hayır şekerleme yok, meyve ye sarışın." itiraz etme hakkım yoktu bense onun verdiği meyveleri yemeye devam ettim. Çizgi film olarak onun isteği olan Rapunzel'i izliyorduk. "Bak sarışın! O da senin gibi sarı." bu çocuğun sarı olan şeylere benim sayemde zaafı olduğunu söyleyebilirdim.

Aslı abla gelerek yatma saati geldiğini söylediğinde ikimiz de aynı anda konuşmuştuk "Ben sarışınla uyumak istiyorum.", "Ben kumralla uyumak istiyorum." her zamanki isteğimiz olduğu için Aslı abla şaşırmadan bizi Ayaz'ın odasına götürdü. İkimiz de yatağa yattığımızda odadan çıktı ve kapıyı örtmüştü. Ayaz ve ben yatağın uzak noktalarında yatmak yerine sarılarak yatıyorduk, minik bedenlerimiz bir uyum içerisindeydi.

Ayaz benden biraz daha uzun olduğu için minik elleri beni sararak kendine daha sıkı çekiyordu. Kafasını omzuma gömerek bende rahatlık buluyordu, "Sarışın, ben gibi kokuyorsun."

"Sen gibi kokuyorum, kumral." Ayaz yorganı ikimizin de minik bedenlerinin üzerine çekerek bir sıcaklık sağlamıştı. "Üşürsen söyle, hasta olmanı istemiyorum."

"Ben hastayım." Ayaz hızla başını kaldırdı, sanki biliyormuş gibi elleriyle ateşimi ölçmeye çalıştı ve hasta olup olmadığımı anlamaya çalıştı

"Sarışınım hasta mısın!" sesi acil ve korkuluydu bana kendinden çok değer veriyordu, çocuk olsak bile.

Bense hafifçe gülümsedim "Evet hastayım Kumralım." o beni kontrol etmeye devam ederken hasta rolü yaptığımda daha da endişelenmişti

"Nasıl hasta oldun sarışın?" masum sorusuna rağmen ben masum değildim, hasta numarasına devam ettim.

"Ben çok hastayım kumralım."

"Ama sana."

Ayaz bir an duraksadı, dediğimi anlamamıştı "Seni ben mi hasta ettim sarışın!" korkmasına güldüm ve rolü bitirdim "Ben sana hastayım kumral."

Ayaz sonunda bunu anladığında elini kalbine götürdü "Hasta olduğunu sanmıştım, beni korkuttun." ardından dudaklarına minik bir çocuk gülümsemesi gelmişti "Bende sana hastayım sarışınım." devam etti "Bir tek sana."

Uykum geldiğinden ellerim ile gözlerimi ovuşturduğumda Ayaz il birlikte tekrar sarılarak uyumak için yorganı üzerimize çektik "Kumral biliyor musun ben karanlıktan korkarım." beni daha sıkı kavramıştı "Işığı açayım mı?" kafamı ona gömerken bir yandan iki yana salladım

"Hayır, sen varsın." tekrar etti "Ben varım."

Kendi uyumak yerine beni uyutmaya çalışıyordu.

Küçük bir beden için fazla büyük bir sevgi.

 

Birkaç gün sonra annemler bana buradan İstanbul'a taşınacağımızı söylemişti. Hiç istememiştim, ağlamıştım ve reddetmiştim fakat kim daha çocuk birini dinlerdi ki, tabii ki dinlememişlerdi.

Son günde çok fazla ağladığım için beni yine Ayaz'ların evine bırakmışlardı ve akşam taşınmak için hazırlık yapmaya eve geri dönmüşlerdi. Ayaz haberi duyduğundan beri gün boyu somurtarak oturdu arada sırada gözlerinin dolduğunu görmüştüm.

"Sarışın."

"Efendim kumralım."

"Gerçekten gidecek misin?"

"Evet annemler öyle dedi." yüzündeki surat asma daha da belirginleşti "Bende gitmek istemiyorum kumral."

"Gitmesen burada kalsan."

"Evime gitmeliyim."

"Ama senin evin benim." yumuşakça tekrar ettim "Evim sensin." ne kadar üzgün olsa da gülümsedi "Evin benim, Sarışın."

Gitme vaktim yaklaştığında Ayaz beni daha da üzmemek için gülümsemeye ve beni eğlendirmeye çalışıyordu. Genelde benimle paylaşmadığı

oyuncaklarını bile paylaşıyordu. Ben oynarken Ayaz çekmeceden bir kolye alarak yanıma geldi "Al sarışın." uzattığı kolyeyi elime almıştım.

"Bunu tak olur mu?" takmaya çalışırken bana yardım etti.

 

Bir süre sonra annem ve babam evin önüne arabayla gelmişti ve artık gitme vakti gelmişti. Ayaz, annesi ve babası ile birlikte aşağı indiğimizde onlarla vedalaşmaya başlamıştım fakat Ayaz'a gelince bir türlü ayrılamamıştım, o da benden ayrılmamıştı.

"Bir daha seni göremeyeceğim Kumral."

"Üzülme sarışınım, hem ben ne duydum biliyor musun?"

"Ne duydun?"

"Hani ben senin kaderinim ya, kaderinde olan kişiler bir gün karşılaşırmış."

"Yani bir gün yine beni bulacağını mı söylüyorsun?" hafifçe gülümsedi "Evet, bulacağım."

"Ama nasıl tanıyacaksın?"

"Kolyeden."

 

İkimiz de bunların üzerinden yıllar geçtikten sonra gerçekten de kaderin yollarımızı kesiştireceğini bilemezdik. Ben onu tanımasam da o beni tanımıştı ve tam olarak da kolyemden tanımıştı.

Aklımdaki çocukluk anılarımız dağılırken Ayaz elinde iki kahve ile birlikte yanma gelerek oturdu "İçeriden bakıyorum da ben gittiğimden beri neye gülümsüyordun?" umursamazca omuz silktim "Sadece küçüklük anılarımızı düşünüyordum."

"Hadi ama! O rezillikleri bana hatırlatma." verdiği kahveden bir yudum aldım "Ama oldukça iyi bir ikiliydik, küçük kumralcık."

kahvesini masaya geri koydu "İçesim de kaçtı." ardından dudaklarında bir gülümseme oluştu "Ama istersen tuzlusunu yapıp getirebilirsin."

omzuna sertçe vurdum "Kendine gel." omzunu ovuşturdu, ona acımıyordum sonuçta öküzlerin derisi kalın olur.

"Biraz sohbet edelim mi?"

"Birazdan kastın ne?" koltukta onun tarafına döndüm "Bütün gece." biraz şaşırsa da sorun çıkarmadı "Peki, eğer istiyorsan yapalım."

"Madem beni ilk gördüğünde tanıdın neden bunca zaman iyi davranmak yerine kötü oldun." cevabı yokmuş gibi başını aşağı eğdi fakat yine de cevapladı.

"Buraya yeni gelmiştin hiçbir yeri tanımıyordun veya insanları tanımıyordun. Sen çok narin ve kırılgansın her ne kadar itiraz etsen de öyleesin Eflin. Sana sert davrandım çünkü alış istedim, karşılık verebil istedim. Bana yani zayıf noktana karşılık verirsen herkese karşı koyabilirsin diye düşündüm." bir nevi haklıydı, okulda bana zorbalık yapan çok kişi vardı ama Ayaz o kadar çok yapmıştı ki diğerleri bunun yanında hiç kaldığı için rahatça karşılık verebiliyordum.

"Anladım, bundan sonra buna devam edecek misin?"

"Evet." devam etti "Ama merak etme sadece dozunda."

"Her neyse bunları boş ver şu an gülümsemen lazım somurtman değil." dediği gibi gülümsemeye çalıştım.

"İşte böyle." o da minik bir şekilde gülümsedi, fakat sanırım farkında değildi. Gülüşünü özlemiştim, küçük kumralı özlemiştim, ben onu özlemiştim.

"Bir şey soracağım."

"Nedir?" aslında bu oldukça fazla aklıma takılan bir soruydu "Birincisi neden sarışınlardan nefret ediyorsun? İkincisi neden sarışınlardan nefret ediyorsan benden etmiyorsun?"

Ayaz cevap çok basitmiş gibi cevapladı "İlki ben sarışın düşmanı değilim, sen olmayan tüm sarışınlara düşmanım. İkincisi sen diğerleri gibi değilsin benim sarışınımsın."

Yani o sarışınlara düşman değildi sadece ben sarışın olduğum için geri kalan tüm sarışınlara düşmandı, hiçbiri bir ben edemezdi.

Bir anda elektrikler kesildiğinde tüm ev karanlığa gömüldü. "Ne oluyor ya?" Ayaz hemen ayağa kalktı "Ben bir fener bulayım." tam giderkenn durdu ve geri dönerek bana doğru yürümeye başladı, karanlıkta onu göremiyordum. Yanıma geldiğinde beklemediğim bir haraletle bana sıkıca sarıldı.

"Ne yapıyorsun?"

"Sen karanlıktan korkarsın."

"Eskidendi o."

"Sen hep küçük sarışınsın." ne dersem diyeyim şu an benden geri çekilmeyeceğini biliyordum o yüzden işleri oluruna bıraktım.

Ayaz beni hızla kucakladı ve yavaş adımla bir yere takılmadan koltuğa ilerledi ve kucağında ben varken oturdu. Beni sıkıca kendine daha da çektiğinde kafamı onun göğüsüne gömdüm.

"Küçükken de bu şekilde rahatlardın, kucağımda." hep öyleydim ve her zaman da o şekilde kalacaktım sanırım. Yıllar geçmişti fakat değişen tek şey büyümüş olmamızdı, yoksa biz hala küçük Kumral ve Sarışındık.

 

Zaman bazı şeyleri değiştirse de bizi değiştirmemişti, onun bana olan sevgisi hep aynı kalmıştı.

                                         

 

 

 

 

Selamm evet biliyorum bölüm kısa ama şikayet etmeyin istek üzerine bölümü attım. Kısa ama iyi bir bölüm oldu,

yeni bölüm ne zaman gelir tam tarih veremem.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         

Bölüm : 11.01.2025 23:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...