Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM

@hilal_akdag

“Ya Narin teyze lütfen! Valla uslu duracağız bak. Ya ne olur ki izin verseniz? Ayda yılda bir sizden bir şey istiyoruz şunun şurasında.” Diye duygu sömürüsü yaparak son kozumu oynadım. Bir yandan da bizimkilere işaret veriyordum, onlar da ikna etmeye devam etsin diye.

Yakup kafasını salladı. “Selvi teyze hadi be! Kurban olurum be.”

Selvi teyze bıkkınlıkla nefes alıp verdi. “Yakup, yavrucum ben senin annenim. Niye teyze diyorsun bana? Ben sizi bu akılla gönderir miyim hiç?” Biz çocuklarla gülmeye başladık. Batırıyor gibiydik ikna işini.

“Ya anne ben olayın heyecanıyla birden dedim. Hadi be ne olur sanki. Uzun zaman sonra hep birlikte güzel bir şeyler yapacağız çocuklarla. Hı?”

Acar bize sizden olmaz der gibi bir bakış attı. Kafasını büyüklere çevirdi. Olayı ele aldığını fark edince heyecanla yerimde kıpırdandım. Hep birlikte aile fertlerimizin önünde el pençe oturmuş yazlığa gitmek için ikna etmeye çalışıyorduk.

“Ben sahip çıkarım onlara aklınız kalmasın lütfen. Yanlarında olacağım nasılsa, bir şey olmasına izin vermem ben.” Babam kararsızlıkla önce bize sonra da kankilerine döndü.

Eşref amca “Tamam siz bir çıkın odadan, biz düşünelim, konuşalım haber veririz size.” Kararsızlıkla baktım hepsine, güven de olmazdı şimdi onlara. Yerimden kalkıp önden ilerledim.

“Bütün kış ders, stres, psikolojik baskı yaşıyoruz, yaz geliyor ama rahatlayamıyoruz da, işe bak arkadaş. Ne yapalım biz? Ölelim mi yani? Allah Allah ya..” diye bilerek kendi kendime konuşuyor gibi yaptım. Odadan çıktığım gibi diğerlerinin de gelmesini bekledim.

Son kozumu da oynadığıma göre, bu iş kesin tamamdır. Diğerleri de geldikten sonra kapıyı kapattık. Hepimiz birbirimize bakarken dayanamadım. “Ben dinleyeceğim valla, bakmayın öyle bu ayıp değil bu arada.” Diyerek yere çömelip dizlerimin üzerinde emekleyerek kapıya yaklaştım.

Kulağımı kapıya dayadım. İçeride ki sesleri dinlemeye çalışırken birden başımın üzerinde bir kafa daha hissettim. Sakince kafamı yukarı kaldırıp kim olduğuna baktım. Yakup kafasını hemen başımın üstüne getirmiş, dikkatle içeriyi dinlemeye çalışıyordu.

“Ne diyorsunuz? İzin versek mi?” Melike teyzeydi konuşan. Acar’ın annesi.

“Valla çocuklar da haklı şimdi, yazık onlara da.” Bunu diyen de Lâçin’in annesi Narin teyzeydi.

Üzerimde ki artan ağırlığı umursamamaya çalışıp dinlemeye devam ettim.

“Ben güvenmiyorum. Her an bir halt yiyebilirlermiş gibi geliyor bana.” Bunu diyen de benim çok sevgili annemdi. Çiçek. Valla hiç de çiçek gibi değildi bu arada.

“Hanım, yine de izin mi versek? Bilemedim şimdi, isyanlarında da bir yandan haklılar. Hem Acar sahip çıkar onlara.” Canım babam Mehmet. Merhametli Mehmet diyorum ona, direkt yüzüne diyemiyorum da tabi, Merhametli babam diyorum. Saygısızlığa tahammülü olmayan bir emekli polisti.

Üstümde ki ağırlık arttı, kollarım titredi her an düşecek gibi.

“Benim için sıkıntı değil, tek korkum benim oğlanın yine birini bulup anne ben evleneceğim diye diretmesi.” Dedi Selvi teyze. Gülmemeye çalışırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadın artık illallah etmişti Yakup’tan. Bulduğu her kızla ciddi düşünüp Selvi teyzenin yanına getirmeye çalışıyordu.

“Suç mu bu? Gerçekte seviyorum ki getiriyorum. Allah Allah.” Gözlerim büyüdü “Lan sussana, duyacaklar şimdi.”

Yakup kafasını başıma yasladı. “Ama haklı değil miyim kanka? Ah be Selinim..” küfür etmemek için dilimi ısırdım.

“Hangisiydi lan o? Sırasını karıştırdım.” Fırat’a hak versem de her an seslerimizin duyulacak olmasının korkusu yüzünden fısıldayarak cevap verdim. “Ya susun artık, duyamıyorum.”

“Verelim izni. Mantıklı düşünün biraz, kafa dinlediğimiz o saatleri bir canlandırın gözlerinizin önünde..” dedi Nurcan teyze. Sesi gerçekten de hayâl ediyormuş gibi huzurlu çıkıyordu.

Mustafa amcanın derin bir nefes alışını net duydum resmen. “Ben ikna oldum, gitsinler. Allah’ım huzur bizi çağırıyor resmen. ” Fırat’ın anne ve babası..

“Ulan..” diye mırıldandı Fırat.

Kollarım daha fazla dayanamayacak gibiydi. “Yakup! Bu nasıl ağırlık yavrum? İn üstümden artık!” Yakup elini omzuma koydu.

“Hehe şey, hafifim ben. Sadece üstünde tek ben yokum şu an.”

“Ney? Kaç kişisiniz lan? Öleyim mi istiyorsunuz?”

Bilerek hareket ettim düşsünler diye.

“Aysim kıpraşmasana uçacağım şimdi kapıya doğru.” Dedi Lâçin.

“Senin üstümde ne işin var kız? Ya, insenize!”

“Sadece ben yokum tamam mı? Fırat kalk, sana da diyor.”

“E yuh ama!”

“Ne oluyor orada? İnin lan kızın üstünden. İki dakika tuvalete gittim olana bak. Biz nah gideriz böyle giderse.” Diyerek yanımıza adımladı. Gittiğini fark etmemiştim bile.

Her şey bir anda oldu. Kollarım daha fazla beni taşımadı, kapı açıldı, ben kapıya doğru devrildim, Fırat’ın küfür ettiğini duydum, Lâçin bacağım diye bağırdı, Yakup düştüğü yerde oturmuş bize bakıyor gülerek, Acar yüzünü buruşturmuş halde izliyor bizi.

Harbi nah gideriz artık.

Sırt üstü yattığım parkelerden kalkmadan bakışlarımı tavana diktim.

“Bizi mi dinliyorsunuz siz?” dedi Lâçin’in babası Hakan amca. Kafamı sağa sola salladım. “Ne münasebet..”

Eşref amca gülerek baktı bize. “Hadi hazırlanın, gidiyorsunuz..” gözlerim büyüdü, yattığım yerden fırladım.

“Gerçekten mi?!”

Kafasını sallayıp onayladı. Diğerleri de yerden kalktı, heyecanla sarıldım yanımda ki Lâçin’e, biz birbirimize sarılıp sevinirken Yakup hayaller âlemine dalmıştı bile.

“Bekle bizi havuzlu yazlığımız, bekleyin beni eş adaylarım..”

“Hadi dağılalım! Herkes hazırlasın bavullarını.” Dedi Lâçin. Onu onaylayıp harekete geçecekken babam durun dedi.

Anlamayarak döndüm babama, daha ne diyeceklerdi ki?

“Oturun.”

İkiletmeden oturduk. Ters bir hareket yapıp kararlarından vazgeçirmek istemezdik.

Babam yine eski polis olduğu zamanlara gitmiş gibi dikildi karşımıza, ellerini arkasından birleştirdi, sanki biz askeriz de o da bizim komutanımız gibiydi şu an ki durum.

“Bazı kurallarımız var, ayrıca bilmeniz gereken bir şey var.”

Yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdi. Bu yüzün anlamı itiraz istemiyorum yüzüydü. Daha lafa başlamadan gerilmiştim bile.

“1!” diye aniden bir giriş yaptı, Yakup yanımda irkildi. Ciddi ortamlarda tutan gülme hissi beni yoklarken kendimi cimcikledim gülmemek için.

“1. Yakup. Kızları rahat bırakacaksın, tek bir haber bile almayacağız bu konu ile ilgili. Eğer duyarsak-“ diyerek Yakup’un bacaklarını işaret etti. Yakup yutkunarak ellerini önüne siper etti.

“2! Fırat. Sen İzmirlisin, başka şehirlerin ya da yörelerin serseri karakterlerine bürünüp insanlara sataşma. Geçenki gibi Ankara ağzı ile insanlara sataşıp olay çıkartırsan benim arkadaşlara bir alo çekerim, hop içerdesin.”

Fırat suspus olmuş bir şekilde kafasını salladı.

“3! Aysima. Rahat dur, içinde kurt var anlıyorum, yerinde duramıyorsun belki evet ama olurda rahat durmazsan seni annenin gazabına bırakırım.” Gözlerim annemle kesişti. Bana gülümseyerek bakıyordu, öpücük attı. Yutkundum. Başımı sallayarak babamı onayladım.

“4! Lâçin.” Lâçin yerinde kıpırdandı, “Aha boku yedik, bana ne yapar kim bilir..” diye fısıldadığını duydum.

“Çakını evde bırakacaksın. En ufak kavga da kelebek çekiyorsun, çakı çıkarıyorsun sallıyorsun millete. Eğer bırakmazsan koleksiyonunu unut.”

“Hasiktir ya..” diye kendi kendine küfür savurduğunu duydum bu sefer. Gülecek gibi oldum ama yine cimcikledim kendimi.

Kafasını salladı Lâçin. Kabullenmiş miydi yani gerçekten? Vay be der gibi kaşlarımı kaldırıp baktım Lâçin’e. Çok kederli duruyordu, diğerkilere değdi gözlerim, hepsi aynı durumdaydı.

“5! Acar.” Acar kafası ile selam verdi. “Buyur Mehmet amca.” Gösterişçi. Şovcu.. Kameraya oynuyor hep.. Biz oynayınca yalaka oluyoruz, adalet yok hiç..

“Bak şu yanında ki arkadaşlarına, iyice izle onları.” Acar bize baktı tek tek. “İşte şu gördüğün 4 şahıs sana emanet. Eti senin kemiği bizim. Buna rağmen yine bir şey olurda biz bunu duyarsak şu imzalı istediğin gitarın var ya? Heh, o yok olur birden. Nasıl olur o an biz de bilemeyiz, hop gitmiş..”

Acar tekrar baktı bize. Sert sert bakıyordu resmen. Ani gazla ayağa kalktım. “İtiraz ediyorum! Böyle tehditle biz gittiğimiz tatilden ne anlayalım ki? Değil mi ama?” diye bizimkilere döndüm. Hepsi gözlerini büyütmüş bana bakıyordu, bir nevi uyarı bakışıydı.

Duraksadım, büyüklere döndüm sakince, babamla göz göze geldik, tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Yutkundum. “Ehehe şey ya, bir anlık gaza geldim de. Ondan hep, kabul. Ne derseniz kabul valla kabul.” Diyerek yerime oturdum hemen.

“Güzel. Başka biri de anlık gaza gelmeyecekse dağılabilirsiniz.” Aynı anda ayağa kalktık. “Sağ ol!” dedi Yakup. Biz Yakup’a baktık bu sefer.

Bakışlarımızı görünce gözlerini kırpıştırdı. “Galiba ben de gaza geldim.”

Erdem amcadan ses geldi bu sefer. “Durun.” Erdem amca Yakup’un babasıydı.

Bu sefer de Erdem amcaya baktık. Bakışlarımızı görünce göbeğini hoplata hoplata güldü.

“Bilmeniz gereken şeyi öğrenmeden nereye?”

“Korkuyorum şu an sormaya.” Dedi Fırat.

“Sor sor.” Dedi Hakan amca.

Fırat yanında ki Yakup’u dürttü dirseği ile. “Sen sorsana kanka.” Yakup tedirgince baktı Hakan amcaya.

“Ney ki bilmemiz gereken şey, canım amcalarım teyzelerim, seviyorum sizi. Anam, babam, sizi de seviyorum ha, haberiniz olsun, yanlış anlaşılmasın.” Gerginlikten saçmalıyordu.

“Sağ ol yavrum, eksik olma gerçekten. Lütfettin.” Dedi Selvi teyze. Bunlara sonradan gülmek için aklımın bir köşesine kaydettim.

“Konu kaynamasın, az durun sonra seversiniz birbirinizi.” Dedi Hakan amca. Ardından devam etti, “Hani o hayalini kurduğunuz yazlık var ya? Havuzlu falan hani, o artık yok işte.” Hepimizden isyan, şaşırma, sorgulama sesleri aynı anda çıktı. Babam “Susun!” diye sesini yükseltince sus pus olduk hepimiz tekrar.

Merhametli Mehmet mi diyorum ben? Öyle bir şey yokmuş, ben kafamda kurmuşum arkadaşlar.

Sanırsın hepimiz küçük çocuklarız, gördüğümüz muameleye bak..

“Açıklıyorum, bazı sebeplerden biz orayı kiraladık. Ama ortada bırakmıyoruz sizi, merak etmeyin. Size konumu atarım, anahtarı da gitmeden önce alırsınız. Oh mis.”

Çocuklarla birbirimize baktık kısa bir an. Aklımda ki o soruyu sormadan edemedim. “Nerde peki bu gideceğimiz yer? Şehir olarak diyorum yani.”

“Antalya.”

Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. “Antalya bir de? Vay-“ derken son anda durdum. “Be..” diyerek tamamladım cümlemi.

“Hadi daha fazla kalabalık yapmayın, gidin hazırlayın bavulları, yarın yolcusunuz.” Dedi annem.

“E biz nasıl gideceğiz? Uçakla mı?” dedi Lâçin.

Mustafa amca omuz silkti. “Ona da siz karar verin.” Yakup bize baktı heyecanla. Benim omuzumdan, Fırat’ın kolundan tutup heyecanla bizi sarsarken Lâçin ve Acar’a baktı. “Arabayla gidelim, nolur lan. Çok heyecanlı olur hem, nolur bak nolur nolur.” Omzumu elinden kurtardım.

Eşofmanımın cebinden telefonumu çıkartıp mesafeye bakıp kaç saatte gidilir diye kontrol ettim. “7 saat yol arabayla nasıl çekilsin? Ben duramam yerimde, sığamam. Yok olmaz..”

“Buna yarın sabah karar veririz. Hadi herkes dağılsın, son dakika eksiği çıkan olursa karışmam haberiniz olsun. Güzelce hazırlanın.”

Onu onayladık. Evlerimiz birbirine yakındı, hepimiz aynı mahallede yaşıyorduk. Benim evim hemen karşı da ki evdi, şu an bulunduğumuz ev de Acarların eviydi.

Henüz akşamüstüydü, bu konu hakkında konuşabilmek için bilerek herkesi erkenden bir araya toplamıştık. Konuşma ise tahminimden erken bitmişti. Annemlere baktım, “Gidiyorum ben eve?” babam kafasını sallayarak onayladı.

Annem “Süpürge çekilecekti, buraya gelince kaldı. Gitmişken yap, biz daha otururuz.”

“Tamam.” Dedim sadece. Ardından Acarların evinden çıkıp bizim eve geçtim. Umarım tatil güzel geçerdi, hep birlikte yapacaklarımızı hayal edince heyecanlanmadan duramadım.

Umarım yarın olurdu hemen.

 

 

 

 

 

BÖLÜM SONU.

Loading...
0%