@hilal_akdag
|
Büşra elinde ki telefonundan rehbere girerek, koltuğa oturmuş abilerini arayıp aramamakta oldukça kararsızdı hissediyordu. Bir süre telefonu ile bakıştı. Yanına doğru gelen sevgilisini görünce kafasını kaldırıp üzgün bir ifade ile baktı sevgilisinin yüzüne. “Hala aramadın mı güzelim?” kafasını sağa sola sallayarak reddetti Büşra. “Daha arayamadım. Daha doğrusu o cesareti henüz bulamadım.” Taner, Büşra’nın yanına oturup kolunu omzuna atarak kendine doğru çekip sarıldı. “Çekinmeni gerektirecek bir durum yok güzelliğim. Ne olursa olsun şu an da olduğu gibi tam yanında olacağım senin.” Diyerek Büşra’nın saçlarına bir öpücük bıraktı. “Birlikte arayalım ister misin peki?” hissettiği güvenle daha cesaretli hisseden Büşra hemen onayladı. “Olur.” Ekranı kapanan telefonu geri açtı. Hangi abisini arayacağı konusunda kısa bir an tereddüt etse de hızla toparlayıp Berat abisini aradı. Bir süre çaldı telefon, açmayacağını düşünerek tam umutsuzluğa kapılacakken son anda açıldı telefon. Nefesini tuttu heyecanla Büşra. “Büşra? Abicim bir şey mi oldu?” diye sordu Berat. Akşamüstüydü ve Berat eve gelmiş, direkt duş alıp uyumaya hazırlanmıştı. Çık yorgun hissediyordu. Derin bir nefes aldı Büşra. “Hayır, yani evet. Tam olarak ben de kestiremiyorum şu an, bir şey oldu ama her neyse. Nasılsın abi?” Beratın kaşları çatıldı. “Ne diyorsun güzelim? Seni anlamıyorum şu an. Ve iyiyim, teşekkür ederim. Sen iyi misin?” Büşra yüzünü buruşturdu. Saçmalamadan, açıklayıcı konuşması lazımdı. “İyiyim abi. Diğer abimler ne yapıyor? Ne zaman bir araya geleceksiniz? Size bir şey demek istiyorum.” Berat alnını ovuşturdu. Onlar henüz gelmedi.” Derken duvarda ki saate baktı. “Bir saate burada olurlar. Ne diyeceksen ilk bana de, belli ki kızacağımız bir şey. Ben önce sindirip sonra onlara açıklarım.” Kısa bir an düşündü Büşra. Yanında ki sevgilisine bakış attı, ne yapalım der gibi kafasını salladı. Taner ses çıkartmadan dudaklarını oynatarak söylemesini söyledi. Yutkundu Büşra. “Şey.” Berat gittikçe sabır kotasının dolduğunu hissediyordu ancak kardeşine patlayarak kalbimi kırmak istemiyordu. “Ney?” “Ay yeter. Evleniyorum ben, lütfen rica ediyorum siz de gelin, hatta geleceksiniz. Başka kimseye demeyin orada, diğer abimlere söyle, siz gelin sadece. Seviyorum sizi, görüşürüz Antalya’da.” Diyerek aniden kapattı telefonu. Berat’a kal gelmişti o sırada. Büşra’nın kapattığını farkında değildi. “Ney? Lan ne evlenmesi? Hasiktir. Büşra! Ne evliliği kızım ne anlatıyorsun sen?” Ses gelmediğini fark edince telefonu çekti kulağından, kapandığını görünce yine küfür etti. Uyku falan kalmamıştı. Bir de abileri vardı değil mi? Kendi nasıl sindirecekti de abilerine söyleyecekti ki? Telefonu yatağa fırlatıp odadan çıkarak merdivenlerden aşağı indi. Evde ki hizmetlilerden birine kahve yapmasını söyledi. Papatya çayı mı isteseydi ki? Ne demek kız kardeşi evleniyor? Olur muydu lan öyle şey? O sırada telefonu kapatan Büşra telefonu direk karşısında ki koltuğa fırlattı. “Ben bittim, boku yedim. Ne yapacağım? Ay kodlayarak mı söyleseydim acaba? Bursa’nın B’si, Erzincan’ın E’si gibi?” Taner güldü onun bu haline. “Sakin ol. Birden söyleyerek biraz şey etmiş olabilirsin durumu ama bir şey olmaz.” Diyerek umarım diye de mırıldandı. Sevdiği kadınla evlenecek olması onu çok mutlu ediyor olsa da bu sevdiği kızın tam 5 abisi olması onun üç buçuk atmasını sağlıyordu. Koskoca adamlardı gerçi, bir şey olmazdı diye düşünüyordu. İşini garantiye almak için Büşra’ya baktı. “Abilerin beni döver mi?” Büşra kahkaha attı. Nu soruyu beklemiyordu. “Bilmem. Gerçi Mestan ve Hamza abimden eminim. Dövebilir, ama merak etme tamam mı? Ben seni korurum.” Gerginlikle güldü Taner. “Bütün korkum dindi güzelim, sen de olmasan.” “Oy kıyamam, sen korktun mu?” diyerek yüzüne yaklaştı gülerek. “Korkumu dindirmek ister misin güzelim?” diyerek muzip bir şekilde güldü Taner. “Öpeyim geçsin korkun o zaman?” adam yalandan yüzüne yerleştirdiği üzgün ve korku ifadesi ile kafasını salladı. “Öp de geçsin.” Büşra içine dolup taşmak isteyen sevgi ile sevgilisinin dudaklarına dudaklarını bastırdı.. Büşra ve Taner birbirleri ile ilgilenirken Berat gerginlikle dizini sallayıp duruyordu o sırada. Abilerinin gelmesine az bir vakit kalmıştı. “Ne diyeceğim? Bir dakika, öhm.” Diyerek boğazını temizler gibi öksürdü. “Şimdi abimler gelecek, benim gergin olduğumu, bir şey olduğunu anlayacaklar. Diyecekler ki Berat neyin var oğlum senin?” Kendi kendine canlandırma yapıyordu şu an. Onun bu hallerini kenardan gizlice izleyen evin çalışanları sessizce kıkırdıyorlardı. “Abi diyeceğim, bizim kız evleniyormuş. Hani evin en küçük üyesi. Böyle dersem dayak yer miyim ki?” derken kafasını kaşıdı. “Beni niye aradın ki sen ilk? Ulan Büşra.” “Tekrar deneyelim. Ne oldu diye sordular, ben de diyeceğim ki az önce Büşra aradı beni. Ee sonra? Yine aynı muhtemel son, evleniyormuş. Valla sikecekler beni.” Yanında ki sehpada duran papatya çayına uzanarak büyük bir yudum aldı. O sırada kapı zili çalınca Berat bütün papatya çayını sıcak oluşunu takmadan dikti kafaya. “Allah’ım ben niye içiyorsam. Gizlice bir doz damardan bunlara verebilir miydim ki? Ne kadar mümkün olabilir şu an.” Çalışanlardan biri koştura koştura kapıya gitti. Kısa süre diğer Kozan erkeklerinin sesi duyuldu. “Berat uyuyor mu?” diye sordu Yafes, çalışanlara. “Hayır efendim, kendisi salonda.” Hep birlikte salona geçtiler. O sırada Berat oturduğu koltukta bacak bacak üstüne atmış, elinde ki gazeteye bakıyordu. “Hayırdır lan? Selam vermek yok mu?” Dedi Yaman. Berat kafasını kaldırıp abilerine baktı. “Oo hoş geldiniz abiler. Çay, kahve?” Hepsi kendilerini koltuğa bıraktı. “Yok, istemiyoruz bir şey. Sen uyuyacaktın, şimdi ölü gibi uyuyor olman lazım değil miydi?” Berat çaktırmadan yutkundu. “Duş alınca açıldı uykum. Gazete okuyayım dedim, neler yazmışlar ya..” diye gazeteye yoğunlaştı. “Böyle yeteneklerin olduğunu bilmiyordum, ne zamandır böyle yeteneklere sahipsin?” diye sordu Mestan. Berat anlamayarak kaşlarını kaldırıp abisine baktı. “Ne yeteneği abi? Anlamadım.” Hamza sesli bir şekilde güldü. “Ne zamandır yazıları tersten okuyorsun lan sen? Anlıyor musun bari?” Berat hızla gazeteye baktı. Gerçekten de yazıların ters olduğunu, gazeteyi ters tuttuğunu o an fark etti. Kısık sesli bir küfür savurup hemen düzeltti gazeteyi. “Yeni şeyler deniyorum abi, ondan.” “Duş alıp geleceğim, sonra ne olduğunu anlatacaksın. Sanki anlamıyoruz şu an bir boklar döndüğünü.” Diyerek kalkıp odadan çıktı Mestan. Berat yerinden kalktı hemen. “Ne boku abi? Yok öyle bir şey asla! Abi! Valla bir şey yok.” Diye bağırdı arkasından. Mestan umursamadı. Diğerleri gözlerini kısmış Berata bakarken, Berat yalandan güldü. “Aç mısınız? Sofrayı hazırlasınlar mı?” Aynı anda ayağa kalktılar, Berat irkilerek geriye gitti. Onun bu hareketi ile hepsi artık emin olmuştu. Bu salak bir şeyler karıştırıyordu. Eğer kendisi için özel bir şey olsaydı içinde yaşayıp kimseye belli etmemeyi iyi bilirdi ancak konu şu an kendisi değildi ve abilerinin kesinlikle bilmesi gereken bir şeydi. Odadan çıkmak için adımladı hepsi. Berat derin bir nefes verdi rahatlamış şekilde. Aslında kendini daha çok ele verdiğinin farkında değildi. Aradan geçen kısa bir zaman dilinde tek tek aşağı indi kozan erkekleri. Hepsi üzerini değiştirmiş, duşunu almış, rahatlamış şekilde salona giriş yaptı. Başka biri onları o an görse evde görsel şölen olduğunu düşünürdü, çünkü hepsi birbirinden yakışıklıydı. Dev gibi cüsseleri, uzun boyları ile dikkat çekiyorlardı. Tek rahat hissettikleri yer ise evleriydi. Koltuklara yerleştiler. İkisi gelip biri Berat’ın bir yanına biri de diğer yanına oturmuştu. Berat tekrar yutkundu. “O kadar yer varken niye buraya oturuyorsunuz abi? Bu sıcakta bir de.” Diyerek oturduğu yerden kalkmaya niyetlendi ancak omuzlarına koyulan eller ile yerinde kalakaldı. “Nasıl konuşmak istersin? Kendi rızanla mı yoksa zorla mı? Seçenek bol, seç beğen al abisi.” Dedi Hamza. Omuzunda ki baskı ile ne yapacağını bilemedi. Büşra’nın yaptığı gibi aninden söyleyip bunlar şoktayken kaçsa mıydı? Nereye kadar kaçabilirdi en fazla? Mesafe ölçümü yaptı kafasından. Kaçamazdı ki. “Şey abi.” Diye bir başlangıç yaptı aynı Büşra gibi. “Ney?” dedi Yaman. “5 saniyen var Berat. Dökül.” Yerinde gerginlikle kıpırdandı. “Şey aradı beni.” Mestan siniri bozulduğu için güler gibi ses çıkarttı. “Kim aradı seni?” “Büşra. Bizi çağırıyormuş Antalya’ya.” Yafes kaşlarını çattı. “Bir şey mi olmuş? İyi mi?” Çok iyi, evlenecekmiş abisi. Diyemedi tabi. “Bir şey olsa ben bu kadar rahat olur muydum abi?” dedi Berat. “E o zaman ne oldu lan! Konuş artık.” Dedi Yaman. “Bağırırsanız gerilir, daha çok saçmalar.” Dedi Yafes. “Teşekkür etsem mi bilemedim şu an.” Dedi Berat. Mestan “Konuş lan artık!” bağırınca Berat yerinde küçüldü. “Büşra evleniyor. Oh be amına koyayım!” diyerek sustu. Omuzunda ki elleri artık hissetmiyordu. Herkes sustu birkaç dakika. İlk ses Yaman’dan geldi. “Taşşak mı geçiyorsun sen bizimle?” Hamza yerinden kalktı. “Ne demek evleniyor? Bu nasıl saçma bir cümle. Ne evliliği lan!” diyerek sonra doğru çıldırdı. “Lan sen ki ben evlendiriyorum. Bana niye bağırıyorsunuz?” derken ayağa kalkmıştı. Hamza’nın tek kaşını kaldırmış kendisine baktığını görünce ürkerek yerine geri oturdu. “Ben de kızdım ona.” Dedi son çare. “Seni ne zaman aradı?” dedi Mestan. Bu sırada da telefonunu çıkartıyordu cebinden. “Siz gelmeden 1 saat önce.” Kafasını sallayarak onayladı Mestan. Ardından telefonu açıp rehberden Büşra’yı bularak aradı. Telefonda Mestan abisinin ismini gören Büşra ise ne yapacağını bilemeyerek o an ki telaşla aramayı reddetti. Mestan telefonun kapandığını duyunca “La havle..” diyerek mırıldanıp geri aradı. Büşra ani kararla telefonu açıp hoparlörde bıraktı. “Efendim abim.” Diyerek son harfi uzatarak konuştu. “Bu Berat ne diyor Büşra? Evlenmek diyor, ne iş?” sesi çok ciddi geliyordu. Büşra yutkundu. “Abi, Taner’i tanıyorsunuz zaten..” diye mırıldandı. “Biz onunla evlenmeye karar verdik. Nikâh tarihi her şey belli. 3 gün sonra evleniyoruz biz, daha fazla uzatmak istemedik.” Mestan sakinleşmek adına derin bir nefes aldı. “Yangından mal mı kaçırıyorsunuz Büşra? Bu kadar erken de evlenmek ne demek? O Taner itini de tanıyor oluşumuz izin vereceğimiz anlamına gelmiyor. Yarın ilk iş İstanbul’a dönüyorsun.” Büşra’nın gözleri doldu. Titreyen sesi ile konuştu. “Oradan her şeyi geride bırakıp kaçmışken ne dönmesi abi? Ben burada bir düzen kurdum. Ben, bir sizi geride bırakmadım. En mutlu günümde siz de yanımda olun istiyorum, olmaz mı?” “O Taner şerefsizi ile görüşeceğiz. Kapat.” Dedi Mestan. Büşra, İstanbul’daki hayatını baskılara daha fazla dayanamadığı için geride bırakmış ve Antalya’ya yerleşmişti. Bir otelin müdürüydü. Evin tek kızı olduğu için üzerinde uygulanan baskı çok fazlaydı. Annesi tam bir diktatördü, Büşra’nın ileride olacağı meslekten tutun, evleneceği adam bile belliydi. Büşra bu olanlara daha fazla dayanamamış, abilerinin de yardımı ile hem okuyup istediği mesleği yapabilmesi için hem de istediği hayatı yaşayabilmesi için İstanbul’u terk etmişti. Abileri hariç aileden hiç kimse ile konuşmuyordu. En büyük abisi Mestan gelmeyi kabul etmişse diğerleri illa ki gelirdi. Mutlulukla gülümsedi. Her şey çok güzel olacaktı.. “Hazırlanın, Antalya’ya gidiyoruz.” Dedi Mestan sıkıntıyla.
**************************************
Kozan erkekleri ertesi gün bütün işlerini iptal etmiş bir şekilde hazırlardı. Direkt uçak bileti almış ve öğlen uçağa binerek Antalya’ya doğru yola çıkmışlardı. Abilerinin erkenden hemen geldiklerini duyan Büşra, sevgilisi ile birlikte hava alanında bekliyordu. Büşra yerinde duramıyor sürekli kıpraşıp duruyordu. Taner her ne kadar o an tedirginlikten ölecek gibi olsa da belli etmiyordu, Büşra’yı üzmek istemezdi. Cellatları geliyordu oysa. Sonunda Antalya, İstanbul arası olan sefer uçağı piste inmişti. Anonslar yapılmış, Büşra ellerini yüzüne yaslamış heyecanla bekliyordu. Kozan erkekleri ellerinde ki valizlerle hava alanından çıkışa doğru ilerlerken yanlarından geçen herkes onlara bakıyordu. “Reklam çekimi falan mı var acaba? Model gibiler.” Demişti biri. Artık kozan erkekleri ve en küçük kardeşleri Büşra, karşı karşıyaydı.. Büşra beklemeden koşarak sarıldı hepsine. O an herkes neden orada olduklarını unuttu ve hasret gidermeye başladı. Taner, elleri cebinde, gülümseyerek onları izliyordu. Karizmasından, duruşundan da asla ödün vermiyordu tabi. En sonunda hasret gidermeye son verdiler. “Hadi eve gidelim abi.” Diyerek ellerinden tuttu. Tam küçük bir çocuk kadar mutluydu şu an. Hep birlikte arabaya doğru ilerlediler. “Ben araba kiraladım. Kalabalık gitmeyelim, sen konum at bana abicim.” Dedi Mestan. Büşra onu onayladı. Hep birlikte arabalara yerleştiler. Bir süre sonra eve vardıktan sonra arabaları park edip indiler. Büşra onları hemen içeri yönlendirdi, “Yorulmuşsunuzdur, oturun hemen. İçecek bir şey ister misiniz, ne getireyim size?” art arda sordu. “Bir şey istemeyiz, sen de otur. Anlatın.” Dedi Hamza. Büşra hemen oturdu. “Hoş geldiniz öncelikle.” Diye başladı söze. Taner de hemen yanına oturunca bütün bakışların hedefi oldu. Hepsine başıyla selam verdi. “Hoş geldiniz abi.” “Hoş bulduk aslanım.” Dedi Mestan. Şu an gerginlik çıkartmaya gerek yoktu. “Biz aslında birbirimizi uzun zamandır seviyorduk ancak itiraf edememe sorunu vardı. Sonra bir gün Taner beni kıskandı ve o zaman itiraf ettik birbirimize. Bu arada çok saçma bir sebepten kıskandı, alt yazı olarak geçeyim burayı.” Diyerek güldü. Hepsi ciddi bir ifade ile kendisine bakıyordu. Devam etti. “Sonra biz, daha doğrusu ben kaçtım bundan. Geçiyorum buraları, velhasıl kelam biz sevgili olduk. 4 yıldır da sevgiliyiz, maşallah diyelim. En sonunda bir baktım hiç beklemediğim bir anda sürpriz!” diyerek Taner’e baktı. Hepsi aynı anda yutkundu. Hamile miydi? “Taner bana evlenme teklif etti.” Derken Yaman ”İyi bok yedi.” Diye mırıldanıp Taner’e baktı. “Fazla bir şey istemedik. Sade ve güzel bir düğün istiyoruz. Çok kişiyi çağırmayacağız, iş arkadaşları, birkaç eş dost ve siz, yani ailem.” Diyerek abilerine gülümsedi kocaman. Hamza kendini gülümsemeye zorladı. Küçük kız kardeşinin hala gözünde küçük kız çocuğu olarak gördüğünü, evlenecek olmasının içinde bir yerlere oturduğunu hissetti. “Ne zaman dedin düğün?” “2 gün kaldı..” diye heyecanla konuştu Büşra. Sıkıntıyla derin bir nefes aldı Yafes. “Az kalmış.” Günler hızlı geçti. Mekân ayarlandı, dekorasyon halledildi. Misafirler çağırıldı ve son olarak Büşra’nın son hazırlıkları bitti. Kozan erkekleri için alışmak asla kolay olmadı ki hala daha alışık değillerdi. Şimdi ise her birinin üstünde takım elbise, düğünün yapılacağı mekânda Büşra ve Taner’i bekliyordu. Bir ara Taner’i dövecek gibi olmuşlardı ama Büşra araya girmişti, dediği gibi korumuştu sevgilisini ancak bir farkla. “Şimdi dövmeyin nolur, düğünden sonra döversiniz.” Demişti. Taner bile şok içinde bakmıştı Büşra’ya. Müzik çalmaya başladı, gelin ve damat mekâna giriş yaptı. O sırada nikâh masasında bekleyen nikâh memuru bir an önce kıysam da gitsem diyordu içinden, çünkü hava çok sıcaktı. Alkışlar eşliğinde gelin ve damat yerlerine geçtiler, o meşhur sorular soruldu ve imza atıldıktan sonra nikâh kıyıldı. Akşam vaktine kadar gelin ve damat misafirlerle selamlaştı, sakin bir müzik eşliğinde dans ettiler. Birkaç kişi onlara eşlik etti. Mestan içine dolan sıkıntıyla, kravatı olmayan gömleğin birkaç düğmesini açtı. Daha fazla durmasına gerek var mıydı ki? Kardeşlerine baktı. “Ben eve geçeyim artık. Siz daha burada mısınız?” hepsi kafasını sallayarak onayladı. Kalabalık ortamlar onu sıkıyordu, her ne kadar kardeşinin düğünü olsa da dayanabileceği kadar dayanmıştı. O sırada dikkatini bir şey çekti. Onca şık giyinmiş insan arasında, üzerinde pijama olan turuncu bir kafa. Daha dikkatli izledi, hiçbir anını kaçırmadan. Bu da kimdi böyle? “Bunlar kim lan? Pijamayla girmişler düğüne.” Dedi Berat. Herkes onlara bakıyordu. Kızıl saçlı kız önde, diğerleri de arkasında, Büşra’ya doğru ilerliyordu. “Büşra’nın arkadaşları mı acaba?” dedi Yaman. Yasef güldü. “Pijamaskeliler gerçek versiyon.” Bir süre sonra kızıl saçlı kız müzisyenlere doğru gitti. Mikrofonu eline aldı. “Ses deneme, deneme bir iki.” “Aha, Türklermiş ya lan.” Dedi Berat. Bunu dedikten sonra, kızıl İngilizce konuşmaya başladı. “E İngilizce konuşuyor?” “Abi, sen gitmiyor musun?” diye sordu Hamza. Mestan gözlerini kızdan çekip Hamza’ya baktı. “Vazgeçtim. Biraz daha duracağım.” Hamza’nın kaşlar havalandı. Az önce abisinin izlediği kıza baktı. Kız bir şeyler anlattıktan sonra alkışlamaya başladı. Mestan, kızın ne dediğini duymuyordu hiç, sadece izliyordu. Sonra oyun havaları çaldı, birlikte oynamaya başlayışlarını izledi. Kız kardeşinin de mutluluğu artmış gibiydi. Biraz sonra kızın kendi kendine dolaşırken, kızıl saçların salması ile yutkundu Mestan. Neydi bu hissettiği? Kendisine doğru küçük adımları ile yaklaştığını görünce duraksadı. Yüzünde ki gülümseme ile geçip gitti Mestan’ın yanından. O an burnuna dolan koku ile neredeyse gözlerini kapatacaktı. Arkasını dönerek baktı tekrar. Sapık gibi izliyordu onu ama kendisine engel olamıyordu. “Ay sen ne güzel çiçeksin öyle?” Sesi.. Dekor olarak kullanılan çiçeklerden birini almış, onu sevdiğini gördü. Çiçeğin yerinde olmak istedi. Kendisine engel olamadı, adımlarını kıza doğru çevirip ilerledi. Kızın kendisini fark etmesini bekledi ki bu çok da gecikmeden gerçekleşti. Göz göze geldiler. “Oha, hay maşallah.” Sesinin tatlılığı ile dişlerini sıktı Mestan. Bakışları kızın pijamalarına gitti. Bir insana pijama bu kadar yakışmamalıydı. “Look at me beyefendi. Nereye bakıyorsun? Look at me please.” Mestan’ın kaşları havalandı. Kendisi ile direkt iletişim kurması ile heyecanlandığını hissetti. “Do you speak turkhis?” hayır anlamında bir ses çıkarttı Mestan. Eğer Türkçe bildiğini, karşısında ki kişinin bir Türk olduğunu öğrenirse daha fazla kendisiyle konuşmaz, utanır belki diye endişeliydi. “Ben biliyorum.” Elinde duran Gül’e baktı Mestan. Gülden çok Gülü tutan daha güzeldi, kız gülü severken, Mestan da kızılı sevse olmaz mıydı? Kızıl, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Gülmek onu daha da güzel yapmıştı sanki. İçine dolan hisle yutkundu Mestan. “This is for you” diyerek küçük elleri ile gülü kendisine uzatan kızılla kısa bir an duraksadı, hızla kendini toparlayıp gülü aldı. O an yanlarına pijamalı başka biri geldi. Mestan, o gelen kişiye bağırıp kovmak istese de sesini çıkartmadı. Geldiği andan beri gözlerini ayırmadan izlediği kızın ismini duydu sonra. Aysima.. Gidişlerini izledi. Giderken Aysima’nın kendisine el sallayışı ile neredeyse o da el sallayacaktı. Sarhoş gibi hissediyordu. Kendisini sarhoş edecek bir şey de kullanmamıştı ki.. “Abi? Hayırdır ne iş?” Yafes’in ima dolu sorusu karşısında kendine gelerek silkelendi. Kardeşine ters bir bakış atıp çıkışa ilerledi. O sırada gül hala elindeydi. İşleri bir süre daha iptal etmeliydi. Ne zamandır tatil de yapmıyordu, iyi gelirdi.. Arabasına binerek kaldığı eve doğru sürmeye başladı.
BÖLÜM SONU. |
0% |