Yeni Üyelik
9.
Bölüm

BÖLÜM 9

@hilal_akdag

“Diğer abimlerle de tanış istersen? Bu gidişle bizden daha çok kişi ile tanışacak gibisin.” Sesinde ki ima da neydi şimdi?

Berat’a dönerek ters bir bakış attım. Sırıttı. Ben de ona yalandan bir sırıtış gönderdim.

“Gelmek ister misin?” diye soran Mestan ile kararsız bir şekilde durdum. Madem çok ısrar ettin, geleyim madem.. Sen bana böyle bakarken benim seni reddetmem doğru da olmazdı zaten.

“Olur.” Birlikte onların yerine doğru ilerlemeye başladık.

Vaz geçtim diye geri dönesim geldi, beş tane erkeğin arasında ne işim vardı benim? Salak gibi de kabul etmiştim.

Hepsi ile karşı karşıya geldik, hepimiz birbirimize bakarken, Mestan “Berat, abisi yürü şu boş şezlonglardan birini getir.” Dedi. Berat beklemeden giderken ben diğerlerine küçük bir baş selamı verdim.

Birisinin gözlerinde güneş gözlüğü vardı, onu çıkartıp ufak bir tebessüm etti. “Hoş geldin. Ben Yafes.”

“Aysima.” Dedim sadece. Berat geldi o sırada. Şezlongu hemen yanlarına koydu, eşyalarımı bıraktım üstüne.

Berat bir bana bir de abilerine baktı. “Tanıştınız mı?” diye sordu.

“Sadece Yafes, sen ve Mestan’ı biliyorum.” Dedim sadece.

“Tanıştırayım o zaman.” Onu onayladım. Şezlonga oturdum, hepsini görecek şekilde.

“Bu Mestan abim, biliyorsun zaten. En büyüğümüz kendisi.” Mestan ile göz göze geldik. Daha doğrusu o bana bakarken, benim de ona dönmem ile gözlerimiz kesişti. Yüzümde, şu an ki üzerimde bulunan saçma gerginlik sebebi ile ufak bir gülümseme vardı, ne yapacağımı bilemediğimden gülümsememin arkasına saklanıyordum.

“Bu ise Hamza abim, ikinci numara.” Sadece kafamızı sallayarak selamlaştık.

“Bu da Yafes abim, üç numara. Tanıştınız sanırım.” Aynı şekilde tekrar selamlaştık.

“Yaman abim, dört numara.”

“Ben de beş numarayım. Bizim bir de altı numara var ama o yeni evlendi, kocası ile şimdi.”

“Sus lan.” Diye kızdı Hamza abi.

Bana doğru kafasını yaklaştırdı Berat. “Hala sindiremedi Büşra’nın evlenmesini, o yüzden gergin bu kadar.” Fısıldadığını sanıyordu galiba ama fısıldamıyordu, bakışlar ful üzerindeydi çünkü, pek de iyi bakmıyorlardı.

Dürttüm, anlamayarak bana bakınca yalandan sırıtıp abilerini gösterdim. Abilerine dönünce yutkunuşuna şahit oldum. Hamza abi eğildi öne doğru bu sefer.

“Eceline yürüyor, farkında değil kendisi.” Diyerek aynı Berat’ın konuşmasını taklit eder gibi konuştu.

Güldüm birden. “Bu da Aysima! Kendisini aslında tanıyorsunuz ancak isim olarak bilmiyorsunuz.” Konuyu değiştireceğim diye beni niye ortaya atıyorsun, puşt!

“Büşra’nın düğününde ki pijamalılar bunlar, tanıdınız mı?” hepsi hatırlamış olacak ki bana bakıp gülmemeye çalışıyorlardı.

Yanaklarımın ısındığını hissettim. “Biz sizi yabancı sandık aslında. Kardeşiniz, Büşra da İngilizce bir şekilde konuşup Türk olduğunu söylemeyince yanlışlık oldu.”

“Türk olmadıklarını sanarak daha rahat hareket ettiniz, iyi eğlendi herkes.” Dedi Yaman. Şimdi iyi bir şey mi söylemişti yoksa kötü bir şey mi söylemişti çözememiştim.

Onu umursamadım. Biz tanıştıktan sonra ben güneşlenmek için şezlonga uzanırken diğerleri de eski hallerine geri döndüler. Beni yabancı olarak görmemişlerdi, Yaman’ı bilmem ama diğerleri samimiydi. Yaman daha çok soğuk birine benziyordu ilk görünüşte, ya da benden haz etmemişti.

Her neyse. Ben gözlerim kapalı güneşin tadını çıkartırken kısa bir an uyuduğumu fark ettim. Gözlerimi açtığımda çevre de ki insanların azaldığını görmüştüm çünkü.

Biraz uyku sersemi hissediyordum. Beratlardan tarafa dönünce Yaman, Berat ve Yafes’i göremedim. Sanırım yüzmeye gitmişlerdi.

Mestan bana baktı. “Acıktın mı? Epeydir uzanıyorsun, acıkmışsındır belki.” Kafamı olumsuz anlamda salladım.

“Henüz aç değilim, teşekkür ederim.” Burnuma çarpan deniz kokusu çok hoştu. Ayaklandım. “Denize gireceğim?” niye haber veriyorum orası tam bir muammaydı.

Hamza abi gülümseyerek kafa salladı. Mestan da kısa bir an üstüme bakıp bakışlarını gözlerime sabitledi. Hiçbir şey demediğini görünce fazla beklemeden denize doğru yürümeye başladım.

Ne demesini bekliyorsun Aysima? Babalarından izin alan küçük çocuklar gibi saçma sapan hareketler! Galiba başıma güneş geçmişti.

Denizin yanına geldikten sonra yavaş ve sakin adımlarla denize girdim. Bir süre ilerleyip, su belime gelince durdum.

Suyun soğukluğundan titreyen çenem ile derin bir nefes alıp ilerlemeye devam ettim, en sonunda beklemeden nefesimi tutarak kendimi suya bıraktım.

Yanıma doğru balık gibi yüzen Berat’ı izledim. Yüzünde ki kocaman sırıtma ile durdu yanımda, “Ne uyudun ya. Dedim her halde bu gün burada kalacak bu.”

“Sen niye benimle uğraşıyorsun? Tersim pis benim he.” Gülerek ağır ağır kafasını salladı. Islak saçlarından yüzüne damlayan suları eli ile sildi.

“Belli tersin baya pis, kavgacı serseriler gibi yüzünde yara izleri de var.” Göz devirdim. “Yediğim dayağın daha fazlasını karşı tarafa yaşattım!” kahkaha attı.

Sinirlenmeye başladığımı hissettim. Üzerine doğru giderek hızla ensesinden yakalayıp suya bastırdım. Boş bulunduğu için direkt suya gömüldü. Bu hareketi bizimkilerden görmüştüm. Bilerek sinirlendirdiğinin farkındaydım, bunu bilmeme rağmen ben de bilerek ona ayak uydurup sinirleniyordum işte.

“Kardeşimi boğmak niyetindesin sanırım.” Diyen Yaman ile dikkatim dağıldı. O an ki halimden faydalanan Berat elimden kurtuldu. Birkaç derin nefes alma seansından sonra kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya başladı.

“Bu neyin kini bu kadar? Bir gittim geldim senin yüzünden.”

Yüzüme aniden su fırlatıldı. Burnuma kadar giren su ile ne olduğunu anlayamazken Yaman’ın kahkahasını duydum. Ardından ben de gelişi güzel su atacaktım ki suyun fazlalaştığını hissettim.

Öksürüklerimin arasında su sıçratmaya çalışıyordum ancak olmuyordu. En sonunda arkamı döndüm, bütün su sırtıma akıyordu. Sanki koskocaman tırın içinden üzerime su bocalıyordu vahşiler.

“Yeter be!” diye çığlık atacakken ağzıma su girdi. Onu tükürürken en sonunda kendimi suya bıraktım, suyun en dibine dalıp alttan yüzmeye başladım. Gözlerim suyun altında açık, yüzmeye devam ederken iki çift bacak gördüm. Sinsice o bacaklara doğru yaklaşarak suyun altında ne kadar olur bilmesem de var gücümle bacakları cimcikledim.

Geri geri yüzüp suyun altından çıktım. Nefesimi toparlamak adına derin nefesler alırken yüzümde ki saçları ve suyu geriye attım.

Yaman ve Berat’tan çıkan küfürleri duyunca keyiflendim.

İkisi de bacaklarını ovuşturuyordu. “İyi oldu, ikiniz bir olmuş üstüme oynuyorsunuz.” Diyerek güldüm.

“Koparsaydın?” diyen Yaman ile kocaman gülüp kafamı salladım. Ona doğru ilerleyecekken geriye gitti, “Gerçekten geliyor bir de. Lan git.” Kınar gibi baktım yüzüne.

“Sen dedin ama. Ayrıca Lan dedin, bir kadınla bu şekilde konuşmamalısın.” Duraksadı. O sırada arkalarından yaklaşan Mestan ve Hamza abiyi gördüm, hemen arkalarında ise Yafes vardı.

Hamza abi kaşlarını kaldırıp elini ağzına götürerek işaret parmağımı dudağına yaslayarak sus işareti yaptı. İçimde ki şeytan sırıtırken önümde ki ikiliye döndüm. Ben onlara keyifle bakarken onlar her şeyden habersiz duruyordu.

Tam arkalarını dönüp ne olduğuna bakacaklardı ki Hamza abi ve Mestan üzerlerine atladı. İkisinin de belinden tutarak havaya kaldırıp suya gömdüler, bu görüntünün beni ne kadar tatmin ettiğini tahmin bile edemezsiniz.

“Küçücük kızı almışlar aralarına, boğacak şerefsizler!” diyen Hamza abi bir yandan.

“Abi öleceğim, bıraksana.” Diyerek Mestan’ın elinden kurtulmaya çalışan Yaman bir yandan.

Yafes geldi yanıma, kollarını önünde birleştirmiş, önünde ki görüntüyü izliyordu. “Sence de çok sanatsal bir çalışma değil mi?” diye sordu bana.

Ona yandan bakarak güldüm, onaylayarak “Ne kadar da düşünceli bir kardeşsin, şu an onları kurtarmak için harekete geçiyor olman lazım değil mi?”

Omuz silkti. “Canımı sokakta bulmadım, çok istiyorsan önden buyur.” Ben de omuz silktim. Kardeşleri kurtarmıyordu, ben niye kurtaracaktım ki?

En sonunda Yaman ve Berat nefes nefese kurtuldu ellerinden. Benim anlamadığım, erkeklerin eğlence anlayışı neden böyleydi?

Sersemlemiş bir halde ikisi de öksürürken ben kahkaha attım. İkisi e aynı anda bana döndü, gülüşüm yüzümde dondu bakışları yüzünden. Tedirginlikle geri adımlar atmaya başladım, üstüme geldiklerini görünce denizkızına dönüşesim gelse de o kadar da olamayacağım için mükemmel yüzüş deneyimlerimi kullanarak yüzmeye başladım.

Nefesimi tam toparlamadan denize daldığım için kısa bir süre suyun altından çıktım. Saçlarımı geriye atarak nerede olduğuma bakacakken dövmeli kollar girdi görüş alanıma, kaşlarımı kaldırarak kafamı kaldırıp kim olduğuna baktığımda Mestan olduğunu gördüm.

Karşısına dik dik bakıyordu, nereye baktığına bakmak için ben de dönünce Berat ve Yaman’a baktığını fark ettim. İkisi de buradan tarafa bakmadan, etrafa bakıp ıslık çalıyordu. Kıkırdadım, kıkırdamam ile Mestan’ın bakışlarını üstümde hissettim.

“Onlarla uğraşma, ayarı kaçırıp boğarlar seni. Ortaları yok, sana zarar vermesinler.” Diyen kalın ve tok sesi kulaklarıma ulaştı.

Gülerek baktım gözlerine, “Kardeşlerinden ne güzel bahsediyorsun öyle?” gözü kısa bir an karşısında ki kardeşlerine kaydı, ardından tekrar bana dönüp gözlerime baktı. Dudaklarında küçük ama yamuk bir sırıtış oldu.

“Malımı tanıyorum diyoruz biz ona. Sen, Berat ile nasıl tanıştın?” aniden sorması ile gözlerimi kırpıştırdım. Konudan konuya geçiş hızı gerçekten çok hızlıydı, birden insanın beyni duruyor, işlevini yitiriyor gibi oluyordu.

“Ben yola atladım, o da oradan geçiyormuş, çarpıyordu neredeyse. Öyle tanıştık.” Diyerek omuz silktim. Endişe ile büyüyen göz bebeklerini görünce ben de telaşlanıp kendimi açıklama ihtiyacı hissettim.

“Araba değmedi bile, kardeşin iyi şoförmüş.”

“Ya, çok iyi şofördür.”

Bir şeyler mırıldandı ancak anlamadım, “Anlamadım?”

Gözleri dudağımda ki yaraya gitti. “Hep diyorum, bu kadar dikkatsiz misindir?”

“Biz buna dikkatsizlik demiyoruz, talihsizlik diyoruz.” Diyerek az önce ki lafına gönderme yaparak sırıttım. Derin bir nefes alışını duydum, üçe vurulmuş saçlarına elini götürüp kısa bir an kaşır gibi yaptı.

Ayağımda hissettiğim temas ile çığlık attım aniden.

Geriye gideyim derken ayaklarım bir birine dolandı, suya gömüldüm. Suyun içinde ki Berat ile karşılaşınca küfür edesim geldi. Kolumdan tutulup suyun yüzeyine geri çekildim.

“Gerçekten de talihsizlik.” Diye konuşan Mestan’ın yüzü, yüzüme çok yakındı.

Berat hayvan gibi kahkaha atarken Yaman ona elini uzattı, ellerini birbirine çak yaptıklarını görünce bildiğim tüm küfürleri sıralamak için ağzımı açacaktım ki Yafes enselerine vurdu.

“Rahat durun lan!” ikisi de enselerine götürüp ovuşturdu, yüzleri asılmıştı.

“Güneş tam tepede, bu güneş bize çarparsa hasta oluruz. Çıkalım, bir şeyler yeriz.” Diyen Hamza abiye hak versem de bana da deyip demediğini bilmediğim için ben üstüme alınmadım.

Serin suya tekrar kendimi bırakıp birkaç kulaç atarak yüzmeye devam ettim. Mestan’ın bana seslendiğini duydum. Ona doğru dönerek sorar gibi baktım.

“Ne bakıyorsun öyle? Haydi, çıkma vakti artık, acıkmadın mı sen?” elimle kendimi gösterdim. “Ben de mi?” gözleri kısıldı, kafasını sallayarak onayladı beni.

“Sen de.”

“Şimdi pek aç hissetmiyorum, sandviçim var benim, onu yerim sonra.” Utanmıştım sadece.

“Aysima, haydi.” Dedi sabırsız bir sesle. Öyle bir konuşuyordu ki sanki komutla çalışan bir robotmuş gibi hissediyordum şu an.

“İyi.” Diyerek önüne geçtim.

“Tekrar yardımcı olmamı ister misin?” diye soruşunda bir muziplik vardı. Arkamı dönerek ona bakıp göz devirdim. “Kendim gidebilirim.”

“Ona ne şüphe.” Kaşlarım çatılsa da ona dönmeden ilerlemeye devam ettim. Dikkat ederek yürüyordum, şimdi düşersem eğer laf ederdi, karizmam çizilirdi.

Denizden çıktıktan sonra yerlerimize geçtik. Burası biraz elit insanların, daha doğrusu zenginlerin takıldığı yere benziyordu, çünkü etrafta gezen garsonlar vardı.

Ben üzerime havlumu sarıp şezlonguma oturdum, telefonumu çıkartıp gelen mesajlara göz gezdirdim. Lâçin, alışverişte anasının ağladığını söylüyordu.

Sırıtarak ona beter olmasını söylerken cevap gecikmedi. Bana oldukça ilham verici küfürlerini sıraladı. Bazı küfürlerine gözlerim büyüdü, şaşkınlıkla ağzım açık kaldı.

“Bu kız bu küfürleri kimden öğreniyor acaba?” diye kendi kendime konuşurken Yaman konuştu.

“Kim?” ağzında bir şeyler vardı, yanakları aynı sincaba benziyordu. Onun haline gülerken cevapladım. “Arkadaşım, ismi Lâçin.” Anladım der gibi kafasını salladı.

Ağzında ki her ne varsa işte, onları bitirip konuştu. “Düğün günü yanında olan arkadaşın mı? Birkaç kişi daha vardı o gün yanında.”

Onu onaylarken ne ara sipariş verildiğini bilmediğim bir sürü yemek geldi. Benim kalkmamı söyleyerek Şezlongları hepimizin oturabileceği şekilde ayarladılar, ortada ise yemek vardı.

Ben boş olan bir yere geçerken yanıma Berat yaklaşıyordu ki Mestan ensesinden tutarak geri çekip yanıma oturdu. Gülmemek için alt dudağımın içini ısırdım.

Sen benim yanıma mı oturmak istiyorsun bakayım?

Yaman’ın cevapsız kalan sorusunu cevaplamak adına Yaman’a döndüm.

“Evet, o gün gördüğün arkadaşım kendisi. Beş kişiydik o gün, hepimiz çocukluk arkadaşıyız.”

“Aysima, yanlış anlama diye soramıyorum ama merak ettim. Yüzüne ne oldu abim senin?” diyen Hamza abiye baktım.

Elimde ki çatalı bıraktım. “Kavga çıktı da biraz.” Anlamayarak baktı.

“Çocukluk arkadaşım dediğin kişilerle mi?” susadığım için su şişesini açıp bardağa biraz döküp bir yudum alarak boğazımda ki kuruluğun gitmesini salladım.

Ardından bardağı bırakıp tekrar konuşmaya başladım. “Yani, onlarda vardı tabi ancak kavga aramızda olmadı.” Hepsi beni merakla izleyince gaza gelerek her şeyi anlatmaya başladım.

“Ya bakın, ben dün canım sıkıldı diye arkadaşım Lâçin’i aldım lunaparka gittik.” Kaçırdım ama bu ayrıntıyı bilmenize gerek yok.

“Sonra biz akşama kadar eğlendik derken su alalım diye konuştuk, ben almaya gittim, o sırada hatta Berat ile karşılaştık.” Diyerek Berat’a baktım.

Sonra tekrar önüme dönerek anlatmaya devam ettim. “ ben suları alıp geri döndüm, bir de ne göreyim? Bir sürü erkek kişisi toplanmış arkadaşlarımı rahatsız ediyor. Demeyi unuttum, bir arkadaşım daha vardı yanımızda. Her neyse, ben gittim ne oluyor burada diye, o sıra da da bizim çocukluk arkadaşım diye bahsettiğim arkadaşlarımız geldi.” Diyerek susup derin bir nefes alarak sudan tekrar içtim.

“Bu düşman tarafta ki erkek kişileri biraz ileri geri konuşunca kavga başladı.” Aslında ilk Lâçin bıçak çekti ama bu da bilmemeniz gereken detaylar arasında.

“Gelişine herkes birbirine vuruyor tabi o sıra. Bu arada asla şiddet sevmem ben de, ilk ayırmaya çalıştım, kavga etmeyin dedim ama dinlemediler..” Öyle oldu evet. Kafamda, arka planda ise Gülben Ergen, kandıramazsın beni çalıyordu şu an.

“İşte baktım böyle olmuyor, bir de karşı taraf da kalabalık.”

“Sen de araya girdin ve dayak yedin?” diyen Yafes’e baktım.

“Yani, öyle de denmez.” Mestan’ın güldüğünü duydum. “Hile yapanlara ben de birkaç hareketle müdahale ettim. Kalabalık ortam olduğu için de kim kime vuruyor belli değil, yüzüme birkaç darbe yedim maalesef.” Galiba en fazla bu kadar yumuşatarak anlatılırdı.

“Polise falan gitseydiniz.” Diyen Berat’a baktım ya, tabi. Gitseydik neler olurdu kim bilir.

Omuz silktim. “Polise gerek duymadık, bir şekilde anlaştık.” Hayır, kaçtık.

“Ne garip kızsın.” Diyen Yaman’ı kale almadım. Hepimiz yemeklere odaklandık, yemekler yendikten sonra Mestan telefonla konuşmak için kalktı. Diğerleri de bir şekilde dağıldı. Berat ile baş başa kaldık, sırıtarak yanımda ki Şezlonga yaklaştı.

“Yine ne oluyor acaba.” Diyerek ona baktım.

Gülüşü büyüdü. Kaşlarını kaldırıp indirerek garip yüz mimikleri yaptı. Yüzümü buruşturarak ona bakarken “Ne yapıyorsun?” diye sordum.

Anlamadığımı fark edince mimiklerini yapmaya son verip göz devirdi. Kafasını bana doğru eğdi biraz. “Siz, abimle ne iş?”

Ne demek istediğini anlasam da anlamamazlıktan geldim. “Senin dört abin var, bilmem farkında mısın?”

Omuzumdan ittirdi. Bakışlarım omuzlarıma gitti, gelen geçen omuzumdan itiyordu, zırh mı giyseydim ki?

“Ne demek istediğimi anladın, Mestan abimi kastediyorum. Hamza abime bile abi diyorsun ama Mestan abime tık yok, anlamadık sanki.” Tekrar sırttı.

“Yapayım mı aranızı? Benden duymuş olma ama kız çevresi yok, biraz siniri var ama sana tahammül seviyesi baya yüksek. Allah var şimdi, yakışıklı kendisi, hem-“ diyerek biraz daha yaklaştı.

Anlattıklarına kendimi fazla kaptırdığımı farkında olmadan ben de yaklaştım. Gülecek gibi oldu ama gülmedi, “Hiç sevgilisi olmadı.”

“Hadi ya?” demekten kendimi alamadım. Bakışlarımı yere sabitleyip kısa bir an düşünecektim ki kendime gelerek silkelendim. Geri çekildim hızla.

“Atma be! Koskocaman adam, nasıl hiç sevgilisi olmaz?” keyifle geriye yaslandı.

“Ciddi ilişki istiyor, ben öyle duydum.” Tam dedikoducu insanlara benziyordu şu an.

“Eee, ne diyorsun bu işe?” sıkıntıyla nefes alıp ona baktım.

“Bir git be!” diyerek söylendim. Yaslandığı yerden dikleşti.

“Hadi ama! Valla ikimiz de kârlıyız bu işten.” Anlamayarak kaşlarımı çattım.

“Ne kârından bahsediyorsun?” heyecanla nefes alışını izledim.

“Senin kârın, dalyan gibi sevgili, koca bulacak olman. Benim kârım da abilerimden biri azalmış olacak, insanın abisi olması çok zor, anlayamazsın..” Aklına bir şey gelmiş olacak ki aniden bana baktı.

“Abimin duygularıyla oynamaman şartı ile abim senindir. Abimin duyguları ile oynarsan hiç iyi şeyler olmaz, haberin olsun.” Kaşlarım çatıldı.

“Abinin duyguları ile niye oynayayım ben!” diyerek kızdım. Tekrar sırıttı, ağzına çarpasım geldi.

“Ha tamam yani?” yanaklarımın ısındığını hissettim.

“Sussana sen, abine söyleyeceğim seni.” Diyerek tehdit ettim. Omuz silkti.

“Söyle, ne diyeceksin? Bizim aramızı ayarlamaya çalışıyor mu? Sen bilirsin.” Yenilmişlikle omuzlarımı düşürdüm.

O sırada yanımıza gelen Mestan ile sohbet sona ermiş oldu, daha doğrusu anlaşma sona ermiş oldu.

Anlaşma’nın sonucu neydi anlamamıştım ama neyse. Hem, Berat niye karışıyordu canım? Olacağı varsa olurdu bence. Ne diyorum ben? Tövbe tövbe, kendi kendime gelin güvey oluyordum şu an.

“Hayırdır?” diyerek Berat’a baktı Mestan.

“Bir daha ki gelişinde arkadaşlarını da getir diyordum Aysima’ya, o da tamam dedi.” Ney?

“Tamam mı dedim?” kafasını salladı. “Dedin ya hani?” Dedi uyarır gibi. Mestan’a baktım. “Demişim.” Şüphe ile bana bakıp gözlerini kıssa da sesini çıkartmadı.

“O zaman anlaştık mı?” diye üsteleyen Berat’a şezlong fırlatmak istedim. Koca bedeni ile şezlonga uzanan Mestan’a değdi gözlerim, “Hıhı.” Diye mırıldandım.

“Aman bize nasip olur inşallah, boyuna da posuna da bin maşallah gerçekten.” Diyerek mırıldandım.

“Oldu bu iş!” diyen Berat iyice sinirlerimi bozarken Mestan’a seslendim.

“Mestan.” Bana döndü hemen. “Efendim?”

Dilimle dudaklarımı ıslattım. “Senden bir şey isteyebilir miyim?” kaşları kalktı merakla.

“Ne istersen.” Bu sefer sırıtan bendim. Berat’ı işaret ettim.

“Şunun ensesine bir tane yapıştırsana sana zahmet.” Berat’ın gözleri büyüdü.

“Lan niye?” diye korku ile konuştu. Mestan hiç düşünmeden bir tane yapıştırdı ensesine. Keyifle geriye yaslandım. “Oldu bu iş..”

İlerleyen vakitlerde herkes toplanmıştı. Vücudumda ki kurumuş denizin tuzlu suyu artık beni rahatsız ediyordu. Akşam olmasına da az kalmıştı. Eve gitseydim fena olmazdı, duş alır biraz da bizimkilerin yanında otururdum. Artık gözlerimi kapatınca sanki dalgalar beni sallıyormuş gibi hissediyordum.

Eşyalarımı bir bir toplamaya başladım. Şortumu yanımda getirmiştim, hızla üzerime geçirdim. “Gidiyor musun? Toplanıyorsun.” Diyen Yafes ile hepsi bana baktı.

Kafamı salladım. “Gideyim artık. Bu gün için teşekkürler, hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum.”

“Biz e öyle Aysima.” dedi Hamza abi. Ona gülümsedim. Benimle birlikte Mestan da kalktı, ona baktığımı görünce konuştu.

“Seni bırakayım, bu saatte taksi bulamazsın.” Belki aracım vardı? Allah Allah.

Aynen çok cilveliyiz.

“Bilmem ki, seni yormak istemem.”

“Yormazsın, hazırsan gidelim.”

“Hazırım.” Diyerek hepsi ile vedalaşıp ayrıldık yanlarından. Üzerine geçirdiği geniş, salaş tshirtü, altında ki deniz şortu ile bir ömür izlerdim onu şu an.

Silkelenerek kendime geldim, sapık gibi adamı süzüyordum.

Arabanın yanına gelince düğmeye basarak açtı kapıları, beklemeden ikimiz de beklemeden oturduk koltuklara. Ben telefonumdan konuma girip ayarlarken hala daha evin adresini bilmiyor oluşum yüzüme çarptı. Telefonuma bir şey olsa, evinin yolunu bulamayan, kaybolmuş küçük çocuklar gibi ortada kalacaktım.

Arabayı çalıştırdı. Bulunduğumuz yerden çıktı, araba ilerlemeye devam ederken telefonumu ona uzattım. Anlamayarak bana döndü, ekranı işaret ettim.

Ekranda açık olan konuma bakıp kafasını sallayarak önüne döndü. Ortamda ki sessizlik canımı sıkıyordu, insan az muhabbet konusu açardı.

“Şarkı açabilir miyim?”

“Olur.” Dedi sadece. Maşallah, ne kadar çok konuşkan.

Direkt müzik açmak için düğmeye bastım. Birkaç şarkıyı bilerek hızlı geçtim, sevmiyordum. Denk gelen şarkı ile sırıtarak elimi çekip geri yaslandım.

Gülşen - Dillere düşeceğiz.

Ortama şu an uyuyor muydu bilmesem de seviyorum bu şarkıyı.

Ben bir yandan şarkıyı dinlerken bir yandan da arabanın camından gülümseyerek çevreyi izliyordum. Antalya’da ne güzel bir yermiş böyle.

Aklıma gelen soru ile Mestan’a döndüm. “Burada mı yaşıyorsunuz yoksa tatil için mi geldiniz?”

“Düğün için geldik, kardeşim burada yaşıyor. Sonra da planlar değişti, tatil yapalım dedik.” Anladım diyerek onu onayladım.

“Peki, nerede yaşıyorsunuz normalde?”

“İzmir.” Dedi. “Ya sen?” diye sordu.

“İstanbul.” Dedim ben de.

“Kaç yaşındasın?” Bunu sorduğum için kendime kızarken ondan cevap gecikmedi. Kaç gösteriyorum diye sorarsa kendimi arabadan atardım.

“28 yaşımdayım.” Vay be, bu kadar beklemiyordum.

“Ben de 21 yaşımdayım.” Sormamıştı aslında ama neyse, bilsindi.

“Antalya’ya ilk gelişin mi?” beklenmedik sorusu ile duraksadım, sen bana soru sorar mıydın?

“Evet, ilk defa geldim. Çok güzel bir yermiş.”

Bana dönerek kısa bir saçlarıma bakıp sonra yüzüme baktı.

“Güzel, evet.” Yola döndü.

“Buralarda daha görülecek çok güzel şeyler var, gezmeye fırsatın oldu mu?” kafamı olumsuz anlamda salladım.

“Daha gezemedik, ben istiyorum da benim arkadaşlar biraz içi yaşlı olanlardan.” Güldü. Bizimkiler olsa bunu dediğim için dayak yerdim ama Allah’tan yoklardı.

“Eğer istersen, müsait olduğun bir gün içinde seni gezdirebilirim.” Bu bir randevu teklifi mi? İlk date? Ay Allah’ım heyecanlandım.

“Olur, yani olabilir.”

Heyecanlandığım için yanaklarımın kızardığını hissettiğim gibi camı açtım. İçeri giren hava ferahlarken yüzüme doğru savrulan saçımı geriye çektim.

Tanıdık sokağa girince geldiğimizi anladım.

Mestan’a baktım. Yüzünde garip bir ifade vardı, saçlarım yüzüne değiyordu. Rahatsız olmuştu sanırım, ellerimi saçlarıma götürüp bir araya getirip toplar gibi tuttum.

“Şuradan dönünce gelmiş olacağız.”

Onayladı. Evin önüne gelince durdu. Ben zaten ona bakıyordum ancak onun da bana bakması ile göz göze geldik.

“Numaranı veriri misin? Haberleşmek için.” direkt de istenir miydi ki? Omuz silkip telefon numaramı söyledim.

“Getirdiğin için teşekkür ederim.”

“Önemli değil, her zaman.” Gülümseyerek veda edip eşyalarımı alarak arabadan indim. Açık camdan ona el sallarken o da geçen sefer ki gibi elini kaldırdı ancak sallamadan tuttu öylece.

Ben arkamı dönüp binaya girince arabanın tekrar hareket ettiğini duydum.

Ay biz resmen randevulaşmıştık! Heyecanla asansörü beklemeden merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri hızla tırmanırken biraz nefesim bir yerlerime kaçsa da sonunda bizim kata varınca durup kısa bir an nefeslendim. Kapıyı beklemeden çalarken sonunda kapı Lâçin tarafından açıldı, onu iterek içeri girdim.

“Ne oluyor? Ne bu şiddet bu celal?”

Diyerek arkamdan geldi. Elimde ki eşyaları koltuğa fırlatıp Lâçin’e dönerek kollarına tutunup sarstım.

“Evleniyorum!”

Yüzünde oluşan ifadeyi heyecanlanmasına bağlıyorum.

 

 

 

BÖLÜM SONU.

Loading...
0%