Yeni Üyelik
1.
Bölüm

GİRİŞ

@hilallluser

29/09/2017

Yağmur damlaları yerle buluşurken odamın camından bulutlarla kaplı gökyüzünü izliyordum. İçimde tıpkı gökyüzü gibi kapkaraydı. Gökyüzünden tek farkım ben yağmurlarımı yağdırıp yüzümün ıslanmasına neden olmak yerine etrafıma sahte gülücükler saçıyordum.

Camın önünden ayrılıp valizimin başına geçtim. Yaklaşık bir buçuk saat sonra otobüsüm vardı ve ben eksik bir şey kalmasını istemiyordum. Küçük çantamı ve valizimi hızlıca kontrol ettim. Fakat bu yaklaşık yarım saatimi aldığı için pek de hızlı hareket edebilmiş sayılmazdım.

Son kontrollerimi yaparken odaya annem girdi. "Eksik bir şey bırakmadın değil mi?" diye sordu her zaman yüzünde duran ciddi ifadesiyle.

"Kalmadı anne, her şeyimi aldım," diye mırıldandım. Cevabımdan tatmin olmuş olmalıydı ki odada beni yalnız bıraktı.

Annemden, kendimi bildim bileli korkardım. Çok ciddi ve otoriter bir kadındı. Bu yüzden kardeşimle beni disiplinli bir şekilde yetiştirmişti. Bu şekilde yetiştirmesinin iyi yanı kardeşimde bende sorumluluk sahibi olmuştuk ama kötü yanı annemizden nefret ederek büyümüştük. Bazen bizi o kadar çok sıkardı ki kardeşimde bende isyan ederdik. Fakat bu isyanımızın sonunda cezadan kurtulamazdık. Evde tek bir kural vardı: Asla anneme karşı gelinmezdi, o ne derse o olurdu.

On sekiz yaşına gelene annem ne derse onu yapmıştım. Bir kere bile onun sözünden çıkmamış onu üzecek hiçbir şey yapmamıştım. Hayatımı yönetmesine izin vermiştim ama artık bunu değiştirmek istiyordum. Bir kez olsun özgürlüğü hissetmek istiyordum. Bir kez olsun kendi hayatımla ilgili kararları vermek istiyordum.

"Abla, gitmesen bir sene daha hazırlansan, burada okusan olmaz mı?" diye sordu ne zaman odaya geldiğini bilmediğim kardeşim.

Yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. "Annem ne derse o," diye mırıldandım. "Benim Bolu'da okumamı uygun gördü ve bende orada okumak zorundayım bunu biliyorsun."

Kardeşim boynunu bükerek odayı terk etti. Onun arkasından bende valizlerimi kapıya taşımaya başladım. Babam sonunda odasından çıkıp yanımıza geldiğinde annemle kardeşim kapının önünde bekliyordu. Babam, "Hazır mısınız?" diye sordu bana bakarak. Onaylar biçimde kafamı salladım. "Taksi gelmek üzeredir, çıkalım." Babam bizden önce kapıdan çıktığında eline büyük valizi alıp merdivenlerden indi. Bende küçük valizi aldığımda babamın arkasından indim. Kardeşim de benim ardımdan inince annem kapıyı kilitleyip ardımızdan geldi. Ben merdivenlerden inene kadar taksi gelmişti. Valizimi babama verip arka koltuğa annemin yanına oturdum. Babamla, şoför de bindiğinde otogara doğru yola koyulduk.

Otogara girdiğimizde taksiden inip bagajdan küçük valizimi aldım ve kimseye bakmadan otobüslerin olduğu tarafa ilerledim. Biletimi önceden aldığım için gişelerin olduğu kısma girmeme gerek kalmamıştı.

Otobüslerin olduğu kısma geldiğimde içimde bir heyecan oluştu. Bu heyecandan dolayı gülümsemek istesem de ailemin yanlış anlayacağını bildiğim için bu isteğimi göz ardı ettim. Ailem de ardı sıram gelince beraber Bolu otobüsünü aramaya başladık. En sona yakın olan yerde gördüğümüzde valizlerimi otobüsün yanına götürüp bagaja koyması için muavine teslim ettik. Muavin de bana valizlerime yapıştırdığı kağıtların benzerlerini verdiğinde otobüsün orta kapısının önüne gittim.

Otobüse binmeden önce aileme döndüğümde kardeşim boynuma atlayıp sarıldı. Kulağıma, "Mümkünse oradan dönmemeye bak. Buradaki cehenneme dört sene tek katlanabilirim ama sonra dibindeyim unutma," dediğinde kıkırdadım.

Altuğ yaşadığımız hayatı cehenneme benzetirdi. Bu benzetmesi her ne kadar beni her zaman güldürse de haklıydı. Kendi hayatımıza müdahale edemediğimiz her gün bizim için cehennemden farksızdı. Bu yüzden de ikimiz evden ayrılacağımız günü dört gözle bekliyorduk ve sonunda benim için o gün gelmişti. Sıradan ve başkalarının yönettiği hayatıma elveda diyordum. Özgürlüğe adım adım ilerleyecektim. Bu da benim ilk adımım olacaktı.

Annem ve babamla da vedalaştıktan sonra otobüse binip koltuğuma oturdum. Aracın hareket etmesine yaklaşık beş dakika vardı. Bende o beş dakikayı kol çantamda kulaklığımı arayarak geçirdim. Yaklaşık iki dakikanın sonunda bulduğumda çıkartıp telefonuma taktım ve en sevdiğim şarkıyı açtım: Dream It Possible.

Otobüs hareket ettiğinde önce kardeşim sonra babam el sallamaya başladı. Araç döndüğünde ailemde görüş alanımdan çıkmış oldu. Otobana giderken aralıksız yağan yağmur durdu ve tepelerin ardından gökkuşağı belirdi. O gökkuşağıyla birlikte benimde içimde küçük umutlar yeşerdi. Yeni şehir, yeni okul ve yeni bir hayat beni bekliyordu. Benim ise bunların karşılığında istediğim tek şey sıradan hayatıma bir farklılık katılmasıydı. Gökkuşağı kaybolmadan önce, "Lütfen artık hayatım değişsin," diye fısıldadım. Herkes kayan yıldızlardan isterken ben küçüklüğümden beri gökkuşağından istemiştim hayallerimi gerçekleştirmesini.

Bir kız çocuğunun hayalleri yıkıldı ve tam o anda gökyüzünde tüm renkleri barındırdığı gibi o renklerin içinde umutları da barındıran gökkuşağı belirdi. Ona bakıp tüm içtenliğiyle, kalpten bir şeyler isteyenlerin isteklerini gerçekleştirmek için ortadan kayboldu. Sonunda ise çocukların ve yaşları büyük olsa da kalpleri hep çocuk kalanların hayalleri gerçekleşti.

 

Loading...
0%