Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Falks Bahçesi -1

@hiowarii

Bölüm 1

***

Özgürdük; hapsolmuştuk. Yine de çabalıyorduk; denemekten korkuyorduk. O olmadan önce her şey iyiydi; O olmadan önce her şey berbattı.

 

Silahlı Kuvvetler ‘in toplantısıda ele alınan konulardan hiçinde halkın huzurundan bahsediliyordu. Orgenerallerin ikisi her toplantıda kendi ahlaklarını yarıştırıyor, toplantının bir sonuca ulaşmasını engel oluyorlardı. Dolayısıyla toplantılar erteleniyor da erteleniyordu. Bu ayda ki bilmem kaçıncı toplanmalarının da hiçbir şey konuşulmadan sonlanacağını Orgenaral Feu ve Oramiral Jean ‘in ana salonda göz göze gelmesinden herkes bellemişti.

 

 

Onların bu dırdırından bunalmış olan Yutoo Genelkurmay Sarayının çatısına çıkmış yukarıdan karınca gibi gözüken insanları izliyordu. Hüzünlü bir hava vardı üstünde. Gözleri düşünceli, durgun durgun: neşeli, hüzünlü; iş için koşuşturan, uzanıp tembellik yapan; yaşı geçmiş emekli amcalar, elleri nasır tutmuş ak saçlı teyzeler, çocuklar ve gençlerde oralardaydı. Çoğu orta yaşlı işinde gücünde olan adamlar, hanımlar bile bugün iş yerlerinden izinler almışlar, Kuruluş Kutlamaları için birbirlerine yardımcı oluyorlardı.

 

GenelKurmay Başkanlığı Sarayı Meydanın hemen önündeydi Meydanın solunda bir pazar girişi ve oraya doğru yönelen, oradan gelen birçok insan vardı. Pazar yerlerini bazıları sattığı mallar ile bazıları ise tezgahlarının şatafatıyla Sogen ‘in Kuruluşu kutlamaları ‘nı süslüyorlardı. Hafif telaşlı hafif tembel bu insanları ifadesiz, suskun bir şekilde izliyordu. Derin düşüncelere mi boğulmuştu? yoksa sadece gözleri mi eski bir kederi anımsarcasına bakıyor, kalbinden bir şey geçirmiyor muydu? Ya da gerçekten bir şey düşünüyor muydu? Tam o sırada çatının kapısını Bir çift beyaz eldiven araladı. Bir kadın gelmişti. Yutoo ‘yu tanıyor gibi gözüküyordu. Yutoo onu fark etmedi.

“Yutoo, bu sen misin?” dedi kadın “neden toplantıda değilsin?”

Yutoo arkasına döndü kadını gördü, o Korgeneral Nina Armor idi. Onu beş yıl kadar öncesinden tanıyordu araları o korkunç günlerden beri sıkıydı. Yutoo hafifçe güldü

“Bu tiyatrodan çok sıkıldım Nin Abla.”

Nina Yutoo ‘nun yanına yanaştı. Korkuluklardan tutundu. O da aynı Yutoo gibi küçük insanları izliyordu. bir yandan da:

“hehe sen de benim gibisin. sıkılınca buraya kaçtın.“ dedi.

Yutoo da gülümseyerek ve baş parmağınıyla onaylayarak.

“Aynıyız o zaman Nin abla.” dedi.

Yutoo insanları izlemeye devam etti.

Bir süre hiç konuşmadan izlediler.

“Geçmiş altı yıldan sonra bu sene tekrardan kutlamalar canlanmış gibi, değil mi?“

Yutoo dondu kaldı:

"canlanmış mı?"

Korgeneral Yutoo yu duymuyor kendi kendine mırıldanıyordu:

“canlanmış, canlanmış baksana, büsbütün canlanmış. Önceden insanlar böyle neşeli miydi? Değillerdi. Geçen sene bile bu şekil değillerdi. Geçen sene topu topu altı yedi tezgah kuran vardı onlarda ertesi gün geri kaldırmamış mıydı? Bu sene kaç tane tezgah var? İki, dört, altı, sekiz, … yirmi dört, yirmi altı burdan gözüken yirmi altı tezgah var! Görünmeyen yerlerde kaç tane var acaba? Bir senede ne değişti de kutlama bu kadar önemsendi? Ne olmuş olsa ki? Neyse ne işte boşver halk iyiyse ondan ötesi yok.”

Korgeneral söylenirken aniden Yutoo ‘nun da burada olduğunu hatırladı ,değil mi, diyerek Yutoo ‘dan onay istedi.

“Bilmiyorum Nin Abla. Ben hiçbir zaman insanları senin kadar dikkatli gözlemlememişim.”

Yutoo ileriye, bulutlara bakındı. “Ben buraya ilk geldiğimde kimsenin kutlayacak bir şeyi yoktu. Benim de öyle.” dedi, yutkundu. Gözlerin ucuyla Armor 'un yüzündeki ifadeyi kontrol etti.

“Belkide benimde artık onu aşmam gerekiyordur.” dedi.

Korgeneral Nina sesini çıkarmadı.

Bu sırada yolda koliler taşıyan altın saçlı kız Yutoo’nun dikkatini çekmişti.

Nina sonunda söyleyecek bir şey bulmuştu. Konuşmaya niyet ettiginde Yutoo onu susturdu.

“Benim görecek bir işim var Nin bacım, hadi sana Eyvallah!” dedi.

hızla başkanlık sarayından ayrıldı. Koşarak çatıdan izlediği hanımın yanına koştu.

 

O genç kız bizim Yutoo ‘nun kalbini çalan kızdı. Gerçi pek bir şey yapmamıştı, Yutoo ‘yu şahsi olarak tanımıyor onu herkes gibi Orgeneralin erkek kardeşi olarak biliyordu. Zaten Yutoo da kızı pek tanımıyordu. Ağabeyi ile dolaşmaya çıktığı bir gün kızın ve babasının vaaz verdiği ibadethanede bir karışıklık olmuştu Orgeneral Feu da hemen insanları sakinleştirmişti. Ertesi gün kızda teşşekkür babında onları çaya davet etmişti, Feu 'da da gerek ego tatmini gerek de kendini iyi biriymiş gibi lanse etmek için kabul etmiş yarım saat kadar Yutooyla ibadethanede din adamı ve kızı Linda 'nın çayını içmişlerdi. İşte bizimki de kızın o günkü tavrı, konuşma şekli, güzelliğiden etkilenmiş sevmeye başlamıştı. Ancak bunu hiçbir dostuyla paylaşmamıştı. Steven hariç. Steven onun dostu değil. Steven kimsenin dostu değil. Kimse Steve ‘ı sevmez. Ancak konu dertlerini anlatmaya, kendini övmeye, Steven ‘dan borç istemeye, kendi işlerini yaptırmaya , onunla “dost” şakaları yapmaya gelince herkes Steven ‘ın sıkı dostuydu.

Neyse kim Steven ‘ı sikler ki. Biz konumuza dönelim. Yutoo Linda ya olan aşkını hiçbir arkadaşıyla paylaşmamıştı. Çoğu da dalga geçerdi zaten. Ancak aşkını birden çok kez ve yöntemle Linda ‘ya itiraf etmişti Linda ise herseferinde saniyesinde reddetmişti.

En azından umut vermiyordu.

 

Yutoo arkasından koşturuyordu nefes nefese kalmış sesi de pek çıkmıyordu.

“LİİN…LİNNDHH……LİNDAAA…” Meydandaki tüm insanların dikkatini çekmişti Yutoo. Linda tabiki de onu duymuştu. Ancak Yutoo olduğunu bildiğinden dönüp bakmaya tenezzül etmedi. Bir yaprak Linda ‘nın hemen önüne düştü. Daha Ağustos ayıydı yaprak çok erken ayrılmıştı ağacından. Linda durdu. Altın saçları hafif rüzgarla savruluyor oldukça hoş görünüyordu. Yutoo Linda ‘nın durduğunu görünce durdu. Soluklanmak için çömeldi.

“ ÜFFFF NE KOŞTURDUN BENİ BE! Şükür durdun, bilerek duymazdan geldiğini sanmaya başlıyacaktım”

Linda Yutoo ‘ ya döndü. Ancak yüzüne bakmadı.

“Ne istiyorsun yine?... görmüyor musun işim var” dedi. Ellerindeki kolileri belli etmeye çalışarak. Linda içi dışı bir bir kızdı. Nasıl hissediyorsa öyle davranır ne söylemek istiyorsa utanmadan gücenmeden, kırarmıyım diye endişe duymadan söylerdi. Ki zaten çabuk kırılan, incinen insanlarlada pek anlaşamazdı. Mizacı böyleydi onun.

“Ha?.. evet meşgul olduğunu görüyorum, bu yüzden sana yardıma geldim!” dedi Yutoo Lindanın elindeki kutulara uzandı

“Ver. Ben taşıyayım.”

Linda kendini geri çekti . “İstemez”

Tekrardan yürümeye başladı pazara doğru gidiyordu. Yutoo da onu takip etti.

“ tezgah mı kuracaksınız? onun için mi bu koliler?”

“aynen.”

Linda daha hızlı yürümeye başladı.

Ancak Yutoo arayı açmak istemiyordu. Linda ile konuşmak istiyordu. “ iyi de din adamları ne satar ki? Vaaz mı?” Yutoo bir ezik gibi kendi espirisine güldü. Ancak Linda pek gülüyor gibi gözükmüyordu.

“Cahilsin…”

“ komikti bence hemen sinirlenme Lin işinizi küçümsemiyorum… belki biraz küçümsüyor olabilirim...”

Linada en sonunda Yutoo nun yüzüne bakmaya karar vermişti. Öfkesinden olacak ki tekarardan ama bu sefer bağırarak. “CAHİLSİN!!” dedi.

“Tabi ki Dilek Taşlarından satıyoruz! Senin bizim işimize kıymet vermen olağan.”

Linda kızmıştı.

Yutooysa sonunda Linda onunla konuştuğu için mutluydu.

Kız cümlesine devam etti:

“ÇÜNKÜ SEN BİR APTALSIN”

O ikisi konuşurken sonunda Lindaların tezgahına ulaşmışlardı.

Din adamının kızı birkaç muska ve doğal taş kolyeleri daha öncesinde getirmiş olduğu dönen rafa dizmeye başladı.

Yutoo da dizmeye girişti. Linda Yutoo ‘nun eline vurarak:

“Pis elerinle dokunma onlara.” dedi.

Yutoo kendisini geri çekti ve güldü. “Tamam, dokunmam!”

Bir süre sesizce biricik aşkını izledi.

Linda son olarak bir çanta çıkarttı çantanın üstünde büyükçe bir kilit vardı. Şifreyi girdi.

“İşte benim bebeklerim de burada!” Yutoo merakla çantaya yöneldi. Meraklandigi için kocaman açılan gözleri çantanın açılmasıyla birden yok olmuştu. Sorgulayıcı bir tavırla:

“dilek taşları… senin bebeklerin?”dedi.

Linda hızla çantayı kendisine çevirdi.

Önce iki yanını da süzdü. Kimsenin onları izlemediğinden emin olunca Yutoo ‘ya:

“aynen öyle! Bunlar kutlamaların yıldızı.

Senin düşündüğünün aksine din adamları bunları satınca kutlamalardan en kazançlı çıkan tezgahlardan oluyor.” Dedi.

Linda konu din ve öğretilere gelince sevmediği insanlara hatta yedi/yirmi dört yanından kovduğu Yutoo ‘ya bile bir öğretmen edasıyla, tutkuyla anlatabiliyordu. Yutoo ‘ya ise bu konular çok uzaktı ne tanrı ne dilek taşı ne de ahlak hakındakı konuşmalar onu çok sıkardı. Her ne kadar Linda ‘nın kendisiyle konuştuğundan mutu olsa bile. Agizindan şu sözleri kaçırdı:

“Bunu alanlar aptallar”

Yutoo düşünmeden söylemişti bunları ağızından çıktığı anda Linda ‘nın damarına bastığını fark etmişti. Lakin Söz ağızdan bir kez çıkar. Özür dilemekte düşüncelerine benliğine ihanet gibi geldi Yutoo 'ya.

“Defol git!”

“Nee…”

“GİT BURDAN!!” diye kükredi Linda.

Yutoo onu daha fazla kızdırmadan sıvıştı.

Ağaçtan başka bir yaprak daha düşmedi.

 

Ağustosta bir gün: öğleden sonra bir.

Loading...
0%