@hislikablevuku
|
Yola çıktığımdan beri, aklımda dönüp duran sorulara cevap bulmaya çalışmaktan yorgun düşmüştüm. Akgün;abisini neden vurmuş olabilirdi? Kırmızı ışıkta durduğumda nefes alabilmek adına biraz pencereyi açtım. Nemli rüzgar tenimi yalayıp geçerken, gözlerimin ardına saklanan şüpheyi yok etmeye çalıştım. Akgün beni böyle görmemeliydi. Uzayan saçlarım rüzgarda savrulurken,sevdiğim adamı görecek olmanın heyacanı gözlerimden okunuyordu. Akgün'ü özlemiştim. Hem de çok özlemiştim. İçimde büyüyen hasret kendini iyiyden iyiye belli ederken, radyoda çalmaya başlayan bir şarkı beni sevdiğim adamın yanı başımda olduğu o büyülü anlara geri götürdü. "Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi, saklarım seni Çok derin derin Ben seni çok sevdim Yanağımdan süzülen bir damla yaşı hızla sildikten sonra radyoyu kapatıp, derin bir nefes çektim ciğerlerime. O güne geri dönmek, kalbimde yanan ateşi biraz daha harlarken Akgün'ün sesi çalındı bu defa kulaklarıma. "Gülümsediğini görmek, kaldırım taşında açan papatya misali.." Canımı acıtan o sesi bir kere daha anımsayınca, boğazıma biriken yumrudan kurtulmak istercesine sertçe yutkundum. Aklım ve kalbim sürekli bir savaş halindeyken, can yakan bu hatıralar, bir gölge gibi beni takip ediyor ve beni günden güne öldürüyordu. Derin bir nefes daha çektim ciğerlerime. Göz pınarlarımda biriken yaşları elimle baskılayıp "şimdi olmaz" diye telkinde bulundum yaralı yüreğime. "Şimdi değil biraz daha dayan!" Kalbim çığlık atmak, kafesinden sökülüp koşmak için çırpınırken, geçmişi ardımda bırakmak adına, tek geleceğim olan adamın yanına bir an önce varmak için çabalıyordum. İçimde biriken heyecan elimi ayağımı titretse de , ruhumun en karanlık yerinden yankılanan silik bir ses "dur!" diye feryat edip duruyordu bana. "Dur! Gitme öleceksin!" Zihnimde yankılanan sesi susturup, var gücümle gaza yüklendim. Kalbim kanatlarını açmış sevdiği adama doğru koşarken bu anlamsız tedirginliğin üstünü kapatmak geldi içimden. "Çünkü çok iyi bildiğim bir şey vardı. Akgün benim elimi tutmayı asla bırakmazdı.."
Yarım saat süren sıkıcı yolculuğun ardından ceza evinin önünde durdurdum aracı. Heyecandan titreyen bacaklarım adım atmama engel olsa bile durmadan içeriye doğru koşmaya başladım. Kapıdaki gardiyanları geçtikten sonra bekleme odasına ulaşmış olmanın korkusu kapladı içimi. Çünkü içerisi oldukça soğuk aynı zamanda da kasvetliydi. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp, titreyen ellerimi sıkıca birbirine kenetledim. Aklımın başımdan gittiği, kalbimin ağzımda attığı o bir kaç saniyelik süreye göz pınarlarımda biriken yaşlar eşlik ederken, kulağımda yankılanan kapının gürültülü sesi ile kesildi nefesim. Dönmeye başlayan başımı ağır ağır kapıdan tarafa çevirdiğimde, gözlerine, bakışına aşık olduğum adamın kokusu ile doldu tüm benliğim. Sanki bunca zamandır nefes almıyormuşçasına derin bir nefes çektim ciğerlerime. Beton kapının hemen yanıbaşında duran, saçı sakalı birbirine karışmış adam ile göz göze geldiğimdeyse dizginlemeye çalıştığım heyecanı daha fazla baskılayamadım. Başımı geriye doğru çekip o kömür karası gözlere bakmaya cesaret edemesem de bir şeylerin ters gittiğini hissetmiştim. Kısa bir süreliğine gözlerimi kapatıp, kırılan cesaretimi topladım ve nemli gözlerimi Akgün'ün kara harelerine diktim. Ama; tam da o anda kalbimde harelenen heyecan ateşi yerini derin bir korkuya bıraktı. Çünkü; karşımda duran adam benim Akgün'üm değildi. Yüzüme yerleşen hüznü baskılamaya çalışırken, titreyen ellerimi Akgün'ün biçimli elleri ile buluşturup, onu masaya doğru çektim. Karşıma oturur oturmaz yere eğilen başını kaldırmak istercesine uzandığımda bedeni bir yay gibi gerilip benden uzaklaştı. Korkuyordum. Hem de çok korkuyordum. Çünkü; Bir şeyler ters gitmiyor, bir şeyler berbat gidiyordu. Bomboş kalan ellerimi masanın yüzeyinden indirirken, kısık nefesimin arasından "Akgün" diye mırıldandım. Benim sesimden kendi adını duymasıyla buz gibi olan bakışlarını üzerime sabitleyip,donuk bir ifadeyle yüzüme baktı Akgün. Bir süre sessizliğini koruduktan sonra, kuruyan dudaklarını aralayıp, belki de en son duymak isteyeceğim cümleyi söyledi bana. "Başın sağ olsun!" Annemin ölümünü inkar eden bedenim, sevdiğim adamın soğuk nefesinden dökülen telkine tepki verdiğinde göz yaşlarımı baskılayamadım. Akgün'ün boynuna sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlama isteği ile yanıp tutuşurken, bir can yakıcı söz daha döküldü sevdiğim adamın dudaklarından. "Burada ne işin var senin?" Duyduğum sorudan sonra aralık dudaklarımdan çıkan kısık nefes ile birlikte "seni" dedim kekeleyerek. "Seni görmeye geldim!" Cümlemin devamını getirmek istercesine hareketlenen dudaklarımdaki nefes Akgün'ün can yakıcı cümlesi ile bir kere daha kesildi. "Gelme! Bir daha buraya sakın gelme!" Kulağımda yankılanan cümleyi algılamam bir kaç saniyemi almış olsa da hemen toparladım kendimi. Zihnimde yankılanan tonlarca sesi susturup asıl niyetimi döktüm ortaya. "Yeni bir avukat ile görüştüm. Davayı bir üst mahkemeye taşıyacağız. Nefsi müdafa olduğunu söyleyeceğiz. Seni çıkaracağız buradan Akgün!" Benim heyecan içinde kurduğum her cümle Akgün'de buz gibi bir etki bırakırken, kararlı ses tonu ile beni bir kere daha yıkıp geçmişti. " O bulduğun avukatla görüşülmeyecek, konuşulmayacak! Sen de bir daha buraya gelmeyeceksin. Gelirsen görüşe çıkmam!" Sevdiğim adamın dudaklarından dökülen her cümle kalbime bir hançer daha saplasa da yıkılmamaya kararlıydım. Buz tutmuş ellerimi Akgün'ün elleri ile buluştururken "Hayır Akgün" diye inledim sert bir ifadeyle. "Seni bırakmam burada!" Ellerine değen ellerim bir kere daha boş kalırken, gardiyanın sesi buz gibi bir duvar daha ördü aramıza. "Temas yok!" Akgün kendini iyiden iyiye geri çekmişken, ışığını kaybetmiş olan harelerini gözlerime dikip tane tane konuşmaya başladı. "Bak Yağmur! Bu söylediklerimi iyi belle. Bir daha buraya gelmeyeceksin. Benim davam ile ilgili kimse ile görüşmeyeceksin. Çünkü ben; abimi bile isteye vurdum anladın mı beni! " Cevap vermek istesem bile dilime ket vuran hayal kırıklığım buna engel olmuş, beni büsbütün çaresiz bırakmıştı. Verebilidiğim tek cevap gözlerimden süzülen yaşlar olurken, Akgün'ün öfke dolu bakışlarına aldırmadan var gücümle bağırdım. "Hayır Akgün! Bırakmam seni burada. Biliyorum bilerek yapmadın sen bunu. Abini isteyerek öldürmedin! Ben seni.." Cümlemi yarıda kesme sebebim Akgün'ün öfke dolu haykırışları oldu. "Ben yaptım ben! Anladın mı beni? Bile isteye yaptım. Kendi öz abimin kanına girdim ben. O yüzden Yağmur şimdi git buradan. Bir daha da sakın gelme!" "Akgün hayır!" diye inlemeye başladığımda sevdiğim adam karşımdan bir hışımla kalkışına şahit oldum. "Gardiyan görüş bitti!" Kurduğu bu net cümleden sonra, ardına bile bakmadan kapıya doğru yürümeye başladığında, kopuş beline sarılmış halde buldum kendimi. "Hayır seni bırakmam" nidalarım, ceza evi koridorlarında yankılanırken, bir yandan gardiyan diğer yandan Akgün tarafından çekiştiriliyordum. Gücüm tükenmek üzereyken, kendimi yere atıp Akgün'ü bacaklarından yakaladım. Nefesim kesilmiş bile olsa gücümün yettiği kadar bir kere daha seslendim sevdiğim adama. "Gitme Akgün! Sen de sırtını dönme bana!" Güçsüzleşen ellerimden kendini sıyırıp, ardına bile bakmadan kapıdan dışarıya çıktığında, inandığım bütün doğrular yıkılmış, tek sığınağım yerle yeksan olmuştu. Yapayalnız kaldığımı anladığım o anda , içimde harlanan ateşin sönmesini engellemek istercesine bağırmaya devam ettim. "Annemi bunu yapanı bulucam, ve sen ne dersen de seni buradan çıkaracağım!" Yorgun sesim sevdiğim adamın peşi sıra yankılanırken, nemli gözlerimin ardından gördüm adımlarını yavaşlattığını. İstemsiz bir tebessüm yerleşti yüzüme. "Sonunda ona sesimi duyurabilmiştim!" Ardına dönüp uzunca bir süre beni süzdükten sonra hızlı adımlar ile yanıma doğru ilerlemeye başladı. Kalbim bir kere daha çarpmaya başlamıştı.. Aramızdaki mesafe saniyeler içinde sıfırlanırken, gözlerine değen gözlerim umut saçmaya başlamıştı bile. Bana uzattığı eli sıkı sıkı kavrayıp, serildiğim yerden hızla doğrulduğumda beni bağrına basıcağını düşündüğüm adamın, karanlık yüzüyle burun buruna gelmem aynı anda olmuştu. Nefesi nefesime karışırken, bir adım daha atıp iyice yaklaştı yanıma. Sıcak nefesi boynumu yalayıp geçerken, "sen" diye mırıldandı usulca. "Sen kimin peşine düşmeyi planlıyorsun?" Bir kaç metre ilerimizde durmuş, bizi izleyen gardiyana kısa bir göz attıktan sonra "Halil Sadi'nin" dedim fısıldayarak. "Ona bunun hesabını soracağım!" Verdiğim cevap hoşuna gitmemiş olacak ki sinirle gözlerini kapatıp, sesli bir nefes verdi Akgün. Çatık kaşları arasından beni süzerken, hızlı bir hamle ile beni kolumdan yakalayıp "bana bak" diye gürledi bir sert ses tonuyla. "Boyundan büyük işlere kalkışma!" Hayır dercesine başımı sallayıp, boşta kalan elimi Akgün'ün yüzüne sabitledim. "Güven bana" diye fısıldadıktan sonra, sevdiğim adamın gözlerine baktım uzun uzun. "Annemin başına gelenlerin sorumlusu her kimse cezasını çekecek ve sen de buradan.." dedim ama cümlem bir kere daha yarıda kesildi. Çünkü Akgün erkeksi ses tonu ile bir kere daha araya girmişti. "Bana bak Yağmur! Benim davamla uğraşmayacaksın anladın mı? Ayrıca kimsenin peşine düşmeyeceksin. Çünkü!" Kesilen nefesi devam etmesine engel olduğunda durup nefeslendi Akgün. Bense onun yarıda kestiği cümleyi kendi inanmadığım doğrulara göre doldurmaya başladım. "Sana söz veriyorum, çıkaracağım seni buradan, güven bana! Bir ay sonraki görüşe geldiğimde elimde serbest kalmana yarayacak deliller ve annemin ölümünün ardındaki adamın ismi olacak" Kurduğum cümleler canını yakmış olmalı ki acı bir tebessüm yerleşti o an yüzüne. Bir kaç saniyelik sessiz bekleyişin ardından, o karanlık yüzünü bir kere daha açığa çıkardı Akgün. Ama bu defa çok büyük bir yıkımın eşiğine sürükledi bu karanlık bizi! Kalbime doğrulttuğum silahın tetiğini tek bir cümle ile çekerken, sıcak nefesim saniyeler içinde buz kesmiş, damarlarımda dolaşan kan beni yavaş yavaş boğmaya başlamıştı. "Kimsenin peşine düşmeyeceksin. Çünkü; aradığın adam benim Yağmur. Annenin ölümüne sebep olan adam benim!"
2. Bölüm sonu
|
0% |