@hivs4u
|
🎬 Kendimi bulmak için çıktığım yol, kendimi kaybetmekten geçiyor.
♟️
18 Haziran 2022 Ankara
Benim aksime herkes nasıl yaşanacağını biliyordu, hepsinin birer dünyası vardı. Anıları ve kelimeleriyle doldurdukları dünyaları. Benimse koskoca bir karanlık.
Pencere camından dışarıyı izliyordum. Yine
Her gün birbirinin aynısı, boş ve anlamsız günler. Sanki boşluğa bırakılmış gibiydim. Gerçi ben boşluğun ne olduğunu biliyor muydum? Emin değilim. Zihnimde tanımlayamayacağım bir ağırlık vardı ama.
Hiçbir şeyden eser yoktu, karanlıktan oluşan bir ağırlık. Gözlerimin açık olduğu her an zihnimde kelimeler belirirdi ardından karanlığımda benimle kalırlardı.
Ben kimdim? Burası neresiydi?
Dışardaki insanlara baktım, etrafta gülüşüyor hemşirelerle beraber konuşuyorlardı. Buydu benim dünyam işte hemşireler ve arada dışarda gördüğüm bembeyaz giyinmiş benim gibi insanlar.
Soru sormaktan bıkmıştım, ben artık soru sormak değil, cevaplar almak istiyordum. Bu bilinmez karanlığın içinde yüzmekten çok yorulmuştm. Bilinmezlikte batmayı değil, en tepeye çıkıp zihnimdeki sorulara cevap bulmak istiyordum.
Kendimi tanımak, kim olduğumu görmek istiyordum. En önemlisi yüzümü görmek istiyordum.
Saçlarımın beyaz olduğunu yatakta ilk kez oturur pozisyona geldiğimde fark etmiştim. Başımdan tıpkı yataktaki ve üstümdeki kıyafetler gibi bembeyaz saçlar dökülmüştü. Başta ne olduğunu anlamamıştım. Uzun ve bembeyazdı. Burada çok fazla beyaz şey vardı ama beyaz saç yoktu. Farklıydım bunu biliyordum ama bu neden burada kaldığımı göstermiyordu. Dışarda onlarca insan vardı, içerde kalıp içindeki karanlıkla baş başa bırakılan bir tek ben vardım. Konuşamayan bunu bilmeyen bir tek ben!
Hiçbir şey normal değildi. Kimse normal değildi Büyük bir tiyatronun içindeydim sanki. Tiyatro?
Önünde kalın demirler olan pencereden bahçedeki insanları izlerken kapı çaldı ve içeriye her zamanki hemşire girdi.
Bugün bir gariplik vardı onda, elinde iğnelerin ve ilaçların olduğu o tepsi yoktu. Gergin duruyordu, sık nefes alıyor, parmaklarıyla oynuyor ve sanırım bacağı titriyordu. Derin bir nefes alıp arkasına baktı ve içeriye birini çağırdı.
"Merhaba"
Dışarda birbirine bu kelimeyi söyleyerek seslenen insanları çok duyardım ama seslendikten sonra bir isim söylerlerdi.
Hemşirenin odaya aldığı bir erkekti. İlk hatırladığım günlerin birinde pencereye çıkmış ve dışarıya bakmıştım. O an farklı insanlar görmüştüm, zihnim kadın ve erkek kavramlarını bana sunmuştu. O yüzden gelenin bir erkek olduğunu biliyordum ama bu adam farklıydı.
Yabancı adam ve hemşire merhaba deyip susmuşlardı, benden bir cevap bekliyorlardı ama vermedim, veremedim.
"Bugün bir misafirimiz var. Seninle konuşmak istiyor."
Hemşireler dışında kimse konuşmazdı benimle. Kimdi bu? Tepkisiz kaldım. Hemşire yabancıya doğru yaklaştı ve sesini kıstı duymamam için. Halbuki bu sessiz odada kulaklarım oldukça iyi duyardı benim.
"Size söyledim efendim, hiçbir tepki vermiyor. Konuşmayı bildiğinden bile emin değiliz. "
Yabancı kafasını hafifçe yukarı kaldırdı, dudağının bir kenarı sola doğru uzadı. Küçümsemek kelimesi zihnimde belirdi. Yabancı kendinden emindi ve karşısındakini yani beni küçümsüyordu.
"Mina'yı fazla hafife alıyorsunuz. En başta da bunu yaptınız değil mi? Bu kaçıncı oldu Ayla söyler misin? 6 oldu. 6 kez denedik ve hepsinde başarısız olduk. Hiçbir şey silinmedi, aksine beni gördüğü gibi silinen anı varsa bile geri geldi ve beni öldürmeye çalıştı, her seferinde"
Anılarım mı silinmişti, hem de 6 kere buna kalkışılmıştı. Ne için?
Peki adamdan yayılan bu korku silsilesi de neyin nesiydi?Onu neden öldürmeye çalıştım? Kafam karmakarışıktı, tüm düşüncelerim birbirinin ayağına dolanıp teker teker düştüler. Sadece dinlemeye odaklandım, sorular hep vardı şimdi cevapların sırasıydı ve bu adam bazı şeylerin cevabını veriyordu.
"Ama efendim bu sefer farklı"
Yabancı, hemşirenin sesini kulaklarından uzaklaştırmak ister gibi eliyle savuşturdu. Tahammülsüz gibi görünüyordu.
Bu adam haklıydı, o beni ve anılarımı tetikliyordu. Şimdiden tozlu raftaki kelimelerim teker teker raflarından düşüp önüme sürükleniyordu parlak harfleriyle.
"Bunu sizden çok duyuyorum"
"Şimdi bile bizi dinlemediğini nerden biliyorsun da her şeyi önünde böyle pervasızca konuşabiliyorsun?"
"Efendim bu mesafeden bizi duyamaz ve açıkçası duysa bile algılayamaz. Diğer işlemlerde konuşulanlara tepki veriyordu, yüzündeki değişimleri verdiğiniz cihaz sayesinde görebiliyorduk çok ufak bile olsa ama bu sefer yüzünde hiçbir tepki oluşmuyor. Bomboş bize bakıyor. Son başarısız işlemlerde de unutmuştu çoğu şeyi ama yaptığımız her harekette bizi inceliyor ve merakla bakıyordu. Ama şimdi bomboş, tek bir şey bile yok."
Odada beni izleyen bir cihaz mı vardı? Ne tür bir oyun bu? Düşman... Evet onlar düşmandı ve tahmin edebileceğimden çok daha güçlülerdi, attığım her adıma dikkat ettiğim gibi yüzümdeki mimiklerin adımlarına da dikkat etmem gerekiyordu.
"Umarım dediğin gibidir, yoksa tekrar silme işlemini yapmak zorunda kalacağız"
"Efendim eğer tekrar yaparsak vücut bunu kaldıramayabilir. En sağlıklı olan ayda bir tekrarlanması ama biz bir ayda 6 defa yaptık. Bu sefer ölümle sonuçlanabilir"
Ben bir aydır mı buradaydım ve ölme riski mi? Neler yaptılar bana?
"Her neyse Ayla Hanım. Bakalım bu sefer olmuş mu"
Yabancı bana doğru gelmeye başladı. Yürüyüşü tok ve kendinden emindi. Hemşirelerin aksine o ayaklarını daha fazla havaya kaldırıyor, büyük adımlar atıyordu. Ellerini cebinden çıkardı ve bana uzandı. Nefes alış hızı bana yaklaştıkça artıyordu ve şu anda nerdeyse kalbinin sesi kulağıma geliyordu.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum yabancıyla bir süre bakıştık. Tek bir şey bile söylemeden beni inceliyordu.
Ben ona dümdüz bakarken o bana anlamlandıramadığım ifadelerle bakıyordu. İlk andaki yüzünde olan ifade zaman geçtikçe değişmiş ve küçümsemeye dönüşmüştü. Hemşireye bakar gibi bakıyordu artık bana.
"Sanırım bu sefer haklı çıktınız Ayla Hanım"
"Size layık olmaya çalışıyoruz efendim. "
Hemşire hızlıca bize doğru adımlamaya başladı. Onun haline baktıkça tozlu hatıralarım arasındaki bir kelimenin daha üstündeki tozlar temizlenmiş ve ortaya çıkmıştı. Bu hemşire tedirgindi, bir şeyi saklamak ister gibi yabancının yanında durdu.
"Bu doktor Tarık Bey, kendisi senin durumuna bakmak için geldi. Şizofren hastalığıyla ilgili makale yazacak ve çalışmasında sana da yer vermek istedi. İstanbul üniversitesinde doçent doktor. Sana sorular soracak, senden bu sorulara cevap vermeni istiyorum."
Vücudumu baştan aşağı saran bir his belirdi içimde, bir şeylerin ters gittiğiyle ilgili. Hemşirelerin adımı özellikle söylememelerini fark ettiğim zaman yine bu his kol gezinmişti vücudumda. Yavaşça yerinde saklanan bir kelime daha aydınlığa kavuştu. Hemşire ve yabancı şüpheli davranıyordu. Sanki düşüncelerimi istedikleri yöne çekmeye çalışıyorlardı.
"Sadece birkaç soru olacak, seni çok zorlamayacağım Mina"
"Efendim.."
Hemşire yine tedirgin olmuştu. Ne sebep olmuştu buna?
"Biz ismini hiç telaffuz etmemiştik bugüne kadar. Şimdi siz söyleyince.."
"Hatırlar mı? ben de bunu test ediyorum ya. Hatırlayacak mı yoksa zaten hatırlıyor mu?"
Mina... İlk duyduğumda hiç garipsememiştim, olması gerektiği gibi hissettirmişti ama şimdi düşününce ismim olduğunu fark etmiştim. Benim de bir ismim varmış.
Bu insanlar kimdi ve benden ne istiyorlardı?
"Bana nasıl hissettiğini söyler misin canım?"
Cevapsız. Zaten nasıl konuşacağımı bilmiyordum bilsem bile konuşmazdım çünkü içimden bir ses bunu yapmamamı söylüyordu. Bu kadar bilinmezliğin içinde bir bildiği varmış gibi beni engelleyen bu güce sarılacaktım.
"Sanrılar görüyor musun sık sık? Bu sanrıları bana anlatır mısın?
Hemşire, yabancıyla beraber bana sorular yöneltmeye başladı.
"Mesela diğer hastalarda gördüğüm kadarıyla konuşuyorum bazı hastalar içlerinden bir sesin intikam almaları gerektiğini söylüyor. Onları buraya getiren, zorla hapis tutan biri varmış"
İntikam. Bu kelime yabancıyı gördüğüm gibi net bir şekilde zihnimdeki karanlığı yarmış ve tek bir gölge bile bırakmamıştı.
"Bazı hastalar babalarının onlara ihanet ettiğini hatta işkence ettiğini söylüyor. Dediklerine göre babaları onlara her zaman kötü davranırmış ve onların içindeki ses babalarının kötü olduğunu kulaklarına fısıldarmış. Senin de kulağına fısıldayan bir ses var mı ya da gözlerinin önüne görüntü getiriyor mu? "
Ben böyle şeyler düşünmüyordum. Bu adam ne saçmalıyordu? Hasta olduğumu söylüyor ama ben hiç hasta hissetmiyordum, sadece eksik hissediyordum. Yabancı yine soru soracakken vazgeçti ve hemşireye yaklaştı. Yine sessiz konuşmaya başladılar ama ben duyuyordum. Bilmiyorlar mıydı yoksa yine bir oyun mu oynuyorlardı?
"Kalp atış hızı ve yüz ifadeleri ne diyor?"
Hemşire cebinden siyah bir şey çıkardı, bu şeyin ekranı parlıyor ve hemşire eliyle ekrana bir şeyler yapmaya başladı. Bu şey de neyin nesiydi?
"Her şey ilk günküyle aynı efendim. Hiçbir tepki ve değişen kalp atış hızı yok. Sanırım konuşulan hiçbir şeyi anlamıyor ve ne olduğunu, kim olduğunu bilmiyor."
Yabancı büyük bir sevinçle ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdı. Neden havayı yumrukluyordu?
"Sonunda başardık Ayla"
"Evet efendim"
Yabancı bana doğru yaklaşmaya başladı yine ve yine küçümseyici tavırlarını takındı. Elleriyle saçlarımdan bir tutam alıp işaret parmağında döndürmeye başladı.
"Ahh o yenilmez tavırların yok muydu? Bu halini göstermek isterdim geçmişteki sana. Yıkılmaz, yenilmez dediğin o zihnini parçalara ayırışımı izletmek isterdim ama şu anki halin de yeterince tatmin edici. "
Yabancı kendi kendine gülerek uzaklaşmaya başladı benden. Gitmeden önce bana bakıp büyük bir kahkaha attı ve çıktı. Hemşire de hemen onun ardından çıktı.
"Dinlenmene bak Mina, ben daha sonra yine geleceğim."
Geleceğine eminim Ayla Hemşire.
Bugün diğer günlere kıyasla daha fazla şey öğrenmiştim. Özellikle de anılarımın bilerek silindiğini, kimliğimin istendik yönde yok edildiğini..
Madem her şeyi unuttum buradan çıkana kadar da hiçbir şey hatırlamamış olmam gerekiyor, o zaman öyle olsun. Belli ki geçmişi hatırladığımda öfkelenecek ve hırsla dolacaktım. Bunlar gerçekleştiğinde de beni izleyen bir tür makine yüz ifademden ya da kalp atışımdan bunu anlayıp hemşireye ve yabancıya haber verecekti. Diğer 6 işlemde olduğu gibi bu sefer de yine silme işlemi dedikleri şeyi yapacaklardı. Bu sefer ölme riskim vardı, çok dikkatli olmam gerekiyordu.
Eskiden bir hayatım olduğunu ve farklı olduğumu hissetmiştim ama artık emindim. Bir savaşa katılmış ve durumuma bakılacak olursa kaybetmiştim. Yeni bir savaşa gireceğiz gibi görünüyordu ama önce kendimi bulmam gerekiyordu.
GÜNÜMÜZ :
15 Ocak 2023 ANKARA
Günler geçip gidiyordu yeşil yapraklı ağaçlar, sarı rengine döndü sonra birer birer düşmeye başladılar, yaprakların yerini beyaz bir örtü aldı. Bu kadar zaman geçtikten sonra bile zihnim koca bir boşluktan ibaretti. Hemşireler böyle kalması için de sürekli beni bir odaya götürüyorlardı ve silme işlemini yapıyorlardı.
Ne içindi bu kadar çaba? Zihnimde ne var da bundan bu kadar korkuyorlardı?
Engel olamam sandılar, zihnimi silmelerine izin veririm sandılar ama yanıldılar. Buna rağmen gardlarını asla düşürmediler.
Hatırladığım ilk andan itibaren beni başta ayda bir bu işlem için getirdiler, sonrasında iki ayda bir getirmeye başladılar. Bu süreçte çok fazla bilgi edinmiş, zihnimde çok fazla kelimenin kilidini açmıştım ama hala kim olduğumu, ne olduğumu bilmiyordum. Hemşireler bu bilgiyi vermemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyordu, ben de zihnimdeki o kapıların kilidinin açılmaması için her şeyi yapıyordum.
Biliyordum , o kapılar açılırsa eğer aylardır inşa ettiğim kulem paramparça olurdu. İşte bu yüzden açılacak gibi olduğu her an şiddetle kapatıyordum o kapıyı.
"Minacım hatırlıyor musun bu odayı?"
Her zaman olduğu gibi yine sessiz kaldım. Belki de gerçekten konuşma yeteneğimi kaybetmiştim.
Bu hemşire her seferinde bana iyi davranmıştı, özellikle canımı yakmayacağını söylerdi.
"Sende bazı şeyleri kontrol etmemiz gerekiyor, kan değerlerin falan. Her şey yolunda mı diye bakacağız."
"Ne diye açıklama yapıyorsun ki zaten hiçbir şey anlamıyor. "
"Bu yine de açıklama yapmamamızı gerektirmez. Kim olursa olsun başına gelecekleri bilmeyi hak eder"
Bu ikilinin en baştan beri beni bu işleme getirmeleri en büyük şansımdı sanırım. O iki salak kendi aralarında atışırlarken ben de makinenin fişleriyle oynuyordum. Buraya getirildiğim ilk anda ne yapacağımı bilemez haldeydim ta ki bu ikisi büyük bir tartışmaya girişene kadar. O sırada ben de etrafı, özellikle de o bilgisayar görünümlü her tarafından fişler fışkıran o aleti göz hapsine almıştım.
Bu işlemi nasıl yapacaklardı, o sırada acı hissedecek miydim bilmiyordum. Fişlere odaklanmışken içimdeki o ses siyah fişin makineye bağlandığı yerden hafifçe çıkarmam gerektiğini fısıldamıştı. Birçok kez yaptığım gibi bu sefer de kendime ve beni yönlendiren o güce güvenmiştim. Siyah fişi takip ettiğimde bir prize takılı olduğunu görmüştüm. Demek ki makine için gerekli olan enerjiyi sağlıyordu ve ben bunu çekersem makine işlevini yerine getiremez demektir. Fark edilse bile ne kaybederdim ki diye düşünüp fişi çekmiştim.
"Bu sefer tartışamayacağım seninle, gerçekten yoruldum. Yapalım şu işi de gidelim artık"
Her zamanki gibi pes eden taraf kavgayı başlatan kişi olmuştu. Adlarını bile bilmiyordum. İkisinin yüzünde maske ve saçlarında garip bir şey vardı sanırım adı boneydi. Ben onlara kibar ve huysuz diyordum. Kibara baktığımda içimde tanıdıklık hissi oluşuyordu. Bunun sebebini kaşının kırmızı oluşuna vermiştim belki de önceki hayatımda kırmızı rengini sevdiğim için bu hemşire bana huzurlu hissettiriyordu.
Onu ilk gördüğüm ilk anı hatırladım, beni bu odaya getirmek için gelmiş yüzü görünmüyordu. Tek görebildiğim gözleri ve kaşlarıydı, kaşlarına baktığımda şaşırmıştım çünkü buradakilerin aksine onun kaşları farklı bir renkti ve o gün kırmızı rengi can bulmuştu zihnimde, onunla beraber güven hissi de tüm bedenimi sarmıştı.
Neden böyle hissetmiştim? Bu kadını tanıyor muydum yoksa kırmızı rengi hayatımda güven anlamına mı geliyordu?
İç dünyama dalmışken kibar, iğneyi alıp koluma batırmıştı. Bunun işlem sırasında acı hissetmemem için olduğunu öğrenmiştim. İğneden sonra zihnim yavaş yavaş kapanıyordu ve her seferinde fişi çektiğimin anlaşılmaması için içimden dua ediyordum, kime dua ettiğimi bilmeden.
Ne kadar süre baygın geçirdiğimi bilmiyordum, İki hemşire hala buradalardı ve ikisi sessizce telefonlarıyla oynuyordu. Her şeyi hala hatırladığıma göre yine fark edilmedim demek oluyor diye düşünüp rahatlamıştım ama bugün diğer işlemlerden farklı olarak ikili tartışmıyordu. Genelde tartışırlardı ve ben de o sırada fişi yerine iyice sıkıştırırdım. Arkamda tek bir iz bile bırakmamam gerekiyordu yoksa tüm emeklerim çöpe gitmiş olacaktı. Kameranın görmemesi için kibar ya da huysuzun önümde durması gerekiyordu ama bugün her şey ters ilerliyordu.
"Zaman doldu, kendine gelmiş olması gerekiyor artık"
Yerlerinden kalkıp yanıma gelmişlerdi .
"Merhaba. nasıl hissediyorsun*"
Gözlerimi yavaşça tavandan çekip kibara doğru yönelttim, her zamanki gibi.
"Cevapsız kalacak yine, alıştık artık. Bence tamamen silindi her şey"
"Haklı olabilirsin, neredeyse bir yıl olacak ve hiçbir tepkisi yok. Ayla Hanım'a söyleyelim de beyninin filmini çeksinler, belki bir lezyona sebep olmuştur."
"Mantıklı, hiçbir hastada böyle tepkisizlik görmedim. İlla ki belli bir süre sonra anıları onları ele geçiriyordu"
Hayır sizin tartışmanız gerekiyordu, uzlaşmanız değil.
"Biz Mina'ya vakit tanımadığımızdan olabilir mi acaba bu, çünkü durmadan işlem gerçekleştiriyoruz"
"Alakası yok bence beyni zarar gördü"
Sonunda istediğim tartışma ortamı oluşuyordu, zaten bu ikisi için ufak bir kıvılcım yeterdi. Kibar, huysuza cevap vermek için arkasını döndü ve tam o sırada elimi kaldırıp fişi yerine iyice sıkıştırdım. Kibar tam kolumu saklayacak bir açıda olduğu için ne huysuz ne de kamera yaptığımı göremezdi.
Tartışmaları son bulduğunda, odama getirilmiş ve yatağıma yatırılmıştım. İkili odadan çıkarken hala tartışıyordu yani tartışmaları kulaklarım için son bulmuştu. Uzun zamandır bu döngü böyle geçip gidiyordu.
O yabancı adamın geldiği gün bana altın tepside sunduğu bilgiler dışında kendim ya da niye burada olduğumla ilgili başka bilgiler edinememiştim. Sadece bazen belli belirsiz kelimeler zihnimde yer ediniyor ve yeni hayatımdaki sözlüğüme bir daha hiç unutmamak için kazıyordum.
Odada beni izleyen cihazın nerede olduğunu bilmediğim için nereye bakarsam bakayım yüz ifadelerimin sabit kalması için uğraşıyordum. İntikam için yemin ederken bile tek bir mimik oynatmamıştım ve öfkenin vücudumda kol gezip kalp atışlarımı hızlandırmaması için o öfkeyi içimdeki boşluğa atmıştım.
Yataktan olabilecek en düşük hızda kalkmaya başladım, önce sağ bacağımı aşağı sarkıttım sonra hafif aşağı döndüm ve iki bacağımı birden yataktan çıkardım. Dimdik oturur pozisyona geldim, sonra ayaklarım daha yere basmadan yürümeye çalıştım. Havada yürümek mümkün müydü? Sanırım değildi ki yerdeydim şu an. Önce etrafıma baktım sonra bacaklarıma baktım.
Ellerimi yere bastırarak ayağa kalkmaya çalıştım. Her seferinde kendimi yerde buluyor ayağa kalkamıyordum. O şekilde ne kadar durdum bilmiyorum. Sonunda içeriye Ayla hemşire girip imdadıma yetişti, her zamanki gibi.
Bu aslında benim onlara sunduğum şovdu. Onlara her türlü ezilmiş, bir hiç olduğum anın tatminini yaşatarak zirveye çıkaracak ve sonrasında o zirveden onları en aşağıya atacaktım.
Zirveye çıkaran da yere çakılmaları için o zirveden iten de ben olacaktım.
"Ah Minacım, gel sana nasıl yürüneceğini öğreteyim. "
Ayla hemşireye baktım dikkatimi bacaklarına vermem için bacağına vurdu sonra pencereye yürümeye başladı. Yanıma gelip beni ayağa kaldırdı ve aynısını tekrarlamamı bekledi ve ben de onun bu isteğini geri çevirmedim. Bugünlük şov buraya kadardı.
"Nasıl hissediyorsun kendini"
Pencereye vardığımda o da yanıma gelip konuşmaya çalıştı, yine sustum. Her işlem sonrası aynı tiyatro, onlar bu oyunu oynamaktan yorulmuyordu, ben de yorulmayacaktım.
"Bugün hemşireler bana beyninde lezyonlar oluşmuş olabileceğini söylediler. Bunun için yakında seni tomografiye alacağız. "
Kulağım Ayla'nın dediklerindeydi ama gözüm bahçedekilerdeydi, her zamanki insanlar, her zamanki rutinlerini yapıyorlardı ama yolun başında bahçedeki tüm beyazlıklara tezat simsiyah bir adam yürüyordu. Yanında da kahverengi giyinmiş başka bir adam vardı. Bu renkleri giyen insanları ilk defa görüyordum buradaki her şey ve herkes beyazdı. Ben ve saçlarım da öyle.
Siyah adam ayağıyla tüm beyazlığı siyahına boyayarak kirletmek istercesine sert ve hızlı adımlarla binaya daldı. Saçları da tıpkı onun gibi siyah ve uzundu. Her iki yanından ayırdığı saçları kulağının hemen altında bitiyordu. Boyu oldukça uzun ve yapılıydı, onun yanındaki adam ise ondan daha uzun ve çok daha kaslıydı.
Tarık dışında hiç dışardan gelen bir insan hele ki bir erkek görmemiştim. Tarık'ın saçları kısaydı, bahçede gördüğüm diğer tüm erkeklerin saçı onun gibi kısaydı hatta bazılarının kafasında saç bile yoktu.
Farklıydı, belki diğer insanların içinde normaldi ama burası ve benim için tamamen farklıydı. Yüzünü net görememiştim, saçları yüzünü örtmüştü. Yüzünü çok merak etmiştim ve neden böyle bir yere geldiğini... Kimse buraya gelmezdi. Burası hiçlikti, ne gelen olurdu ne giden.
İçeriye bir hemşire girmişti ve Aylanın kulağına fısıldamıştı. Ayla telaşlanarak büyük ve hızlı adımlarla kendini odanın dışına atmıştı. Onu en son Tarık buradayken böylesine telaşlı görmüştüm. Acaba yine mi gelmişti?
Dışarda sesler vardı, çok fazla ses.. Bu kadar ses olduğu zamanı hiç hatırlamıyordum, bu benim için bir ilkti. Bir sorun mu vardı? Sesler boğuktu ama git gide daha net olmaya başlıyordu sanırım bağırıyorlardı ya da odaya yaklaşıyorlardı.
"Size söyledim Arsen Bey, o hiçbir şey hatırlamıyor. Yardım etmesi mümkün değil"
"Yardım etmek zorunda."
"Evet yardım etmeli ama istese bile yapamaz diyorum. Şizofren birinden nasıl bir yardım bekliyorsunuz?"
"Söyleyecek illa ki bir şeyi vardır. Olmak zorunda!!"
"Arsen Bey rica ediyorum daha fazla uzatmayın."
"Ayla Hanım size onunla görüşmek istediğimi söyledim. Bana bir bilgi sağlayıp sağlamayacağı sizi ilgilendirmez o kısmına ben karar veririm. Şimdi lütfen beni ona götürün"
Sesler yine boğuklaşmıştı, sanırım artık bağırmıyorlardı. Ayla hemşire ile konuşan adamın sesi tok ve kendinden emindi hatta bir ara küçümsercesine konuşmuştu. Bu adam az önceki adam olabilir miydi?
Ben onu tekrar görmek için binanın girişine odaklanmışken o, odamın kapısının ardındaydı ve kavga mı çıkarıyordu? Tüm bu her şey ne içindi? Yine bana yaptıkları testlerden biri miydi yoksa bu?
Odanın kapısı yerinden sökülmek istercesine açılmıştı. Arkamı dönmemiştim, gelenin az önceki adam olduğunu tahmin edebiliyordum.
"Yalnız görüşmek istiyorum Ayla Hanım. Sadece ben ve Altay. Neyden bu kadar korkuyorsunuz anlamıyorum, ona zarar vermeyeceğime emin olabilirsiniz. "
Sesi tanıdık değildi ama buradayken ilk defa gördüğüm kar yağışı gibiydi; dondurucu, eşsiz ve büyüleyici. Onun sesine bir ses daha karıştı, bu seste alaycılık, vurdumduymazlık vardı.
"Abi, bizi içeri sokmuyorlar ama hanımefendiyi sürekli kuaföre götürüyorlar. Baksana dibi bile gelmemiş."
"Altay.. Konuşma kardeşim, şakanın hiç sırası değil. "
Adının Altay olduğunu öğrendiğim adam üzgün bir sesle yanıt verdi.
"Ama şaka değildi ki..."
Arsen onun sesini bıçak gibi kesti, kendisi daha sert ve yüksek tonda konuşarak Altay'ın ses dalgalarını kulağıma ulaşır ulaşmaz yok etti.
"Mina Hanım merhaba, sizinle önemli bir konuda konuşmak istiyorum"
Cevap vermedim.
"Lütfen sadece dinleyin ve ne yapacağımızı söyleyin, açıkçası tek çarem sizsiniz. En azından şu anlık öyle görünüyor."
Onlara aldırmadan yatağıma doğru ilerledim. Her adım atışımla umutla bana bakıyorlardı. Sanırım onları dinlemek için oraya geçtiğimi sanmışlardı.
"Bu kadın çok korkunç bakıyor ya, zaten beyaz saçı yeterince korkunç bakışlarıyla daha korkunç oluyor."
Altay korku ve alay karışımı bir ifade ile bana bakıyordu.
"Kendimizi tanıtmayı unuttuk, kadın tabii ki bize cevap vermez"
"Ayla olacak o cadı konuşamıyor demişti o yüzden de olabilir"
"O kadına zerre güvenmiyorum bence yalan söylüyor"
Ayla'yı kötüleyerek yanımda olduklarını, ona düşman olduklarını mı göstermeye çalışıyordu bunlar?
"Ben Arsen, Iroud uygulamasının kurucusu ve sahibiyim, yanımdaki de korumam Altay. Bizi buraya getiren sebep kardeşim. O... Bir kaza geçirdi... Çok büyük bir kaza ve sonucunda yatağa mahkum oldu. Doktorlar öyle söylüyor, ben buna inanmıyorum. Kardeşim o uykudan uyanacak ve o lanet yataktan kalkacak. Tıpta bitkisel hayat diyorlar o uykuya ve uyanması zormuş. Nörolog olduğunu ve bu alanda önemli çalışmalarının olduğunu biliyorum. Alınması en zor olan Omnia ödülüne aday bile olmuşsun."
"Abi kız nasıl yardım etsin şizofren ya hani?"
"Altay bu konuyu bir kere daha tartışmak istemiyorum. Çıkar mısın dışarı?"
Altay dışarı çıktığında Arsenle yalnız kalmıştık. Yüzüme bakıyor, benden bir cevap bekliyordu ama istediği cevap bende yoktu. Hiçbir cevap yoktu, bende sadece sorular olurdu.
"Tek bir şey söyle bana, umut olabilecek kardeşimi sonsuza kadar uyumayacağını gösteren tek bir şey. O benim ailemden geriye kalan tek şey, o benim her şeyim. "
Sesi çok çaresiz çıkıyordu, bu duyguyu iyi bilirdim. En iyi ben bilirdim.
"Bu işin peşini bırakmayacağım, senden bir cevap alana kadar durmayacağım. Konuşmayı mı bilmiyorsun öyleyse öğretirim, hatırlamıyor musun hatırlatırım. Tekrar üniversiteyi okuman gerekse bile bunu yapacağım. Bir kere yapmışsın yine yaparsın senden başka çarem yok ve ben bu çareye sıkı sıkı tutunacağım."
Pencereden uzaklaştı ve kendinden emin adımlarla çekip gitmişti . O beni tek çaresi olarak görebilirdi. Hatta onun sayesinde buradan çıkabilirdim. Benden vazgeçip gitmesini beklemiştim ama o vazgeçmemişti.
Kurtuluşum tahmin ettiğimin aksine daha kısa olabilirdi Arsen sayesinde. O benim kurtarıcım olacaktı.
Çıkış biletimi bulmuştum.
♟️
🎬 Sonunda bu kurguyu sizlerle buluşturduğum için heyecanlı ve umutluyum.
🎬 Uzun zamandır bu kurgu üzerinde çalışıyorum ve umarım beğenirsiniz
🎬Bölüm hakkında düşünceleriniz?
02.03.2024
|
0% |