Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Yalancı Dekorlar

@hivs4u

🎭Gerçeği gizleyen perdelerdi fakat dekorlar ne kadar dürüsttü?

​​​​♟️

"Sen özel koruma mısın yani? Ay hiç güleceğim yoktu, sen dışardaki tavuğu bile koruyamazsın be"

"Sana ne demeli küçük hanım? Hayat kurtarman gerektiğinde manikürüm bozulur yapamam falan dersin sen kesin. Dedin dimi? Yaptın dimi bunu? Tırnak değil pençe "

"Seni ben var ya..."

Berrak, Altay'ın üstüne atlamak üzereyken aralarına girdim ve ikiliyi olabildiğince uzak tutmaya çalıştım. Yol boyunca birbirlerine sataşıp laf sokmaları yetmiyormuş gibi arabadan iner inmez yine başlamışlardı. Daha ineli birkaç dakika olmuştu!

Bu ikisi yüzünden ne düşüncelerime ne dışardakilere odaklanabilmiştim. Aylardır sessizliğe alışan bünyem bu kadar sese daha fazla dayanamamış ve bana bir baş ağrısı hediye etmişti hem de en afillisinden.

"Siz ikiniz yüzünden başıma ağrı girdi."

"Ne güzel işte kız sayemizde unuttuğun şeyleri böyle hatırlarsın"

"Bu olmasaydı da olurdu ya"

Altay için kurulabilecek cümle denilebilecek söz yoktu gerçekten. Zihnim insanlarla, anılarla dolu olsaydı bile bu adamı dünyada apayrı bir varlık olarak göreceğime emindim. Dışardan bakıldığında asla kişiliğini tahmin edemezdiniz, kocaman cüssesi ve sert yüz hattıyla çok ciddi biri gibi duruyordu ama ağzını açtığı an onun o korkunç aurası dağılıp yerini şapşal bir çocuğa bırakıyordu. Kestane rengindeki bire vurulmuş saçıyla ve yine saçına benzer renkteki gözleriyle gerçekten yakışıklıydı. Çenesi yuvarlak ama keskindi, kaşındaki çizik ona daha korkunç bir hava katıyordu. Sustuğu zamanlar dümdüz ifadesi ve dimdik duruşuyla bir askeri andırıyordu. Eskiden asker olabileceği düşüncesi sızdı düşüncelerimin arasına ama bir asker olmak için fazla pervasızdı. Onlardaki disiplin onda yoktu, daha çok dövüşçülere benziyordu. Vücudu bunun için çok uygundu, zaten korumalarda olmayacak kadar kas vardı onda ve yüzünde özellikle çenesinde belli çizikler vardı. Muhtemelen yüzüne aldığı darbelerden kaynaklı oluşmuştu. En önemlisi sürekli şakalaşması karşısındakini konuşmasıyla sinirlendirmesi tam bir kafes dövüşçüsünün özelliğiydi.

Başımı önümdeki yola doğru çevirmişken ensemde bir el hissettim. Bu el önce ensemden başlayarak başıma çok hafif ve etkili dokunuşlarla masaj yapmaya başladı. Berrak sanki çok normal bir şeymiş ve bunu her gün yapıyormuş gibi görünüyordu. O kadar beklenmedikti ki yaptığı ne diyeceğimi nasıl bir tepki vereceğimi şaşırmıştım, onunla beraber öylece yürüyordum.

"Teşekkür ederim."

Cevap vermedi, yaptığı şeyi yapmaya devam etti. Kafamı oynatmadan etrafıma göz gezdirmeye başladım, tek katlı müstakil evler sıra sıra dizilmiş uzadıkça uzuyordu. Geçtiğimiz yerlerin aksine burası sakin ve huzur vericiydi. Kalabalık yoktu, ses çıkaran insanlar yoktu. Dışarıya çıkmak insan içine karışmak için can atıyordum ama bunun birdenbire olması bana çok zararlı olurdu. Arabada geçirdiğimiz ufak yolculuk bana bunu göstermişti. Her ne kadar baş ağrım için Berrak ve Altayı suçlasam bile asıl suçlu şehir ve gürültüsüydü.

Evin girişe kadar uzanan beyaz taşların dizili olduğu yolu bitirmiştim, sonunda eve varmış ve ilk adımlarını atmıştım. Özgür adımlarım.

"Alagan malikanesine hoş geldiniz hanımlar"

Hoş bulduk demesek ayıp olur muydu acaba?

Olmayacağını düşünüp cevap vermedim onun yerine meraklı gözlerimi evin her yerinde gezdirdim. Büyük bir giriş kapısı vardı ve her iki tarafında uzun ince pencereler vardı, kapının üst tarafında ufak ama ihtişamlı bir balkon vardı. Evin kendisi de yolu gibi beyazdı ve uyum içindeydi. Siyah olan tek şey çatılardı. Beyazlardan kaçmak istedikçe peşimden geliyorlardı. Beyaz renkle lanetlenmiştim sanırım, başka açıklaması olamazdı. Kapıya vardığımızda girişte duran ufak heykelcikleri fark ettim, biri kadın bedeniydi ve kanatları vardı. Üstünde tül bir elbise rüzgarda uçuşuyor gibiydi eliyle kanatlarını geriye doğru açmış uçmaya hazırlanıyor gibiydi ama bu heykelin kafası yoktu. Nedense bu heykelcikte kendimi gördüm, kanatlarımı açıp tüm varlığımla özgürlüğüme kaçışım ve içi bomboş bir zihin yani olmayan bir kafa. Diğer tarafta da duvardan çıkmaya çalışan ve acı çeken bir erkek bedeni vardı. Bunları her kim yapmışsa işinde çok başarılı olmuş olmalıydı, heykelciklerin her detayını mükemmel işlemişti.

“Ben de onları ilk gördüğümde böyle olmuştum”

Heykelciklere o kadar odaklanmıştım ki arkamdan gelen Arsen’i fark edememiştim.

“Anlamadım”

“Gözünü ayıramadığın heykecikleri kast ediyorum. İlk gördüğümde ben de senin gibi büyülenmiştim ve ilk işim almak oldu.”

“Güzeller gerçekten.”

“Evet, çok güzeller”

Onunla göz göze geldim, ikimiz de sessiz kaldık ve sadece izledik. Gözümüzün derinliklerindeki gizlenmiş duyguları izledik. Korkuyordu ama neden korkuyordu?

“Sizin bakışmanızı mı izleyeceğiz biz?”

Aramızda oluşan bağı kopardım ve gözlerimi sinirle açıp Altay’a baktım. Sinir bozucu bir şekilde sırıtıyordu. Konuşmak için ağzımı açtım ama sonra değmeyeceğine karar verip geri kapattım. Kapı açılma sesiyle irkildim, beyaz giyimli siyah önlüklü bir kadın bize kapıyı açmış hoş geldin demişti. Yine mi beyaz gerçekten?

Arsenin ardından biz de içeri girdik, girişteki holde duran terliklerden birini giyip ayakkabısını da ordaki dolaplardan birine yerleştirdi, aynısını Altay da yapmıştı. Sanırım bu evde herkesin bir terliği vardı ama biz yabancı olduğumuz için bize yoktu. Ben ve Berrak birbirimize dönüp baktık napacağız dercesine neyseki bize kapıyı açan kadın Arsen’in açtığı dolabın yan tarafında duran dolaptan iki çift terlik çıkardı ve bize verdi. Biz de kendi ayakkabılarımızı dolaba koyup içeriye adımladık. Holün bitişinde salon başlıyordu ve baya büyüktü. İçerisi çeşit çeşit tabloyla ve antika şeylerle doluydu. Sol köşede yemek masası vardı ve ortada çiçeklerle beraber kocaman bir şamdan vardı. Çiçekler ve mumlar sadece yemek masasında yoktu salonun neredeyse her köşesinde vardı. Ortada ise koltuklar ve kutu gibi bir şey vardı. Bir dakika televizyon muydu o? Televizyon daha önceden anımsadığım bir şey değildi ama görür görmez tanımıştım. Bir terslik vardı, bu televizyon tüplüydü. Ev dışardan çok lüks ve teknolojik aletlerle dolu gibi görünse de içerisi sizi onlarca yıl öncesine götürüyordu.

“Şaşırmış gibisiniz.”

“Evet, neden?”

“Neden mi hiçbir şey çağımıza uygun yenilenmişlikte değil. Çok basit, ben gizlilik severim. Bu işin içinde olan biri olarak söylüyorum ki bu çağda ne yaparsan ne kadar önlem alırsan al asla tam bir gizlilik sağlayamazsın. Bu evi baştan aşağı kendi güvenlik ağımla ve aletlerimle donatabilirim ama yine de asla korunaklı olmam. Benden daha iyi bir sisteme sahip biri rahatlıkla oluşturdum ağı yok edebilir ya da sızıp gizliliğimi ihlal edebilir ve benim haberim bile olmaz. Burada bu yüzden teknolojik pek bir şey bulamazsınız. Notlarımı bile bir kağıda yazarım ben. Size de tavsiye ederim.”

Arsen her seferinde beni şaşırtmayı başarıyordu, daha çok soru sormak istiyordum eviyle ilgili ama henüz vakti değildi. Eminim evin içinde birçok gizemli nokta ya da saklanmış odalar vardı.

“Bu evi sen tasarladın dimi?”

“Tabi ki, her detayına kadar hem de.”

Zeki bir adamdı, detaycı oluşu ise ayrı bir olaydı. Bu adamı tanıdıkça altından daha çok şey çıkacağına emindim ve bunun için sabırsızlanıyordum. Eğlenceli olacaktı.

“Görmeni istediğim başka bir şey. Burada olmamızı sağlayan asıl sebep.”

Kız kardeşi

Burada mıydı yani? Hastanede olması gerekmez miydi? Aklımdaki soru işaretleriyle beraber Arsen’i takip ettim, merdivenleri çıkarak üst kata geçtik. Karanlık ve ürkütücüydü bu kat ve odalarla doluydu. Koridor boyunca tablolar vardı, bu adamın tablolara zaafı vardı anlaşılan. En baştaki odaya girdiğinde ben de onunla beraber girdim. Burası tamamen hastane gibiydi, gözlerimi kapatıp ilk önce buraya getirse bir hastanede olduğumuzu düşünürdüm. Girdiğimiz odada eksiksiz tüm her şey vardı, önceden duvar olduğunu tahmin ettiğim yer camla kaplanmıştı ve diğer odayı gösteriyordu. Yaklaştığımda yatakta uzanan sarı saçlı bir kız gördüm. Yüzü bembeyazdı, hiçbir rengi barındırmıyordu.

“Anlatılacak pek bir şey yok aslında. Senden sadece tek bir şey istiyorum, o şey imkansız olsa da istiyorum. Kardeşimi bana geri ver istiyorum, ona doya doya sarılmak, kahkahalarını duymak istiyorum. Neler yapabildiğini gördüm ve senin yapabileceklerinin bir sınırı yok. Bunun için anılarına ihtiyacın yok. Kardeşimi iyileştirmek zorunda olduğunu söylemiyorum yanlış anlama beni. Çabalamanı istiyorum, şu koca dünyada tutunacak tek bir umut ışığım var ve ben o ışığın ardından sonuna kadar gitmek istiyorum.”

Kardeşine bakıyordu, gözleri dolmuş omuzları çökmüştü. Kardeşini bu halde görmek eminim ki onu kahrediyordur. Onun çektiği acıyı anlayamazdım belki ama yardım edebilirdim.

“Elbette elimden gelen her şeyi yapacağım, bütün sınırları zorlayacağım. Beni o cehennemden çıkarttın, sen olmasan orada daha ne kadar kalabilirdim bilmiyorum. Çıkacaktım elbette ama bu kadar erken olacağını sanmıyorum.”

Gözlerinde düşmek için yalvaran yaşlara rağmen kısıkça güldü.

“Hafızan silinmiş ama egon yerinde maşallah.”

“Bu iki oldu”

“Ne iki oldu?”

“Önceki bana ait atıfların. Neler yapabildiğini gördüm dedin şimdi de egomun yerinde olduğunu söylüyorsun. Nereden biliyorsun bunları? Bana ne zaman anlatmayı düşünüyorsun, hani kendim hakkında hiçbir şey bilmiyorum ya?”

“Özür dilerim kendi derdime düşmekten senin içinde bulunduğun durumu unutmuşum. Önce buradan çıkalım.”

Kız kardeşini ardımızda bırakarak odadan çıktık, merdivenleri inerek salona geri geldik. Berrak ve Altanın koltuklarda oturmuş kavga etmelerini görmeyi bekliyordum ama salon bomboştu. Onların nerede olduğunu soracakken Arsen konuşmaya başladı.

“Senin hakkında bilgilere başta erişmem zor oldu çünkü silinmişsin, senin hakkındaki her şey ortadan kaldırılmış ama silenler her kimse en önemli şeyi unutmuştu: Teknoloji dünyasında hiçbir şey tam olarak silinmez illaki ardında ayak izi kalırdı. Gerçi benim o ayak izini takip etmeme gerek yoktu senin varlığını kanıtlamak için ama bulmak için kesinlikle ihtiyacım vardı ve buldum da. Sen dünya çapında tanınan bir bilim insanısın tabii ki hakkında makaleler, haberler, dedikodular olacak. Dijital dünyasından bunları silmek kolaydır ama asla kalıcı silemezsin. Ayrıca tek bir kişinin hafızasını silebilirler ama koca bir dünya? Mümkün değil. Dijitalde olmayabilirsin Mina ama insanların hafızalarında hala yer ediniyorsun. Senin hakkında tweet atanlar çok fazla ama anında siliniyor. Bunun için özel bir ağ geliştirmişler. Bu kadar çaba neden dedirtiyor ve ben bu sorunun cevabını çok aradım. Bulamadım.”

Arsen’in de dediği gibi bu kadar çaba neden? Benim yok edilmem için birçok insan çaba harcamış, harcamaya da devam ediyordu. Geçmişte ben kimdim ve nasıl bir bataklığın içindeydim?

“Sanırım tehlikeli insanların ayağına basmışım. Tüm bunlar onu gösteriyor”

Arsen beni onaylayarak kafasını salladı.

“Baya tehlikeli insanlar…”

“Normalde umurumda olmaz bunlar benim ama kardeşim için senin de sağlam bir şekilde kalman gerekiyor”

Bencil herif, kısa bir anlığına da olsa beni umursadığı gafletine düşmüştüm. Haklıydı da neden umurunda olsun ki, onun tek istediği ve umursadığı kardeşiydi.

“Ne kadar da kibar bir adam. Tam bir centilmen.”

Sesim suçlarcasına çıkmıştı ama onu suçlamak için söylememiştim, haklıydı. Herkes kendini düşünürdü bu dünyada. Ben de sadece kendimi düşünerek çıkmıştım bu yola, o da öyleydi. Birbirimizden ne kadar farklı olsak da bir o kadar benzerdik.

“Şimdi ne olacak?”

“Takıl kafana göre, benim bekleyecek onlarca yılım var.”

Durdu, içindeki tüm kırıklıklarıyla baktı bana. Bir anlığına o çökmüş, hayatı bırakmak isteyen adamı gördüm

“Çabala olur mu?”

“Bir anlaşma yaptık, sen üstüne düşeni yaptın sıra bende. Elbette çabalayacağım.”

Sessiz kaldı, yorgunluğum kendini belli etmek istercesine üstüme çöktü. Bugün dopdolu bir gün olmuştu ve artık dinlenme vaktim gelmişti.

“Sanırım beraber kalacağız?”

Arsen bir dakika boyunca yüzüme boş boş baktı, ne demek istediğimi düşündü. Anladığında ise yüzünde mahcubiyet yer edindi ve oturduğu yerden hışımla kalktı.

“Ben onu da unuttum özür dilerim. Şu sıralar çok sık unutkan oldum. Kendin hakkında hiçbir şey hatırlamadığın için evini banka hesabını hiçbir şeyi bilmiyorsundur bu yüzden sana karşıdaki evi aldım. Hem bana yakın olursun hem de rahat olursun. İhtiyacın olacak her şeyi eve yerleştirdim, salonda masanın üzerinde telefon da var bizim numaralarımızı da kaydettim acil bir durumda ararsın.”

“Acil bir şey olmasına gerek yok, istediğin her an arayabilirsin. Evin birçok köşesinde yardım isteme butonu var onlara bastığında bana ve polise bildirim gidecek anında. Bu butonlar evdeki her tablonun kenarında duruyor. Berrak Hemşire orda şu an Altay ona bilmesi gerekenleri anlatıyor sen oraya gidince o da sana anlatır. Şimdilik anlatacaklarım bu kadar bence yeterli hatta fazlaydı bile. Senin dinlenmeye ihtiyacın var. Uzun süreli bir kafa dinlemeye.”

Çok haklıydı, gerçekten güvenli bir alanda dinlenmeye ihtiyacım vardı ve deliksiz bir uykuya.

“İkimizin hayatı da tehlikelerle dolu bu yüzden o butonlar çok gerekli.”

“Kesinlikle katılıyorum, özellikle tehlikenin içinde olup silah kullanmayı barbarca bulan biriyleyken o butonlar hayat kurtarıcı. Sana haber geleceğinden değil, polislere gideceğinden.”

“Silah kullanma zorunluluğum mu var?”

“Evet. Bizi taradılar hatırlatmak isterim ve eminim ki bu çok sık başına geliyordur. Bu durumda onlarca koruman ve en azından bir silahının olması gerekiyor”

“Dediğim gibi silah kullanmak çok barbarca. Ben daha temiz ve legal yolları tercih ediyorum.”

“Korkak bir tavuğum desene sen şuna”

Koca bir kahkaha attı, tam konuşacakken tekrar gülüyordu.

“Ben miyim korkak tavuk?”

Ona ters bakmakla yetindim, şu anki tavrı çok sinir bozucuydu ve de çekici.

“Evime giden yolu gösterir…”

Dışardan ayak sesleri geliyordu, bu sesler bir kişiye ait olamayacak kadar fazlaydı. Altay ya da Berrak olmadığına emindim çünkü bu adımlar sessizlikle hareket ediyordu ve giriş tarafından değil de bahçe tarafından geliyordu.

“Noldu neden sustun birdenbire?”

Elimi dudaklarının üstüne koyarak susmasını sağladım. Kaç kişi olduklarını hesaplamaya çalışıyordum ve anladığım kadarıyla üç kişilerdi.

“Sanırım davetsiz misafirlerin var.”

Sözlerimi bitirir bitirmez iki tane maskeli adam hızla içeri daldı ve üstümüze adeta atladılar. Arsen onlardan hızlı davranıp kendini benim önüme atmış ve gelen ilk maskeliyi tekme atarak savurmuştu. İkinci maskelinin uçan yumruğunu ise eliyle kolundan tutarak durdurmuş ardından yastık fırlatır gibi adamı koltuğa fırlatmıştı. Tekme attığı adam yerinden hiçbir şey olmamış gibi kalkmış ve tekrar atağa geçmek için atılmıştı bile. Adamın tüm hamlelerini savunma yaparak atlatan Arsen bir yandan da beni korumaya çalışıyordu.

“Cebimden telefonumu çıkar ve Altay’ı ara”

Onunla beraber hareket ediyordum bu yüzden onun hareketlerinin aynısını tekrar ediyordum onun ardından. Çok fazla hareket ettiği için elimi cebine atamıyordum, her iki adamı kendinden en uzağa fırlattığında bana dönüp almam için kaş göz yaptı. Sanki kendi isteğimle almıyordum. Elimi arka cebine koyduğumda bir şey bulamadım, o sırada elim kalçasında biraz fazla kalmış olabilirdi, bana napıyorsun gibi bir bakış atmış sonrasında savunma pozisyonunu bırakıp telefonunu kendisi çıkarmıştı. Onun o anlık boşluğundan faydalanan maskeli adamlar sert bir tekmeyi ona hediye etmişti. Arsen yere düşerken aynı anda telefonu da bana doğru atmıştı, almak için uzandığım anda adamlardan biri benden önce davranıp yumruğunu telefona geçirmiş ve evin en uzak köşesine yollamıştı.

“Hay ben böyle işin”

Arsen kalkmak her hareketlenişinde adamlar onu geri yerle buluşturuyordu. Tek dertleri onlaydı sanırım çünkü şimdiye kadar bana karşı hiçbir saldırıda bulunmamışlardı. Belki de beni bir tehlike olarak görmemişlerdi. Ne yapabilirim diye gözümü salonda gezdirdim, vazolar, biblolar, heykelcikler ve kitaplar dışında kullanabileceğim bir şey yoktu. Vazolardan biri alıp fırlatmaya kalksam bir adım boyu ileri gidecek ve hedefe yaklaşamayacaktı bile. Eskiden ne kadar güçlü olursam olayım aylardır kaslarımı çalıştırmıyordum bu yüzden kas gücüm şu anlık hiçbir işime yaramazdı o yüzden aklımı kullanmam gerekiyordu. Tekrar göz gezdirmeye başladım ve kitaplar dışında kaldırabileceğim hiçbir şey yoktu. Kitaplar mı? Aklıma gelen şeyle hemen geriye doğru atıldım. Adamlar zaten bana dikkat etmiyordu.

Saniyelerle yarışıyorduk ve onlarla yarışma konusunda kimse benim kadar idmanlı olamazdı. Her iki elime de birer kitap aldım, Arsenin sağındaki ve benim tam karşımdaki adamı hedef aldım. Sol ayağını kaldırıp Arsene vurmak için havalandırdığı anda ben de kitabı onun sağ ayağına denk gelecek şekilde tüm gücümle fırlattım. Adam bunu beklemediği ve ani olduğu için yere yığıldı. Bu sayede onlara bir tehlike gibi görünmeye başlamış olmalıyım ki diğer adam üstüme yürümeye başladı, o henüz birinci adımını atmışken elimdeki diğer kitabı da onun kafasına fırlattım.

“Kendim hakkında bir bilgi daha: mükemmel bir nişancıyım.”

Arsen söylediklerimi hiç takmayıp hızla ayağa kalktı. Kendini toparlaması saniyelerini almıştı, şimdi hiç de dayak yemişe benzemiyordu aksine kırmızı görmüş boğa gibiydi. Bundan önce yüzü ifadesiz ve sakindi ama şimdi demiri eritecek kadar kızgın görünüyordu.

Adamlar ayağa kalkarlarken o da boynundaki kravatı çekip köşeye fırlattı. Kitabı yüzüne attığım adama doğru büyük adımlarla ilerledi aynı zamanda kollarını da yukarı kıvırdı. Adam ona doğru yumruk savurmuşken onun kolundan tutup kendine çekti ve kafasını yüzüne gömdü. Adam geriye doğru savrulmuştu ama kolunu tutan el uzaklaşmasına engel oldu. Adamı tekrar kendisine çekip yüzüne sağlam bir yumruk geçirdi ve sanırım duyduğum ses adamın kırılan burnundan gelmişti. Şimdiye kadar sessizlik içinde olan adam haykırarak yere düştü, o sırada Arsenin arkasından gizlice gelen öbür adam ona tekme atmak için hazırlanmıştı ki Arsenin yana doğru çekilmesiyle adamın tekmesi boşlukla buluştu ve öne doğru tökezlemesine sebep oldu. Arsen adamın bu hareketine yamuk bir gülüşle karşılık vermişti.

“Tekrarı olacağını mı sandın?”

Adam hiçbir şey demeden kendini toparladığı an tekrar saldırıya geçti ve onunla beraber Arsen de saldırıya geçmişti. Artık savunma yapmak yerine saldırıyordu. Adamı durmadan yumrukluyor nefes almasına bile izin vermiyordu. Adamın ona yaptığı her yumruk girişiminde küçümsercesine gülümsüyor ve daha kuvvetli bir yumrukla karşılık veriyordu. Şu anki hali çok vahşi ve çekici duruyordu. O kanlı gülüşü, adamları aşağılaması, aslında onlarla oynaması itiraf etmek istemesem bile fazlasıyla çekiciydi ve ben bu adama korkak tavuk demiştim.

İkiye karşı birdi ama onlar tükenmişken Arsen daha yeni başlıyor gibiydi. Birinin kafasını tuttuğu gibi duvara vurmaya başladı, adam en sonunda dayanamayıp bayılmıştı. Diğeri ise yerde sürünüyordu, Arsenin attığı son yumruktan sonra yığılıp kalmıştı kendi yerinde, pes etmiş gibiydi. Arsen ona doğru döndüğünde adam korkuyla geriye doğru sürünmeye başlamıştı ama yine de kaçışı kısa sürmüştü, bacağından tutulup çekilmesi birkaç saniye tutmuştu. Daha sonrasında o bacağın ters dönerek kırılması, o kırık sesinin çıkardığı ses bana da sürpriz olmuştu. Adam öyle bir haykırmıştı ki acıdan bayılmasaydı ve bağırmaya devam etseydi kulaklarım kanayabilirdi. Zavallı adam hem burnu hem dizi kırılmıştı.

Gözümü adamın bacağından çekip Arsene çevirdim, yüzü ifadesiz öylece iki eserinin ortasında duruyordu. Sonra kendine gelmiş gibi silkelendi, önce katladığı kollarını indirdi sonra dağılmış olan salonda bir şeyi arıyor gibi göründü. Muhtemelen kravatını arıyordu ve bulunca tekrar boynuna geçirmeye başladı. Sanki az önce olanlar hiç olmamış, eli yüzü kan içinde değilmiş gibi bunları yapması hayret ediciydi. Ona odaklanmışken bir ses kulağıma ilişti.

“Ah ben de ne zaman ortaya çıkacak diyordum.”

Koltuğun yanındaki masanın yanına geçtim. Çiçek dolu vazoyu kaldırdım. O sırada üçüncü maskelinin elinde bıçağıyla salona dalması bir oldu. Hızlıca vazonun içindeki suyu yere döktüm aynı anda ayağımda masayı ileriye doğru ittim. Suyun sağladığı kayganlıkla hızla ilerleyen masa maskeli adamla buluşana kadar ilerledi. Adam aniden önüne çıkan masaya takılıp yere düştü ve tam kalkacakken başında belirdim.

“İyi uykular tatlım”

Elimdeki vazo birden kaydı ve adamın kafasında parçalandı. Halbuki çok sıkı sıkıya tutuyordum o vazoyu.

“Aklını kullanınca böyle dövüşlü şovlara gerek kalmadan tehlikeyi saniyeler içinde ortadan kaldırabiliyorsun.”

“Etkileyici.”

Arsen sanki ilk defa böyle bir ihtimali düşünüyormuş gibi görünüyordu. Yaptığım ufak şovdan gerçekten etkilenmişti. O bana hayran gözlerle bakarken ona göz kırptım ve koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak oturdum.

“Değil mi? Yaz bunu kenara, kullanırsın.”

Cevap vermedi, daha doğrusu cevap vermeye fırsatı olmadı. Altay ufuk genişleten küfürleriyle salona dalmıştı.

“Noldu lan böyle?”

“Hepsini o yaptı”

İşaret parmağımla Arsen’i gösterdim o ise omuz silkerek cevap verdi Altayın sorusuna. Yerimden kalktım ve parmak uçlarımda yürüyerek hiçbir şeye takılmadan çıkmayı başardım.

“Bu adamların kim olduğuyla ve bizden ay pardon senden ne istedikleri gerçekten umurumda değil. Tek istediğim şu olaylı günü bir an önce bitirmek. Altay bana evime kadar eşlik eder misin?”

Arsen’in kafasıyla onay vermesiyle Altay hareketlenmişti, laf atmak istemiştim ama sonra vazgeçmiştim. Ona bile halim kalmamıştı, bir an önce kendimi bir yatağa atmak ve uyumak istiyordum. Altayın peşinden gidiyordum, o dikkatli ve temkinli adımlarla ilerlerken ben de bıkkın adımlarla onu takip ediyordum. Sanırım etrafta başka tehlike var mı diye kontrol ediyordu ama bence yoktu. Olsa bile umurumda değildi, artık şu lanet yatağa kendimi atmak istiyordum.

Eve ufak bir bakış bile atmadan içeriye girdim. Bize kapıyı Berrak açmıştı, gözleri kocaman açılmıştı. Sanırım üstümdeki kan lekeleri dikkatini çekmişti.

“Sorularını ve açıklamaları yarına bıraksak olur mu? Şu anlık bana odamı göster sadece.”

Kafasını salladı ve girişteki koridorda duran merdivenlerden onu takip etmemi söyleyerek yukarı çıkmaya başladı. Kapıda ne yapacağına bilemez halde duran Altaya döndüm.

“Sana da iyi geceler Altay. Ha bu arada o patronuna söyle hala anlatması gereken bir hikaye var, unuttum sanmasın.”

Elimle gitmesini işaret ettim ve sonra sevimlice bay bay dercesine salladım. Üst kattaki ilk odaya giren Berrak’ın ardından ben de girdim.

“Burası. Dolaplar dolu, istediğin her şeyi bulabilirsin, eşofman, gecelik….”

Berrak bir şeyler anlatıyordu ama asla odağımı ona veremiyordum, üstümdekilerle yatağa atladım ve gözlerimi kapattım.

Loading...
0%