Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@hivs4u

İyi okumalarr <3

☀️

İkizim olan ergenin bağırıp çağırmasından sonra Furkanla adını unuttuğum en büyük abi bahçeye dalmıştı. Ayrıca adı neydi bu ergenin yaa.

Denizdi sanki

İkili durmuş bir bana bir annelerine bakıyorlardı.

 

Kimsede çıkıp Deniz'i durdurmuyordu, çocuk üstüme yürüyordu ama durduran yoktu. Deniz tam kolumdan tutmak üzereyken Burçak Hanım sinirle ayağa kalktı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun Deniz. Sen kim oluyorsun da Ahu'nun üzerine yürüdüğünü sanıyorsun. Her şey bir kenara o bir kadın. Hiçbir kadına bu muameleyi, bu hadsizliği bu terbiyesizliği gösteremezsin. Ben seni böyle mi büyüttüm?"

 

Deniz annesinin sözlerinden sonra ne yaptığının farkına varmış olacak ki durdu ve utançla bakmaya başladı ama öfkesi hâlâ yerinde duruyordu. Benim anlayamadığım bana ne yapabileceğini sanıyordu bu velet, üzerime yürüdün iyi hoş sonra nolacaktı peki? Beni dövecek miydi, kolumdan tutup dışarı mı atacaktı? Amacı neydi

" Ama anne o seni ağlattı gördüm geldiğimde gözlerin dolu doluydu ağlamamak için gökyüzüne baktın. O sana bir şey mi dedi anne?"

 

O sırada Furkan durur mu hemen atladı lafa ciğer gören kedi gibi. "Ne demek annem ağlıyordu? Neler oluyor burda anne?"

Bu ikilinin prenses tavırları beni bitirecekti gerçekten. Annelerine ne yapmış olabilirdim ki? Kadını yiyecek halim yoktu ya

"Sadece konuşuyorduk oğlum. Ordan bağırıp çağıracağına önce gelip sorsaydın ne konuştuğumuzu. Hem Ahu bana herhangi kötü bir sözde bulunmuş olsa bile bu sana ona bağırma hakkını hele hele onun üzerine yürüme hakkını hiç vermez. Kendine gel, sen böyle değildin."

 

Konuş be kadın kim tutar seni. Benim anne olarak bildiğim kadın hiçbir zaman beni savunmamış aksine o da kırmıştı kolumu kanadımı. Burçak Hanıma sarılasım gelmişti cümlesini bitirdikten sonra. Daha beni tam olarak tanımadığı halde savunmuştu hem de yıllardır yanında olan oğluna karşı. Anneler kızlarını savunabiliyormuş, anneler kızlarına destek olabiliyormuş.

 

Deniz sonunda sakinleşmiş utançla yere bakmaya başlamıştı. Ara sıra bana kaçamak bakışlar atıyordu. Bana utançla bakmak yerine tam olarak şöyle bakıyordu: "Bekle annem gitsin senin ağzına sıçıcam ben"

Ondan korktuğumu sanıyorsa büyük yanılıyordu ben onu ikiye katlar beşe bölerdim. Ahmet yani önceden abim sandığım pislikle doğduğum günden beri uğraşıyordum. Onunla baş etmişim bunlar kim ki

Furkan ve en büyük abi sonunda oturmaya karar vermişti ve gözlerini bana çevirmişlerdi. Furkan diyeceğini demişti ama en büyük abi tepkisiz kalmıştı. Hiçbir şey dememiş sadece olanları izlemişti. Bu ne biçim en büyük abi ya. Hani en büyük abiler sinirli olur kardeşlerini korurdu ne bileyim en azından bir şey derdi insan.

 

Böyle insanlar hep daha tehlikeli gelmiştir bana çünkü düşüncelerini belli etmiyorlardı ve gizliden gizliye seni gözlemleyip test ediyorlardı. Gerçi bu hiç de gizliden gizliye gözlem yapmıyor açık açık yapıyordu yani. İnsan bi saklamaya çalışırdı.

 

Gözlerimi tek tek herkeste gezdirdim, onların gerginliği bana da geçmişti. Kimse konuşmayı başlatmıyor, birinin başlamasını bekliyordu. Tabi o sırada da bakışıyorduk. Burçak hanıma gelen bir mesaj aramızdaki sessizliği bozdu. Bakışlar benden annelerine çevrilmişti şimdi.

"Benim buna dönmem gerekiyor"

Aceleyle kalkıp gitmişti, peşinden Deniz de hırsla kalkmıştı ve bana nefret bakışlarını göndermeyi unutmamıştı. Acaba kendi içinde ne yaşıyor diye düşünmeye başlamıştım. Çok mı dizi film izliyordu acaba?

Benim de kalkıp gidesim gelmişti onnlarla beraber ama cesaret edememiştim. Niye bilmiyorum sanki ayağa kalkarsam üstüme atlayacaklarmış gibi hissettiğimden olabilirdi.

 

Biri şarkı söyleyerek bahçeye zıpladı. Söyleyerek mi dedim pardon şarkıyı katlederek bahçeye girdi. Dönüp baktığımda bebek sıfatlım olduğunu gördüm. Şu çocuktan çok güzel pozitif enerji alıyordum. Diğerlerinin aksine o bana normal bir insanmışım gibi davranıyordu, bazen çekindiği olabiliyordu ama o da zaten her insanın vereceği bir tepkiydi. Kimin evine yabancı biri gelse çekincesi olabilirdi. Sanırım bu evde yakın olmak istediğim tek kişi Meteydi

 

"Mete, canım kardeşim Allah rızası için sus. Kulaklarımın sağlığı için sus. Bu abin kalan hayatını sağır geçirmesin diye sus canım kardeşim, canını yediğim" En büyük abi Mete'ye çok sakin bir şekilde ikazda bulundu ama aynı zamanda tehdit gibiydi, garip..

Bu adam ilk defa konuştu farkında mısın?

Oha evet, ilk defa sesini duyuyordum. Aşırı hoş bir sesi vardı. Diğerlerinin aksine onun sesi tam oturmuş, tok ve güven vericiydi. Bir abi sesi tanımlayın deseler sanırım bu ses derdim.

"Hoş mu sesi varmış, senin akıl sağlığının yerinde olmadığını biliyordum ama demek ki kulakların da pek sağlıklı değil baksana iyi duymuyor"

 

Bu Furkan şerefsizi bana mı dedi onu? Gerizekalı mı dedi o bana? Sağır mı dedi o bana?? Ayrıca bi dk-

Ben onu dışımdan mı dedim yaa. Ben bunu burdan nasıl döndürecektim şimdi. Mete'nin sesi birazcık da olsa güzel olsaydı ona derdim şimdi ama yok sıfır yani berbat, rezalet bi sesi vardı. Hele sesi yeni yeni kalınlaştığı için daha kötüydü.

Bugün de rezil olduk çok şükür

"Evet hoş sesi var. Ben beğendim. Olamaz mı? Bunun kulak sağlığıyla alakası yok bi kere. Zevk meselesi canım , sen anlamazsın"

 

Furkan ve en büyük abi ciddi miyim diye bakıyorlardı. Değilim aşkolar değilim tamamen kendimi kurtarmak için ortaya attığım bir yalandı. Mete'ye baktığımda yüzünde garip bir ifadeyle bana bakıyordu. Sevinmiş gibiydi.

 

"Bak Demir abi güzelmiş benim sesim, o haklı siz ne anlarsınız. Şey, teşekkür ederim." Son dediğini bana bakarak demişti ama sonrasında bakışlarını hemen kaçırmıştı.

 

"Ay rica ederim ne demek. Bu dağ ayıları ne anlar güzel sesten, iltifattan." Çarpılmam inşallah ya.

 

"Tamam sıçtın sıvama" bu Furkan şerefsiz olduğu kadar da ağzı bozuk çıktı.

Sanki senin ağzın hiç bozuk değil

 

"Furkan ağzını topla kardeşim. Aramızda bir kız var şu an" adının Demir olduğunu öğrendiğim abi Furkana tehdit edercesine uyarı çekmişti. Anladığım kadarıyla kardeşler arasındaki otorite ondaydı. En büyük abi olmasından dolayı mıydı sert olmasından dolayı mıydı bilmiyorum ama Furkan'ın ondan çekinmesi ve ağzını hemen kapatması çok hoşuma gitmişti.

 

Adıyla gibi Demir gibi bir adamdı bu abi harbiden. Zaten sesine eriyip bitmiştim.Sabaha kadar konuşsa okeydim. Bu kadar güzel sesi varken neden hiç konuşmuyordu acaba?

 

"Haklısın abi daha dikkatli olurum"

Furkan'ın süt dökmüş kedi gibi çıkan sesi bana zevk vermişti. Furkan'ın da bu halini başa sarıp sarıp izlemek istiyordum.

"Ee Ahu kendinden bahsetsene biraz. Adın dışında hakkında hiçbir şey bilmiyoruz."

 

Demir ,yavrum ben değil sen anlat asıl sesine kurban olduğum. Mis gibi sesin var konuş işte. Ayrıca o beni mi merak etmişti? Beni mi tanımak istiyordu? İçimi heyecan kapladı, onun meraklı gözlerine bakmak daha da heyecanlanmamı sağladı. Abilerden biri ilk defa bana normal bir soru soruyordu, beni tanımak için.

 

"Yani ne diyebilirim ki. 16 yaşındayım işte karışmışım falan. Merak ettiğiniz bir şey varsa sorun bu şekilde ne anlatacağımı bilemedim."

 

Furkan hemen lafa atladı "Sevgilin var mı? Oldu mu ? Kaç tane?"

 

Bu soruyu Furkan dışında kimse soramazdı zaten. "Sevgilim yok. Hiç de olmadı. Ayrıca manavdan elma mı alıyosun sank, kaç tane de ne demek?"

 

Mete ve Demir son dediğimle güler gibi olmuşlardı. Sesine kurban olduğum Furkan'ın kafasına vurup güldü. "En sevdiğin renk ne? Hayalindeki meslek ne? Hangi okulda okuyorsun?"

 

Bombardımana tutuyordu mübarek. Hangi soruyu aklımda tutup cevap vereyim ben şimdi?

 

Furkan ve Mete hayvan gibi gülmeye başlayınca yine dışımdan konuştuğumu anladım. " Şey yani öyle üst üste sorunca ondan şey ettim. Ondan yani"

Caferde bez kalmadı artık be. Heyecanlandığım anlarda kendi kafamda söylediğimi sandığım şeyleri aslında dışımdan da söyler be genellikle kendimi rezil ederdim. Bu anları buraya geldiğimden beri çok sık yaşıyordum çünkü sinir, stres, heyecan beni tetikleyen her şeyi burada fazlasıyla yaşıyordum.

Benim sözlerime inanmamış gibi duruyorlardı ve kafalarını aynen aynen dercesine aşağı yukarı sallıyorlardı.

 

"En çok turuncu rengini seviyorum. Hayalimdeki meslek şu an Savcı. İstanbul N. Z. Anadolu Lisesinde okuyorum"

 

Hepsi ilgiyle beni dinliyordu, utanmıştım. Okulda kendini tanıt dediklerinde adımı soyadımı söyler geçerdim, ilk defa gerçekten merak edildiğim için kendimi tanıtıyordum.

" O liseyi de hiç bilmiyorum ki" ağzında mırıldanmıştı balseslim ama ben duymuştum.

 

"Beni boş verin de siz anlatın biraz." demiştim, hiç geçmişimi anlatmaya hazır hissetmiyordum. Anlatmaya başlarsam muhtemelen ağlardım ve bunu onların gözü önünde yapmak istemiyordum. Belki Mete ve Demirin yanında ağlayabilirdim ama Furkan'ın yanında asla. Bunu kız olarak kullanacağından emindim.

 

Demir, Furkan'a bakarak sırıtmaya başladı. Furkan da bu bakışı görünce telaşlandı. "Sakın abi, bari bu yelloz bilmesin ya. Hayır abi lütfen. En sevdiğim abim, canım abim lütfen" Furkan şerefsizi bildiğin yalvarıyordu İron Man'ime.

 

"Şimdi bu Furkan var ya..." devamını getiremeden gülmeye başladı tekrar Mete de olayı anlamış ki o da gülmeye başlamıştı ama öyle böyle değil. Gülmekten konuşamıyordu. Demirin gülmesine mi şaşırayım Furkan'ın can çekişine mi?

 

En sonunda kendine hakim olduğunda konuşmaya başladı " Bizim kuzenlerden biriyle çok yakın arkadaşlar tamam mı, bunlar önce amcamların evinde haylazlık yapıyorlar sonrasında yengem ikisine güzel bir azar çekip atıyor onları dışarı. Ediz yani kuzenim de bir daha gelmem bu eve deyip bizim eve geçiyor Furkanla. Bunlar bizim evin de altını üstüne getiriyorlar. Bardağı taşıran son damla annemin en sevdiği vazoyu kırmaları oluyor. Bu sefer de annem onlara kızıyor. Furkan gururuna yediremiyor tabi çekiyor gidiyor Edizle. Birbirlerine bir daha eve gitmeyeceklerini falan söylüyorlar. O sıralar Mardin'deyiz tabi bizim bayırlar falan var o tarafa doğru sinirle yürüyorlar artık sokaklarda yaşayacaklarmış. Neyse işte bunlar o kadar yol yürüdükten sonra haliyle susuyorlar neyse sonrasında su kanalı görüyolar içmeye başlıyor bu salaklar sonradan kafalarını bi kaldırıyorlar hemen ilerde aynı yerden su içen onlarca koyun. O sırada bir de koyunun biri suya işemesin mi bu salaklar da ağlaya ağlaya eve geliyorlar sonunda"

Kendimi gülmemek için çok sıkmıştım ama daha fazla dayanamamıştım. Hem olayın kendisine hem Furkan'ın şu anki yüz ifadesine gülüyordum. Gülmekten artık kendimi yerden yere atıyordum. Mete'nin de bir farkı yoktu, ikimiz birbirimize bakıp daha çok gülüyorduk.

Sonunda gözümden yaş gelmeye, yanaklarım ağrımaya başlamıştı. Allah'ın salağı evi terk etmiş ha, ay bir de sidikli su içmiş. Ben buna bir yıl daha gülerdim.

 

Furkana baktığımda kıpkırmızı kesilmişti. Elime düştün şerefsiz Furkan. "Suyun ahahah suyun tadı nasıldı, güzel miydi?"

Mete iyice koptu eliyle yere vuruyor hayvan gibi gülüyordu. Demir de büyük bir kahkaha atmıştı.

"Evet çok güzeldi bir ara denemelisin"

Hava kararmıştı artık. Konu konuyu açmış konuştukça konuşmuştuk. Benim onlar gibi eğlenceli anılarım olmadığı için çoğunlukla onlar anlatmış ben gülmüştüm. Özellikle Furkan'ın çocukluk anılarında kopmuştum hele o evi terk etme olayı beni benden almıştı. Her duraksadığımızda ona sataşıyor tekrar tekrar gülüyorduk.

 

"Ayy ne güzel kaynaşmışsınız siz. Ben demiştim Ahuyla iyi anlaşacaksınız diye" Burçak Hanım bunu diyene kadar ne halde olduğumuzun farkında değildik. Hepimiz kafamıza balyoz yemiş gibi olmuştuk. Harbiden ne ara bu kadar iyi anlaşmıştık biz. Hele Furkan ve ben...

 

İnkar edemezdim yaşadığım bu küçük an hayatımın en güzel anlarından biriydi. Çok gülmüştüm, bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Aslında anlaşırmışız abi tayfasıyla ama o dediklerini unutamazdım, unutturmazdım da.

 

Furkan hemen ayağa kalkıp koşar adımlarla içeri geçmeye başladı. "Eee anne şey, benim bir ödevim vardı.. evet evet ödevim vardı yetişmesi gereken. Onu yapmam gerek."

Ardına bile bakmadan koşar adımlarla kaçıp gitmişti, sanırım yedirememişti kendisine bu yaşadığımız güzel anları.

Demir ve Mete de açıklama yapmadan hızla içeri geçtiler. Bahçede sadece ben ve Burçak hanım kalmıştı. O da şaşkınlık içerisindeydi benim gibi, oğullarının saniyeler içinde buhar olmalarına şaşırmıştı. Furkan'ı anlamıştım ama diğer ikisi niye kaçmıştı anlayamamıştım.

 

"Normalde bu kadar salak değillerdir" deyip yanıma oturmuştu Burçak Hanım. "Buraya Buğra'nın geleceğini haber vermeye gelmiştim. Neyse onlar da Buğra gelince öğrenirler artık. Buğra senin üçüncü büyük abin güzel kızım" güzel kızı ben oluyordum sanırım. Bayılacaktım galiba. Güzel kızım derken elini saçıma atıp saçlarımı okşamaya başlamıştı. Her an uyuyabilirdim.

Asıl konuyu unuttun sanki, üçüncü abi dedi?!

"Üçüncü abi mi?" şaşkınlıkla ve dehşetle kafamı elinin altından çekip ayağa kalkmıştı. Burçak Hanım yüz ifademe bakıp gülmüştü. O sırada kapı çalmıştı.

"Geldi benim oğluşum" Burçak Hanım hızla kapıya koşturmaya başlamıştı peşinden beni de sürüklüyordu.

Kapıyı açtığımızda Yunan tanrısı gibi bir adam vardı karşımızda. Abim mi şimdi bu benim. Neden hayat nedenn?!

 

Neden tüm yakışıklı erkekler benim abimdi.Öz abimler yakışıklı diye oturup ağlayabilirdim şu an. Ülkede toplasan iki üç yakışıklı erkek var onlar da benim abimdi. Bana kötü davranan Furkan ve Deniz bile çok yakışıklıydı, kötüydüler ama haklarını da yiyemezdim. Bu ailenin genleri iyi çalışmış.

 

"Oğlum benim, oyy nasıl da özlemişim seni." Burçak Hanım sıkıca sarılmıştı çocuğa. "Annecim boğucaksın şimdi beni hem alt tarafı bir hafta oldu gideli." Burçak Hanım hiç aldırmadan sarılmaya devam etmişti. Sesi Demirinki kadar olmasa da güzeldi, kulağa bir melodi gibi geliyordu. Demirin sesi güven vericiyken bu abinin sesi rahatlatıcıydı. Sahilde oturup denizin dalgalarını dinlemek gibi...

Sonunda ayrıldıklarında bana dönmüştü Yunan tanrısı. Bana bakıncaş şaşırmıştı. Neden şaşırdı şimdi?

 

"Çiçek?"

Çiçek mi dedi o?

Beni tanımış olamazdı değil mi? Mümkün değildi.

Mümkün müydü yoksa?

💃🏼 Kısacık, minicik bir bölüm. Keyfimiz yerine gelsin istedim.

💃🏼Sizce kim bu yeni abi ve Ahunun diğer adını nerden biliyor?

Loading...
0%