@hivs4u
|
İyi okumalarr <3 ☀️ Sabah yüzüme güneşin vurmasıyla uyanmıştım; pencere önündeki minderde, ağlayarak yıldızları izlerken uyuyakalmıştım sanırım. Ayağa kalkıp gerindim, her yerim tutulmuştu. Hareket edecek halim yoktu, tüm enerjim çekilmiş gibiydi. Dün uyumadan önce hatırladığım şeyler birer birer zihnime üşüşmeye başladı. Kanser olma durumum vardı dimi benim. Ah benim aptal kafam nasıl unutursun. Sanki ben değildim kanser olan, başkasıydı. Kendime yabancılaşmıştım Kanser hakkında bildiğim hiçbir şey yoktu. Kafama kafama vurmaya başladım, aptallığıma inanamıyordum. Doktorun konuşmasını bile dinlememiştim, tek duyduğum kansersin olmuştu. Ah bir de o gün video çekmiştim ve düzenlemeden direkt atmıştım kanalıma. Şimdi düşündüm de ben hastanedeyken de kayıttaydım. Çıldırıcam, umarım o kısımlarda ses gitmiştir ya da video kapanmıştır. O anlar kafamda sanki izlediğim bir filmden iş gibi canlanmıştı, o anki Ahu bambaşka biriydi sanki. Acilen kanalıma bakmam gerekiyordu. İnsanlar videoyu görmüş ve endişelenmiş olabilirdi. Endişelenmekte haklıydılar tabi ama yine de habersiz bırakmamam, bir açıklama yapmam gerekiyordu.
Telefonumu aramaya başladım ama bu telefon bulunmamaya yemin etmiş gibiydi. O sırada kendime sövüyordum, aptallığıma... Odada birinin varlığını hissetmemle arkama baktım. Bilin bakalım kim var odada; yüzsüz Deniz. Onu gördükçe daha da sinirlendim. "Delirdin sen de iyice, kendi kendine ne konuşup duruyorsun. Bir de durmadan kendine vuruyorsun. Kızım sen iyi misin?" " Sensin kızım! Nerden kızın oluyormuşum ben senin ağzını topla yoksa ben toplarım" benim bu ani çıkışıma şaşırmış ne diyeceğini bilememiş gibi bir hali vardı. "Her neyse niye geldin odama dün söylediklerin yetmedi galiba?" iyice afallamıştı Deniz. "Annem seni uyandırmamı istemişti kahvaltı için kendin uyanmışsın ama neyse gel de kahvaltı yap." diyerek çıktı odadan, o sırada da deli midir nedir diye söylenmeyi de ihmal etmemişti. Bana hakaretler edip sinir krizine girmeme sebep olsun ondan sonra deli olarak yaftalanan ben oluyorum. Ne güzel dünya ya Telefonumu bulamadığım için ekstra sinirlenmiştm. En sonunda pes edip kahvaltı yapmak için hareketlendim kapıya doğru. Odadan çıkınca kapıda bir adet uykulu Furkan görüş açıma girdi. Saçı dağılmış gözleri kısık etrafına bakıyordu uykulu uykulu. Her ne kadar bu çocuktan haz etmesem de şu an çok tatlı görünüyordu. Yanaklarını mıncırasım gelmişti onu böyle görünce ve neden olmasın diyerek kollarımı ona doğru uzatmıştım.
"Anlamadım ne neden olmasın?" Furkan cümlesinş bitirir bitirmez ellerim yanaklarıyla buluşmuş ve sıkmaya başlamıştı bile. Yanakları hamur gibiydi, uzaktan bakınca sert görünüyordu ama dokununca hiç de öyle değildi. Bırakmak istemiyordum ama Furkan kendisini zorla geriye doğru çekince ellerim boşluğa düşmüş oldu. "Sabah sabah suikast düzenlemeye mi karar verdin?" "Evet yanaklarını koparıp onları pişirip yiyecektim." Gözleri şokla açılmıştı ve bir adım geriye gitmişti. Onun bu yüz ifadesi gülmeme sebep olmuştu ama ciddiyetimi korumak adına kendimş tutmak zorunda kalmıştım. Psikopatça gülüp ona yaklaşmıştım. "Yanakların tehlikede." Kulağına fısıldamış ve omuz atıp yanından geçmiştim. Arkama döndüğümde onun hâlâ aynı pozisyonda olduğunu görmüştüm, beni ciddiye almasını ve ürkmesini uyku sersemi olmasına vermiştim Yüz ifadesi çok komikti, o hali gözümün önüne geldikçe gülmekten kendimi yerlere atasım geliyordu. Ondan tamamen uzaklaşıp alt kata indiğimde ise kahkahalarımı serbest bırakmıştım. Ben gülerken yanıma Buğra gelmiş, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Onun anlamaya çalışır gibi olan yüz ifadesi de çok komikti bir tur da ona gülmüştüm. Kahkaha sesleri artık kesilmiş yerini sessiz hıçkırıklara bırakmıştı. Gözyaşlarım durmadan akıyor, kendimi durduramıyordum. Neden ağlamaya başladığımı bile bilmiyordum. Her şey üst üste geldiği için artık kendimi tutamamıştım. Ruh halim de hayatım gibi sürekli değişiyordu. Bir yandan yeni aile meselesi bir yandan kanser... Ne yapacaktım ben? Bu işin içinden nasıl çıkacaktım? "İyi misin? Ne oldu birdenbire, daha birkaç saniye önce gülüyordun?"
Buğra ne olduğunu anlayamamış telaşla yüzüme bakıyordu. Onu unuttuğumu fark etmiştim, zaten bu aralar her şeyi unutuyordum. Onu daha fazla telaşlandırmamak için gözyaşlarımı sildim ve mahçup bir bakış attım. Adam iyice beni bipolar sanacaktı. "Yani bilirsin... Bazı dönemler duygularımız fazla olur. Anlarsın ya" Olayı nasıl döndüreceğimi bilemediğim için regl olduğumu düşünmesini sağlamaya çalışmıştım. Kızaran yüzü başarılı olduğumu gösteriyordu. Anladım dercesine hızlı hızlı kafasını sallayıp kaçar adımlarla gitmişti. Ben de onun peşinden ilerlemiştim. Önce Buğra yerine oturmuş ardından ben de yanındaki boş sandalyeye geçmiştim.Ben ve Buğra dışında hepsi yerinde oturup bizi bekliyordu. "Sonunda ya açlıktan öldüm burda çabuk oturun da artık başlayalım yoksa bayılacağım" Deniz sitem etmeye başladığında durumun vahimliğini anlamıştım. Bunlar bizi mi beklemişti yemek yemek için? Utandığım ve mahçup hissettiğim için kafamı önüme eğmiştim, insanlar aç kalmıştı benim yüzümden.
"Herkese günaydın beklettiğim için üzgünüm." Ağzımda gevelemiştim lafları ama yine de duyulmuştu ve Tuğrul Bey anlayışla bana bakıyordu "Günaydın kızım, sorun değil bekleriz biz. Başlayalım artık yoksa aç kurtlar dayanamayacak daha fazla" Aç kurtlar dışında herkes gülüşmeye başladı. Aç kurtlar kim mi; tabiki de Mete, Deniz ve Furkan. Onlar ters ters bakıp yemeye başlamışlardı. O sırada Furkan ağzı dolu dolu babasına söyleniyordu. Yanındaki Berk ona tercüman olup "Biz geç kalınca hiç böyle karşılanmıyoruz ama ben de bu ayrıcalıktan istiyorum diyor Furkan Bey" Tuğrul Bey oğlunun kafasına bir tane yapıştırmıştı o sırada. Elin nasıl oraya uzandı be adam. Anne terliği gibi eli vardı adamın. Kendimi çok fazla aç hissetmiyordum ama yine bolca yedim. Karnım iyice şişmişti ama gözlerim doymuyordu. Artık tamamen midem dolduğunda kalkma vaktim geldiğini anlamıştım. Zaten masada sadece ben ve Burçak Hanım kalmıştık. Diğerlerinin gittiklerini bile fark etmemiştim. "Doydun mu Ahu?" "Evet" Kendi önümdeki tabağı ve bardağımı alıp kalkmıştım. " Bu arada Ahu dün telefonunu masada bırakmıştın kızım. Al bakalım. Ha bir de şu kağıda bizim numaralarımızı yazdım, istersen kaydet. Lazım olabilir. " Sabah deli danalar gibi aradığım telefonumu ve yanında bir kağıt uzatmıştı. Onları alıp cebime atmıştım. "Çok teşekkür ederim, birazdan kaydederim numaralarınızı, ben odama geçeyim size afiyet olsun" Kadına afiyet olsun demiştim ama önünde hiçbir şey yoktu. Benim için masada kaldığı çok belliydi. Hızlı hızlı merdivenleri çıkarak odama ulaştım. Şu an hiç numaraları kaydetmekle uğraşamayacağım için kağıdı masaya bıraktım ve telefonumdan YouTube'a girdim. Bende tüm uygulamalar sessizde olduğu için bildirimler gelmiyordu. Uygulamaya girdiğim gibi okuyamayacağım kadar büyük rakamlı bildirim sayısı gördüm.
Kanalım 1 milyon aboneye ulaşmıştı ve son videom 1.5 milyon izlenmişti. Bunlar da yetmezmiş gibi 120 bin yorum yapılmıştı. Yorum kısmına girdim ve yorum yapanların genel olarak iki kısma ayrıldığını fark ettim: kötüleyip inanmayanlar ve endişelenen inananlar. Bazıları prim demişti, bazıları iyi dileklerini iletmişti, bazıları daha fazla açıklamaya ihtiyaçları olduğunu söylemişti... Özellikle en başından beri benle beraber olan kitlem yani arkadaşlarım fazla endişelenmiş ve bana ulaşmaya çalışmışlardı. Videoyu izlememe gerek yoktu tüm her şeyi çektiğimi anlamak için. İnsanlar haftalardır olmadığım için oldukça endişelenmiş, ki haklılar da. Kanser oluşumu öğrendiğim bir video çekip atıyorum hiçbir şey demeden, vlog adında bile hiçbir şey yok. Hastane vlogu yazıp yüklemişim. Ne bir açıklama ne de sonrasında herhangi bir şey.. Beni sevenlere bu haksızlığı yaptığıma inanamıyordum. Ben gerçekten büyük bir aptalım
Özür videosu çekmem gerekiyordu. Bu insanlara bir açıklama ve özür borçluydum. Hiçbir açıklama olmadan beni sevenleri ortada bırakmışım. Kim bilir ne kadar korkmuşlardı. Kötü yorumlara hiç bakmadım bile çünkü kötü insanlar hep vardı, ne yaparsan yap insanlara yaranamazsın illa ki bir kusur bulurlar özellikle sanal zorbalar. Alıştım artık, fiziksel şiddet görmüş bir insan olarak sanak şiddet çok da koymuyordu. En önemlisini en sona bıraktım, bakmaya korkuyordum. Korkunun ecele faydası yok diyerek not defterimi aldım. Kanserle ilgili ne bulduysam yazdım. Acaba benimki iyi huylu muydu yoksa kötü huylu mu ya da ne kanseriydim? Allah kahretsin ki hiçbir şey bilmiyordum. Salak gibi kaçmak yerine doktoru dinleseydim şimdi ne yapmam gerektiğini de bilirdim. En acilinden hastaneye gitmem gerekiyordu. Umarım iyi huyludur diye dua etmiştim. Yeni bir hayat kırmuş, öz ailemi bulmuşken ayrılmak istemiyordum. Ben daha 16 yaşındayım ya. Yaşamam gereken bir hayat vardı artık önümde. Gözyaşlarım yine durmayıp, akmaya başladılar. Ben salya sümük ağlarken kapı çalındı ve Buğra'nın girebilir miyim diyen sesini duydum. Hızlıca gözyaşlarımı silip gel dedim. Buğra tüm heybetiyle içeri girdi. Onu gördükçe film sahnesindeki başrol erkeği izliyormuşum gibi hissediyordum. Tavırları, konuşması, ince ruhuyla gerçekten film yıldızı gibiydi.
"Sana bir şey sormak için geldim. Kabul eder misin bilmiyorum ama kabul etsen çok mutlu edersin beni. Neyse çok uzatmayayım, ben ajansa gidiyorum fotoğraf çekimim var ben de dedim ki Ahu'yu da alayım giderken hem çok sıkılmıştır evden biraz hava iyi gelir" O kadar hızlı konuşmuştu ne dediğini ilk başta anlayamamıştım bile. Yüz ifadesi yalvarır gibiydi, beni iş yerine götürmek istemesi kalbimi fetheden bir davranıştı. Çekimim mi var demişti o? Oyuncu muydu gerçekten? Kimse onun mesleğinden bahsetmediği için hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Reddedeceğimi düşünmüş olmalıydı ki yüzü düşmüştü. Ben bu kadar ince düşünceli birini nasıl reddedebilirdim? "Ajans mı ne ajansı ne fotoğraf çekimi anlamadım ben." "Bizimkiler söylememiş sanırım modellik yapıyorum ben. " "Oha çok iyi tam sana göre bir meslek. Taş gibi çocuksun değerlendir tabi" O son dediğin olmayacaktı.. Ben ve düşünmeden ağzımdan kaçan kelimeler... Sonum bu yüzden olacaktı. Buğra mutlulukla karışık bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Taş gibi çocuk demek... hmm sevdim bunu" Ben de bugün ne eksik diyordum: Rezilliğim eksikmiş. "Yani doğruya doğru şimdi ondan şey ettim. Neyse o zaman ben hazırlanayım 10 dakikaya aşağıdayım" Buğranın kolundan çektiğim gibi kapı dışarı etmiştim. Onun o kendini beğenmiş gülüşünü çekemezdim, zaten yeterince utanmıştım. Kapının arkasından bana süslenmişti. "Teşekkür ederim yavrum kabul ettiğin için, ben aşağıda seni bekliyorum. " Yavrum mu? Eriyeceğim sanırım birazdan. Abimize aşık olmak caiz midir? Gülümseyerek dolabıma ilerledim ve elime geçen ilk şeyi aldım. Onu bekletmek, benim yüzümden geciksin istemiyordum. Siyah eşofmanımı ve üstüne siyah crop giyip çantamı da aldıktan sonra koşar adımlarla aşağıya indim. Koltukta oturmuş telefonuyla oynayan Buğrayı görünce beni fark etmesi için bağırmıştım. "Ben hazırım hadi çıkalım" Kafasını kaldırıp bana baktı ve ayağa kalktı. Yanıma gelip saçımı eliyle düzelttiğinde şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım. " Çok güzel olmuşsun yavrum hadi gidelim de geç kalmayalım yoksa Efe kuduracak sinirden bu arada Efe benim menajerim" Kafamı anladım dercesine salladım. Dışarıya çıktığımızda Buğra, kendisi gibi yakışıklı bir arabanın yanında durdu. Yakışıklı araba nasıl oluyor diye sormayın ben de bilmiyorum, oluyormuş.
Buğra arabayı çalıştırmıştı ve son hız sürmeye başlamıştı. Sanki kayak yapıyormuş gibi kayıyordu araç yollardan. Mükemmel bir şeydi. "İstediğin bir şarkı var mı açayım" Düşünür gibi yapıp cevapladım "GGOX- Günlük açar mısın" müzik sesi arabayı doldurduğunda gözlerimi kapattım. Buğra'nın bu şarkıyı kendi üzerine alınmasını istiyorum umarım dinlerken farklı bir şey düşünmez çünkü bu şarkıyı dinlerken aklımda tamamen o vardı.
"Hangi cennetten söyle Gönderildin bana sen"
Şarkının bu kısmında ona bakarak fısıldamıştım. O zaten bana bakıyordu. "Sevdim bu şarkıyı.." "Beğenmene sevindim" Buğra şarkıyı her bittiğinde başa sarıyordu. Bu huzurlu an hep sürsün istiyordum ama maalesef her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da bir sonu oldu. Araba durduğunda büyük, gösterişli bir binanın önündeydik. Buğra elimden tutup hızlıca içeri soktu bizi. Asansöre binip 12. Kata bastı. Geç kalmadığımızı umarak peşinden beyazlarla kaplı bir katta ilerlemeye başladım. Etrafta bir sürü ışık, kamera ve koşturan insan vardı. Uzun boylu, hafif kaslı, gözlüklü biri yanımıza telaşlı bir şekilde geldi. "Buğra nerdesin abicim ya hepimiz seni bekliyoruz. Dur dur konuşma makyaj odasına geç direkt hazırlan artık" Adam Buğra'yı ittirerek gönderdikten sonra bana meraklı gözle bakmıştı. Küçümsemesini beklemiştim ama o tam tersini yapıp beni "Sen kimsin ya neyse uğraşamam şimdi seninle otur şuraya, hadi hadi" Küçümsemesini beklemiştim ama o tam tersini yapıp beni takmamıştı bile. Ellerini hızlı hızlı çırpıp gitmişti. Tek başıma kalabalığın ortasında kalmıştım, ne yapacağımı bilemediğim için koltukların olduğu kısma gitmiş ve kendimi tekli bir koltuğa atmıştım. Gidip gelen insanlara bakıyor, ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey anlayamıyordum. Yanımdaki iki kadın ise ünlü iki ismin dedikodusunu yapıyordu, onları dinlemek daha cazip geldiği için bakışlarımı koşturan insanlardan çektim ve onlara odaklandım. Ara sıra dinleyen biri var mı diye etraflarına bakıyorlardı ben de o sırada uyuyormuş numarası yapıyordum. Sonunda Buğra üstünde transparan bir gömlek ve beyaz pantolonla çıktığında öğrenmediğim dedikodu kalmamıştı. Kim kimi yatağa atmış, kim kimi prim için kullanmış...Hepsini öğrenmiştim bu süreçte. "Gel bakalım" Buğranın peşinden gitmiştim Onu incelediğimi fark ettiğinde çarpık bir gülümsemeyle göz kırpmıştı. Saçları özenle kıvrılmış ve iki yana ayrılmıştı. Elmacık kemikleri ve çenesi iyice belirginleştirilmiş, normalde yumuşak olan yüz hatlarını iyice sertleştirmişlerdi. Buğra tam bir İstanbul beyefendisiydi ama şu an bir rock yıldızına benziyordu ve kesinlikle çok çekici görünüyordu. Onun fanı varsa ,ki illaki vardır, Allah onlara dayanma gücü versin çünkü abim olduğu halde fena düşmüştüm. Abim olmasa var ya kesin aşık olurdum.
Buğra sonunda o beyaz perdenin önüne geçmiş farklı farklı pozlar vermeye başlamıştı. Ben onu izlemeye dalmışken karşıma bi tane kız oturmuştu. "Allah'ım çok yakışıklı yaa, bayılacağım şimdi" Kız derin bir iç çekip abimi izliyordu.Yakışıklıysa yakışıklı bacım sana ne ya. Bana yakışıklı bir kere o. " Evet, sevgilim diye demiyorum kesinlikle çok yakışıklı." Karşımdaki kız gözlerini devirerek bana baktı "Hayal dünyandan çıkmalısın artık küçük kız. Buğra'nın bir sevgilisi yok olsa da bu sen olmazsın. Sen kendinin farkında mısın ya şu tipine bak. Hem kaç yaşındasın sen 10 mu?" Madem kaşınmak istiyordu ben de bir güzel kaşırdım. Ne demek beni küçümsemek! Tam ağzımı açmış ona cevap verecekken Buğra geldi. "Beklettim mi çok? Kusura bakma yavrum biraz uzun sürdü bugün" Hiç beklemediğim bir fırsat ayağıma gelmişti ve ben de bunu zevkle kullanmaya karar vermiştim. "Hayır bebeğim hiç uzun sürmedi. Seni izlerken zaman nasıl geçti anlamadım bile aşkım" Buğra'nın bu yüz ifadesine bir yüzyıl boyunca gülebilirdim ama şu an olmazdı, şu an zortlatmam gereken bir yelloz vardı. Buğra baktığım yere bakınca anlamıştı ne yapmak istediğimi ve gülmüştü. "Seni yaramaz, kıskanç civciv. Demek beni kıskandın ha. Bir de sevgili numarası yapıyor. Yerim seni ben " Buğra yanaklarımı sıkarken o kız saçını savurarak çekip gitmişti. O kızı bozacağım diye Buğranın sözlerine odaklanamamıştım ama o beni yiyeceğini mi söylemişti?
"Oo kardeşim sen buralara uğrar mıydın yaa" Buğra bir yere bakarak konuşuyordu. Sanırım tanıdığı birini görmüştü. Kim olduğuna bakacaktım ki Buğra eliyle kafamı başka tarafa çevirdi "Önüne dön civciv" Demek ki tek kıskanç ben değilmişim. "Ya ama abi ya dur bi" Buğra birdenbire durdu, gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu. Niye durduğunu düşünecekken az önce söylediklerimi hatırladım. Ağzımdan öylece dökülen o kelimeyi...
"A-abi mi? Bana mı dedin? Abi benim dimi? Bana diyeceksin tabi başka kime diyeceksin abinim ben senin" ne diyeceğimi bilememiştim. Bana da kal gelmişti. Öylece durup yere bakıyordum. O sırada arkadaşı yanımıza gelmişti. Beni bu zor durumdan kurtardığı için içimden teşekkür etmiştim. Kahramanımsın artık anonim arkadaş.
"Abi mi? Duru'yu mu buraya getirdin sen? Ne zaman bu kadar yakın oldunuz siz?" bu ses bana çok tanıdık geliyordu ama nerden? Sonunda bana döndüğünde şok olmuştum. Bu kişi... Bu, enim Youtube kanalımı öven kişiydi. Ne yapacağımı bilememiştim . Sanki beni tanıyacakmış gibi hissettiğim için telaşa kapılmıştım.
Ne yapacaktım ben? Sesimi duyarsa tanır mıydı?
☀️
💃🏼Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
|
0% |