22. Bölüm

1.6

Hiv
hivs4u

İyi okumalarrr <3

☀️

Berk olayları hızlıca anlatıp yerine geçmişti. Çocuk korkudan terliyordu resmen.

Demir hırsla dizlerini sallıyor, Tuğrulcuğum odada bir ileri bir geri yürüyor, Buğra annesini sakinleştirmeye çalışıyor, Deniz de Berk'i dikkatle dinliyordu. Peki o sırada biz ne mi yapıyorduk? Tabi ki de hâlâ ayakta dikiliyorduk. Küçücük odaydı zaten, doldurmuşlardı tüm koltukları oturacak yerimiz yoktu. Düşünün günlerdir görmediğim sürekli seyahat halinde olan Buğra bile burdaydı. Özlemişim keratayı. Ama Furkan eksikti acaba neredeydi, halbuki hiç kaçırmazdı böyle şeyleri.

Biz ayakta dikilmeye devam ederken aile üyeleri Berke kızıyordu, onlara haber vermek yerine yalan söylediği için. Özellikle Demir çok sinirliydi ama belli etmiyordu, kendini tutmaya çalışıyor gibiydi.

"Kızım sen sokak serserisi misin ne demek Duruya saldırmak?" sonunda Tuğrulcuğum Berk'e yüklenmeyi bırakıp rotasını bana çevirmişti.

"..." ağzım açılıp kapanıyordu ne cevap vereceğimi bilmeden öylece duruyordum. Sıranın bana geleceğini düşünmemiştim. Sonunda pes edip tamamen sustum.

"Ablamın bir suçu yok baba. Duru onu kışkırttı, beni aşağıladı ablam da ağzının payını bir güzel verdi. Eline sağlık ablacım" Mete bu konuşmanın sonunda bir de sırtıma pat pat vurmaz mı? Sanki asker arkadaşıyım.

"Mete, oğlum sen böyle bir çocuk değildin. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkardın noldu böyle. Duru ne dedi bu kadar sinirlendirecek?"

Burçak hanım merakla bize bakıyordu. Neler olduğunu gerçekten merak ediyor gibiydi.

Meteyle beraber omuz silktik. Olanları detaylıca anlatacak değildim. Mete anlatmak isterse anlatırdı. Zaten o kız onda büyük bir travma yaratmıştı.

"Olanları söylemeye niyetiniz yok belli ki." Demir sert bir tonda konuşmuştu. İkimiz de tepkisiz kaldık, o sırada Tuğrul Bey'in telefonu çaldı. Önemli bir konuşma olacak ki dışarı çıktı. Kimseden çıt çıkmıyordu.

Şu an ortam çok gergin ama ben açım

"Burdan dürüm yemeye gidelim mi? Ben çok acıktım da"

Mete hevesle kafasını salladı saatlerdir bir şey yemiyor çocukcağız tabi evet der, abi tayfası da bu rahatlığıma şaşırıp bana bön bön bakmaya devam ettiler.

"Demek sadece ben ve Mete açız. Peki, o zaman siz eve geçin biz dürümden sonra geliriz."

Sonunda şaşkınlıklarını üstlerinden atıp hepsi aynı anda ayağa kalktı. Demir de adam olmaz bunlar dercesine kafasını iki yana salladı. Bizim iflah olmayacağımızı düşündükleri ya da haklı olduğumuz için çok üstünde durmadılar konunun. Belki de asıl sorgulama evde başlayacağı içindir

"Yalnız gidemezsiniz hem de bu saatte."

"Abim haklı"

"Ayrıca biz de acıktık"

Hepsi peş peşe konuşunca hangisine odaklanacağımı şaşırmıştım.

"Beni de bekleyin bi 10 dakikaya bitiyor işim"

Berk de katılmaya karar vermişti anlaşılan.Odadan teker teker çıkmaya başladık en sona ben ve Deniz kalmıştık. Kapıdan geçerken Deniz de bana iyice yaklaşmış kulağıma eğilmişti.

"Günlerdir benden kaçtığını fark etmedim sanma. Alırım bunun hesabını"

Anlamış mıydı o?

Salak değilse anlardı tabi. Çocuğu gördüğüm yerde 180 derece dönüp ters tarafa adeta uçuyordum.Ben ne bahane uyduracağım diye düşünürken o, yanağımdan makas alıp büyük adımlarla dışarıya çıktı.

Sonunda ben de karakolun bahçesine vardığımda herkes bir köşede kendi halinde takılıyordu. Mete'ye baktığımda bir bankta oturuyordu ona doğru ilerleyecekken biri elini omzuma atmıştı kafamı kimin olduğuna bakmak için kaldırdığımda Buğrayı gördüm.

"Özledim seni çiçek"

Yine çiçek dedi.. İlk karşılaştığımızda da söylemişti. Yanlış duymamıştım!! Beni tanıdığını sanmıyordum ama ya tanıdıysa?

"Neden bana çiçek diyorsun?"

"Buna mı takıldın Çiçek? Ben sana özledim diyorum sen ne diyosun. " Cık cıkladı ve onaylamaz bir yüz ifadesiyle bana baktı.

"Hem çiçek gibi kokuyorsun o yüzden çiçek dedim neden bu kadar şaşırdın"

"Şaşırmadım sadece merak ettim o yüzden şey ettim"

"Ney ettin?"

Cevap vermedim onun yerine iki elimi beline sarıp sıkıca sarıldım. Gerçekten abi olduğunu hissettiğim, geldiğim ilk günden beri iyi davranan tek kişiydi. Diğerleri de iyi davranmıştı bazıları hariç ama Buğra çok daha farklıydı. Gerçekten samimi davranıp beni önyargısız kabul etmişti.

Ona sarılmamla bedeni kasılmıştı. Sanırım bu hareketimi beklemiyordu

"Ben de seni özledim abi"

"Abin seni yer serseri çiçek" dediğinde kıkırdamıştım. Duru'yu bir iki patakladık diye serseri olduk hemen iyi mi.

Daha abime sarılmaya doyamadan Berk dışarı çıktı, biz de ayrıldık. Zaten Demir'in kötü bakışlarına maruz kalmıştık. Kıskanma kardeşim dememek için zor tutmuştım kendimi. Teker teker arabalara binmeye başladılar ben de Buğranın arabasına binmeyi tercih etmiştim. Onunla yaptığımız araba yolculuğu aklıma gelince gülümsemiştim ve sanırım Buğranın da aklına o an gelmiş olacak ki bana bakıp göz kırpmıştı.

Kısa bir araba yolculuğundan sonra dürümcüye gelmiştik. Onlardan lüks bir yer beklemiştim ama beni şaşırtarak sıradan bir dürümcüye getirmişlerdi.Hemen siparişleri verdik. Ben zurna dürüm istediğimi söyleyince inanmamış bitiremeyeceğimi söylemişlerdi. Kanserden dolayı iştahsızlığım ve mide bulantım vardı ama bu sefer gerçekten fazla açtım. Ne getirseler yerdim, eski günlerdeki Ahu geri gelmiş gibi hissetmiştim. Kanser olmadan önce hep açtım ve hep çok fazla yemek yerdim. Paramı kıyafet ya da makyaj yerine sürekli yemeğe verirdim. Asla durduramazdım kendimi. Ayın sonunda da param bitince aç aç dolaşırdım. Bursum yatana kadar beklerdim ve kafamdaki yemeklerin hayaliyle doyururdum karnımı. Yurttaki yemekler hem azdı hem de çok kötüydü. O yüzden sürekli dışardan yerdim.

Ben kendi kendime eski günleri dişünürken biri kolumu dürtükledi

"Sana diyorum Ahu, sen bizi dinlemiyor musun"

Bugün fazlasıyla Mete'ye maruz kalmıştım daha fazla etrafımda Mete görmek istemiyordum ama çocuk dibimde oturmayı tercih etti. Sal beni çocuk

"Dalmışım ya ne dedin duyamadım"

"Sen bugün ne kadar çok dalıyorsun ya öyle. Bir Duru'ya bir kafandakilere"

Göz devirdim. Sanki keyfimden daldım ben o kıza

"Şey diyorduk sen yurttan eşyalarını alacaktın noldu ona"

"Ben bunu geldiğim gün söylememiş miydim ya. Onun üzerinden yıllar geçti be. Alalı oldu baya"

"Ne ara aldın ya hiç de görmedim. "

Omuz silktim. Onları ve keyiflerini bekleyecek değildim ya. Bulduğum ilk fırsatta gidip alıp gelmiştim.

"Neden yurtta kalıyorsun?"

Şimdi anlaşıldı neden yurt konusunu açtıkları. Ah bu Koraltan erkekleri.Demire baktım ve sorusuna omuz silkerek cevap verdim

"Okulum uzaktı eski evimden. Okulun yurdu da olunca oraya geçtim. Her gün o kadar yol gidip gelmek saçmaydı"

Yalan

Okulum eskiden eve yakındı ama Cevdet pisliği bilerek yurdu olan uzak bir okula naklimi aldırmış ve yurda bırakıp gitmişti. Tek bir kuruş bile vermemişti. O günler halime ağlamamıştım ama şimdi düşündükçe ağlayasım geliyordu.

Demir tekrar soru soracakken dürümler geldi ve o daha konuşamadan lafı ağzına tıktı.

Hemen dürümü açıp yemeye başladım ve yedikçe ne kadar aç olduğumu daha iyi anlıyordum. Aynı zamanda bunun beni kesmeyeceğini de anlamıştım.

"Kızım yavaş kimse almıyor dürümü elinden"

"Açım Deniz napim, kimse bize yemek vermedi mapustayken. "

" Zor günlerdi" mete iç çekerek konuştu.

Berk, vicdansız adam insan bir açıklama yapardı. Hem dürüm yiyip hem ters ters ona bakıyorduk ama bizi taktığı yoktu beyefendinin. Hayır yani laf da attık ama sanki sinek vızıldamış gibi davranmıştı.

"Ay çok şiştim"

"E ben de bir zurna bir de yarım dürüm yersem şişerdim tabi"

"Büyüksün Ahu reis"

"Miden rahatsızlanacak keşke bu kadar çok yemeseydin"

Hangisini kimin söylediğini belirtmeme gerek yok bence. O kadar laf attık şu Berk'e hiçbirine tepki vermedi ama ne zaman ki benimle dalga geçecek fırsat buldu o zaman konuşmaya başladı. Elimden çekeceğin var Berk

Sanki senin onun elinden çekeceği var gibi de neyse

O nezarethane köşesinde çürüsem de kabul etmeyecektim Berk'in teklifini. Yemekten sonra beynine kan gitmeye başlamıştı o yüzden sağlıklı düşünebiliyordum ve teklifi kabul etmek berbat bir karardı.

Abi tayfası biraz daha dışarda kalıp bir şeyler yapmayı teklif etse de çok yorgundum bu yüzden şiddetle karşı çıkmıştım. Buğra abim çok fazla yorgun olduğumu görünce hızlıca eve sürdü. Kısa sürede varmıştık. Kimseye bir şey demeden arabadan indim ve hiçbir yere sapmadan direkt odama geçtim.Hızlıca eşofman takımımı giyip kendimi yatağa attım. Yorgunluğum ve ağrılarım şimdi kendini daha çok belli etmeye başlamıştı. Ağrılarımdan dolayı uykuya dalmakta sorun yaşasam da sonunda bilincim tamamen kendini kapattı.

                                                                                        ***

"Abla, ablaaa kalk hadi"

"Git başımdan uykum var daha."

"Seni bekliyoruz kahvaltıya hadi yaa. Babam sen gelmeden kimsenin yemeyeceğini söyledi. Hadi hepimiz seni bekliyoruz. Lütfen abla çok açım ben"

Benim yüzümden beklemelerini istemediğim için gözlerim yarı açık ayağa kalktım

"Tamam sen in geliyorum ben."

"Geri uyumak yok ama

"Tamam tamam elimi yüzümü yıkayıp geliyorum"

Kahvaltı masasına geldiğimde Mete'nin anlattığının aksine herkesin afiyetle yemek yediğini görmüştüm. Bu çocuk sırf kalkayım diye bana yalan mı söyledi şimdi ve ben de ona kandım. Onun yanından geçerken ensesine bi tane yapıştırdım. Neden olduğunu bilmiş olacak ki sesini çıkarmak yerine pis pis güldü.

"Günaydın hepinize"

"Günaydın kızım"

Daha fazla konuşmadan yemeye başladım. İlk defa sessiz sakin bir kahvaltı yaptık sanırım. Kimse bir şey demiyordu.Furkan bile sessizdi. Bu çocuk bu aralar çok sessiz neden acaba? Doymuş olacak ki bir şey demeden kalktı gitti. Bunda var bi haller ama hadi bakalım. Yakında çıkardı kokusu.

"Ben karakola geçiyorum birkaç günlüğüne önemli bir görevde olacağız endişelenmeyin benim için."

Sonra ben ve Mete'ye döndü

"Sizinle de görev bitince ilgileneceğim. Anlaşmayı unuttum sanmayın"

Yanağımdan makas alıp çıktı.

"Ne anlaşması kızım"

"Önemli bir şey değil ya iddiaya girmiştik de ondan bahsediyor" yalandan kim ölmüş

Burçak hanım bir şey demeyip önüne döndü. Ben de tabağımla ilgilenmeye devam ettim. Herkes masadan teker teker kalkıyordu. Deniz ve Demir'in şirkette işi varmış, daha doğrusu Demir'in işi varmış ama sebebini bilmediğim bir şekilde Denizi de peşinden sürüklüyordu. Deniz giderken ağlamaklı ifadeyle bize bakıp gitti. Kıyamam çocuğa kim bilir Demir onu hangi el ayak işleri için götürüyordur.

Anne ve baba kişileri de bir yakınlarını ziyaret edecekleri için çıktılar. Sonunda masada tek kalmıştım. Ben de doyunca kalktım ve odama geçtim.

Kahvaltı yapmanın üzerinden iki saat geçmişti o süre boyunca kitap okumuştum. O kadar güzel bir kitaptı ki özellikle sonunda kendimi tutamamış hüngür hüngür ağlamıştım. Ağlamam durunca boş boş tavanı izlemiştim. Kafamda kitabın alternatif sonlarını kurguluyordum. Ben hayallere dalmışken kapı tıklatıldı. Gel komutunu verince Mete yavaşca içeriye süzüldü.

Çekine çekine bana bakıyordu. Belli bi şey isteyecek.

"Hadi çıkar ağzındaki baklayı."

"Sahile inelim mi? Hem kitap da okuruz, kitapdate yapmış oluruz ne diyosun? Lütfen lütfen"

"Olur aslında benim de evde canım sıkılıyordu zaten."

"Bu kadar kolay olacağını bilseydim bir saat sorma provası yapmazdım"

"Nee, ciddi olamazsın"

"Zar zor ikna ederim diye düşünmüştüm"

Konuyu uzatmamak adına sustum zaten yeterince utanıyordu çocuk.

"Bende kitap yok bu arada sen seversin diye öyle dedim"

"Benimkileri hep ben okudum bitirdim. Nasıl yapsak ki " bir süre birbirimize baktık düşünceli bir şekilde.

Kitapçı? Dışardan kitap almak? Çok mantıklı

"Şimdi napalım biliyor musun önce kitapçıya gidelim sen benim okuyacağım kitabı, ben de senin okuyacağın kitabı seçeyim sonra kafeye gidip soğuk bir içecek alalım kitaplarımız ve içeceklerimizle sahile inip kitap okuyalım. Olur mu?"

"Süper fikir"

Hemen hazırlanmak için odalarımıza koştuk. Ben hızlıca üstüme crop ve kargo pantolon çektim. Makyaj yapasım yoktu bugün. O yüzden saçımı atkuyruğu yapıp çıktım odadan.

Merdivenleri hoplaya zıplaya indim. Mete de benle eş zamanlı olarak çıktı odasından. O da benim gibi rahat takılmaya karar vermiş olacak ki tişört eşofman ikilisini kombinlemişti.

Kitaplarımızı ve içeceklerimizi almış çimlerde oturuyorduk. Hava çok güzeldi özellikle rüzgarın tenimizi hafifçe okşar gibi esmesi daha mükemmel kılıyordu. Bir süre gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım. Mete isterse kitaba başlayabilirdi ben şu an bu havanın tadını çıkarmak istiyordum.

"Bana karşı neden iyisin?"

"Anlamadım kötü mü olmam gerekiyordu?"

"Yani ne bileyim ilk geldiğin zamanlar ön yargılı yaklaştım, empati kurmadım ve bir de şey, biliyorsun Duru'nun söylediği işte"

Sanırım bizim kitap okuma işi yalan oldu

"Öncelikle ilk dediklerinde haklısın. Evet empati kurman gerekirdi, evet önyargılı olmaman gerekirdi ama bunlardan önce sen daha çocuksun. Neyin ne olduğunun bile tam farkında değilsin ki. Sen abinleri rol model alıyorsun onlar ne yaparsa onu doğru sanıp uyguluyorsun ve onların da ne yaptıkları malum. Son dediğine gelirsek de bu sana kötü davranmamı gerektirmez ki. Sonuçta kontrol edemediğin bir şey, böyle olmasını sen de istemezdin. Birine zarar mı vermişsin taciz mi etmişsin adam mı öldürmüşsün sanki, nedir bu çekingenlik"

"Haklısın ama.. Ortaokula yeni geçmiştim, normalde Duruyla aynı okulda değildik ama ben ortaokula geçince okullarımız aynı oldu. Küçükken de eşyalarıma karışır, beni hırpalardı. Bazen kıyafetlerimi bilerek kirlettiği de olurdu annem de hep ben yapıyorum sanardı. Yeni bir okul ve bu okulda Durunun olmasıydı sanırım beni psikolojik olarak etkileyen. Okul rehber hocam öyle söylemişti. Ona anlatmıştım çünkü sonrasında ve benimle sık sık görüşme yapardı, onun sayesinde atlattım diyebilirim. Neyse işte ilk zamanlar ben de farkında değilim insanların eşyalarını alddığımın. Bu bazen kalem olurdu bazen toka olurdu bazen de herhangi bir yiyecekleri. Küçük ve önemsiz şeylerdi ama bir gün birinin defterini almıştım, yerine bırakacaktım gerçekten ama Duru defteri gördü. Üstünde o kişinin adı yazıyordu ve bana sen hırsızsın dedi. Önceki aldıklarımı da görmüş meğer ve babamlara söylemekle tehdit etti. Eğer babamlar öğrenirse beni evlatlıktan reddedeceklerini söyledi. Sonuçta koskoca Koraltan ailesi çocukları hırsız dedirtirler miydi. Aklımı yıkadı bunlarla ve ben daha çocuktum istemesem bile inandım. Böylece onun kuklası oldum. Herkes onu çok sevdiğimi sanarken ben aslında ondan çok korkuyordum."

Ne diyeceğimi bilememiştim. O kadar kötü bir durumdu ki abla dediğin kişi tarafından zorbalığa uğramak. Ben de eskiden abim olan Ahmet tarafından çok kez zorbalığa uğrardım. Kendim bile henüz bu konudaki yaralarımı saramamışken Mete'ninkileri nasıl sarabilirdim ki. Ne desem boş ve hafif kalırdı. Bazen hareketlerimiz sözlerimziden daha çok şey anlatır bu yüzden bir şey demek yerine ona sıkıca sarıldım. Ona sarılırken sırtını okşuyor bir yandan da saçıyla oynuyordum. O sesini çıkarmasa da omzuma düşen damlalardan anlıyordum ağladığını. Bir süre böyle kaldık sonunda dikkatini dağıtmak için konuşmaya karar verdim

"Biliyor musun benim bir YouTube kanalım var ve yaklaşık bir milyon da abonem var ama kimse bilmiyor beni, anonim takılıyorum."

Hemen kafasını kaldırdı ve inanamaz gözlerle bana baktı, ağlamaktan gözleri kızarmıştı.

"Şaka yapıyorsun!"

"Hayır ciddiyim"

Mete hızlıca gözyaşlarını sildi.

"Yani sen ünlüsün!"

Bunu derken şekilden şekile girmesi peki.. sanki abisi ünlü değilmiş gibi

"Peki ne tür videolar çekiyorsun"

"Karışık, genelde o an ne yapıyorsam. Bazen yolda yürürken etrafı çekiyorum ama sanki beraber yürüyormuşuz da ben ona bir şeyler anlatıyormuşum gibi. Genelde günümün nasıl geçtiğini nasıl hissettiğimi anlatıyorum. Bazen de beraber çalışalım videoları çekiyorum ya da beraber date'e çıkalım gibi gibi. İlk başlarda sadece sığınma yeri, bir günlük gibi kullanıyordum dünyada bir izim olsun istemiştim sonra kanalım benim gibilerle doldu: yalnız, çaresiz, kimsesiz... Ben de o yüzden sonraki videolarımda sanki berabermişiz gibi video çekmeye başladım. Zamanla belli takipçilerim benim videolarıma karşılık cevap verici nitelikte videolar çekip bana yollamaya başladı. Bu çok güzel bir histi. Sanal sarılmalar yolluyorduk birbirimize."

Biri bana bir sırrını anlatınca sanki benim de bir sırrımı anlatmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. O bana güvendi bir sırrını verdi ben de ona güvendiğimi belli etmeli bir şey anlatmalıyım diyordum. O yüzden kimseye söylemediğim sırrımı Mete'ye söylemiştim. Tabi bunda konuyu dağıtma amacım da vardı ama çoğunluğu o hissettiğim mecburiyete aitti.

"Sen inanılmazsın. Gerçekten inanılmazsın ne diyeceğimi bilemedim. Kalbinin güzelliğine ağlayacağım şimdi"

Ay hayır ağlaması dursun diye söylemiştim zaten bunu tekrar ağlarsa ne yapacağımı hiç bilmiyordum.

"Dur ağlamanın sırası değil şimdi. Daha devamı var"

"Eee devamı ne?"

"Eesi işte uzun zamandır yokum hiçbir açıklama yapmadan kayboldum. Ben normalde neredeyse her gün video yüklerdim. Onlar da bu yüzden çok endişelenmişler sürekli nasıl olduğumu sormuşlar.bir açıklamayla karışık özür videosu yayınlamam gerekiyor ama nasıl açıklama yapacağımı bilmiyorum. Açıkçası tepkilerinden çekiniyorum."

"Neden video atmıyorsun ki"

Yüzüne bir süre boş boş baktım anlaması için.

"Aa doğru karışılma meselesi, haklısın"

Bir süre düşündü. O sırada çimlere uzandı kafasını da bacaklarıma koydu. Hiçbir şey demedim. Ben de denizi izlemeye başladım.Yoldan geçen bir çifti izlerken Mete aniden ayağa kalktı

"Buldum!!"

"Neyi buldun Mete"

"İşte açıklama meselesini. Diyorum ki hemen şimdi çekelim."

"Şimdi mi? Burda mı?"

"Evet hem daha rahat olursun konuşurken. Bizimkiler geldi mi acaba duyarlar mı korkusu olmadan çekelim şimdi. Bir daha böyle yalnız kalabileceğimiz anı zor buluruz. Bulsak da süre uzamış olur. Daha da uzamadan bitirelim şu işi"

" Ama, şey.. sen varsın. Konuşurken çekinirim ben. Hep yalnızken çektim." benim için sorun değildi Metenin duyup duymaması ama bir konu vardı ki henüz duymasına hazır olmadığım... Videoda kanserden ufak da olsa bahsedeceğim ve Mete'nin bunu duymasını şu anlık istemiyordum.

" O zaman şöyle yapalım sen video çekerken ben ilerdeki bankta olurum. Bitince çağırırsın gelirim. "

"Teşekkür ederim, anlayışın için"

Bir şey demeden yanağımdan makas alıp banka ilerlemeye başladı. Ben de o sırada kamera açısını ayarlamaya çalışıyordum ama bir türlü olmuyordu. Biraz ciddi bir açıklama olacağı ve gittiğimden beri çok fazla abone sayısı arttığı için daha düzgün bir video çekmem gerekiyordu. Sıradan video çeker gibi yere koyup çekemezdim. Mete bana baktı bir sorun olduğunu anladı ve yanıma gelmeye başladı.

"Abla? Bir sorun mu var?"

Bu çocuğun abla deyişine hâlâ alışamadım.

"Telefonun açısı olmuyor. Biraz daha havada olması gerekiyor."

"Ben tutayım dicem de olmaz o zaman da"

Sessiz kalıp ne yapabiliriz diye düşündüm ve aklıma müthiş bir fikir geldi.

"Ben sanırım nasıl yapacağımızı buldum. Sen kamerayı tutup beni çekeceksin o sırada kendi telefonundan kulaklıkla son ses müzik dinleyeceksin nasıl fikir?"

"Pekii, böyle rahat olacaksan anlaştık"

Mete kulaklığını takmıştı ve müziği açmıştı. Öyle ki şarkının sesi bana kadar geliyordu. Kamerayı açıp bana doğru tuttu. Ellerim titremeye başladı. Heyecanlandım, ne diyeceğimi hiç düşünmemiştim. Her şey çok ani gelişmişti. Doğaçlama konuşacaktım mecburen.

Kaydı başlattım

"Öhm... Hepinize merhaba. Umarım iyisinizdir. Nerden başlayacağımı bilmiyorum. Öncelikle neden aktif olmadığımı açıklamakla başlayayım. Ben bir gün arkadaşlarımla otururken babam aradı ve hastanede karıştırıldığımı söyledi

... "

Tüm olayları anlatmayı bitirince derin bir nefes aldım. Asıl önemli olan bundan sonrasıydı. Herkesin beklediği ve merak ettiği de buydu: Nasılım, sağlığım ne durumda...

"Biliyorum hepiniz nasıl olduğumu merak ediyorsunuz. Sağlık olarak da ruhsal olarak da iyi değilim. Son videoyu nasıl paylaştım gerçekten bilmiyorum o an o kafayla göndere basmışım direkt. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hangimiz kanser olduğunu öğrendiğinde ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilir ki? Kim hazır buna? Yorumlarınızı okudum, iyi dilekleriniz için teşekkür ederim sizi gerçekten çok seviyorum iyi ki varsınız. Hepinize sanal sarılma yolluyorum."

Yine derin bir nefes, gökyüzüne atılan bir bakış, gözünden düşmemesi için çabaladığın göz yaşı...

"Neyse ki kanser iyi huyluymuş. Doktorum kemoterapiyle iyileşebileceğimi söyledi. Ölmeyeceğim"

Ve işte düşmesine engel olamadığın o yaş yüzünde yol çizerek aşağıya doğru ilerlemeye başlar

Meteye baktığımda gözünü kapatmıştı bu yüzden ağladığımı görmemişti. Tekrar konuşmaya başlayacaktım ki çenem titredi istemsiz bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan. Diğer göz yaşlarım da isyana eşlik edip birer birer düşmeye başladılar.

"Geri döneceğim. O süre boyunca kendinize çok çok iyi bakın. Son olarak; beni merak eden, benim için endişelenen, beni bekleyen herkesten çok çok özür dilerim. Beni affetmeniz dileğiyle. Güzel, sağlıklı günler dilerim"

Sesimin titremesine engel olamamıştım. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim aynı zamanda videoyu da bitirdim. Mete'nin kulağından kulaklıkları çıkardım.

"Bitti."

"Tamam o zaman eve gidelim hem güneş de tamamen batmak üzere hem de sen pek iyi görünmüyorsun. Sebebini sormayı çok isterim ama söyleyeceğini sanmıyorum o yüzden hiç sorgulamayıp seni eve götüreceğim"

Koluna vurdum, benim onu düşünmem gerekirken o beni düşünüyordu.

"Abla olan benim. Asıl ben seni eve götüreceğim"

Ev sahile yürüme mesafesinde olduğu için Mete'yle eve kadar yürüdük. Yol boyunca şakalaştık ve sürekli bana bir video çekerken bile ağladığımı sulu göz olduğumu söylüyordu. Ağlamadım desem de gözyaşlarımın yüzümde bıraktığı izlere dokunup göz devirmişti.

Bunun gözünden de bi şey kaçmıyordu.

Eve vardığımızda evdekiler çoktan akşam yemeği yemiş salonda kahve içiyorlardı. Herkes bi köşede kendi halinde takılıyordu. Her ne kadar azar işitmeyi beklesem de kimse bir şey dememişti. En azından Furkan'ın laf atmasını beklemiştim o da olmamıştı. Bu aile gün geçtikçe daha da şaşırtıyordu beni.

Hızlıca odama girdim, Mete de üstünü değiştirip geleceğini söyledi. Bir an önce editleyip atmak istiyordum videoyu o yüzden üstümü değiştirmek yerine masaya geçtim.

Sonunda her şeyi halletmiştim. Bu sefer o kadar uzun sürmemişti çünkü videoyu çekerken güneşi arkama almıştım. Böylece yüzüm gölgeliydi. Odamın kapısı tıklatıldı ve Mete elinde cipsle içeriye daldı. Gel dememiştim hâlbuki.. O cipslerin hatrna bu seferlik bir şey demedim.

"Naptın?"

"Bitirmek üzereyim. Bir beş dakikaya yüklemiş olurum. Ayy aşırı heyecanlıyım"

"Bi şey yok bi şey yok sakin ol ve bitince enter tuşuna basıp yanıma fırla. Sonra dizi izleyelim böylece kafan da dağılmış olur"

Mete hazretleri bunu söylerken paşalar gibi yatmış yatağıma, bir de kendi yatağıymış gibi çağırıyor. Neyseki bu sefer de güzel bir öneri sunduğu için laf etmedim.

Her şey bitmişti, benim gönder tuşuna basmam kalmıştı sadece. Heyecan ve stresle gözlerimi kapatıp elimi göndere bastım artık ne oluyorsa olsundu. Ekranı kapatıp hızlıca kendimi yatağa attım.

"Ahanda attım"

Mete bilmem kaçıncı rüyasından uyandı.

"Attın mı abla, sonunda yaa. Beş dakikalık iş dedin yarım saat oldu"

"Sus Mete zaten heyecandan atamadım bir süre ama şimdi kuş gibi hafif hissediyorum. "

"Bunu da atlattığımıza göre hadi dizi izleyelim. Aklımda manyak bişi var. Kesin bayılacaksın"

Diziyi açtı ve ortamıza cipsi koydu. Dizi aşırı heyecanlıydı. Sürekli gerilim vardı ve bu heyecanı da da arttırıyordu. Biz diziye iyice odaklanmışken aşağıda bir gürültü koptu.

"Noldu ya öyle"

Mete omuz silkerek diziyi izlemeye devam etti. Bu sanırım bilmiyorum, bilsem de umurumda değil demekti. Tekrardan diziye odaklanacağım sırada bir bağırış koptu

" ÇİÇEK VİDEO YÜKLEDİ LAN"

☀️

Ben geldiiim, nasılsınız?

✨Bölüm nasıldı?

 

 

 

 

Bölüm : 07.12.2024 14:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...