
İyi okumalarr<3
☀️
Odama geçtikten sonra kafa dağıtmak ve olanları düşünmemek adına videomun altındaki neredeyse her yoruma cevap vermiş sonunda uyuyakalmıştım. Şimdiyse saçım başım dağılmış hâlâ dünden kalan kıyafetlerim üstümde tavanı izliyordum. Yataktan çıkasım yoktu sanki yataktan çıksam sorunlar yaz ayında karpuza konan sinekler gibi başıma üşüşecek gibi hissediyordum.
Sonunda korkunun ecele faydası yok deyip yataktan çıktım. Önce kısa bir sabah bakımı yapıp üstümü değiştirdim. Saate baktığımda kahvaltının başlamasına yarım saatin kaldığını gördüm. Zaman geçirmek için bahçeye çıkmaya karar verdim.
"Ahu? Sen hiç böyle erken kalkmazdın bir sorun mu var?
Bahçeye daha adımımı yeni atmıştım ki Demir'in sesini duymuştum. Ve adam yine çok haklı konuşuyordu. Ben de şaşırmıştım erken uyanmama. Sanırım stresten kaynaklı olarak uyanmıştım.
"Valla ben de şaşırdım erken uyanmama. Hem erken uyanabilmem için sorun mu olması gerekiyor. Ben kendi kendime erkenden uyanamaz mıyım ya"
Cümlenin başında neşeli olan tavrım sonlara doğru sinirli hâle bürünmüştü.
" Sakin ol şampiyon demedim bir şey. Belli tersinden kalkmışsın sen."
Ona cevap vermek yerine kendimi çimlere attım.
"Kesinlikle çok doğru bir hareket hatta özellikle ayaklarını iyice değdir toprağa. Elektriğini alır"
Kafamı kaldırıp ters ters ona baktım. O ise sırıtıyordu
"İyiliğin için diyorum canım"
Rolleri değiştirmiş gibiydik. Genelde şakacı ben ters tavırlı da o olurdu. Hadi ben stres yaptığımdan dolayı böyle sinirliydim o niye keyifliydi acaba?
"Sen niye bu kadar keyiflisin?"
"Neden olmayayım?"
"Her sabah niye değilsen o yüzden. Bu halin çok şüphe uyandırıcı"
"Peki peki yakaladın beni. Gece iyi bir haber aldım o yüzden keyfim yerinde. Ne olduğunu sorma sen anlamazsın, şirket işleri falan"
"İyi, gözün aydın"
"Sen niye böyle huysuzsun "
"Huysuz değilim ben. Gayet de iyiyim hoşum keyfim de yerinde"
"Aynen aynen o kadar belli oluyor ki"
Kafamı geri yatırdım ve gökyüzünü izlemeye başladım. O kadar mavi ve güzeldi ki, tablo gibiydi. Ben bulutları izlemeye dalmışken merdivenlerden hızlı hızlı inme sesleri tüm sessizliği bozdu
"Günaydın abi"
"Aa çiçek de burdaymış ay pardon Ahu, yani günaydın Çiçek Ahu, of yani Günaydın Ahu Çiçek"
Sıçtı sıvadı resmen.
"Günaydın Furkan"
"Olum kafan mı hoş senin ne diyorsun"
Demirle aynı anda konuşmuştuk. Çocuk ne diyeceğini şaşırmıştı. Bir şey demeden koşar adımlarla geri salona kaçtı. Hep bu Demir korkuttu çocuğu yoksa niye kaçsındı?
"Abi, Ahu kahvaltı hazır gelin hadi"
Demir ayaklanmıştı bile, bana baktığında hâlâ yattığımı görünce yanıma doğru ilerlemeye başladı. Önce yüzüme dik dik baktı sonra elini uzattı.
"Sahilde güneşlendiğini falan mı sanıyorsun, hadi kalk acıkmışsındır."
Ona cevap vermeye üşendiğim için bir şey demeden elini tutup kalktım yattığım yerden.
"Geldiğin zamana göre fazla zayıfladın sen, rengin de çok soluk bu aralar. Evdeki yemekleri mi beğenmiyorsun? Söyleyelim istediğin bir şey varsa onu yapsınlar. Hep vitaminsiz kalmışsın sen baksana tenine, kolunu biraz sıkı tuttum diye hemen kızardı. "
Nasıl fark etmişti bu kadar şeyi? Maşallah gözü göz değil kameraydı adeta.
Ben şimdi beni böylesine düşünen birine nasıl kanserim derdim? Adam vitaminsizim sanıp ona bile endişeleniyordu. Bu çıkmaz, bu bilinmezlik boğazıma yapışmış bırakmıyordu. Bir an önce anlatmam gerekiyordu ama nasıl anlatacaktım. Pat diye kanserim deyip kurtulsa mıydım?
"Sen yine daldın. Bu aralar fazla dalıyorsun. Bir derdin var belli miniğim. Söyle noldu, beraber çözelim. Furkan mı bir şey dedi? "
"Abi valla ben bir şey yapmadım. Onun kendi şeyi"
Furkan bizi mi dinliyordu ve az daha ağzından mı kaçırıyordu. Kafamı ona çevirip ters bir bakış attım , o da bakışıma karşılık omuz silkip dilini çıkardı.
"Çocuklar, didişmeyi bırakın da oturun hadi. Ayrıca Demir, eğer bir sorun olsaydı Ahu bize söylerdi. Bir şey söylemediğine göre sorun yok"
Böyle ölmem füze at be Tuğrul baba. Resmen vicdanıma oynuyorlardı, bir sorun vardı ve söylememiştim hem de büyük bir sorun vardı. Bu sözlerden sonra daha da korkup telaşlandım.
"Kesinlikle katılıyorum babacım, bir sorun olsaydı Ahu asla söylememezlik yapmazdı"
Berk ima dolu sesiyle bana bakıyordu. Fırsat buldu ya lafını esirgemese olmazdı.
"Günaydın millet"
Mete enerji dolu sesiyle ortamın dikkatini benden kendine çekti. Aslanım benim ya bilmeden hayatımı kurtardı. Seke seke yanıma geldi. Yanağımdan sulu sulu öptü
Yanağımdan... Sulu sulu...
"Günaydın en sevdiğim ablam"
"Günaydın Mete de, senin benim dışımda ablan mı var lan"
Bir şey demeyip göz kırptı. Salak yemin ederim bu çocuk salak.
Yerine oturduğunda kulağıma doğru yaklaştı
"Abla moralin yerine gelsin ya. Dünyanın sonu değil ya illa ki söyleyecek bir yol buluruz, hallederiz. Ayrıca bir de iyi yönünden bak bu sayede Berk abimin bize verdiği ceza unutulup gitti"
Ben onu tamamen unutmuştum. Büyük ihtimalle Berk de unutmuştur. Sonunda güzel şeyler de oluyordu bu evde. Mete'ye dönüp yumruklarımızı tokuşturdum
"İşte şimdi keyfim yerine geldi."
Herkes tabağına odaklanmış kendi halinde kahvaltısını yiyordu. Buğra ve Deniz fazla sessiz ve mutsuz görünüyorlardı. Ruh gibiydiler ve sanırım bu benim yüzümdendi.
"Çocuklar, biz annenizle bir şey planladık. Bu aralar pek fazla birlikte vakit geçiremiyoruz biliyorsunuz ki, o yüzden bu akşam hep beraber dışarda akşam yemeği yemeye gidelim dedik. Ve hayır Berk o itiraz etmek için açtığın ağzını kapat herkes gelecek. Hiçbir mazeret kabul etmiyoruz"
Bu iyi bir fırsat olabilirdi hatta çok iyi bir fırsattı. Onlara yemekte söyleyebilirdim. Sanırım artık şans benden yana olmaya başlamıştı. Mete'ye baktım, o zaten gülümseyerek bana bakıyordu. Ağzında bir şeyler mırıldandı ilk başta anlamlandıramadım ama sonrasında işte bu dediğini anladım. Onunla çak işaretini yaptık masanın altından. Mete bu yaşına rağmen diğer abilerine göre daha olgun davranıp bana destek oluyordu. Sanki kanser değilmişim de grip olmuşum gibi rahattı. Gerçi bendeki kanser diğer türlerine göre biraz grip gibi kalıyor ama.
Sonunda kahvaltı bitmişti ve hepimiz odalarımıza dağılmıştık ama Berk Demir'e önemli bir konu olduğunu, konuşmaları gerektiğini söyleyerek Demir'i bahçeye doğru götürmüştü. Berk her şeyi Demir'e söyleyecek diye korka korka onların gidişini izledim.
Ne yapacağımı bilemediğim için Berk'in hiçbir şey söylemeyeceğini umarak odama çıktım. Şimdi ise akşam ne giyeceğimi düşünerek yatakta boş boş dolabımı inceliyordum. Büyük ihtimalle şık bir restorana gideceğimiz için şık şeyler giymem gerekiyordu ama benim crop ve pantolon dışında giyecek şık bir kıyafetim yoktu.
Tüm hazırlığımı bitirmiş salonda evdeki erkoların inmesini bekliyordum. Üstüme klasik bir crop ve dolabıma nasıl girdiği hakkında hiçbir fikrim olmayan bir etek geçirmiştim ve Buğra abimin dolabımdan Blazer ceket araklamıştım. Bence hoş olmuştu, en azından tarz duruyordum.
Ve şimdi de oturmuş prenseslerimizi bekliyordum. Yani en son benim inmem gerekiyordu hani? Ben inince onlar bana iltifat edecekti falan.. Aksine ilk ben indim ve sanırım iltifat alan değil eden olacaktım.
Mete dışında inenlerin hepsi benden kaçarcasına başka bir yere geçiyorlardı. Bunlar baya baya benden kaçıyorlardı? Benim saklanıp kaçmam gerekmiyor muydu ya, bu aile bildiğim her şeyi ters düz etti resmen.
En son Furkan'ın da inmesiyle dışarıya çıktık, hepimiz arabalara doğru ilerledik. Ben, Mete, Deniz ve Berk, Buğra'nın şoför olduğu arabaya bindik. Neyse ki yolculuk korktuğumun aksine sessiz geçti. Hepsinin neden bu kadar düşünceli olduklarını merak etmiyor değildim. En azından sürekli laf sokmalarını, imalarda bulunmalarını beklemiştim. Gerçi Berk sabah yapmıştı ama onun dışında eline fırsat geçse bile tek kelime etmemişti.
Sonunda restorana varmış, masamıza geçmiştik. İlk girdiğimizde beni şaşırtan şey insanların mekanda olmasıydı ve öyle fazla şık olmayan bir yer olmasıydı. Ne bileyim mekan kapattırırlar diye beklemediğim değil hani.
Çok kitap okumanın zararları
Burası anladığım kadarıyla deniz ürünleri ağırlıklı yemek yapan bir mekandı. Çünkü en az 3 masada ahtapot gördüğüme yemin edebilirdim, bir iki masada da ıstakoz dedikleri şeyi gördüm. Kimsenin ağız tadına bir şey diyemem ama ahtapot nedir ya?
"Burası Dünyada da popüler olmuş bir restoran olduğu için sizi de getirmek istedim. Kızım en iyilerine layık ve bu yemeklerden kesinlikle tatması gerektiğini düşündük. Ayrıca mekanın sahibi çok yakın bir arkadaşım."
Dünyada popüler olması beni hiç alakadar etmezdi. Güzel yemek yapsınlarz o bana yeter. Herkes tek tek ne yemek istediğini söylerken sıra bana gelmişti omuz silkerek cevapladım.
"Güzel olsun yeter, ha bir de ahtapot olmasın"
Masadakiler dediğimle gülmüştü, sanki gülsünler diye dedim ben onu. Bugün kesinlikle iyi günümde değildim. Şurda bana gülümseyen garsona bile dalabilirdim öyle bir gerginlik vardı üstümde.
Söyleme zamanımın yaklaşması beni daha fazla tedirgin ediyor ve bu da daha fazla sinirli bir ruh haline sürüklüyordu.
Sonunda yemeklerimiz gelmişti ve açıkçası korktuğum başıma gelmemişti. Görüntü olarak hepsi de acayip iyi görünüyordu, ne olduklarını asla bilmiyordum ama lezzetli oldukları belliydi.
Önüme konulan tabağa iştahlı bir bakış attım ve yemeğe başladım. Tadı güzeldi ama sanki iğne yiyormuşum gibi hissettiriyordu. Her çiğneyişimde dilimde ve boğazımda kaşıntılar oluyordu ve bir şeyler batıyor hissi veriyordu.
Annemler sonunda kendi aralarında konuşmayı bırakınca işte fırsat diyerek konuşmaya hazırlandım. Önce acıyan boğazımı temizledim.
"Öhm öhm, öncelikle.. siz-e , ççok ö-önemli-" devamını getiremeden nefesim kesildi ve elimi boynuma attım hemen. Nefes alamıyordum. Sanki boğazım birbine yapışmış gibiydi. Aynı zamanda ağzımda kabarcıklar çıkıyormuş gibi hissediyordum.
"Ahu? Noldu neyin var?"
Berk ve Buğra hızlıca ayağa kalktı.
"Abi bir şey oldu baksana yüzü kıpkırmızı"
"Lan nefes alamıyor, Deniz koş arabayı hazırla çabuk!"
Demir'in bağırmasıyla Deniz oturduğu yerden hızlıca kalkıp çıkışa doğru ilerledi.
Her yerime iğneler batıyormuş gibi hissediyordum aynı zamanda her yerim fazla kaşınıyordu. Zar zor alabildiğim nefesi artık hiç alamıyordum. Gözüm kayıyordu
"Ahu abim bana bak. Bir şey yok tamam mı sakin ol ve nefes almaya çalış"
Bilerek yaptığımı mı sanıyordu? Nefes alamıyordum elimde değildi. Kanser yüzünden olabilir miydi? Ama hiç böyle bir belirtiyle karşılaşmamıştım.
Sesler iyice birbirine girmeye başlamış bilincim kapanmaya hazırlanıyordu .
"Abi, abi neler oluyor. Niye böyle oldu? Hasta diye mi? Ölecek mi abi?"
Mete'nin ağlayışlarını, Demir'in telkinlerini, Berk ve Buğranın küfürlerini duyabiliyordum ama kesik kesik geliyordu sesler. Sonunda tamamen karanlığa çekildiğimde annemin yakarışları kulağıma ninni gibi ulaşmıştı.
Ölüyor muydum? Ölüm böyle bir şey miydi?
Hani lan beyaz ışık!
☀️
💃🏼AY NOLUYOR NOLUYOOORRRR??
💃🏼 NASILDI BÖLÜÜM?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |