
İYİ OKUMALARR<3
☀️
Demir Koraltan
Ahu,
Ahu'm
Benim miniğim.
Geldiği günden beri evde sanki her gün şenlik vardı. Seslerden, insanlardan hoşlanmayan ben bile onun oluşturduğu o gürültüyü seviyordum. Başta alışamamıştım onun varlığına, onu her gördüğümde yadırgıyor, olanlar çok mantıksız geliyordu ama zamanla iyi ki gelmiş demiştim. Her gün, her an.
O gelmese neyi kaçırdığımızın farkında bile olamayacaktık. Kız kardeş kadar güzel bir şey yokmuş şu dünyada. Onun yanına yaklaşacak erkekleri kıskanıp uzaklaştırma hayali bile güzeldi. Duru varken bunların hiçbirini hissetmemiştim. Gerçi bunda onun hatalarının, yaptıklarının etkisi büyüktü.
Ona odaklanmışken bir sorun olduğunu anlamıştım ama anlam verememiştim. Belki mekandan ya da yemeklerden rahatsız olmuştur diye düşünmüştüm, ta ki gözleri kayıp sandalyesinden düşene kadar. Yakalamak için ona atılmıştım ama tutamıştım. Kafası sertçe yerle buluşmuştu, o an canımdan can gitmiş gibi hissettim.
"Ahu"
"Kızım"
"Noldu birden?"
"Nefes alamıyor açılın"
"Ambulansı arayın, çabuk"
"Abi ölmesin lütfen, bir şey yapın"
Herkes telaşlı bir halde Ahu'nun başına toplandı. Kardeşim nefes alamıyordu.Benim. Kardeşim. Nefes. Alamıyor. İyi olacak, iyi olacak. Benim kontrolü elden bırakmamam gerekiyordu. Ben kendimi sakinleştirmeye çalışırken Buğra konuşmuştu.
"Abi ambulansı bekleyemeyiz, vaktimiz yok. Hastaneye biz götürelim"
Buğra'nın konuşmasının ortasında Ahu'yu kucağıma aldığım gibi çıkışa ilerledim.
"Berk!"
"Anladım abi, hemen getiriyorum."
"Anne sen de ağlamayı kes bir şey yok iyi olacak. Baba sen de mi? Buğra abicim annemle babamı sakinleştir"
Ben, Berk ve Buğra ne kadar telaşlı ve korkmuş olsak da neyse ki aklımızı yitirmemiştik. Tabi Deniz ve Mete apayrı bir haldeydiler şu an. Tamamen kendilerini kaybetmiş gibiydiler. Furkansa ifadesiz bir şekilde duruyordu. Onun bu halini en iyi ben bilirdim. O böyle duruyorsa gerçekten çok korkmuş demektir.
Mete ve Deniz ikilisi gözleri dolu dolu Ahu'yu bakıyorlardı
"Abi iyi olacak dimi?"
"Ona bir şey olmasın"
"Ölmesin abi lütfen"
Onların ne dedikleriyle ilgilenmedim bile. Ahu'yu hastaneye yetiştirmem gerekiyordu. Kontrolü elden bırakamazdım. Hızlıca kapıya vardım ve arabaya bindim. Bindiğim gibi Berk son hız hastaneye sürmeye başladı.
Olabilecek en hızlı şekilde hastaneye vardık.
"Sedye! Sedye getirin çabuk"
"Doktor yok mu?"
Ben ve Berk canhıraş bağırdık, ortalığı ayağa kaldırmıştık adeta. Etik kuralları kimin umurunda kardeşim ölmek üzere benim.
"Nesi var?"
Doktor önlüğü giymiş biri hızlıca yanımıza gelmiş neler olduğunu öğrenmek için sorular soruyordu.
"Bilmiyoruz, yemekteydik birden yere düştü. Sonra.."
Berk devamını getiremedi. Sanki o şeyi söylese can'ı gidecekmiş gibi..
"Sonra nefes almakta zorlanmaya başladı neler olduğunu anlayamadık bile. Ne kadar süre nefessiz kaldı bilmiyoruz. Nabzı çok düzensiz. Son birkaç dakikadır nefes almayı tamamen bıraktı diyebiliriz. ALLAH KAHRETSİN NEFES ALAMIYOR BENİM KARDEŞİM DOKTOR SORU SORACAĞINA BIR ŞEYLER YAP"
Artık kendimi tutamamıştım, dizginlerim tamamen kopmuş, biraz daha müdahale edilmezse doktoru parçalamak için üstüne atlayacak hale gelmiştim.
Sonunda doktor etrafında bulunan diğer doktora, hemşireye artık her neyse bir şeyler söylemiş ve Ahu'yu yoğun bakım yazan bir bölüme götürmüşlerdi. Biz de beraberinde giderken içeri alınmamış ve dışarda tutulmuştuk.
O sırada arkadan koşturma sesleri geliyordu.
"Abi noldu, nesi varmış , iyi olacak mı?"
"Demir nesi var kızımı"
"Oğlum ne dedi doktor?"
Hepsi art arda konuşmuş birbirlerine sıra bile vermemişlerdi.
"Demedi daha bir şey yeni geldik zaten. O kadar kısa sürede ne diyebilir Allah aşkına. Tamam endişelisiniz ama aklını başınıza alın. Böyle yaparak yardımcı olmuyorsunuz, metanetinizi koruyun"
Hepsi dediklerimle derin bir sessizliğe çekilmişlerdi. Bazen onları anlamakta zorluk çekiyordum, yaşanan kolay bir şey değildi ama bu şekilde davranmaları.. Ya biz olmasaydık ya onlar müdahale edene kadar Ahuya bir şey olsaydı.. Annemi ve babamı anladım da diğer üçlü peki? Neden bu kadar korkmuşlardı? Bilmediğim bir şeyler mi vardı?
Berk ve Buğraya döndüğümde onların da çaktırmasalar da fazla korktuklarını görebiliyordum. Alerji olabilirdi, boğazına bir şey kaçmış olabilirdi, herhangi bir şey o an gelişmiş olabilirdi. Bu yine de onların bu tavırlarını açıklamıyordu.
Ortada benim bilmediğim bir şey vardı.
Ben de Ahu'ya düşkünüm, canımdan çok seviyorum onu ama yine de mantıklı davranabiliyorum. Bu kadar tepki verilebilecek bir şey olmadığını biliyorum.
Odaya girmelerinin üstünden 5 dakika geçmemişken doktor otomatik kapıyı geçerek yanımıza geldi.
"Korkulacak bir şey yok. Alerjik reaksiyon geçirmiş. Alerjisi ciddi bir boyutta olduğu için belirtiler kendini hızla göstermiş ve ölümcül bir boyuta kadar yaklaşmış."
Ahu iyi olduğu için rahatlamıştım ama ölümcül derecede alerjisi olduğunu duyunca gerilmiştim. Ölümcül derecede alerjisi vardı ve bunu bize söylemedi mi?
"En son ne yediğini biliyor musunuz?"
"Evet evet, akşam yemeğini hep beraber yedik. Kızım Kalamar almıştı ama henüz bir kaşık almışken böyle oldu."
"Anladım, belli ki kızınızın deniz ürünlerine alerjisi var. Biz yine de gerekli tahlilleri yaptık sonuçlar çıkınca sizi bilgilendireceğiz. "
Doktor'un gitmesinin ardından yarım saat geçmişti ve Ahu normal odaya alınmıştı. Hemşire, Ahu uyanıncaya kadar dışarda kalıp onun dinlenmesi için zaman vermemiz gerektiğini söyleyip dışarda tutmuştu bizi, onun uyanmasını beklerken hastanede çalışan kuzenimiz Batuhan yanımıza geldi.
"Kardeşim yeni duydum olanları çok geçmiş olsun. Ferhat'ın yani Ahuya bakan doktorun dediğine göre alerjik reaksiyon göstermiş. Yine de tahliller alınmış için rahat olsun. Ben özellikle ilgileneceğim"
"Teşekkür ederim kardeşim. Neler oldu anlayamadık bile. O kadar kötü bir andı ki. Onu kaybetme düşüncesi.."
"Düşünme şimdi bunları bak Ahu iyi, ciddi bir şeyi yok sadece alerji. Bundan sonra daha dikkatli olursunuz. Özellikle küçük hanımın kulağını bi çekmek lazım"
Son dediğiyle hafif de olsa bir tebessüm yer edindi gerilen suratımda.
"Uyanıyor galiba"
Hepimiz aynı anda kapıya adeta uçmuştuk. Çıkan sesten dolayı minik kuş ürkmüş ve korku dolu gözlerle bize bakıyordu.
"Evet bebeğim sayende biz de tam olarak bu korkuyla bekliyoruz saatlerdir gerçi bizimkinin yanında seninki hiç de, neyse"
Ahu, Furkan'a gözlerini kırpıştırarak baktı.
"Neler oldu?"
"Bi şey olmadı ya sadece az kalsın ölüyordun"
Ahu şokla ona bakarken öksürerek Furkanı susturdum ve ters bir bakış attım. Bunun hesabını sonra sorardım.
"Güzelim bize neden deniz ürünlerine alerjim olduğunu söylemedin? "
"Bana da kimse söylemedi, ben nerden bilebilirdim ki, hayatımda zengin yemeği mi yedim sanki"
" Ne alakası var ya zengin yemeğiyle bunun. Hem midye de deniz ürünü onu da mı yemedin"
Furkan yine susmamıştı. Bu çocuk cinlerimi tepeme çıkarıyordu. Ben burda kız ürkmesin diye olabilecek en yumuşak sesimle konuşuyordum Furkansa taramalı tüfeğe bağlamıştı.
"Yemedim Furkan. Ben midesine saygısı olan bir insanım, böyle ne olduğu belirsiz vıcık vıcık şeyler yemem. Ayrıca midye dışındaki tüm deniz ürünleri zengin yemeği. Tabi sen bilmezsin. Doğduğundan beri zenginsin."
Furkan tam cevap verecekken babam araya girdi.
"Yeter Furkan. Daha fazla çizgiyi aşma, stresliyken asabileştiğini biz biliyoruz ama Ahu bilmiyor ve seni alttan alacak bir ruh halinde değil. Neyse nasıl olduğunu bile soramadık senin yüzünden. Otur şuraya sana soru sorulmadığı sürece konuşma. "
Babam fırçayı çektikten sonra Ahuya döndü ve ifadesi hemen yumuşadı.
"Nasıl hissediyorsun canım kızım, bugün bizi çok korkuttun. Hepimizi çok endişelendirdin"
"İyiyim baba ya sadece kaktüs yutmuş gibi hissediyorum o kadar "
Babamın birden yüzü aydınlandı, duruşu dikleşti
"Bir şeye ihtiyacın olursa söyle babacım. Bu Furkanı kapında köpek ederim yeter ki söyle"
"Köpek derken babacım? Ayıp oluyor"
Kafasına bir tane yapıştırıp geri yerine oturmasını sağladım. Yine de keyfi yerindeydi keratanın. Furkanı bilmesem yüz ifadesine bakarak kapıda köpek olmaya çok meraklı olduğunu söylerdim.
"Aslında, iyi fikirmiş" Ahu pis pis sırıtarak Furkana bakıyordu. O sırada Mete ve Denize kaydı bakışları ve kollarını açtı
"Gelin buraya gebeş kaplumbağalarım. Nasıl da elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi bakıyorlar ya. Bir şeyim yok iyiyim ben. Turp gibiyim turp"
İkili sanki bunu bekliyormuşçasına Ahu'nun üstüne atladılar.
"Abla çok korkuttun bizi ya. Bir an gerçekten seni kaybedicez sandım"
"Benden kurtulmak o kadar kolay mı sence"
Bir şey demeden sarılmaya devam ettiler. O sırada Mete nispet yapar gibi daha çok Ahuya sokuluyor, yanaklarından öpüyordu. Fırsatçı velet!!
"Kalkın şurdan kardeşimi biraz da ben göreyim"
Buğra ikilinin ensesinden tuttuğu gibi kaldırdı ve odanın en uzak köşesine adeta uçurdu. Ahu'ya sıkıca sarıldı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ne dediğini asla merak etmiyordum, asla(!)
Onlar fısıldaşmaya devam ederken bu sefer Berk ayağa kalkıp Buğranın ensesinden tutup onu kaldırdı.
"Yeter benim sıram. Yediniz bitirdiniz zaten kızı"
"Of anne ne gerek vardı bu kadar çocuk yapmaya. Biri gidiyor öbürü geliyor. Düğündeki misafirleri ağırlayan teyzeler gibi hissettim kendimi ya"
Hepimiz onun bu dediğiyle güldük.
"Rahatsızsın bu durumdan sanırım? Ayrıca anneye oflanmaz"
Annem gülerek cevap verdi ona.
"Evet, rahatsızım. Başım döndü artık ya. Hem daha sarılmaya doyamamışken çekip alınıyor ya."
Onlar her şeyi unutup atışmaya başlarken sessizce onları izliyordum. Herkes gerginliğini üstünden atmış gibiydi. Yüzlerinde yer alan o gülümsemeler, havada uçan kahkaha sesleri... Aile buydu işte. O kadar huzurlu bir görüntüydü ki
"Sıra Demir abime hâlâ gelmemiş bile daha neyi tartışıyorsunuz benle. Adam sıranın ona gelmesini beklerken saçları ağardı ya"
Tüm gözler bana döndü, ah Ahu nasıl da tüm dikkatleri kendinden çekip bana yöneltmeyi başarabildin.
"Sadece anın keyfini çıkarıyordum"
"Adam güneşleniyorum der gibi konuşuyor ya"
"Adam değil, abi"
Gözlerini devirdi. Az önce dedi, yine desin. Şiir söyler gibi çıkmıştı ağzından.
"Yeter bu kadar şamata. Eve gidiyoruz, Ahu'yu yormayalım daha fazla. "
Babam haklıydı, büyük bir krizi atlatmıştık bu akşam. Daha saatler öncesine kadar hepimiz telaşlı ve korku dolu anlar yaşamıştık. İyi bir uyku çekmemiz gerekiyordu özellikle de Ahu'nun.
Doktor taburcu etmede sorun olmadığını söylediği için eve gitmekte sorun yaşamadık ama küçük hanımın bol bol dinlenmesi gerektiğini çok yorulmaması ve tahliller çıkana kadar yediklerine dikkat etmesi gerektiğini belirtti. Bu saatten sonra onu gözümün önünden bile ayırmayacaktım.
Arabaya binmiş eve doğru yol alıyorduk. Ahu, başını Deniz'in omzuna koymuş uyukluyordu. Zaten son zamanlarda çok fazla uyumaya ve yorulmaya başlamıştı. Kilosu da epey düşmüş, yüzü gün geçtikçe daha solgunlaşıyordu. Acaba bize mi alışamadı? Yadırgıyor mu, bizi, evi, yaşadıklarını.. Haklı da ama..
Eve vardığımızda Ahu'yu uyandırmadan kucağıma alıp içeriye geçtik.
Geçmez olaydık..
Şu an gördüklerim hayalden ibarettir umarım. Çok yorulduğum için halüsinasyon falan görüyorumdur.
"Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?"
"Ne gördüğüne bağlı Furkan"
"Sizi bilmem ama benim hiç iyi şeyler görmediğim kesin"
"Benim de"
"Benim de"
Bir bu eksikti başımızdan. Cidden başka zaman mı yoktu, zamanlamalarını si- seveyim.
Babama döndüm ve haberi olup olmadığına baktım.
"Tepkinden anlaşıldığı üzere bundan haberin yoktu baba. Yine de haber vermeden gelmeleri çok mantıksız. Hiç böyle şeyler yapmazlardı. Noluyor?"
Ah ne mi oluyor; amcamlar ve çocukları full burdalardı. Bir de babannem ve dedem. Hepsi salonda oturmuş bizi izliyorlardı. Belli ki tepki vermemizi bekliyorlardı ve korku içinde bekliyorlardı.
"Bu kadarı da çok fazla. Onlara gelmemeleri konusunda defalarca uyardım. Sen Ahu'yu odasına bırakıp gel"
Babamın dediğini yapıp merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Odanın kapısını açtığımda beni Ahu'nun kokusu karşıladı. O kadar güzeldi ki. Tüm oda o kokuyordu ve bu koku bana inanılmaz bir şekilde huzur veriyordu. Onu yatağına bırakıp üstünü örttüm. Eşofmanlarını giydirmesi için annemi çağırmayı aklıma not ettim.
Bir süre onu izlemek istedim, yüzündeki o huzurlu ifadesini, yüzüne düşen kirpiklerinin gölgesini, minik burnunu, poğaça yanaklarını... O kadar güzeldi ki onu alıp içimde saklayasım vardı. Kimseler görmesin benim kardeşimi.
O bu güzelliğiyle çok uğraştıracak bizi belli.
Son kez saçını okşayıp kokusunu içime çektim. Alnından öpüp odadan çıktım. Şimdi ilgilenmem gereken baba tarafı vardı.
Aşağıya indikçe sesler yükselmeye başlıyordu. Sanırım babam dedemle tartışıyordu.
"Ben size gelmeyin demedim mi!"
"Kaç defa sorduk hepsini reddettin oğlum, bize başka seçenek bırakmadın. O senin kızınsa benim de torunum tanımak benim de hakkım. "
"Ona zaman verin dedim alışması gerek dedim"
"Yeteri kadar zaman geçti bence, senin bizi oyaladığını düşünüyoruz"
Hemen aralarına geçtim. Biraz daha tartışırlarsa ortaya hiç iyi şeyler çıkmazdı
"Baba, dede! Ne yapıyorsunuz siz kendinize gelin. Ahu'yu uyandıracaksınız. Hem ikiniz de kendinize göre haklısınız tartışmanın manası yok. Olan oldu artık"
"Hah aman hanımefendi uyanmasın biz hemen susarız"
Konuşan tek sevmediğim kuzenim; Tarık amcamın oğlu Serhattı. Hızlıca kafamı ona çevirdim ve tehditkar bir şekilde ona baktım
"Bir daha kardeşim hakkında böyle konuşursan seni buna pişman ederim Serhat. Zaten davetsiz gelmişsiniz asabımı bozmayın"
Bir şey demeyip kafasını salladı. Hele bi cesaret edip konuşsaydı, nasıl ağzını yüzünü kırardım. Ve bundan da zevk alırdım. Bu çocuğu oldum olası sevmemişimdir zaten.
Annem herkesin ortasına geçti ve tüm dikkatleri üzerine çekti.
"Şimdi, bugün bizim için yoğun bir gün oldu. Siz de yoldan geldiniz yorgunsunuzdur o yüzden konuşup kendimizi daha fazla yormamak adına herkesi odasına alalım. Yarın her şeyi konuşuruz. Odalarınızı hazırlattım buyrun gidelim"
Annem benim be, iki dakikada hem konuyu dağıtmış hem de kaşla göz arasında odaları ayarlamıştı.
Üzerimi değiştirip kendimi yatağa attım. Her şeyin üst üste geldiği bir gün geçirmiştik. Neler olduğunu idrak edememiştim bile. Şimdi yavaş yavaş olaylar zihnime dolmaya ve acı çektirmeye başlamıştı. Kız kardeşimi kaybetmek üzereydim.. Yorgunluğum, düşüncelerimden bile ağır gelmeye başlamış olacak ki zihnim yavaş yavaş kendini karanlığa bıraktı.
Kulağımın dibinde bir ses kafamı patlatmak üzereydi. Ben asla çalar saat ayarlamazdım peki bu ses neydi? Ses bir süreliğine durup tekrar çalıyordu. Sonunda tamamen kendime geldiğimde bunun telefon zil sesim olduğunu anladım. Arayan Batuhandı.
"Ne var kardeşim zır zır zır kafamı şişirdin. Ne oldu da durmadan arıyorsun?"
"Kusura bakma ama gerçekten önemli bir durum var. Öncelikle sakin ol"
"Sakinim zaten"
"Hani biz tahlil yaptık ya Ahu'ya.."
"Yaptınız evet. Sonuçlar mı çıktı?"
"Evet çıktı. Deniz ürünlerine alerjisi varmış, bunu zaten tahmin etmiştik ama"
"Ama ne? Şunu tek seferde söyler misin artık. Acuna mı özendin hayırdır!"
"Ben bir şeyler buldum Ahu'nun dosyasında. Hiç iyi şeyler değil ama bunlar. Nasıl söylenir bilmiyorum.."
Derin bir nefes aldı. Onu bu kadar telaşlandıran ne anlamamıştım, onun yüzünden ben de iyice telaşlanmıştım. Neyi vardı kardeşimin?
"Ahu kansermiş kardeşim"
Nee?!
Ne demek kanser
"Alo, Demir.. ses ver, orda mısın?"
"Na-nasıl?"
"Kemoterapiye başlanması gerekiyor geç olmadan. Henüz tehlikeli bir evrede değil ama bir an önce başlanmalı. Ahu'yu buraya geti..."
Devamını dinlemeden telefonu kapattım. Ne demek Ahu kanser. Bunu biliyor muydu ve bize söylemedi mi?
Nasıl kalktım, odadan ne ara çıktım anlamadım bile. Kafamda canın Ahu kanser dediği an dönüp duruyordu.
Kapıyı çalmadan odasına girdim, annemle babam da odadaydı. Onların ne işi vardı burda? Ahu çekingen bir şekilde onlara bakıyordu, geldiğimi fark etmemişlerdi bile.
"Bunu nasıl yaptın?"
Bakışlar anında bana dönmüştü
"Nasıl saklayabildin?"
"Oğlum ne diyorsun neyi sakladık?"
"Siz değil anne, o"
Ne demek istediğimi anlayan Ahu mahçup gözlerle bana bakmaya başladı.
"Kanser lan kanser! Nasıl söylemezsin!"
Annem şok oldu, demek ki bilmiyorlardı.
"Ahu.. Kanser.. s-en.. Sen kanser misin?"
Annem gözyaşları içinde sordu. Babamsa put kesilmişti.
"Kanser anne kanser! Ahu kanser ve bunu hiçbirimize söylemedi. Neden Ahu neden?!"
☀️
🌸Ben geldiim, nasıldı yeni bölüm?
🌸Siz nasılsınız?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |