Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. BÖLÜM

@hiyera212

LÜTFEN OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.<3
OKUDUĞUNUZ VE ŞANS VERDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER. <3

Saçları her zaman ki gibi dağınık ve bir içim suydu, bir bütün halinde muazzam ötesiydi ve çok tatlı görünüyordu. Kara biçimli kaşlarının hemen altında koyu kahverengi gözleri içimi bir tuhaf etse de bütün insanlar iki yüzlü olduğu için bende soğuk tarafımla karşıladım onu, içimde ne yangınlar yanıyordu da bunu o bilmiyordu. Benden başkası içimi bilemeyecek kadar soğuktu şu an ki bakışlarım, tavrım, hislerim...

Çehresi karşısında hiçbir tavrımı bozmayarak ona aldırmamak için büyük uğraş vermem gerekse de mükemmel bir şekilde kendimi tuttum. Tabii beş dakika boyunca gözlerimi ona dikip röntgenlemem dışında en azından gülümsemiyor sadece ağzım beş karış açık bir şekilde bakıyordum!

Ömrümde bu kadar yakışıklı, umursamaz ve cool bir çocuk belki de tanımamıştım, bakmam da normal yani! Ne kadar soğuk görünümlü olursa da o kadar iyimser ve yumuşak kalpli bir çocuktu. Bana olan gerçek tavrı bu değildi, karşımdaki çocuk benim sevdiğim hâli değildi.

Normalde onun o kadar güzel bakışları vardı ki sanki içimi huzur kaplıyordu. Gözlerinin yoğunluğu kalbime hançer saplıyormuşçasına bir etki yaratıyordu. Bazen de biri avcuna almış sıkıyormuş gibi hissediyordum, kıskandığımda ise mideme ağrı vuruyordu. Bunlar aşkın birebir tanımları arasında olsa da aşk dediğin karşılıklı olurdu, benimki saplantılıktan ibaretti!

Onu görür görmez sanki kalbim atmaz oldu, doktorlar atsın diye elektrik vermişçesine kalbime bir elektrik yayıldı. Çarpıldım adeta dünyanın en tatlı yıldırımına. Vücudum onu tanımanın verdiği gerginlikle titredi, kalbimin ritmi hiç bu kadar düzensizleşmemişti.

Bazen Deniz'in cennetten kovulmuş bir melek olabileceğini düşünüyordum, kovulmuşsa sırf bu yakışıklılığı yüzündendi.

Her haliyle, her anında o benim kalbimin sahibi, ister yüzüme bile bakmasın, bu ne kadar canımı yakarsa da yaksın bu bir gerçekti. Sevgim gelişigüzel olmamıştı ki bir hafta konuşmadık diye sevgim azalsın.

Az önceki takındığım mesafeli tavrıma devam ettim, onu seviyor olmam kalbi kırık olmadığım anlamına da gelmezdi. Yanıma daha gelmemişlerdi, sigara reyonuna yaklaşmaları ile onu daha yakından gördüm ve sevinçle içimin kıpır kıpır olmasına gülümsedim.

Gidecekleri başka market yokmuş gibi de buraya gelmişlerdi! Onunla konuşmayalı yıllar olmuş gibi hissetmem normal miydi, onu bu kadar çok özlemem?

Sinirlerimi bozan ağabeyimin üzerime gelmesi, İlyascığımın evlilik meselesi ve en büyüğü de o sümüklü böceğin Deniz'e yapışmasıydı. Deniz'e biraz kızmıştım, eve gider gitmez de engellemiştim. Engellemeden önce de ona güzel ir mesaj çekmiştim, abartılacak şeyler söylemesem de ikimiz de gurur yapmış birbirimizin yüzüne bakmamıştık. Yani en azından ben bakmıyordum, o zaten dünden memnunmuş gibi umursamıyordu bile.

Deniz'e söylemek istediğim çok şey vardı, mesela içimi yakan bütün sözcüklerden meydana gelen bir aşk şarkısı olduğu. Ama daha çok özlem duygusunu anlatacak nidalar. Onun için binlerce kez şarkı yazabilirim ya da binlerce şiir... Ya bunlar yetmezse diye de korkuyorum, ne yapacağımı bilmiyorum.

Deniz'e salyalarım akmış bir şekilde bakmaktan vazgeçerek gözlerimi Burak'a çevirdim ve gülümsedim. O da bana bakarak çarpık bir gülümsemeyle karşıladı beni. Gözleri anlam yüklü, dalga geçer gibi dudakları kıvrıktı.

İlk defa Deniz'in bu yüzü ile karşılaşıyordum, soğuk, kibirli ve kendini bilmiş. En sevmediğim üç özellik, ben kendimi beğenip sevmezken başkalarının kendini beğenmişliği uyuz ediyordu beni. Çok az egoist olsam da geçen yıla oranla bu sene biraz egoistleşmiştim ama onlar gibi değil, daha edepli. Zaten saçlarım ve gözlerim hariç böbürleneceğim bir yanım da yoktu!

Deniz elinde bir paket sigara ile yanımdan geçti ve Mercan'ın önünde durduğu kasanın yanında durdu, şuna bak şuna. Benim yanıma değil de Mercan'ın yanına gidiyor. Öküz, ne olacak!

Mercan, ona hiç yüz vermeden elindeki telefonu işaret ederek "Ah, çok pardon ama sevgilim arıyor. Hem ben artık burada çalışmıyorum, diğer kasaya geçebilir misiniz?" diyerek resmî bir şekilde cevap verdi.

Maalesef kasadayken ya da marketin herhangi bir yerinde resmi konuşmamız gerekiyordu ve bu benim için çok zordu. Mercan çalışmadığına göre resmi konuşmasına gerek yoktu ama alışkanlık oluyordu, marketteyken bende de öyle oluyordu.

Mercan yanımdan geçerken bana göz kırptı ve bisküvi reyonlarının arasına girip diğer reyonların arasında kayboldu. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız? Sırf benim yanıma gelsin diyeydi, yoksa diğer kasiyeri de çağırabilirdi.

Deniz yerinde durdu ve Mercan'ın ardından dudaklarını kımıldatarak bir şeyler söyledi, sanırım küfretmişti. Pislik ya, o kimin iti de benim kuzenime laf atıyor? Neyse, relax güzelim.

En sevdiğim kuzenimin kim olduğunu anladıysanız, neden bu kadar kıskanç olduğumu da anlamışsınızdır.

Deniz benim olduğum kasaya doğru döndü, elindeki sigarayı bana uzattı, bende hiç sesimi çıkarmadan parmağımın ona değmemesine dikkat ederek sigarayı aldım, okuttum ve fiyatını söyledim. Bana verdiği paranın üstünü verip zor da olsa yüzüne baktım ama onun da kahverengi gözlerinin üzerimde olduğunu görünce bakışlarımı geri çektim. Kalbim çarpıldı, bu nasıl bir bakıştır zalimin oğlu?

Burak'a doğru çevirdiğim bakışlarımla Deniz'e 'seni umursamıyorum' izlenimi vermeyi düşünüyordum. Umarım ait olduğu yere bildirisi gitmiştir. Bu sefer gerçekten de onunla ilgilenmeyerek Burak'ın yanına giderek kolumu omzuna atmaya çalıştım ama sadece parmaklarım ulaşabildi daha fazla rezil olmayayım diye kendi kolunu omzuma attı.

Seviliyorsun çocuk.

Her zaman ki gibi " Kankacığım hiç uğramaz oldun buralara yahu, bizim sapık patronu da ne zaman iflas ettireceğiz? " diye sordum.

" İyidir kanka, sen ne yapıyorsun? " diyerek gözlerini devirdi, otuz iki diş sırıtarak utanmış bir şekilde ona baktım. “Pardon, aramıza kara kedilerin girdiğini unutmuşum.” Dedim laf çarpmaya çalışarak. Lafım ona ama umursamazca sigara paketini açıyordu.

“Senin patron ne bok yiyor?”

"Çok tuhaf şeyler oluyor ha! " dedim.

" Ne gibi? "

" Dedim ya, bu müdürün işini bitirmek gerek. Gene bugün bir yerlere gitti. Hayrıdır yani, avradı gelmiyor bu kadar. Yine gitti başka karılara! "

" Bir de dümbük patronun beni kenara çekip 'çalışanları lafa tutma, asılma' falan diyor. Lan piç, kendine hiç bakmıyor musun? Ben bare evli biri değilim, çocuğum da yok!"

" Kanka Deniz hala bana bozuk mu atıyor? "

" Hayır kanka! "

" Niye yüzüme bile bakmıyor? "

" Kanka sen ona bozuk atıyordun ya, ondan olmasın? "

" Ha-ha-ha. Çok komiksin! "

"Ayarliyim mi?"

"Saçmalama!"

"İkiniz de geri zekâlısınız, malsınız. Acaba niye?"

"Çünkü o beni kardeşi, dostu, kankisi olarak görüyor da ondan. Benim gibi şişkoyu kim ne yapsın bir kere? Ki sevse, bak sevse diyorum, Oğuzhan da çok müsaade ederdi!"

"Kanka bu aralar balıketliler moda, sen böyle daha ilgi çekicisindir onun gözünde.”

Karnına dirseğimi geçirip “İnsan ayıp olmasın diye yok şişko değilsin, der. Bu kadar da açık sözlü olunmaz, zarar ziyansın.”

“Öyle deme kanka, dost acı söyler.”

“Ama tatlı dil döker, değil mi?” başını salladı. Deniz’in bakışlarını üzerimde hissedince sahte bir kahkaha attım, “Ay öyle oldu Burak.” Diye haykırdım.

“Evet, çok iyi olmuş!” diye Burak da bana katılıp kahkaha attığında Deniz’in sizin ebenizi, der gibi sinirle attığı bakışları yüzünden gülüşümüz yüzümüzde soldu.

“Bu arada ciddiyim, kadının kalçalısı, etin salçalısı diye boşuna dememişler!”

"Ya Burak niye bu kadar pisliksin, esprilerini yaşına göre seçmelisin!" pis olmasını sevmiyordum. Her şey onun için bel altıydı.

"Tamam ya, çenemi kapıyorum bu konuda." kulağıma eğildi, "Kanka ya, bu manyak Deniz beni oymasın diye susuyorum yoksa bu şekil konuşmayı kesemem!" ayağına dizimi geçirip gözlerimi devirdim.

“Pissin pis!” Sırıtışına engel olamadı.

"Burak ya twitterım çalınmış, instagramımı da sen…" sözcüklerimi dilime, nefesimi boğazıma tıkayan Burak benden uzaklaşıp Deniz'in arkasına geçti ve bağırmaya başladı.

"Kanka Allah çarpsın çalmak benim fikrim değil, Deniz'in fikriydi!" Bağırması bittikten sonra ben şaşkınca onlara, Burak bana Deniz'de tek kaşını çatmış Burak'a bakıyordu.

"Ne?" diye çığlık attım.

Burak korksa da Deniz benimle ilgilenmeyip Burak'ı tişörtünün boğaz kısmından tutup kıvırınca Burak titremeye başladı. "De... Deniz kardeşim ne yapıyorsun ya?" Burak korkmuş görünüyordu, Deniz'den tişörtünün yakasını kurtarmaya çalıştı ama kurtaramadı.

Bu hallerine alışık olduğumdan bir elimi belime diğer elimi de çeneme koyup lazer saçan gözlerimi ikisine çevirdim. Bunu nasıl yaparlardı, gerçekten artık pes pes! Burak'ın çocuksu hareketlerine alışıktım ama Deniz, amacın neydi, hani sen adam akıllı birisiydin?

Dur bir dakika, rezil oldum! Deniz'e yazan bütün kızlara sövmüş, Deniz benim, diye mesaj atmıştım. Resmen rezil oldum! Umarım mesajlarımı okumamışlardır.

Deniz sinirli bir şekilde Burak'ın gözlerine odakladığı bakışlarıyla, benim onlara baktığım gözlerim koyulaşmış lazer ışınları saçarcasına Burak'a işkence ediyordu.

"Bak oğlum, Mert’le yaptın gelip bana iftira atıyorsun. Senin ağız yolunu sikerim, haberin olsun!" deyip onu ittirdi ve ben şaşkınca ikisine bakmaya başladım. Deniz’in yaratıcı küfrüne şahit olmak istemesem de kelime dağarcığıma gereksiz bir bilgi daha eklendiği için somurttum.

Aramızdan herhangi birisi ile küsünce hep böyle kavga çıkıyordu, durdurmak da bana düşüyordu, maalesef. Allah'tan Deniz çalmamış, Burak ile Mert de biliyorlar zaten sıkıntı yok. Okutmamıştır mesajları, çünkü Burak’ın derdi hep farklı şeyler.

Yanlarına gittim ve "Çalıyorsun madem adam ol üstlen, bana bir daha yalan söyleme Burak! Şimdi kendinize çeki düzen verin, beni burada küçük düşürüyorsunuz, defolup gidin!" diye azarladım.

"Anladım ben, sen bizden utanıyorsun!" dedi ve Burak yakasını düzeltip küsmüş bir şekilde bana baktı, Deniz'e omuz atarak çıkışa ilerledi.

"Ya Burak öyle demek istemediğimi biliyorsun?" diye arkasından bağırdım. "Sakın bana mesaj atıp arkamdan gelme." Sanki işi gücü bırakıp da arkasından gidebilecekmişim gibi öyle diyor ya, dümdüz mal .

"Ya, Burak?!" Bizi arkasında bırakarak duymazlıktan geldi ve alınması gerek özel durumda olan benken, benim yerime o alındı ve gitti. Hah! Şuna bak ya! Özel gününde olsa gerek!

Ruhum ve kalbim arasında gidip geliyordum. Sinirlerim bozulmuştu, ona kızmam gerekirken kaçıp gitmişti. Beni suçlu çıkarmıştı. Duygu durumum acayip karışmıştı. Üstelik sevdiğim ama arkadaştan öte gidemediğim çocukla da baş başa kalmıştım.

En değerli arkadaşım Burak beni bırakıp gitmişti, demek ki dertlerimiz benzer ve ben de empati kurabilecek yaştayım. Beni hiç bırakmayan dostlarımdı onlar benim, ağabeyimden korksalar da o olmadığında beni koruma görevi onlarındı. Ağabeyim beni onlara emanet etmişti, ben de bunu bile bile Deniz'e aşık olmuştum, onun odunsu kokusunu hissettiğim andan beri hem de...

Dokuzuncu yaşımın son aylarıydı, Deniz bize ders çalışmaya gelmişti. Birlikte ödevlerimizi yapıp oyun oynamıştık. Eve gitme vakti geldiğinde kapıyı kilitlemiştim ve saatlerce ağlamıştım. Sürekli anneme "Anne bu bizim olsun, baba lütfen bizim olsun! Göndermeyin, benim olsun!" diyerek ağlıyordum. En sonunda Deniz o gün benimle uyumak zorunda kalmıştı. Ertesi gün Deniz'in varlığını unutup kapıyı açtığımda annem beni bir güzel terlikle dövmüştü.

Son cümleyi çok hayal etmeyerek düşünün, o günden beri ben bu çocuğa öyle vurgundum. Deli divaneydim.

"Burak’a aldırma, esmer sevgilisi tarafından terk edilince böyle oldu." dedi konuşmadığım ama deliler gibi sevdiğim çocuk. Deniz beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben Burak’ı çok fazla düşünmüyordum bile. Burak’la en fazla yarım saat küserdik.

Aklımı asıl kurcalayan karşımda duruyordu. Umutsuz vakaydım, beni arkadaşı gibi gören bir çocuğa gönlümü kaptırmıştım, ne yapacağımdan habersiz platonik takılmaya mahkûm olmuştum. Yaşamaya çalışıyordum ama yaşamak bile zordu.

En sevdiğim kitap oydu, onu okumak huzur vericiydi. Deniz hayatıma girdiğinden beri bütün hayallerim o oldu, daha nice hayallerimin de başrol oyuncusu yine oydu.

Burak Beyi'n gönlünü almak için onun evine gitmiştik, ancak eniştesinin arabasını kaçırdığını öğrenmiştik. Sen tut arabayı kaçır manyak ya, biraz bekledik ve yeğenlerini sevdik. Emir Asaf Deniz'i çok seviyordu, Faruk'ta beni çok seviyor ve Deniz'e nispet yapıp onu sinir ediyordu. Bu olanlar benim hoşuma gidiyordu tabii ki de.

Yarım saat kadar sonra Burak geleceği yerde karakoldan aradılar, ehliyeti de yok ya salağın, çevirmeye yakalanmış, üstüne bir de trafik polisinin üzerine yürümüş. Babasını çağırdılar, evde olmadığı için eniştesi gitti. Onu gelene kadar döveceğini söylemeyi de unutmadı tabi. Hayır yani polisin üzerine hangi yerine güvenerek yürüyorsun sen?

Biz de Burak salağı daha fazla rezil olmasın diye oradan ayrıldık. Deniz beni eve kadar getirdi, birlikte Burak'ı çekiştire çekiştire yürüdük. Deniz hayatında belki de ilk defa benimle bu kadar çok dedikodu yapmıştı.

Deniz'i kibarca eve yemeğe çağırdım, biraz daha onu görsem hiç fena olmazdı. Lakin o teklifimi reddedince daha fazla itiraz etmesine izin vermeden onu zorla sürükleyerek eve doğru çekiştirdim.

Ağabeyim, Deniz ile bana ne kadar kızarsa kızsın aramızda bir şey olmadığı için benim açımdan da ailem açısından da sorun olmamalıydı. Ağabeyimden korksam da Deniz'i kovamazdım değil mi? Hem gerçekten aramızda bir şey yoktu, acaba olsa ne derlerdi?

Deniz beni kapıdan içeri geçirmiş; annemgile iyi akşamlar dileyerek merdivenleri uçarcasına inmiş evinin yoluna koyulmuştu. Annem yemeğe kalması konusunda ısrar etmişti ama evde işinin olduğunu söyleyerek kaçarcasına uzaklaşmıştı.

Deniz gittiği için tüm iştahım kesilmişti, akşam yemeğini es geçip odama adımladım, ardından biraz test çözdükten sonra günlüğümü çıkardım ve birkaç şey yazmaya başladım. En son aklıma gelen birkaç satır şiirimsi sözler yazdım:

"Haberin yok!
Sen imkansızsın.
Sensizlik imkânsızlık!
Aşk imkânsız...
Caddelerin adını haykırdığı,
Yokluğunla baş başa kaldığım,
O son sahnedeyim.
Ve anladım ki artık sen de yoksun!"

Günlüğümü kapatıp yatağımın altına sıkıştırdım. Kaçıncı yüzyıldan kaldığı belli olmayan ağabeyimin liseden beri atmaya kıyamadığı masaüstü bilgisayarını açıp Burak ve haberimin olmadığı eski sevgilisi hakkında araştırma yapmaya başladım. Canım sıkıldığında herkesin sosyal medya hesabını karıştırırdım.

Loading...
0%