Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. BÖLÜM

@hiyera212

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın...

Oy: 10 Yorum:10 (30 ve 31. bölümlerin ikisi de dolduğunda yine tam vaktinde iki bölüm gelecektir.)

Sessizlik...

Bazen sessizliğe hâkim olmak isterdim; her yer onun sesi ile dolup taşsın, kulaklarımda onun sesi hüküm sürsün diye.

Kayıp gülüşleri ecelim oluyor, her saniye kalbime ilmek ilmek tıkanıyor gidişleri. Bazen öyle anlar geliyor ki gidişine, arkasını bile dönmesine âşık oluyorum. İşte bu yüzden gelip gelip gitsin istiyorum.

Deniz seni çok çok seviyordum. Keşke görebilsen sen de içimde dönen ne dört duvarlar var bir bilsen. Sana her baktığımda gözlerime inen perdeyi, her soluk alışımda titreyen kalp atışlarımı, sesinin bana hoş gelen melodisinin kulaklarımda nasıl yankılandığını, seni yüreğimde her hissedişimde kahrolduğumu...

Ah bir bilsen!

Bazen düşünüyorum; senden neden vazgeçmiyorum? Vazgeçemiyorum... Sonra iç sesim devreye giriyor ve hatırlatıyor seni ne kadar çok sevdiğimi, seni ne kadar özlediğimi, yokluğunda mahvolduğumu, her nefesimde boşluk olduğunu, yarım kalmışlığımı, sonsuza dek içtenlikle gülemeyeceğimi...

İnsanlar bazen doğru olanı göremez, bakmak ile görmek arasında büyük fark vardır bu yüzden. Bir insana iki kişi bakıp da aynı şeyleri göremez mesela. Ben Deniz'e baktığımda kimsenin göremediklerini görüyorum, en azından buna inanıyorum.

Deniz'in attığı konuma beni bırakması için Burak'ı aramıştım; aramamı meşgule atıp beni kendisi aramıştı. Aramayı cevaplayarak ona ricada bulundum ama bizim eve uzak olduğunu ve Ahsen'le birlikte olduklarını söylemişti. Ben de Mert'i arayarak beni bırakmasını söyledim, lakin beyefendinin işi olduğu için gelemiyormuş. Toprak'ı aradığımda ise arabanın Deniz'de olduğunu söylemişti. Toprak’ın motosikleti olmasına rağmen benim korktuğumu bildiğinden teklifini bile yapmamıştı.

Sanki bütün herkes bizim bir araya gelmemize karşıymış gibiydi. Bende herkese sinir olarak paraya kıydım ve taksi çağırdım. Bu yaptığıma sinir olsam da Deniz için değerdi, onun için her şeye değerdi.

Taksinin beni bıraktığı yer Deniz'in babaannesin evine yakın bir yerdi, iki katlı ahşap bir evin önündeydik. Kaç dakikadır yoldaydık ya da kaç saattir bilmiyordum ama taksicinin beni doğru yere getirdiğinden şüpheliydim. Etrafta bu evden başka ev yoktu ve bir tepenin üstünde ağaçlarla çevriliydi. Dua ederek aşağı indim, inmeden önce adama gelirken yanıma aldığım bütün paramı vermek zorunda kaldım tabii.

Taksiden uzaklaşıp eve doğru adımladım; üst kattaki pencerenin orada siyah bir karaltı gördüm ve bir dakika kadar süre sonra giriş kapısı açılmıştı. Ev korku filmlerini aratmayacak türdendi, Deniz'i gördüğüm an sanki dünyanın en güvenli yerindeymişim gibi hissettim ve üstümdeki tedirginliğe son verdim. O ara da taksici Deniz'i görünce gitmişti; adam bile başıma bir şey gelecek diye korkmuş beklemişti.

Deniz burası nasıl bir yer böyle?

"Burayı ilk defa görüyorum, burası neresi?" Deniz ben içeri girmeyince kolumdan tutup içeri doğru çekiştirmişti. O an kalbim hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu; bu hızlanmanın karanlıktan mı yoksa onun çekim alanında olduğumdan mı bilemedim. Neden daha az korkunç bir ev seçmemişti ki?

"Burası annemle babamın ilk evlendiklerinde kaldığı ev, burayı bizimkiler satacakmış, küçük amcama merkezden ev alacaklarmış Tuana!"

Sesi çatallı çıkmıştı, bunun nedeni evin satılacak olması mıydı? Pek tabii ev satılabilirdi; böyle ürkütücü bir evi neden satmasınlar ki?

"Annengil evini küçük amcan için satacaklar?" Ve kendi düşüncelerim beni ilgilendirirdi, buraya onun yanında olmak için geldiysem olacaktım.

"İnanabiliyor musun, ben tadilatı için o kadar hayalini kurdum ve buna aldırmadan amcam için satacaklar, neden beni düşünmüyorlar da onu düşünüyorlar? Biliyorsun de mi; işi gücü kahvede oturup tavla oynamak, kâğıt atmak! Gitsin çalışsın, alsın kendisine ev!"

Abartmıyor musun aşkım, eğer evlenirsek ben hayatta burada kalmam! Tabii sen benimle bu hayali kurmadığın için gelecekte ki eşinle burada kalmak istiyorsundur! "O kadar haklısın ki Deniz!"

Birlikte salondaki koltuğa oturmuştuk ama içerdeki tek ışık kaynağı bir gaz lambasından geldiği ve ben de karanlıktan hoşlanmadığım için rahat olamıyordum.

"Elektrikler gitti!" İç sesimi mi okuyordu bilmiyordum ama o elektrikleri kesenlerin kemiklerini kırmak istiyordum.

"Fark ettim."

"Ne yaptın bugün?" Sanki az önce kudurmuş bir şekilde etrafı dağıtacak kadar sinirli olan o değildi; sanki rahatlamış ve siniri geçmiş gibiydi. Dedim ya size; bundan dengesizi düşman başına?

"Her zaman ki gibi, ders çalıştım, ardından akşam gitmeye karar verdiğim spora gittim. Yolda Burak’la karşılaştım, beni eve bıraktı. Toprak seni merak etmiş, annen yemek hazırlamış ama gelmemişsin. Amcangil de gelecekmiş!" Tepkisini merak edip ona doğru döndüm ama yine sakindi.

"Gitmeyeceğim, gidersem kavga çıkarırım."

"Uzatmıyor musun?" Bunu söyledikten sonra dudağımı kemirmiştim, neden kendi fikirlerimi daha fazla kendime saklayamıyordum ki!

"Sence uzatıyor muyum?" O an gelen elektriklerle tavandaki iki avize aynı anda yandı ve etraf ışıl ışıl oldu. Etrafıma baktım.

Bu ev çok eski bir evdi ama nasıl bizim evden daha gösterişli olabiliyordu, sanırım buna anlam veremeyecektim. Oturduğumuz koltuklar koyu kahverengiydi, üzerinde koltuk örtüsü vardı. Ortada cam sehpa vardı, üzerinde dantel masa örtüsü...

Büyük tüplü bir televizyon ahşap bir dolabın ortasındaydı, dolabın diğer bölmelerinde ise camdan bardaklar, tabaklar ve birkaç tane mavi yeşil renklerinde vazo vardı. Mutfak tarafı ise salonla birleşikti ama arada boncuktan bir perde vardı. Giriş tarafında yukarı kata çıkılan bir merdiven vardı, kafamı kaldırdığımda merdivenlerden çıkıldıktan sonra bile aşağı katı görebilecek bir yer olduğunu gördüm. Vay be, tadilatı olsa gerçekten de yaşanılabilir bir yer olduğuna kanaat getirdim.

Yerlerde kaliteli halılar vardı, mutfak ise muhteşem ötesi sayılabilecek kadar güzeldi. Anlatamayacağım o kadar güzel şey vardı ki dilimi yutacaktım az kalsın. Bu ev muazzamdı ve Deniz'in neden bu evi bu kadar istediğini anlamama yetmişti.

"Bence hiç uzatmıyorsun, devam et!" Dedim ciddiyetle.

“Haklı olduğumu biliyorum zaten, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum!" göz kırptım ve etrafa baktım "Bendeki tilkiler dört dönmeye başladı bile!" kahkahasının ardından "İşte benim Tazmanya canavarım!" dedi ve kolumdan tutup kendine çekti. Kendine has kokusuna sinmiş sigara kokusu ve tanımadığım bir koku etrafımı sardı.

Üst kata çıkmış yatak odasındaydık, Deniz iki günden beri uyumadığı için uyuyordu ben de odayı inceliyordum. Ahşap iki kişilik bir karyola vardı; alt tarafındaki demirler gıcır gıcır ediyordu. Çam ağacı kokan bir dolap; içinde iki torba dışında bir kutu ve eskimiş bir terlik vardı. İçi toz olduğu için açtığım gibi hapşırarak geri kapatmıştım. Bir sandık, iki sallanan sandalye dışında bir şey yoktu. Bu kadar meraklı olmam başıma belaydı.

Çok sıkılıyordum, ne yapacağımı kestiremeyerek Deniz'e baktım. Yüzünü yastığa gömmüş yüzüstü uyuyordu, kış uykusuna yatmış ayılar gibi sesler çıkartması da cabası. Deniz'in yanına emekleyerek gittim, tam yanında dizlerimin üzerinde zıplamaya başladım. Ağabeyimle bunu hep yapardık ve sonunda illa ki ben yataktan düşerdim, ağabeyimse gülmekten düşerdi.

Yatak yaylı olduğu için sıkıntı olmaz zannediyordum ama yatağın içeri çökmesiyle ağzımdan bir çığlık kopmuş, Deniz'de küfür ederek kafasını kaldırmıştı. Oturur pozisyona geçmek için dizlerinin üzerinde durmaya çalışırken yatak bir kez daha kırıldı ve ben kendimi onun karnında otururken bulmuştum. Aman ne güzel, bir çocuğu ezmediğim kalmıştı, o da oldu!

Oha ben az önce Deniz'in üzerine mi oturmuştum?

Alyuvarların hepsi yüzüme doğru hücum etmesiyle yüzümün ısınmasıyla utançla gözlerimi kapayıp açtım. Yüzümün kızarmasından nefret ediyordum. Kalbimi biri sıkıyormuş gibi hissederken Deniz'in utanması ile yanakları içeri çöktü. Dudakları kıvrılınca onu öpmek istedim.

Şu an ayağa kalkmam ve ondan özür dilemem gerekiyordu. Ancak biz birbirimize bakmaktan başka sadece nefes alıyorduk, onu da nereden alıyorduk bilemem.

Nabzım gitgide atarken bu hataya nasıl düştüğümü düşünmek yerine onun gözlerine odaklanmaya ve anın tadını çıkartmaya çalıştığımı kıpırdamadığımdan anlamıştım. Bunların hepsi birkaç saniye içinde olsa da bana bir ömür gibi geliyordu. Zaman durmuş ve anlamını yitirmişti adeta.

"Kalkmayı düşünüyor musun?"

"Hı?" Ne demişti o, öyle?

Geçen bir saniyenin ardından Deniz ellerini belime koydu ve ben daha anlayamadan o benim üstümde ben onun altında ona şaşkınca bakıyordum. Bu erkekler bu gücü kendilerinde nasıl buluyorlardı anlamıyordum.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sordum, aslında suçlu ben olabilirdim ama beni kovmak yerine bu neyin nesiydi? Estağfurullah tövbe...

"Aynı soruyu ben de sana soracaktım, Tuana. Ne yapıyorsun?" dudağımı dişledim ve gözlerimi kapattım. Ne yapacaktım? Ne diyecektim? Kalbim kilometrelerce yol koşmuşum gibi hızla çarpıyordu.

"Özür dilerim beyefendi hazretlerini rahatsız ettim, etmekle kalmayıp yatağı da çökertip kırdım!" deyip başımı kaldırdım ve kalkmaya çalıştım ama o beni bırakmayıp "Amacın ne?" diye sordu. Belimdeki eliyle kendisine çekiyordu ama biraz gıdıklanıyordum ama aynı zamanda spor yüzünden olsa gerek tüm kemiklerim ağrıyordu.

Gülmemek için kendimi zor tutarak "Özür dilerim, dedim ya!" derken gözlerimi kırptım.

"Neden ağlıyorsun?" derken bacaklarımda hissettiğim ağırlık kalktı ama elleri hâlâ belimdeydi ve başı bana eğikti.

"Canını mı yakıyorum?" dedi ve yatakta doğruldu. Gülmek ve ağlamak arasında gidip gelirken "Şimdi mi aklına geldi?" dedim, kalbim alev almış gibiydi.

Gözlerimdeki yaşlar kurumuştu ve rahatsız hissetmeme neden olduğu için gözlerimi ovuşturdum. "Rahatsız oldun herhalde." yataktan kalkacağım sırada yan tarafıma attı kendini ve beni durdurmuş oldu.

"Seni başka bir şey sandım, manyak mısın kızım sen? Hayaletler beni taciz ediyor zannettim." deyip kahkahayı basınca gülmeden edemedim.

"Ne münasebet, sen bana şimdi tacizci mi diyorsun?" diye sordum. Lakin erkekçe kıkırdamaktan başka bir şey yapmadı.

"Lütfen bana uyuşturucu kullanmadığını söyle, iyi misin?" diye sordu.

"Defol git!" diye bağırdığımda katıla katıla güldü.

"Hiçbirisine âşık oldun mu?" diye sordum. Gülmeyi kesip ciddi bir tavır takındı ve gözlerimin içine bakmaya başladı. O kırık yatakta hâlâ yatıyor olmamız tuhaftı ama bunu benden başka kimse dert etmiyor olsa gerekti. Belim acımaya başlamıştı.

"Bilmem, olmuş muyumdur?" diye sordu, ardından da "Sen hiç âşık oldun mu?" diye soruma soruyla karşılık verdi. Erkekler ve kaçış yöntemleri der susarım.

"Ben âşık olabilir miyim, bilmiyorum." dedim. Ona âşık olduğumu söyleyecek kadar akıllı değildim.

"Biliyor musun, sen de âşık olmak istiyorsun.” Dedim.

“Nereden çıkardın sen onu, ben şu an ki halimden oldukça memnunum.” Dedi.

Kafamı olumsuz bir şekilde salladım. “Zor günlerinde yanında olacak, seninle gülecek, seninle ağlayacak bir kişiyi kafanda kurgulayıp duruyorsun. Öyle değil mi?" diye sordum. Bence o benden de iyisini hak ediyordu, ben her zaman yanında olamayabilirdim ama o hep yanında olabilecek birisini hak ediyordu.

"Kim istemez ki?" dedi. Haklıydı, ben bile isterken o nasıl istemiyor olabilir ki? O kadar yakışıklı, o kadar iyi bir insan ki nasıl oluyor da sevgilisi olmuyor anlam veremiyorum. Elini sallasa bütün kızlar avuç içi...

"Bence bilmelisin ki ihtiyacın olan sevgi hayallerinden kopmuş gelmiş, dibinde duruyor! Belki açılmayı düşündüğün o kişi, belki bir süredir uzaktan izlemekle yetindiğin o isim, belki de sürekli ahbaplık ettiğin ama ona karşı hislerinden emin olmadığın o insan...

Sen onun kim olduğunu biliyorsundur. Demem o ki hislerine kulak vermekten ötesine ihtiyacın yok!" deyip gözlerimi kapattım ve bakışlarımı tavana diktim. Bu sözler ablamdan başkasına ait değildi, ablam bana internet analizlerinden yola çıkarak nutuk çekmiş bende Deniz'e.

Ah hayatımı güzelleştiren çikolatalı pudingim. Seni, sen yanındayken bile çok özlüyorum. Hayatımı seninle yaşamak istiyorum. Seninle aynı nefesi, aynı oksijeni aynı anda almak istiyorum. Seni her daim işitmek, her daim kokunu almak istiyorum. Keşke beni sevsen, seni sevmeme izin versen.

Sen, beni hayata bağlayan, en önemli oksijenimsin. Benim damarlarımda akan en önemli ve en az olan akyuvarlarımsın. Sen kalbimde hissettiğim, burnumda tüten en özel, en güzel hissin. Seni hiçbir şeye değişmem.

Ben neden Deniz'in gözlerinde boğulduğumu hissediyordum? Saçlarını okşamak, kalbimi ona vermek istiyordum. Yüreğim ona her baktığına neden paramparça olduğunu hissediyorum? Ben Deniz'i çok ama çok seviyorum. Seviyorum bu çocuğun her hücresini. Her aldığı nefesi, hareketlerini, saçlarını, her molekülünü, ben Deniz'in her şeyini ölesiye çok çok seviyorum.

“Abartmayalım, anasıını satayım.” İç sesime hak verdim. Birine de böyle tapmamalıyım. Tövbest...

Deniz yatakta doğruldu ve yataktan aşağı indi. Biran gidecek zannettim ve içim huzursuzlukla kımıldandı ama mavi örtüyü üzerime çekerek odadaki yeni fark ettiğim kapıyı açtı ve lavaboya girdi. Vay be, eskilere bak sen! Benim odamda bile banyo yok be! Adamlar harbi bizden daha çağdaş.

Sabah olmuştu ama bugün pazar olduğundan mıdır nedir kalkmadı yataktan. Ben erken kalkmış onun güzel yüzünü incelerken hayallere dalmıştım. O ise uyanıp üşüdüğümü düşündüğü için üzerimi örtüyordu. Ne tatlı bir çocuk bu yahu! Yatak kırıldığı için diğer odaya gitmiştik. Orada ise ranza vardı, ranzanın yanında tek kişilik yatak vardı. Ranza çocuk ranzasıydı o yüzden tek kişilik yatakta uyumuştuk, ikimiz de yatağa sığmıştık ve bu sefer yatak kırılmamıştı.

Deniz kalkıp yine odadan çıkıp beş dakika sonra geri geldi. O gelince üzerindeki tişörtü çıkardı ve siyah atletiyle yatağa oturdu. Elindeki tişörtü ranzanın üzerine fırlatıp kafasını yastığına gömdü. Kalbim bu anın şokuyla durmayı bıraktı ve içimdeki ruhtan büyük harflerle "Aaağağahahahaaa..!" diye volkanları yerinden oynatacak nitelikte büyük bir çığlık koptu. İçimdeki yanar dağlar taarruza geçmişti sanki, yoksa içimdeki bu ateşin başka türlü bir açıklaması olamazdı.

"Bana öyle bakacak mısın? Gözlerin yanmıştır kızım!" diye tersledi beni ve ben de istemeden de olsa gözlerimi kapattım ve homurdanmaya başladım.

"Ne kıçımlık bi saçmalık bu böyle. Uyu lütfen, beni rahatsız ediyorsun." Kahretsin neden lütfen, dedim ki.

Soğuk havaya göre terlemem normal miydi? Leş gibi ter kokmaktan korkuyordum. Hemen bakışlarımı ona çevirdim. Telefonla uğraşıyordu. Yine kızabilir edasıyla gözlerimi kapattım ve Deniz'in burnuma dolan kokusu beni uykunun derinliklerine kadar ziyaret etti. Çok geçmeden üstüme sinen kokusuyla da uyandım.

Onu neden ve ne ölçüde sevdiğimi bilmiyordum. Onu o kadar çok seviyordum ki hep sevmek istiyordum. Sıkılmadan, bıkmadan sevmek istiyordum. Ona verebileceğim en büyük sevgimdi. Hayatım boyunca sevdiğim herkesi kaybedecektim, kaybetmek istemediğim tek varlık Deniz’di.

Bütün hücrelerine aşıktım, hep sabırla beklemiştim onu. Küçükken de hayallerime sığdıramayarak sevmiştim. Hâlâ da eksiksiz bir şekilde seviyordum. Gözümde eşsiz, benzersiz ve kusursuzdu. Kusurlu tek tarafı çok yakışıklı olmasıydı.

Onunla uyumak uzayda boşluğa hapsolmak gibiydi. Onunla yatmak günahtı, onunla aynı havayı solumak aşktı. İmkansızdı. Ama ben imkansıza tutulmuş bir aşıktım.

Yanımda uyuya kaldığında ona bakmadan edemedim. Ne kadar güzel olduğundan haberi var mıydı? Ona şu an dokunsam, dokunma diyemeyecek kadar derin bir uykudaydı. Hissediyordum, şu an beni ne kadar sevdiğini hissedebiliyordum. Onu yıllardır nasıl beklediğimi her şeyi kalbimde bir yerde hissettiğimi bilse, ne olacaktı acaba? İnsan arkadaşı ile ayna yatakta uyur muydu, ben Burak'la aynı yatağı geçin okulda aynı masada uyumamıştım. Saf değildim, Deniz beni seviyordu, sevmesi imkânsız değildi. Öyle değil mi?

Sanki yıllar boyunca ilk defa bu kadar güvende hissediyordum, o da huzurla uyuyordu benim gibi.

Belimi saran tek kolla irkilsem de Deniz'i rahatsız etmemek adına sesimi çıkaramadım. Bana neden sarılıyor daha çözememiştim, demek ki böyle yatmaya alışmıştı. O bana sarılınca tüm dünya savaşı bırakıyordu, etrafa barış saçan bir özelliği vardı bu çocuğun. Benim aşka olan savaşımı dinginleştirmişti şu an, bana bir umut vermişti.

Uzun bir süre sonra sol tarafıma döndüm. Şimdi onu yakından izleyebilirdim. Yanakları kızarmıştı, dudakları kalındı ama çok değil onlar da acayip öpülesi duruyordu. Derin bir nefes alıp aklımı başımı almaya çalıştım. Gözleri kapalıydı ve huzurla nefes alıp veriyordu, bense huzurluydum aynı zamanda da acayip deli doluydum. Saçları çok uzun olmasa da uzundu, siyaha çok yakındı ama siyah değildi, ellerimi saçlarına götürüp geriye doğru hafifçe taradım. Saçlarından güzel bir koku yayıldı, hep güzel kokardı zaten. Çok güzeldi, uyurken de çok masumdu. Dış görünüşlerinden çok kokusuna ve utangaçlığına aşıktım ben onun. Lakin hakkını yememek gerekir, çok yakışıklıydı.

Gözlerini kapatan saçlarını arkaya doğru elimle taradım. Dokunuşumla birlikte irkildi ve kızarık yüzü daha da çok kızardı. O kızardıkça bana bir şeyler oluyordu. Gerçekten uyuyor muydu, uyuyordu herhalde, yoksa hareket etmeden nasıl durabilirdi? Kalbim acayip tekliyor inanılmaz bir heyecanla nefes alışverişim artıyordu. uyuyordu, uyusa dahil dokunuşlarımı hissedecek kadar enerjimi hissediyor olmalıydı, bu kalbimin ısınmasına neden oldu.

Ona gerçekten de aşık mıydım? Bazen sorgulamak gerekiyordu, nedenini bilmesem de her şeyi sorgulamam lazımdı. Şu an yapacaklarımı sorgulamamaksa benim salaklığımdı. Bütün cesaretimle dudaklarına eğildim ve tüy kadar hafif bir buse bıraktım. Deniz’in gözleri o an açıldığında ne yapacağımı bilemeyip hızla geri çekildim. Gece far görmüş tavşan gibi şoka uğradığında ondan beter bir şekilde ona bakmaya başladım.

“Tuana?” dedi şaşkınlığını üzerinden atamadan.

“Konuşmama hakkımı kullanıyorum!” dedim ve arkamı dönüp yastıkla bütünleştim. Korkuyordum, vereceği tepkiyi tahmin edemiyordum, bununla yüzleşmeye hiç mi hiç hazır değildim.

“Sen az önce ne yaptın?”

“Deniz, lütfen odadan çık git, Allah için ya vallahi sus!” bağırmam onu sustursa da yataktan kalkıp da odadan çıkmadığını biliyordum. Utançtan gebermek üzereydim, ne kadar da geri zekalıydım, neden böyle bir şey yapmıştım, neden! Uyuduğunu sanmakla çok büyük aptallık etmişitm, o da uyanacağı zamanı bulmuştu. İlk öpücüğüm resmen ayaklar altındaydı. Deniz'in dudaklarının dudaklarıma değmesine bile sevinemiyordum.

“Konuşmak istemediğine emin misin?”

“Evet!”

“Ama ben konuşmak istiyorum, bunu neden yaptını bilmek istiyorum?” Niye bu kadar kurcalıyordu, oluvermişti işte, niye susmuyor beni utançtan öldürmek için mi? Allah belamı versin, yer yarılsın da içine gireyim ya Rabbim, lütfen!!!

Deniz yatakta hareket ettiğinde yatak az öncekinden daha kötü kırıldığında korkarak çığlık attım çünkü yatağın kenarından Deniz yere düşmüştü bense yatakla yukarıda kalmıştım. Allah'ım kesinlikle yer yarılsın derken bunu kastetmemiştim Allah'ım!

Loading...
0%