@hiyera212
|
Hadi yine iyisiniz, üç bölüm birden attım shshshsh OY: 5 YORUM:15 Ağlaya ağlaya günlüğüme olan biten her şeyi kaydettikten sonra bir saat boyunca yatakta debelenip durdum. Uykum olmasına rağmen huzursuz olduğum için uyuyamıyordum. Bu huzursuzluk babamı merak etmemden kaynaklanıyordu, annemi nasıl bu hale getirdiğini sorguluyordum. Onu arama ihtiyacı duydum, onlara olan öfkem geçmiş, anneme bağırdığım için pişman olmuştum ama gururumu çiğneyip odadan çıkıp da ondan özür dilememiştim. Yastığın altına tıktığım telefonu aldım, battaniyeyi kafama kadar çekip ardından babamı aradım. Birkaç çalıştan sonra beni meşgule attı, tam ne için meşgule attığını, nasıl bir amacı olduğunu sorgulayacakken babam beni aradı. Dakikamın olmadığını sadece çaldıracağım kadar param olduğunu hatırlayarak rahat bir nefes aldım. Telefonu üçüncü çalışında açtım, bizde kızdık yani, nazımız naz! "Babam Bey?" Birkaç sinirli nefes alışverişin ardından "Bir şey mi oldu kızım?" diye sordu; he baba oldu, kıyametler koptu ama sen evde yoksun! "Nereye gittiğini merak ettim sadece." Bu ağız aranmasına başlarken ki ilk adımımdı, çok geçmeden "Ne yapacaksın nerede olduğumu?" diye karşılık alınca geçen sinirim tekrar eski haline döndü. Cidden niye kısaca konuşup kapatamıyoruz şu telefonu, benim de işim gücüm var yani! İçimde senin huzursuzluğunu taşıyorum, seni merak ediyorum, dahası endişeleniyorum. Sınavıma bile çalışamıyorum. "Baba merak ettim işte, söyleyecek misin?" "Kerim Amcan ile birlikte yaylaya geldik, arsa alıp ev yaptıracağım!" Müstakbel babacığımın yanındaymış, ay heyecan bastı. Daha kibar mı olsam, normal mi konuşsam? Hoparlörden mi konuşuyordur acep? "Hı, annem ona mı kızdı?" Annem yaylayı sevmezdi, biz gezmeye gittiğimizde bile zorla gelirdi. Orda ne elektrik ne de su vardı, annem böyle şeylere katlanamazdı. Bense yaylayı severdim, hava soğuk olurdu, yazları en azından bu sıcaklarda kavrulmazdık. Lakin Deniz artık İstanbul’a gitmeyeceğine göre ben de bir yere gitmemeliydim. "Hâlâ sinirli mi?" "Ooo, bütün hıncını benden çıkardı. İki terliğin gazabına uğradım, sen gelene kadar balon cıs diye söner!" dedim. Beş dakika kadar daha onu sorgulayıp annemin gözüne gözükmeyerek odamda takılmaya yani sınava çalışmaya başladım. İçim rahatlamıştı, babam annemi aldattı falan sanmıştım. Erkeklere max güven seviyem ektedir. Annemin siniri geçene kadar gözüne görünmeyecektim, özür dilememe gerek olduğunu düşünmesem de pişmandım. Biz anne kızdık, buna gerek yoktu. Her zaman birimizden birinin işi düşer ve konuşmaya başlardık, öncesini unutur hiçbir şey olmamış gibi davranırdık. Akşam yemeğine annem yemek yapmamış, babamla iyi bir kavga etti bu yüzden. Yani yemek yemesek de olurdu, neden kavga ettiniz ki? Cidden bu yaşlıları anlamıyorum, madem emeklilik seni bunalıma sokuyor baba, neden erken emekli olmayı tercih ettin? Senin uğraşacak tarlan yok mu, git onlarla uğraş ne diye annemi sinir strese sokuyorsun? Bu kavga sadece annemin bağırmasıyla başlamış ve aynı hızda sona ermişti, annem konuşmamaya karar vermiş ve kendi çöplüğünde yani odasında takılmaya başlamıştı. Bu sefer ki tartışma tek taraflı olduğu için sadece homurdanmış sesimi çıkarmamıştım. Bizimkiler yüzünden sınava konsantre olamayacağımı anlayınca yağmur yağmadığından emin olduğum bir ara bizim çocuklara mesaj attım. Kış aylarında hep yağmur yağardı, sonbaharda da yağmur yağardı ama kış olunca yağmur şiddetini arttırır sert rüzgarla karışık fırtına çıkardı. O günlerin gelmesine daha vardı, yani en azından birkaç hafta içinde olmayacakmış gibi görünüyordu. İKİZLERİM, adlı grup oluşturdunuz. DENİZ'İM, kişisini eklediniz. TOPRAQ, kişisini eklediniz. SİZ: Evde durumlar hiç iyi değil, gürültü yüzünden ders çalışamıyorum! TOPRAQ: Al benden de o kadar, annem akşam yemeği yapmadığı için babamla tartıştılar; az önce de baban aradı. İkisi de aç kalmış ya, birlikte sucuk ekmeğe gittiler! DENİZ'İM: Hadi annem babamı cezalandırmak için yemek yapmadı; bizim günahımız burada ne? Dünden beri açım ben. Ah baba ah, ne vardı sadece siz aç kalsaydınız! Sizin yüzünüzden hepimiz aç kaldık, kendimden çok Deniz’imin aç kalmasına üzülmüştüm. Babama da bakın siz, hepimiz aç kalmıştık ama kendileri göbeklerini büyütmek için sucuk ekmeğe gitmişler. İnsan bizi de yanında götürü ama nerede o düşünce? TOPRAQ: Hiç sorma ya, ne antirişli babalarımız var! Üstüne alınma bacım su ama harbi harbi öyle! SİZ: Alınmadım, kesinlikle haklısın ;) DENİZ’İM: Baban da gidip yayladan arsa almış değil mi? SİZ: Evet, annemin ne kadar nefret ettiğini de biliyor halbuki. TOPRAQ: Babalara şiddete hayır! SİZ: hshshsh SİZ: Hak edene hak ettiği gibi davranacaksın. TOPRAQ: Sustum… DENİZ'İM: Onları boş verin, ben açım aç. Biz ne yapalım? Bence biz de babamgile katılalım; bize yemek ısmarlamak boyunlarının borcu! SİZ: Babam beni götürmez, siz gidin! Şu an cinsiyet ayrımcılığı yaşıyordum, ağabeyimi götürürdü ama beni götürmezdi babam. TOPRAQ: O zaman üçümüz gidelim, sen de gelmiş olursun. Gülümsedim, zekâ küpü, diye boşa demiyorum. DENİZ'İM: Bence de öyle yapalım, yoksa sen de aç kalırsın! Aslında kendime yumurta da kırabilirdim ama hem çok geç olmuştu hem de annemin korkusu yüzünden mutfağa giremiyordum. Zaten canım yumurta da istemiyordu. SİZ: O zaman ben üzerimi giyip dışarı çıkayım ama sınav ne olacak? TOPRAQ: Yemek yedikten sonra Burak’a geçeriz, hep birlikte ders çalışırız. Sınav zaten fizikten, yani bendensiniz bugün! ;) DENİZ'İM: Aman tanrım, bu iyiliğini nasıl öderiz!!!??? TOPRAQ: Sucuk ekmeklerin parasını ödeyerek? ;) Tuana sen üzerine alınma canımm. SİZ: Alınmadım ;). DENİZ'İM: Ben sana başka bir şey ödetmiyim canımmmm benimmm? DENİZ’İM: Tazo'm sen de hazırlan, yanına ders notlarını da al. Annene de bir şeyler uydur ;) ben seni bahçenin orada ki büyük dut ağacının orada bekliyor olacağım. SİZ: Üç dakikaya orada olacağım ;)! İnanmıyorum! Tazo'm, dedi değil mi? Ahh, sanki kulağıma fısıldamış gibi hissediyorum. Deniz seni çok seviyorum, seni çok çok seviyorum köpek. Deniz bana Tazmanya canavarı, derdi. Küçükken en sevdiğim çizgi filmdi ama büyüdükçe sanırım o canavara dönüşmüştüm ve bana böyle bir lakap uydurmuştu, ben kendisinin lakabı olan Sırık Efe’yi dillendirmiyordum bile. Üzerime siyah kapüşonlumu -Oğuz’dan çalıntı- geçirdim. Deniz’i bekletemezdim. Ne güzel bu aralar hep yan yanaydık, oh mis. Ele hoş. Aynanın karşısında ağladığım için yüzümde bir bokluk var mı diye kontrol ettim, gözlerim ve burnum kızarmıştı ama herhangi bir sümük davası yoktu. Şu sıralar hayatımda güzel olan tek şey yazın aldığım kiloları vermemdi, altmış küsüre çıkmama rağmen on kiloyu da vererek eski halime geri dönmüştüm. Artık pantolonlarımın içine girebildiğim için mutluydum. Eskiden 52 olsam yeter diyordum, şimdi 48 falan bile düşünüyordum. Çünkü zayıfladıkça vücut hatlarım daha kadınsı hissettiriyordu; bu görüntüden o kadar hoşnuttum ki diğer kilolarımdan da kurtulduğumda nasıl görüneceğimi merak ediyordum. 52’ydim ama 50 olsam da olurdu, 48 olsam Mercan gibi götsüz de kalabilirdim. Allah muhafaza. Eskiden tayt giysem annem kızıyordu ama şimdi tayt vücut hatlarımı o kadar da belli etmediği için tayt giymiştim. En güzel his bu muydu? Hayır, en güzel his gürültü patırtının olmadığı, sakin bir şekilde yaşam süren bir evin olmasıydı. En güzel his kesinlikle huzur dolu bir evdi. Kimsenin hayatı mükemmel değildi, dışarıdan nasıl göründüğü ya da ne kadar deli gibi kahkaha attığı önemli değildi. Önemli olan evine geldiğinde huzura erişmekti, huzur yoksa hayat çekilmez oluverirdi. Umarım siz evinize girdiğinizde huzursuzluk yerine mutluluk duygusu ile dolup taşıyorsunuzdur. Huzuru tam üç dakika sonra Deniz'in yanına arabaya bindiğim de tattım, bu aşktı, bu âşık olduğum adamın yaydığı mucizevi bir duyguydu. Düşüncelerinizi lütfen yorumlarda belirtir misiniz? |
0% |