Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. BÖLÜM

@hiyera212

***DENİZ EFE KAYA***
Sigaramı arka cebimden çıkardım, paketten bir dal sigara çekip Burak'ı aradım. Burak bilgisayar işlerinden iyi anlardı, eğer bir şey yapacaksam ağzı sıkı biri tarafından yardım almalıydım öyle değil mi?

Sigaramdan ardı ardında birkaç fırt çekip üçüncü çalışta telefona cevap veren Burak'ı yanıtladım.

"Alo?"

"Napıyon lan?"

"Benimkiyleyim!" Acaba bu kelime bir gün dudaklarımdan çıkacak mıydı?

"Ben de!" Kahkaha attı, gülümsedim. Ufak bir hışırtıdan sonra araba kapanma sesi duyuldu ardından tiz bir çığlık. "Ne demek ben de! Bu saatte Tuana ile misin? Buna ölsem de inanmam!"

"Olum hemen fesatlaşma lan, onunlayım ama evde Nihan, Toprak ve Viyana da var!"

"Şaka yapıyorsun! Ne işi var lan o ucubenin sizin yanınızda?" Burak ve hoşgörülüğü.

"Olum ders çalışmak için Tuana bize geldi, millet yanlış anlamasın diye de Nihan ve sizi de çağıralım dedik sen açmadın telefonu, Toprak da onu da çağırmış herhalde. Bilmiyorum da ben sizsiz burada çok sıkılacakmışım gibi geliyor. Hem de Tazmanyam olmasına rağmen sıkılacağım, seninkini ekip Mert'i de alıp gelemez misin?"

Sıkılacağımı cidden anlamış olmalıydı çünkü Ahsen ile küçük bir tartışmaya girmişti. Ne gıcık bir kız, arkadaşlarımın yanındaki kızları; Tuana'nın etrafındaki erkekleri nedense hiç sevmiyordum, bir kaşık suda boğmak istiyordum.

"Ya Deniz Efe, bu salak salak şeyler hep senin başının altından çıkıyor! Kırk yılda bir beni güzel bir yere getiriyor onu da sen mahvetme!" Yenge faktöriyel kişisinin tiz cırlamasını kulaklarım kaldıramadığında yüzümü buruşturup direkt telefonu yüzlerine kapadım.

" Mert'i aradım, belki fikrini değiştirirdi, ne de olsa Nihan’cığı buradaydı.

"Efendim babba?"

"Nabıyon la?"

"Napam, ayaklarımı uzatmışım sehpanın üstüne babamla maç seyrediyorum!" Sesinden yalan akıyordu, arkadan annesinin sesi geldi.

"Paşam bak bu kız şu yakışıklı çocuğu abisi ile aldatmış işte, sonra da hamile kalmış! Şimdi de çocuğun o yakışıklı çocuktan olduğunu söylüyor ama hepsi palavra!" biten sigaranın yerine yenisini yakmış ve iki fırt çekmiştim, annesinin dediklerine kahkaha atarken Mert'te annesini uyarıyordu.

"Anne bir sessiz ol ya!"

"Oğlum bare adam gibi doğruyu söyle, sanki annenle Fatmagül’ün Suçu Ne'yi izlediğini bilmiyoruz!" Dediğimde "Olğum onu izlemiyoruz ki başka bir dizi izliyoruz!" dediğinde ne dediğini sonradan fark edip “Aman seni de televizyon kumandasının annemin eline geçeceği zamanı da sikeyim.” Deyip anasından terlik yediğinde de “Anne ağzımdan kaçtı Allah’ıma yemin olsun!” deyip ikinci terliği yediğine dair bir bağrış kopunca gülmeden edemedim.

‘Annelerin terliği olmasa acaba nefes alabilirler miydi?’

“Terliği götüne yiyeceğine bize gel de sınava çalışalım, yarın milletten kopya dilenirsin, kimse de sikini avcuna vermez!”

“Oğlum yok ya Tuana'yla konuştum ben, Nihan'da gelecekmiş; hayatta gelmem onun olduğu ortama!”

“Yarın okula geleceksin ama?”

“Devamsızlık hakkım olsaydı gelmezdim!”

“Sikime gelmezdin, it gibi de gelirdin. Gelmeyip fizik sınavında da babanın başını tutardın!”

“Lan kapat amına koduğumun telefonunu, telefondan galatasarayın maçı var, onu izleyeceğim ben!” Annesinin üçüncü terliği kafasına fırlattığın Mert’in “Ana kafam gitti ana!” diye bağırmasından anlamıştım, bu piç de yalan olmuştu. Neyse ki Fatoş yenge intikamımı almıştı da içim bir nebze soğumuştu.

"Kapat lan gereksiz!" dediğimde kapatmadan ekledim, "Anana da selamımı ilet, Adını Feriha Koydum’un sezonunu da izletsin sana! Anca aklın başına gelir!"

Bu ibnelerin ikisi de beni deli etmişti ve iki aydır içimde tuttuğum tüm küfürleri bir anda içimden atmıştım. Tuana’nın kendince küfrü bırakma metotlarına beni de eklemesi sövme işini azaltmama neden olmuştu ama bir yere kadardı, tıkanmıştım.

Sigaram bitince mecbur içeriye geçmek zorunda kaldım, Tuana'nın üstünde kısa kollu vardı, altında da tayt. Zayıfladığından beri ilk defa bu kadar dar giyiniyordu, buna şaşırsam da bir şey dememiştim ama canım da epey sıkılmıştı. Hayır, yani onu giyince başın göğe mi erecekti, neden hatlarını belli eden kıyafet giyerek beni deli ediyorsun?

Kızlar ve Toprak salonun ortasındaki sehpayı kenara çekmiş daire oluşturdukları yerde sınav notlarını kurcalıyorlardı. Toprak onlara anlatıyorlar, onlar da notlarının kenarına eksik olan bilgileri yazıyordu. Nihan'a baktığımda Toprak'ın ağzından çıkan her kelimeyi not ettiğini gördüm ya çok zekiydi ya da aptaldı. Her şeyi nasıl öğreneceksin, önemliyi öğren kalanını siktir et yani.

Nihan, Mert ile sebebini bilmediğim bir sebepten ötürü tartışmışlardı ve onun yüzünden o ibne bize gelmemişti. Ben de bu iki ibne yüzünden kızların içinde kalmıştım! Tuana'ya amenna idim da birisi ürkünç derecede bir görünüşe sahip diğeri de beyin yaşı üçü geçmemiş bir çocuktan ibaret olduğu için katlanamıyordum. Tamam aslında hiçbirisi yeterli sebep değildi, sorun Tuana ile yalnız kalamamamızdı.

Yarım saat yanlarında durup ben de anladığımı zihnime yerleştirmeye çalışsam da her şeyi bildiğimi düşünerek sıkılmaya başlamıştım. Viyana sigara molası verip balkona çıktı. Toprak da mutfağa içecek bir şeyler hazırlamaya gidince Nihan'da koltuğa geçip Instagram’da takılmaya karar vermiş olacak ki kıkırdayarak video izlemeye başladı.

"Deniz senin canın mı sıkıldı?" Yok canım ne sıkılacak, bütün geceyi baş başa hayal etmiştim ama kader buna izin vermedi, hoşlanmadığım iki kız evimizde ve birisi Mert’i üzmüş diğeri de ikizimi üzmek üzere! Canımı neye sıkabilirim?

"Yok, ne alaka?"

"Her on dakikaya bir sigara molası verdiğinden olmasın?" Nihan'ın bizi dinlemesine mi yoksa konuşmanın ortasına dalmasına mı gıcık oldum bir sorguladım, sanırım buradaki varlığına gıcık olmuştum. Bir insan bu kadar itici olamazdı, Mert bunun 'Kaçan kovalanır' taktiği ile ağına düştüğüne emindim, yoksa hayatta böyle bir kızdan hoşlanmazdı. Gerçi ikisi de gereksizdi, lafımı geri alıyorum, tam da tencere kapak cuk diye oturmuş!

“İçtiğim sigara dalını mı sayıyordun, yok yani babam bile bir müddet sonra saymayı bıraktı da.” Bugün heheylerim tepemde toplanmıştı ve bunu inkar edecek değildim. Tuana’ya açılamadığım için kendime kızmakla beraber nefes alan herkese sallıyordum, bende ki bu ergenliğin sınırı var mıydı?

“Aman sana cevap verecek kadar küçüldüğüme inanamıyorum, lütfen biraz susalım!” Onu taklit ederek “Lotfon sosolom!” dediğimde Tuana kahkaha atınca ona doğru döndüm, gülüşünden öpmek istiyordum ama bu rezil olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Az önce o ağzımı yaya yaya Nihan'a ökendiğimi görmüştü! Çok güzel, artık benden hoşlanacağı varsa da bundan sonra olmazdı, bu kadar itici, bu kadar salak birisi olamazdım.

Toprak’ı bugün çok kınamıştım, Allah kahretsin!

"Tuana bir gelsene!" Diyerek ayağa kalktım, tüylerinin diken diken olduğunu fark edince ona kazak vereceğimi hatırlamıştım. Bunu nasıl unuturdum, bu zamana kadar kıçı donmuş olmalıydı. Ceketi vardı bir ara neden çıkarıp giymediğini de anlamamıştım.

"Tabii!" Diyerek ayaklanınca elinden tuttum ve kendi odama doğru çekiştirmeye başladım. Eli elimin içinde terliyordu, kalbim de terledi.

Kalbimin titremesine engel olamıyordum, nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum ama bu zordu. Onu odama bıraktıktan sonra Toprak'ın odasına gidip elbise dolabını açtım. Benim odama sığmadığı için bu odaya koymuştuk, benim odam bu odanın yarısı kadardı ve bana ancak yetiyordu.

Dolaptan dün gece giyip yattığım siyah kazağı diğer kazakların arasından çıkardım. Toprak çok fazla titiz olduğu için bunu temiz sanıp diğer kazaklarımın yanına katlayarak koymuş, kazağın tek günlük giyildiğini bilse tüm dolabı baştan yıkar, ütülerdi. Annemin titizlik hastalığı yetmezmiş gibi kız doğması gereken yerde erkek doğan ikizime ufak çaplı sövdükten sonra odadan çıktım.

“Kendi dolabınla ilgilensene benimkine de burnunu sokuyorsun lan velet!”

Odama gittiğimde Tuana'nın okuma kitaplarımı incelediğini gördüm, ben içeri girer girmez bana bakmış ve yatağıma gidip oturmuştu. Etrafa baktığımda birkaç kirli kıyafetimin yerde olduğunu görüp utançtan yerin içine girince elimi saçlarıma atıp utancımın geçmesini sağladım.

"Sana kazak getirdim, evde ceket de giymiyorsun, üşüyüp hasta olmanı istemem." Gülümseyişiyle benim dudaklarım da kıvrıldı

"Beni de düşünürmüş Deniz'im!" Sahiplik eki koymuştu, ne de güzel yakışmıştı adım onun diline.

Önünde referans yaparak "Bunu lütfen kabul edin majesteleri, size layık değiller ama bu köle sizin için dünyanın öbür ucundan getirttirdi!" dediğimde oyunuma katılarak "Önümde diz çök ve gözlerini kapat köle!" dedi.

Önünde diz çöküp gözlerimi kapattım, içim fesattı yemin ederim; beni öpmeyeceğini bilsem de hayali bile kanımı kaynatıyordu. Bir kere öpmüştü, bir kere daha neden öpmesindi.

Bir hışırtıdan sonra "Açabilirsin gözlerini!" deyince açtım ve ona baktım, saçlarının önüne gelen kısmını tepesinde topuz yapmıştı, kumral saçları kazağıma değiyordu. İçim titrerken ona benden daha çok yakıştığını fark ettim ve bunu ona da söyledim.

Gülümseyerek "Bir köleye rağmen dilin çok tatlı!" dedi. Kalbim ağzımda atarken "Gerçekleri söylüyorum!" demekle yetindim. Bir gerçek daha var sevdiğim, seni seviyorum...

Kalbimdeki tüm kin, öfke, sinir falan ne varsa uçup gitti. Saatlerdir bu anı bekliyormuşum, sırf bu yüzden herkesten nefret ediyormuşum. Artık daha sakin ve terbiyeli birisiydim, sanırım Tuana beni iyileştiriyor derken haklıydım. Kin bürüyen kalbimi neşeyle donatıyordu.

Tuana ayağa kalktı, hunharca kötü Hades kahkahası atıp "Muhafızlar bu köleyi derhal ülkemden götürün, yoksa çok yakışıklı olmak suçundan kendisi idam edilecek!" işte buna ben de gülümsedim, bu içten bir gülümsemeydi, bu tebessümü hak eden kişiye baktım. Kumral saçları elektriklenmişti, gözlerinin altı kızarıktı, saatler önce ağlamış olmalıydı. Her türlü güzel gözüküyordu.

O kadar güzeldi ki, "Majesteleri ne buyurursa odur, öleceksem de bir şey itiraf etmek istiyorum!" Tuana sandalyeye oturup bir tur döndü, ne kadar da aynıyız.

"Söyle bakalım köle, daha ne cıvıldayacaksın!" dedi.

Yatağıma oturduktan sonra "Ben acı çekmiş bir kölenizim, size aşkımı itiraf ettikten sonra ister kellemi alın ister kalbimi!" dedim, avcumu sıkıp şişeymiş gibi dudaklarıma götürüp içiyor gibi yapıp "Yok eğer kalbimi almayacaksanız yaşamamın bir anlamı yok!" diyerek kendimi yatağa attım ve gözlerimi yumup kafamı hızla sağa sola döndürüp "The end!" dedim bir gözümü açıp dilimi dışarı çıkardıktan sonra "Hğööög! diye ekledim.

Tuana kahkahayı basıp "Acaba tiyatro kulübüne mi gitseydik bu sene ki oyunu öğrenciler yazacakmış, kazana da bin lira ödül vereceklermiş!" dedi. Kafamı yastıktan kaldırdıktan sonra çenemi sıvazladım, "Hımm, aslında çok iyi fikir. Yeni bir kameraya ihtiyacım var ama bir video çekip atsam onun kaç katını kazanırım bir bilsen!" Tuana anında cevap verdi:

"Harika o zaman, tiyatroyu ben yazarım, sonra oynarız. Sen bunu kendi sitende paylaşırsın iki yerden de para gelmiş olur!" Akıl yürüttüğü şey çok cazip geliyordu.

"Sınav var Tazo, boş işlerle uğraşmayalım!" dedim. Alınarak ayaklandı "Bunun boş olduğunu düşünmüyorum, her şey sınavdan ibaret değil! Bizim de bir hayatımız var, şu an sınava çalışıyorsam elimden başka bir şeyin gelmeyeceğini bildiğimden. Ama senin elinden geliyor, benim de elimden gelecek bir şey ortaya atıyorum ama bunu reddediyorsun. Yarın bir ünlü seni keşfeder ve yanına alır, iki klip çektikten sonra hop yukarıdasın! Bizi de tanımazsın!" bu sözlerine karşılık ağzım açık kalmıştı. Hiçbir hayalimde onu unutmaya yer yoktu, bunu nasıl düşünebilirdi.

"Saçmaladığının farkında mısın, bunları sırf eğlence olsun diye çekiyorum. Artı harçlığımı çıkarmak için de siteye yüklüyorum, ünlü olmak istediğim falan yok. Sen hiç düşündün mü neden diğer herkes gibi beni takip eden kişilerle buluşmuyorum, neden şehirleri gezip insanlarla toplanmıyorum diye? Çünkü ne benim onlardan ne de onların benden beklentisi olmasın diye anlıyor musun güzelim, hiç de hayal ettiklerini hayal etmiyorum. Hayallerimin değil düşüncelerimin yakınından bile geçmez senin söylediklerin!" Zaten öyle ahım şahım bir sesim de yoktu, Tuana aşırı abartıyordu.

"İyi!"

"İyiyse iyi!" diyerek açtığı kapıdan çıktım, diğerlerinin bizsiz sınava çalıştıklarını görünce onları rahatsız etmemeye özen göstermeden balkona çıktım, çok bir yerimde değillerdi açıkçası.

Tuana sayesinde düzelen sinir sistemim yine aynı kişi tarafından altüst edilmişti.

Gürültülü bir şekilde balkon kapısını çektiğimde ne yaptığımı sordum kendi kendime, sinirlenmem gereken bir mevzunun olmadığına karar verdikten sonra sigaramı yakıp içime çekmeye başladım. Neden bu kadar gergin olduğumu anlamıyordum, annem ayrı telden babam ayrı telden bu şarkı işinin bir bok olmadığını zaman kaybı olduğunu söylüyorlardı. Sırf Burak ve Mert zorladığı için videoları ilk başta yüklesem de artık bir amacım vardı. Kendi sigaramı kendi paramla ve kendi emeğimle almak. Tuana da böyle yaparsa ben kimin bağında kendimi cennette hissedecektim?

Bir saat sonra Tuana ile eski halimize bürünmüş yine çalışma ortamına girmiş vaziyetteydim. Tuana’ya sinirim benim beş bilemediniz hiç olurdu, o beş dakikada da sigara içer kendime gelirdim.

Toprak bu zamana kadar gördüğümüz konulardan sadece yapabileceğimiz kısmın konularını anlattı, halbuki çoğunu biliyorduk. Viyana hepimizden daha zekiydi, bunu fark etmem uzun sürmemişti. Ucube dedikleri kızın IQ testinde bizim Toprak'ı geride bırakacağından emindim. Toprak'ın IQ 125 idi, ben deli çıkarım diye korktuğumdan girmemiştim ama Nihan'ın dediğine göre Viyana'nın ki 130 muş, açık ara olmasa da Toprak'tan daha zeki olduğunun farkındaydım.

Viyana'yı sürekli göz hapsinde tutmam onu da beni olduğu kadar rahatsız etse de henüz bir şey söylememişti. Mavi mi yeşil mi olduğunu bilmediğim bir göz rengi vardı, dikkatli bakmıyordum. Kısa dalgalı siyah saçları vardı, zayıftı. Tuana'dan birkaç santim kısaydı. Nihan zaten onlardan uzundu, tam bir polis olacak kızdı.

Tuana'nın derse odaklanamadığını fark ettim. Sürekli Mert gibi tırnaklarını kemiriyordu, gözlerimiz arada birbirine değiyordu. Viyana'yı dikizlediğimin farkındaydı ve nedenini anlamaya çalışıyordu.

"Ben kendime mola veriyorum, o konuya ait bir test ikindinliği çözmüştüm." Diyerek ayaklandım, yanımda Tuana vardı gözlerimiz kesişse de bir şey demedi. Daha fazla bu kadar ciddi bir ortamda bildiğim dersin sorularıyla kendimi yoramazdım. Ağabeyimin sayısal dersleri mükemmeldi, matematiği de haliyle iyiydi. Bu bizim de işimize yaramıştı, ağabeyim sınav zamanı gördükleri her şeyi bir başkasına anlatarak çalışan birisi olduğu için hep bize anlatırdı, bu sayede de sayısal derslerimiz gayet iyiydi.

Kardeşimle fen lisesini tutacak puan elde etmiş olsak da ben orayı değil burayı tercih etmiştim, o da zaten okuldan atılmıştı. Tuana da Savrun Anadolu'yu kazansa da ağabeyi göndermemiş gözünün önünden ayırmak istememişti. Gitseydi ben de oraya giderdim, puanım yetiyordu ama Tuana’da burada hep beraber kalmak istemişti.

Ayaklanmıştım, arkamı döndüğüm sırada sarı çiyan hemen lafa atladı: "Sigara içeceksin değil mi?"

Nihan'a doğru dönüp kaşlarımı çatarak 'ne var' bakışı attım, "Hayır yani daha öncekini içeli yirmi dakika olmadı da!" derin bir iç çektim, başkalarına açıklama yapmaktan nefret ederdim.

"Sen önündeki testle ilgilen kızım, bildiğim şeyleri dinlemekten hoşlanmıyorum!" Açıklama yapmazsam da herkesin dikkatini dağıtıp sürekli konuşacağını biliyordum.

"Yok yani bilmeyen sensin, bana niye laf atıyorsun onu da anlamadım!" Tuana'nın hayrete düşmüş yüzünü inceledim ama Nihan hiç üzerine alınmışa benzemiyordu. Bu kadar da utanmaz olunmaz yani, gerçi bu çocukken de böyleydi. Biz Nihan’ı kovardık ama o arsız gibi gelirdi, Tuana’yı kolundan çektiği gibi kendi arkadaşlarının yanına götürürdü, o gün bugündür ben ayar oluyordum bu çiyana.

"Deniz!" Tuana'nın uyaran sesini Toprak'ın önerisi takip etti. "Deniz Efe sen sigaranı iç gel abicim," Toprak'a gözlerimi devirerek çenemle Nihan'ı gösterdim, o da kaş göz işareti yaparak 'çocuk musun' bakışını attı. "Çekemeyeceğim!" arkamı dönüp balkona çıktım. Kapı hemen bir metre ötemdeydi zaten, kapıyı arkamdan çekip içeri dumanın gitmesini engelledim, böyle de düşünceli bir insanım işte! Lakin onlar beni kötü bilsin, umurumda bile değil!

Sigaramın ucunu ateşledim, balkonun demirlerine sırtımı dayadım. İçerden Tuana'nın seslerini işitiyordum, sanki evliymişiz de aynı evde bir hayat sürüyormuşuz gibi gelmişti. Nefesimi düzene sokup sigaramın dumanını içime çektim, kafamı yukarı kaldırarak dumanı yavaşça bıraktım. Dumanlar etrafa dağılırken kurduğum hayallerimi de beraberinde götürdü.

"Hasretinden yandı gönlüm,
Yandı yandı, söndü gönlüm
Epey yükseklerden uçtum,
Yüzeyinde şimdi gönlüm
Aramızda karlı dağlar,
Hasretin bağrımı dağlar
Başa geldi olmaz işler
Yokluğunda yangı gönlüm..."

Bir elimde sigara vardı, diğer elimi de kalbime koymuştum. Dilim gönlümden geçenleri söylerken şarkının tamamını söylemiştim içli içli. Bu şarkı beni anlatıyordu, hasrettim yanımda ki güzele, en yakınımda olan bir kıza nasıl hasrettim, nasıl yanmıştı yüreğim hiç bilmiyordum. Bu hisleri kontrol edemiyordum, sanki kendi hikayemde yan karakter bendim de başrol oydu, bütün planlarım, bütün hayallerim o olmuştu.

Yamacımdan alkış tufanı koptuğunda o tarafa doğru döndüm, hepsi kapının önüne dizilmiş hayranlıkla beni dinliyorlardı. Viyana yoktu aralarında, Toprak bile ilk defa dinliyormuş gibi bakıyordu bana. Gözleri parlıyordu, Tuana hayranlıkla bana bakıyordu, gözlerimiz kesişince kalbim sızladı.

Tuana’nın sesimi sevmesini seviyordum, beni sevme olasılığının arttığı her şeyi seviyordum. Az önceki uyarı dolu bakışlarının geçtiğine sevindim, şayet ne onun kalbini ne de Nihan'ın kalbini kırmaktı amacım.

Toprak aralarından çıkıp sırıtarak yanıma gelip elini omzuma yerleştirdi, "Diline sağlık ikizim," gülümsedim "Söyleten sağ olsun!" derken Tuana'ya bakmıştım. O da bana bakıyordu. Göz kırptı, o an bayılacağımı sandım. Kalbimi almışlar avuçlarına son güçleriyle sıkıyorlarmış gibi bir hisle doldum, binlerce hançer saplanmış gibi bir histen sonra yerini midemdeki ağrıya bıraktı. Bedenimin her tarafını esir alan bir titremeden sonra tuttuğum nefesimi dışarı bıraktım.

Bir göz kırpmanın üzerimdeki etkisi bu olmamalıydı. Bir kızın kalbimi bu derece de zorlaması bu kadar kolay olmamalıydı. Tuana ise bu kız her şeyi yapabilirdi, beni bir sözcüğü ile yaşatıp diğer sözcüğü ile öldürebilirdi. Tüm iplerimi ona vermiştim.

"Hadi artık gelin, daha markete gidip sigara alacağım!" Viyana'nın sesiyle ona döndük, bu kız tuhaftı Toprak'ın onun neresinden hoşlandığını bilmesem de aşk oto da konardı boka da! Lakin kesinlikle Viyana kötü birisi olduğundan değildi, Toprak ak o karaydı, Toprak masum o ise psikopatın tekiydi.

Kardeşimi bir kızdan mı koruyacaktım, kalsın! Kendi halleder. Ben önce kendi aşk hayatıma bakmalıydım, çocuk gibi davranıyordum.

"Geliyoruz," diyerek içeri girdiler, ben de takip ettim. Ders çalışmaktan çok sıkılmıştım, Tuana'nın da sıkıldığını anlamak zor değildi. Kesinlikle bütün dersi Nihan için anlatıyorlardı. Sürekli bir şeyi anlamakta zorlanıyor anlatılan şeyi on binlerce kez tekrar anlatılmasına yol açıyordu. Belki de bu sayede YKS'de bu konuyla alakalı bütün soruları fulleyecektim.

Tuana defterindeki notları incelerken onu seyrediyordum. Üşüdüğü için ona kazağımı vermiştim, hava serin olmasına rağmen pek sıkı giyinmemişti. Yani Osmaniye sağ olsun hava soğukken bile tişört ya da şort giydirirdi ama Tuana grip olursa ya da daha da beteri çok üzülürdüm. Ona kıyamıyordum. Onun saçının teline zarar gelse ciğerim parçalanırdı.

Gördüğümüz tüm konuları çalıştıktan sonra koltuklara geçmiş oturuyorduk, Viyana balkonda sigara içiyordu; bana da teklif etse de bunu reddetmiştim. Nihan ile Tuana telefonda birbirine bir şey gösterip gülüşüyorlardı. Toprak ise Viyana'nın yanına gitmişti.

Herkes birbirinden hoşlanıyordu, Toprak daha önce kimseden hoşlanmamıştı, küçükken Hilal abla dışında tabi. Kızlarla konuşan bir tip değildi zaten, aslına bakarsanız ben de değildim. Ağabeyim de değildi. Ortaokula başlayana kadar tam bir beyefendi olmamıza rağmen okuldaki arkadaş ortamı bayağı bir bozmuştu bizi.

Toprak'ın her zaman sınırları olduğu için bu sınırı koruyordu, Viyana onun sınırlarını geçen tek kızdı. Akrabası olmayıp (yengesi) da rehberinde olan tek kız Tuana'ydı, onunla da kardeş gibi büyümüştü, ikinci kız ise Viyana olmuştu; bunun da kardeş(!) kategorisine gireceğini hiç sanmıyordum. Nedense ikisine çok takmıştım, neydi bunun nedeni? İçimde kötü bir his uyandırıyordu, içimde ona dair kötü bir izlenim vardı ama çıkartamıyordum.

İç sesim 'Tuana'yı kendini bildin bileli seviyorsun, ikizin ise birkaç aydır! Eğer onlar sevgili olur da sen olamazsan kendi ağzına sıçarsın!' kafamı sağa sola salladım, "Hayır. Ben bencil bir herif değilim, ikizimin üzülmesini istemiyorum sadece. Evet, kesinlikle nedenim bu. Başka hiçbir şey umurumda değil!" lanet olsun, o şekilde de kıskanmıyorumdur.

İçimden gelen ses doğru söylüyordu, ilk önce benim sevdiğim kızla evlenmem gerekiyordu. İlk sıra benimdi!

İlk önce ben doğmuştum!

"Tamam, abartmayalım. Allah'tan aynı kızı sevmiyoruz. Buna şükür!" Kendi kendime konuşmamı sonlandırdım. Neyse ki kimse kendimle olan savaşıma şahit olmamıştı.

Tuana benim sınırlarımı geçen tek kızdı.

Nihan Tuana'yı yalnız bırakıp balkona çıkınca gözlerimiz kesişti, Nihan bana dil çıkarsa da onun gibi bir çocuğa karşılık vermedim. Yıldızlarımız pek barışık olmasa da gelecekte ki yengemiz olma ihtimali hâlâ olduğundan uğraşmamaya karar verdim, tabii bir de Tuana'nın arkadaşıydı ama daha çok yenge kategorisinden faydalanıyordu. Şayet Ahsen'den bin kere daha iyi olduğunu düşünüyordum, en azından Mert'i bizden uzaklaştırmıyordu; kendisini direkt uzaklaştırıyordu.

"Çok sıkıldım!"

"Ben de çok sıkıldım, keşke Burak ve Ahsen de burada olsaydı! Burak iki şebeklik yapmıştı şimdiye kadar bizde asla sıkılmazdık!" Tuana'nın dediğine ne kadar katılıyor olsam da üstüme alınmıştım, ne yani biz eğlenceli değil miydik? Tamam, ben Burak olmadan harbi sıkıcı bir insandım, şebek maymunu da değildim.

Ayağa kalktım, "Annemgil gelir birazdan, çok geciktin sen de!" yanına gidip kolundan tutarak ayağa kaldırdım. "Seni evine götüreyim!" Ayağa kalkıp koluma girdi, "Eve gidene kadar sırt çantamı taşıyacaksın ve bana şarkı söyleyeceksin öyle değil mi?" kahkahama engel olamadım, "Ya tabi küçük hanım, YouTube'da canlı açarım bağlanmazsın, kendine ayrı bir konser mi istiyorsun bir de?" homurdanarak "Canlı açıyorsun ama bir sürü yorum geliyor, onları okumaktan sana odaklanamıyorum. Bu yüzden hoşlanmıyorum!" dedi kalbimin bir tanesi. Canını sevdiğim ya!

Balkona doğru seslendim, "Toprak ben Tuana'yı evine bırakacağım, siz de gecikmeyin. Babamgil gelirse yanlış anlaşılma olmasın!" Nihan Toprak'tan önce koşarak yanımıza geldi. "Ya Deniz Efe, ben annemgile Tuana'da kalacağım dedim, beni de bekleyin!" Aslında aklımda Tuana'yı eve bırakmadan önce ona aşkımı itiraf etmek vardı ama alçak sarı çiyan Nihan buna engel olmuştu. Tuana'yla birlikte evden çıktığımız andan itibaren Mert'i çekiştirip durmuştu. Bir müddet sonra dolup taşacaktım, harbi kızlar böyle miydi? Riv riv riv….

"Gerçekten ondan bir hayır gelmez, yok yani! Neymiş, hiçbir erkekle muhatap olmayacakmışım, etek giymeyecekmişim, saçlarımı açmayacak asla makyaj yapmayacakmışım. Bu ne kölesi gibi davranıyor, daha sevgili bile değiliz yani! Hoşlanıyor olabilirim ama babamın bile bana karışmadığı konularda onun karışması çok anlamsız değil mi Tuana?"

Tuana'nın ona cevap vermesini beklemeden ben konuşmaya başladım, kardeşim dediğim adamın da bu kadar yerin dibine girdirilmesine müsaade edemezdim. Erkeklik gururum vardı, benimle ilgili değildi ama Mert'le düşüncelerimiz aynıyken buna sesimi çıkarmazsam yarın bir gün ben de aynı sebepten ötürü çekiştirilirdim!

"Bazı yerlerde haklısın Nihan, lakin şunu da düşünmen gerekli. Çoğu kadın cinayetinde makyajlı, kısa etekli kızların zarar gördüğünü biliyorsunuz! Be-" Tuana sözümü kesecek olsa da Nihan ondan önce davranarak "Ne yani, onları mı savunuyorsun!" diye cırladı. Yok yani, bu kız neden bu kadar ciyaklıyor, şerefsizleri kayıracak kadar alçaldığımı düşünmesine inanamıyordum.

"Sözümün bitmesini bekle, sözümü de kesmeden dinle! Erkekler affedersiniz ama uçkuruna düşkün yaratıklar, hayvanlardan daha beterler. Hatta hayvanlar onların yanında daha insansı gelir, o kısmı tartışılmaz ama sorun şu ki tesettürlü kadınlara karşı daha az arzu gösteriyorlar. Şöyle düşünün, şuradan iki karışlık şortuyla bir kız geçse, bacaklar meydanda! Yanından da tesettürlü, hiçbir yeri belli olmayan bir kız geçse siz hangisine bakarsınız?" Tuana ile Nihan'ın gözlerine baktım, ardından devam ettim.

"Kıyafet serbest diye yakında çıplak gezecekler, kesinlikle kınadığımdan demiyorum. Sadece diyorum ki, eğer sizi sevenler size karışıyorsa bir yerde tabii herkesin özgür iradesi uyup uymamak kendilerinin bilceği iş, lakin kötü düşündükleri için bunu söylemiyorlar. Sizi korumak için bunu söylüyorlar, üstünüze alınmayın ama Mert'e katılıyorum. Bunlar herkesin kendi düşünceleri. Kesinlikle her türlü kadın şiddetine karşıyım, her türlü şiddete karşıyım! Sadece birisi size bir şey diyorsa özgürüz, her ne istersek onu yaparız, bana karışmaya hakkı yok, diye her şeyi kestirip atmayın. Zamanı gelince pişman olacağınız şeyler de yapmayın."

Birkaç saniye soluklanıp devam ettim, "Mert'e gelecek olursam; kesinlikle bu zamana kadar bir kıza böyle karıştığını görmedim, kısa etekler giyilmesi eskiden onun hoşuna giderdi, eğer giyme diyorsa da seni korumak için, bazı it oğlu itlerin bakışlarından kurtarmak içindir yani. Mert bana kalırsa sana abayı yakmış, bir düşün de ona göre atıp tut. Sonra sen seversin, sen abayı yakarsın da ortada ne Mert kalır ne de sevgisi!"

İkisi de bir şey söylemedi, uzun konuşmaktan hoşlanmıyordum. Dediklerimin yarısını unutmuştum, inşallah yanlış bir şekilde bir şeyi değerlendirmemiştim. Tepki almak istemem lakin Mert'e kesinlikle katılıyordum, hele ki en büyük hayalim Tuana'yı odama hapsedip gün yüzüne çıkarmamak olunca yüzde yüz katılıyordum.

Tamam, tabii ki şaka yapıyorum, Psikopat değilim, seviyorsan özgür bırak demiş birisi, biz de eyvallah özgür bırakırız ama sevmeyi bırakmayız, peşinden gitmeyi de bırakmayız. Zarar vermeyi bırakırız, adını anmayı bırakırız, kalbini kırmayı bırakırız sevmeyi, özlemeyi, hayal etmeyi bırakmayız.

 

Loading...
0%