Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. BÖLÜM.

@hiyera212

Sizden oy ve yorum dilenmekten yoruldum 😔🥺 o yüzden bölümleri atıyorum. İçim kan ağlıyor ama yapacağım bir şey de yok.
İYİ OKUMALAR...

Dokunulmaz hisleri olan, ruhu toprak gözlü bir çocukla dolup taşmış, asi bir o kadar da deli dolu bir kızdım ben.

Bilmediğim oydu, onunla nasıl bir cümlenin içinde var olacağımı kestiremiyordum. Hangi anlamda, hangi sıfatla yanında olacaksam olacaktım; yeter ki ondan bir metre bile uzakta kalmayaydım.

Ben seni hep aynı şekilde, aynı hislerle seveceğim Deniz Efe Kaya!

Anlamlandıramıyorum bu bende ki seni; aşk yeterince güçlü bir kelime gibi gelmiyor... Daha derin, daha yoğun bir his benimki, aşk çok anlamsız kalıyor gibiydi ama aşktı işte, onun gülüşü aşktı, sesi, dokunuşu, adımı anışı, varlığı…

Yeterince acı çekip çekmediğimi bilmiyordum, yani en azından başka kızlarla gönül eğlendirmiyordu, sağına soluna bakıp kızlara oynaşmıyordu, her gün başka bir kıza mesaj atmıyordu, hatta her kızla konuşmuyordu... Ama ben neden bu kadar acı çekiyordum, her gece ağlamıyordum ama için neden kan ağlıyordu?

Deniz'in en sevdiğim özelliklerinden birisi kızlarla aşırı samimiyet kurmamasıydı, o dünyanın en uslu erkeği olmalıydı, sanki benim gibi birisine aşıktı ve ona sadıktı. Bu kalbimi incitse de şu anlık bununla yetinecektim.

"Bir insan nasıl bu kadar yakışıklı, zeki, yetenekli olabiliyor bazen anlam veremiyorum!" Dedim Nihan'a doğru. Nihan ile Deniz çok iyi anlaşamasalar da elbet bu son bulacaktı, neyse ki Nihan'ın aşkıma karşı bir saygısı vardı.

"Aman ne yakışıklı ama! Benim de sesim güzel olsa ben de ülkenin en güzel kızı olurdum!" Gözlerimi devirdim, ben sırf güzel bir sese sahip diye Deniz'e aşık değildim ama onlar sadece bundan ibaret sanıyor olmalılardı.

"Deniz sadece buna sahip bir insan değil ki o dünyanın en iyi kalpli en masum insanı." Bazıları ona olan saplantımı sorgulamasın, ben bile sorgulamıyorum; devreler yanar yani, şartelimi atmaya ne gerek var canım?

“Allah aşkına neresi masum, seninle birlikte olsa iki gün sonra terk edip başka kızlara bakar be!” Sanırım Deniz Efe konusunda en güvendiğim yerden vuruyordu Nihan beni, Deniz kızlarla vıcık vıcık konuşan gevşek erkeklerden değildi; o delikanlıydı, adamdı, harbi adamlardan. Nihan kendisi aldatıldığı için tüm erkekler şerefsiz sanıyor olabilirdi ama Deniz farklıydı.

"Saçmalama Niho ya, sen ondan haz etmediğin için öyle söylüyorsun!” Kıza gidip de yaralandığın yerden benim de yaralanmamı isteme, diyemezdim elbet.

“Deniz'i benim gözümle hiç görmediğin için bunları söylüyorsun, o öyle birisi değil. O benim her şeyim, o benim dünyamın en büyük parçası!" Hatta dünyam. Kimse fikrimi değiştiremeyeceği için bana göre hava hoştu, Deniz gelse 'Ben böyle yalancıyım, böyle kötüyüm, böyle yavşak bir insanım!' dese yine inanmazdım, gözümle görmediğim bir şeye asla ama asla inanmazdım, görsem de inanmazdım zaten!

Allah göstermesin.

Deniz Efe benim bu hayatta ağabeyim ve babamdan sonra güvendiğim ilk ve tek erkekti.

O benim güven çemberim.

"Her şeyim deme, bir gün onu tamamen kaybedersin hiçbir şeysiz kalırsın!" Neden kalbimi kırmak hoşuna gidiyor, azına boklu kürekle vursam yeridir he!

"Aman sen de Mert'e olan sinirini bizden çıkarma!" Dayanamıyordum artık, yarasını deşmeyeyim diyorum ama illaki Furkan olayını açtıracak bana, o olacak.

"Siz derken, olmayan sizden neyin hıncını çıkarayım acaba?" Benim kafam atmaya başlıyordu ama susmuyordu bu keleş ağızlı.

"Niho bak ağzına ıslak terlikle vuracağım şimdi he!"

"Tamam tamam, sustum!" Diyerek eliyle dudaklarına fermuar çekip pencerenin oraya fırlattı, oradan alıyormuşum gibi yapıp cebime koydum.

"Ben sana verene kadar konuşma!" diye de uyardım. Birkaç dakika geçince hemen sinirim geçti, birbirimize baktık. Gülmemek için ikimizde kendimizi zor tutuyorduk. Bu anasınıfında öğrendiğimiz bir şeydi ve biz hâlâ bu taktiği kullanıyorduk.

Deniz bizi eve bırakalı iki saat kadar olmuştu. Saat üç olmuş lakin hiç uykumuz olmadığından hâlâ uyanıktık. Yarın her ne kadar sınav olsa da uyuyamıyorduk işte, sınav zamanından önce gelen depresyon...! Neyse ki sınav üçüncü dersti; o zamana kadar bin kez uykumuzu alırdık. Hatta okula ilk iki saat hiç gitmezdim ve evde uyurdum. Son sınıfların devamsızlığı uzamıştı, hatta ikinci dönem ikinci yazılı sınavlardan hemen sonra eve göndereceklerdi ve evde ders çalışmaya devam edecektik. Bu benim için kötü olmuştu, hele Deniz'i daha az göreceğim için berbat bir durumdu ama en azından daha iyi sınava çalışabilirdim diye düşünüyordum.

Nihan'a pijamalarımdan birini vermiştim, ben de üzerimi değiştirerek başka bir pijamamı giymiştim. Nihan'la ablamın yatağında uzanmış birbirimize oje sürüyorduk. İkimizin yatağı da tek kişilikti ama ablamın ki daha genişti, benimki onunkinden dar ama uzunlamasına büyüktü. Şuraya bu hayat berbat emojisini ekleyelim!

Ayak parmaklarıma kan kırmızısı renkte oje sürmüştüm, Nihan da fıstık yeşili. El parmaklarımıza ise Instagram’da gördüğümüz şekilli ojelerden denesek de beceremeyince asetonla temizlemiştik. Yarın sıraya kalmayacağımız için oje sürmekte bir sıkıntı görmemiştik bu yüzdden tekrar oje sürmeye başladık. Ben kırık beyaz hocaların işi belli olmaz diye- Nihan'da açık pembe renk bir oje sürmüştü. Aslında sınırlı sayıda (4) oje olduğu için pek bir seçeneğimiz de yoktu. Çok oje süren birisi değildim, bunlar da Hilal'in kullanmadıkları ya da dibinde kalan ojelerdi.

Benim böyle süslenmek için makyaj malzemelerine verecek param da yoktu, Hilal’den çalabildiğim kadarıyla olan tek tük malzemem vardı. Hayat ikimiz için aynı planları kurmamış beni sefalet bir durumda bırakmıştı, Hilal ise bu hayatı zengin bir şekilde yaşıyordu. Hani bir ses vardı ya amcanın birisine oğlu askerden mektup yollamıştı küfürlü olarak, babasından para istiyordu o da küfürlü bir şekilde konuşuyordu: “Sana para göndermek içi ekin ektik, ot bitti soğan ektik s*k bitti. Elimize geçen iki yüz bin liranın ellisine anan dedi dara kalak ablan dedi y**** alak.”

Neyse işte terbiyem yetmedi, o hesap babam ikisini okutmak için tarlanın birisini satmıştı, ikisine her ay düzenli olarak para veriyor bana da kuru ekmek düşüyordu. Hayatım lüks sayılacak iki ürünüm vardı: ilki ağabeyimden kalan on yıllık bilgisayarımla geçen yıl yine ağabeyimden kalan doğum günümde verdiği ayfon dokuzdu ki o da kendisine yenisini aldığı için boşta durmasın diye eskisini bana vermişti. Böyle kadersiz bir velettim, Deniz mi bana bakacaktı?

‘Her konuya nasıl da sevdiceğimi şak diye getiriyorum, aşk böyle bir şeydi işte.’

"Deniz Efe sence de haklı değil mi?" Nihan'ın parmağına sürdüğüm ojeyi son anda kurtararak dışına kaçmasını engelledim, bakışlarımı ona çevirerek "Haklı ama sana göre hangi konuda?" içimden devam ettim. 'Bana bütün konularda haklı gibi geldi de!'

"Ne bileyim işte bazı yerlerde katılmasam da gururdan o da yoksa haksız diyemem ama her neyse! Mert konusuna gelecek olursak, sence gerçekten de beni seviyor olabilir mi? Mert'ten bahsediyoruz yani, bütün kızlara yavşayan, gevşek bir çocuktan!" Öyle demesen de olurdu, Mert sadece kendisini sevebilecek birisini arıyor olabilirdi! Bütün sekmeleri kullanıyor olması onu kötü bir insan mı yapardı?

‘Evet, onu kötü bir sevgili yapardı.’

"Nihan ilk olarak Mert'i nasıl görüyorsun bilmiyorum ama bana kalırsa fazla ön yargılısın! Mert'le aynı hatta daha beter olan Burak'a bile Ahsen şans verdi. Mert eskisi gibi artık sen hariç kimseye yavşamıyor fark ettiysen. Artık sana değer veriyor, seninle sevgili olmak istiyor; asılmak değil niyeti!" Sözlerimde ki haklılık sesime de yansımıştı, kararlı ve net bir şekilde Nihan’ı seviyordu!

"Haklı olsan da Mert’in yaptığı şeyleri değiştirmiyor! Ne belli benimleyken de başka kızlarla konuşmayacağı, ne belli beni aldatmayacağı?" Aldatıldığı için böyle konuşup Mert’e güvenmediğine emindim, Mert’te zaten güvenilecek bir tip değildi ona da bir şey demiyordum ama bu çocuk bekar mı kalsın, sevdiği ile konuşamasın mı?

Aldatılan tüm kızlar o zaman ömrü boyunca bekar kalsın, kimse evlenmesin, herkes ön yargıyla hareket edip evlenmeseydi biz doğar mıydık?

Sabır dilenircesine iç çektim "Nihan o zaman kimseyle çıkma, istemeye geldikleri gün de kocacığınla tanışır evlenene kadar da kaynaşırsınız!" insanlara, bu en yakın kız arkadaşlarımdan biri de olsa, katlanma sürem ortalama beş saniye falan olmalıydı, aksi takdirde şu an gözlerimi kızgın bir boğa gibi Nihan'a dikmiş onu dövecek gibi hissetmezdim! Aşırı haklıydı ama bazen korkmamak gerekti.

"İyi fikir gibi gözüküyor!" Tek kaşını çatmış haline gözlerimi devirdim; neden şu hareketi bir ben yapamıyorum!

"Öyle yap o halde!" Tırnaklarını üfleyerek kurutmaya çalıştı, ardından bana bir bakış atıp "Babama kalırsam memur olana kadar bana koca yasak. Mert'e şans vereceğim ben ya, yoksa beni hangi manyak ne yapsın?" kahkaha atıp "Kız evi naz evi ama fazla naz da aşık usandırır! Doğru karardasın!" dedim.

"Yani Mert hariç kimse beni hak etmiyor mu? Ben beyinsiz miyim?"

"Aptal bir sarışınsın bebeğim!"

"Yani?"

"Yakışıyorsunuz ve tencere-kapak gibisiniz!" Tatmin olmuş bir şekilde telefonu ile uğraşmaya başladı.

Ben kendi yatağıma geçtiğimde Nihan'la göz göze geldik. Şimdi kim ışığı söndürecekti?

"Hayatta kıymetlimi kaldırıp ışığı kapatamam!" Nihan'a sırıtarak baktım ve "Hayatım sence ben kalkar mıyım, manyak mısın?" Ellerini etrafında açıp "Eee ne yapacaksın?" sorusunu yanıtlamadan yerde ki içeri terliklerinin ikisini de alıp tekini fırlattım, terlik duvara çarptı, diğerini attığımda ışıklar kapandı. Oy oy, en sevdiğim.

Olmayan yakalarımı yukarı kaldırırken Nihan kahkaha atıyordu, "Harbi manyaksın he, ben de evde söndürsem de burada Sultan yengenin korkusundan bir yerlerim yemez!" sinsice gülüp, "Bu oda benim malım, kimse karışamaz!" diyerek yastığa bıraktım kafamı. Annem uyanık olsa ebeme kadar söverdi, attığım terliği de münasip bir tarafıma sokardı.

İkimiz de uyumuyor tavanla bakışıyorduk. Kendi yatağı olmadığı için yerini yadırgamış olsa gerek, bir müddet sağa sola döndü ama uyuyamadı. Ben de zaten o dakikalarda sevdiğim adamı düşündüğümden uyumamıştım. Bir müddet sonra "Kim ilk önce uyuyacak oyunu oynayalım mı?" sorusunu düşündükten sonra "O kim en son uyuyacak oyunu değil miydi?" diye sordum.

"Kızım o oyunu kazanacağım belli, bu sayede inada biner uyurum diyorum. Sen ne diyorsun?"

"Kaybeden tostları alır, diyorum!"

"Anlaştık fıstığım!"

Loading...
0%