Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. BÖLÜM

@hiyera212

 

Sevdagilin evine geldiğimde derin bir nefes aldım ve tek katlı evin üzerime geldiğini fark ettim, ikindi olmuştu neredeyse ve ben hâlâ açtım. Ağabeyimin bana lahmacun almasını bekliyordum tabi ki eğer karnım tok olursa az yerdim ve ağabeyimi zarara uğratamazdım.

Zili çaldığımda eski anılarım canlandı gözümde, ne çok zile basıp kaçardık, bu evinkini de az çalıp kaçmamıştık! Ne güzel günlerdi heyt be! Ben yavaş koştuğum ve Deniz ile Burak'ı hep yakalattığım için beni kollarımdan kaldırarak koşarlardı. Onları bilmem ama ben çok eğlenirdim. Bazen Burak yorulurdu ve Deniz'de böyle olunca beni sırtına alırdı. Keşke şimdi de Deniz beni sırtına alsaydı, onun güzel kaslı sırtında temas halinde olsaydım.

Kapıyı Sevda'nın erkek kardeşi Selim açtı. Siyah saçları kısacık kesilmişti, üzerinde de eskimiş bir tişört ve şort vardı. Dudaklarımı içeri kıvırıp gülümsedim. Buna ne kadar gülümsemek denmese de.

"Sevda abla yok mu?" Selim gözlerini devirip beni baştan aşağı süzdü. Üzerimi gelmeden önce tabi ki değiştirmemiştim, bu hiç aklıma gelmemişti. Zaten pijamalarıyla ekmek almaya giden bir insan ciddi meseleler konuşmak için neden üzerini değiştirsin ki? Eşofmanlarımı seviyordum. Mahalleli eşofman ile gezmeme hep laf atsa da umurumda değildi, onu giyme bunu giyme ne giyeyim?

"Sevda, Tuana seni çağırıyor!" diye içeri bağırdığında onu ittirip "Öküzlüğünün sırası mı, çekil önümden bakayım!" diyerek onu itip içeri girdim. Bacaksıza bak bir de bana adımla hitap ediyordu.

Annemler buraya misafirliğe beni zorla getirdiklerinde Sevda odasında saçlarımı örerdi, bu yüzden onun odasını gayet iyi biliyordum. Hemen odasına gittim ve kapıyı tam çalacakken kapı açıldı ve Sevda bana şaşkınca baktı.

Evde anladığım kadarıyla ikisinden başka kimse yoktu ve bu benim işime gelirdi. Sevda'nın şaşkın suratına sırıtarak baktım ve "Selam!" diyerek onu itip odasına girdim. Bu bende ki özgüven kaynağının nereden geldiğini sormayın, sadece mahallenin delisi ve kimsenin baş edemeyeceği biri olduğumu bilin yeterli!

"Tuana ne söyleyeceksen hemen söyler misin, işim gücüm var seninle uğraşamam!"

"Ben de seninle bütün zamanımı harcayacak değilim! Murat'la seni geçen hafta sarılırken gördüm bankta. Yani bu demek oluyor ki geçen haftaya kadar onunla beraberdin, ne oldu da ayrıldınız?" Aslında merak ettiğim nokta tam olarak da buydu, aldatmış mı yoksa başka sebep mi?

Bu sıralar aldatma mevzuları gündemimde olduğu için aşırı kinliydim insanlara, sadakatsiz birisini gördüğüm yerde boğup atmak istiyordum.

"Bir dakika sen nereden biliyorsun ayrıldığımızı?" Şaşırmış biraz da üzülmüş bir hali vardı.

"Doğru yani ayrıldığınız?"

"Sesini alçalt istersen biraz!"

"Murat, Nefes'i istemeye geliyormuş, bundan da haberin vardır herhalde!" pat diye sordum. Konuşmamız uzasın istemiyordum, zaten benden yaşça büyük olduğu için rahatça da konuşamıyordum.

"Duydum!"

"E öyleyse neden hiçbir şey yapmıyorsun, kaç yıldır sevgilisiniz, neden ayrıldınız?"

"Bizi gördüğün gün benden ayrılmak istediğini ve bu ilişkinin devam etmeyeceğini söyledi. Bende ona sarıldım ağladım ama fayda etmedi. Sonra Murat beni sözlü bir şekilde taciz edince mahallenin çocukları araya girdi. Ağabeyin de vardı, hatta kaşını yardı!" Oğuz, Oğuz!

"Bana sabah sizin hâlâ çıktığınız aklına gelmediğini söyledi ama!"

"Kavga ettiğini söylememek içindir."

"Burada bütün suçlu Murat, sırf senin şiddet görmeni engellemek için araya girdikleri için ağabeyime garez olsun diye sevgilisini mi istemeye gidiyor yani!"

"Sanırım öyle." diyerek ağlamaya başladı. İçim acıyarak yanına gidip sarıldım, bir müddet ağlamaya devam etti ve ortam sessizliğe boğuldu.

“E aldatmamışsan neden bir anda ayrılıyor senden?” Hay dilimi eşek arıları soksun. İllaki beynimdeki soruları sormam lazımdı, saçma sapan sorularla onu daha da üzdüğümü fark edince pişman oldum.

“Hakkımda böyle mi dedi yoksa?” O kadar hayal kırıklığını yüzüne nasıl yansıttığını merak ettim, onu çok seviyor olmalıydı.

“Hayır, acaba bu yüzden mi ayrıldınız diye düşündüm.” Tuttuğu nefesi geri bıraktı.

"Tuana sana bir sır vereyim mi?" Sır saklayabilir miydim, emin değildim. Sır kaç kişilikti, şimdi benim için Mercan ve Burak harici söylemedikten sonra sır, sırdı.

"Vermesen daha sağlıklı olur ama ver hadi!" Ben içimde sır tutan birisine mi benziyorum be bacım. Ama sır almayı severdim, dedikodu olsun yeter ki. Eğer önemli bir şeyse asla kimseyle paylaşmamalıyım, evet, aynen.

"Ben hamileyim!"

"Oha!" Duymayı planlamadığım bir bilgiydi, bunu kimseyle paylaşamazdım çünkü hayat memat meselesiydi.

"Sessiz ol!"

"Hiçbir ayrıntıyı duymak istemiyorum, o yüzden bunu Murat'a söyle ve bütün mahallenin diline dolanmadan evlenin!" Sesim düşündüğümün aksine sert çıkmıştı.

Evlilik dışı bir bebekleri vardı, aklıma türlü türlü şeyler geliyordu. Onuncu sınıfta işlediğimiz biyoloji dersi yüzünden eve gelir gelmez bu olayın aslı astarını araştırma zahmetine girip tüm üreme sistemini öğrenmiştim. Yanlışlıkla gördüğüm çıplak insanlar silsilesi gözlerimin önünden geçip giderken Murat ve Sevda’yı birbirinin olurken ki görüntüsü zihnime çöktü ve midem anında bulandı.

"Ya istemezse!" beyefendi kendi zevkleri için seninle beraber oluyor ama bunun sonucunda gerçekleşen yavruyu istemiyorum, deyip kestirip atacak mıydı? Eğer öyle bir karaktersizliği varsa Sevda’nın o herifi bir daha hiç görmemesi daha iyiydi.

"İsteyecek it gibi, o kadar da şerefsiz olduğunu düşünmüyorum!" Ya o kadar da şerefsizse? Hem kızı kandırıp birlikte oluyordu hem de başka bir kızla evlenmeye kalkıyordu. Ben böyle iğrençlik, böyle namussuzluk görmemiştim.

"Haklısın!"

“Peki sen hala onunla evlenmek istiyor musun, baksana başka bir kızı istemeye gidecek akşam.”

“Tuana, başka çarem var mı sence? Yemin ederim başka çarem olsa yüzüne bile bakmam bu saatten sonra, beni bu halde bırakıp başka birisi ile…” sözlerini devam ettiremedi, hıçkırıklarını içine atıp elini bebeğine yani göbeğine götürüp okşadı. “Her şey bu masum için, yarın bebeğime babasız demesinler diye.”

***

“Ya size söyledim, hallettim ben. Yüzde yüz kimse gelmeyecek.” Sevda’nın hamile olduğunu tabi ki de kimseye söyleyememiştim. Eğer söylersem başkaları da duyabilirdi ve sevda rezil olurdu. Söz konusu da bir bebekti ve ben bu konularda çok hassastım.

“Sevda’ya ara, demişsin ama bir mesaj bile atmadı değil mi?” Ağabeyimin stresten ölüp biten sesi Kerem ağabeyi kahkahaya boğmuştu, evet her boka gülüp canım ağabeyimle dalga geçiyordu. Oğuz’u ne kadar sinir etmesi hoşuma gitse de onu tek sinir edecek kişinin kendim olduğunu düşündüğüm için gözlerimi devirip suratımı astım.

Sanırım akıl almaz derecede ağabey kuzusuydum.

“Ya Oğuz’um, sence Tuana’nın elinden bir şey kaçar mı? Hallettim, diyorsa net halletmiştir.” Başta dalga geçtiği için ona kızsam da söyledikleri hoşuma gittiği için affetmiştim.

“Ablacığım ben sana güveniyorum, Murat buraya gelmeyecek. Gelse de beni göremeyecek orası ayrı bir şey zaten de.” Nefes’e gülümseyerek baktım, seviyor gibi yapmıyordum, aslında gerçekten de tatlı kızdı ama ağabeyim aramızda kara kediydi.

“Nefesciğim sen içini ferah tut, öyle sağlam bir bilgi aldım ki ucunda ölüm var.” Evet, bir bebek.

“Rahatladım çok şükür, çok teşekkür ederim canım benim. İki gündür kafayı yiyecektim, iyi ki de sana anlatmışlar.”

Yakamı düzelterek gururla göğsümü kabarttım, “Tabi ki benden hiçbir şey kaçmaz.” Diyerek göz kırptım. Üçü de gülümsedi, Kerem ağabeyin telefonu çalınca yanımızdan uzaklaştı.

Nefes siyah saçlarını tepesinde topladığı için başı ağrımış olacak ki tokasını çıkarttı ve bileğine taktı. Ağabeyim ise onu bileğinden tutup kendine çekti, parmaklarını saçlarının arasından geçirip masaj yapmaya başladı. Dudaklarımı birbirine bastırıp ya sabır, eşliğinde gülümsedim.

Ne olursa olsun, Nefes’i ağabeyimden kıskansam bile o geri zekalı Murat'ın Nefes'i istemeye gelmemesi beni mutlu etmişti. Ağabeyim sevinçten havalara uçmamıştı ama içten içe ne kadar sevindiğini biliyordum, kim isterdi ki sevgilisini başka birisi istemeye gitsin!

Katil olmak için başka bir sebebe ihtiyaç var mıydı emin olamıyorum. Murat Nefes'i beğendiği için gitmiyordu tabi ama mahallede Nefes'i oğluna almak isteyen bir yığın teyze vardı ve bunlardan birisi de benim annemdi. Annem ağabeyimi bildiği için ayrıca gerçekten de sevdiği için gelini olsun istiyordu.

Acaba Deniz’in annesi oğlu için birilerini düşünüyor muydu?

Kerem ağabeyin evinin yakınlarında yapımı on yıldır bitmeyen bir inşaat ev vardı, iki katlıydı ve ikinci katın daha duvarları örülmemişti bile. Biz ilk katındaki bir odaya kurulmuş oturuyorduk. Burayı Deniz, Burak ve Mert üçlüsü evden bunaldıklarında kaçacak delik bulamadıkları için hazırlamışlardı. Ortaya dört tuğlayı yan yana koyup masa yapmışlar çevresine de altı tane tuğla koyup oturacak yer yapmışlardı. Genelde akşamları buraya gelir kola içip, çekirdek çitleyip sigara içerlerdi.

 

“İsterseniz ben sizi yalnız bırakayım, konuşacaklarınız vardır.” Deyip ayaklandım.

“Tuana’dan beklenmedik incelikler.” Ağabeyimin uyuzluğuna gözlerimi devirip “İstersen o inceliği unutmanı sağlayabilirim.” dedim. Elini sallayarak “Kışt, kışt.” deyip beni resmen kovduğunda dilimi çıkardım ve Nefes utanmasın diye ona hiç bakmadan odadan çıktım.

Kerem ağabeyin sesi salon olduğunu düşündüğüm odadan geliyordu, kapıya varıp sesini duyabileceğim bir yerde bekledim. En azından ona, çifte kumruları yalnız bırakalım, diyecektim. Yani başta ki planım oydu.

“Deniz, bak ağabeyciğim beni deli etme istersen. Ben tek başıma evi nasıl temizleyeyim. Yarın bin uçağa gel, vallahi gelirken bulaşığı bile yıkamamışsınız her yeri böcek basmış. Tezgâhın üzeri bok gibi, ben neden sizin pisliğinizi temizlemek zorundayım?” Kerem ağabeyin başta yumuşak sonradan sert çıkan sesi ile gözlerimi kapadım.

Sanırım gerçekten de evi temizlemek ona yük olacaktı, Oğuz’un asla evi temizlemeye yardım edeceğini düşünmüyordum. Nefes ile aşna fişne yapmak şu an onun için daha önemliydi, en iyisi ben yardım etmeliydim.

“Kerem ağabey, istersen ben yardım edeyim evi temizlemene.” dedim odaya girip, arkasını dönünce kafasını sallayarak beni reddetti. Deniz’in hoparlördeki sesi ise odada yankılandı.

“Kerem Allah’ın adını anıyorum o eve kimseyi alma, kendin temizleyebildiklerini temizle gelince ben temizlerim.” Kerem ağabey sırıttı ve göz kırptı. Nedenini anlayamasam da ben de gülümsedim.

“Tamam canım, kapatıyorum.” Deniz’in cevap vermesini beklemeden kapattı.

“Kız Tuana, senden utandı diye evi temizlemeyi kabul etti. İyi ki geldin yoksa bunların dağınıklığını ben temizlemek zorunda kalacaktım.”

“Benden neden utansın ki?”

“Orasını da sen düşün kız, ben ne bileyim.” Diyerek yanımda geçti, arkamı dönüp “Ağabeyim, defolup gidin, dedi.” odayı kahkahası inlettiğinde gözlerimi devirdim. Çok fazla kahkaha atması artık sinirlerimiz bozmaya başlamıştı.

“Haydi o zaman beraber size gidelim, malum ağabeyinin bize lahmacun ısmarlayacağı yok.” Peşinden odadan çıktım, beraber inşaat evden çıkıp bizim evin yolunu tuttuk. İnşallah kimse bizi görmemiştir, laf söz olursa kalbim patlardı.

“Hih!” Gökyüzünden öyle bir ses gelmişti ki altıma affedersiniz ama sıçabilirdim, gök gürültüsünden oldum olası hep korkmuşumdur. Neyse ki Kerem ağabey yanımdaydı da bir nebze daha rahattım.

“Kafamıza yıldırım düşmeden gideriz inşallah.”

“Gideriz, gideriz.” Deyip koşmaya başladığında kahkaha atarak ardından ben de koştum, Kerem ağabeyin bu kadar manyak birisi olduğunu da yeni öğreniyordum.

Yağmur yağmaya başladığında bahçe kapısına gelmiştik, beni beklemeden içeri girdiğinde şaşırmadım. İnsanlar yağmuru sevdiğini söylerdi ama yağdığında da kaçardı. Biraz altında durup ıslandım ve kafamı gökyüzüne kaldırdım. Yağan yağmur damlaları yüzüme pıt pıt düşerken gözlerimi açmaya çalıştım ama yapamadım.

Şu an bu yağmurun altında Deniz’le olmak istedim, ellerimizi birleştirmiş bir şekilde etrafımızda döndüğümüzü hayal ettim. Birbirimize sarıldığımızı ve mutluluktan çığlık attığımızı…

Zaman geçip gidiyordu ama sevdiğim yanımda yoktu, yanımda yokken bile varmışçasına hissettiğim çocuk aklımdan bir an bile çıkmıyordu. Eskiden de bu denli düşünüyor muydum, bilmiyorum. Ne zaman onu sevmeye başlamıştım ne zamandır kalbimin bir köşesinde benimle birlikte yaşıyordu?

“Tuana, hasta olacaksın kızım girsene içeri!” babamın sesini işittiğimde kapadığım gözlerimi açıp pencereden bana bakan babamı gördüm. Gülümseyerek el salladım, “Geliyorum babiş,” yağmurun izin verdiği hızda eve doğru ilerledim. Merdivenden çıkarken ayaklarım kaysa da düşmeden kapıya vardım.

Kapı zaten açık olduğundan direkt odama girip kapıyı kapattım, üstümdekileri çıkarıp kapının arkasındaki kirli sepetine attım ve gardıroptan kıyafetlerimi seçip yatağa fırlattım. İç çamaşırlarımı ardından ağabeyimden yürüttüğüm siyah tişörtü ve beyaz eşofmanı üzerime geçirdim. Elime aldığım havluya saçlarımı sarıp tepeme topladım.

Akşam Kerem ağabey bizimle yemeğe kaldı, annem ve babam televizyonun karşısına geçmiş dizilerini izlerken biz mutfakta hep birlikte çekirdek çitliyorduk.

Zaman hemen akıp gidiyormuş gibi hissetmem normal miydi, yaza veda ediyorduk ve okulların açılmasını dört gözle bekliyordum. Kerem ağabeyin gelmesi ile hayatımıza renk gelmişti resmen. Bütün yazımız onlarsız en kötüsü de Deniz'siz geçmişti ve ben onu çok ama çok özlemiştim. Ayları ondan uzakta geçirmek benim için bir zulümden farksızdı, her yaz tatili bu yüzden bana cehennemdi.

"Deniz Efe aradı, uçaktaymış, geceden sonra Adana'ya inermiş. Oradan da buraya gelecek," Deniz'in adını duyunca genzime çekirdek kaçtı ve öksürmeye başladım. Bu kadar da erken beklemiyordum açıkçası, genelde okul açılmadan bir gün önce gelirdi.

"Helal kız helal!" diyerek belime okkalı yumruklar atan ağabeyime "Öküz!" diye höykürüp masadan hemen kalktım.

Tezgâha gidip kendime su doldurup içtim ve derin bir nefes aldım, Deniz'i ilk defa görecek değildim ama içimde öyle büyük bir heyecan vardı ki yerimde duramıyordum. Kalbim küt küt atıyordu, nefesimi düzene sokarak yanlarına geri oturdum. İnsanın duygularını yansıtamadığı bir yaşam alanında olmak gerçekten de berbattı.

"Hilal, kızım çay kaynadı çay!" Annemin ablama bağırdığını beni ilgilendiren bir mevzu olmadığını anlayarak ağabeylere döndüm.

"Eee anlat bakayım, ne yaptın tatilde?" Kerem ağabey bana döndü ve kolasından bir yudum aldı. “Her zamanki gibi işte, dedem Mardin'e çağırdı annem gitti Toprak'la, biz gitmedik. Babamın çalıştığı şirkette teknik eleman olarak çalıştım, Deniz’de bir kafede şarkı söyledi.”

Deniz’in kafede işe girip şarkı söylediğinden haberim yoktu açıkçası, gruba da kimse bir şey yazmamıştı. Okul tatil olduğu an dondurduğum instagramıma da henüz giriş yapmamıştım o yüzden bihaber olmalıydım.

“Lan keşke bu yıl ben de çalışsaydım, aylak gibi evde durdum.” Ağabeyime bakıp kafamı salladım, “Keşke ya ne güzel belki ben de giderdim İstanbul’a.” aslında İstanbul’a kızgındım, yılın üç ayı Deniz’i benden kopardığı için ama en azından aynı şehirde olurduk.

“Gidersin inşallah bir gün,” diyerek benle dalga geçen ağabeyime dudaklarımı büzerek baktım, yüzünü buruşturduğunda “Gideceğim, görürsün.” diyerek karşılık verdim.

“Sen bu yaz da kendine kız bulamadın değil mi?” Ağabeyimin serzenişini duyduğumda güldüm, sanırım kuyruk gibi peşinden gelmesi sinirini bozuyordu.

"Aman yok kız falan, benim tek aşkım sensin!” diyerek Oğuz’a öpücük attığında daha da sesli bir şekilde güldüm, Hilal kafasını gömdüğü telefondan uzaklaşıp kahkaha attığında Keremciğimin bakışları ona kaydı ve orada takılı kaldı.

“Deniz ne yaptı, o da mı boşta hala?” Bendeki bu cesaret nereden geliyor bilmiyordum ama geliyordu bir şekilde.

Oğuzhan kaşlarını çatıp "Sana ne lan!" diye böğürünce yerimden kalktım ve "Oğuz yine aynı öküzlüğüne geri döndüğüne göre ben de uyumaya gidebilirim!" diyerek mutfaktan çıkmak için hareketlendim. Artık ağabeyim değildi benim için, Oğuz’du, hanlığı yıkılmıştı.

Kapıdan tam çıkacakken "Size iyi geceler!" diyerek saçlarımı savurdum ve odama doğru ilerledim.

Yatağıma geçmiş uyuyacakken annemin Hilal'e iş buyurduğunu duydum ve kahkaha attım, nasıl oluyormuş Hilal Hanım! Biraz da sen sürün de ben makamımda rahatça oturayım. O bulaşıkların cezasını çek öyle, pis insan müsveddesi.

Hilal’i seviyordum ama liseden beri yurtta kaldığı için tüm işler bana kalmıştı ve ben artık gerçekten de yorulmuştum, biraz da o yapsaydı. Sadece biraz da o iş yapsın istiyordum.

Uyumdan önceki son aktivitemi yerine getirmeden önce Eziyet Yıllıkları adlı günlüğüme birkaç satır yazı yazıp yatağımın altına koydum. Ardından son aktivitemi gerçekleştirmek üzere Bay Pandik'i kucağıma aldım ve onunla konuşmaya başladım.

"Bay Pandik, Deniz kızlarla ilgilenmemiştir değil mi, çünkü ben kimseye asılmadım, gördüğüm bütün yakışıklı çocuklara harammış gibi sırt çevirdim, hiçbiriyle muhatap olmadım." dedim ve diğer tarafa dönerek devam ettim.

“Tamam bugün azıcık Kerem ağabeye yan gözle bakmış olabilirim ama anlıktı, sadece enişte gözüyle bakıyorum.” Deyip tekrar diğer tarafa döndüm.

"Ben Deniz'i sevdiğim için ona sadık olduğum için kimseye bakmıyorum, o ise kimseye aşık ya da sevdalı değil, kimseyle de çıkmıyor, öyleyse neden bütün hayatı boyunca bir kızla bile ilgilenmedi?" Kesinlikle birisi vardı, birisine aşıktı ya sevgilisi vardı ya da platonikti. Bu duygunun ne kadar berbat olduğunu en iyi ben bilirdim, umarım aynı duyguya sahip değildir. Acı çekmesini istemiyorum.

Pencere tarafına dönüp Pandik’i göğsüme çektim ve iyice sarıldım. “Acaba Deniz’in bizden sakladığı bir sevgilisi olabilir mi?” kafamdaki soruyu dilime döktüğüm için genzimden bir hıçkırık yükseldi ve tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan sular seller gibi akmaya başladı.

 

Loading...
0%