Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. BÖLÜM

@hiyera212

Yazarınızı mutlu edip bol bol yorum atarsanız ve vote verirseniz çok memnun olurum…

İyi okumalar...

***DENİZ EFE KAYA***

Burak'ın odasında her zamanki gibi koltuğa oturmuş bir yandan sigara bir yandan da kolamızı içiyorduk. Şu hayatta bana en iyi gelen şeylerden birisi de sigaraydı, içimdeki tüm öfkeyi, zehri, sinir stresi bu sayede attığımı düşünüyordum. Kendimi zehirleyerek nasıl şifa buluyordum bilmiyorum ama iyi geliyordu işte. Hayatta zevk aldığım tek şey buydu, bana nasıl zevk vereceğini bilir gibi beni hep mayhoş ediyordu.

Sigarayı içime çektim, ciğerlerime zehrin yayılmasını beklerken Burak'ın huzursuzca söylenerek telefonu ile uğraşıyor olmasına gözlerimi devirdim. Havalar ısındığı için üzerinde beyaz bir tişörtle siyah eşofman altı vardı; benim kanım düşük olduğu için daha fazla üşüyordum, bu yüzden beyaz bir sweetle koyu gri bir eşofman giymiştim. Mert bizim daha da aksimize şort ve kırmızı Adidas baskılı tişörtüyle duruyordu.

"Bacinik ben böyle işin taa ammmına koyayım! Her seferinde nasıl haklı durumda oluyor bir türlü anlam veremiyorum. Haklı benim abi ya, elin herifleriyle konuşan kendisiyken nasıl haklı kendi çıkar anlam veremiyorum." diye sitemle konuştu Burak.

“Nihan’da öyle lan, bence bu sadece kızlara yüklenen bir özellik.”

“Kesin.”

Bir gün gerçekten Burak âşık olduğunda ne yapacaktı, merak etmeden edemiyorum. Tuana aksime Burak'ın Ahsen'i gerçekten sevdiğini düşünse de benim oyum başka bir kız bulacağından yanaydı. Her nasılsa okulun açıldığından bu yana birkaç haftalık ayrılıkları dışında ilişkileri sürüyordu, bu Burak’lık bir şey değildi, onun ilişkileri saatlik sürüyordu. Tamam, belki Tuana haklıdır ve Burak gerçekten âşık olmuştur, bu da olabilirdi yani.

Yeşil gözleriyle her seferinde bir kızı kendine aşık eden, onun hisleriyle oynadıktan sonra da bir bahane bile uyduramadan onu terk eden Burak'ın âşık olma ihtimalini düşünüp olabileceği kanısına varmam ne ironiydi ama! Aslında her hafta sevgili değiştirmeyi bırakın günde sevgili değiştirirdi. Burak okulun açıldığından beri Ahsen'le çıkıyordu ve bu Ahsen’de az gevur değildi. Burak'ın da üstünden anca o geliyordu ama bize de pek iyi davranmadığı için ondan pek hoşnut değildim doğruyu söylemek gerekirse! Herkese göre çok yakışıyorlardı, hatta harbi çok yakışıyorlardı ama işte kafaları kırıktı.

Keşke bizde Tuana ile birlikte olsak, onu hiç üzmeden, onu sevdiğimi söyleyebilsem...

Ben de diyordum, nerede aşkımın kırıntıları, sol tarafımdaymış.

Sevgili olduğumuzu hayal etmeden edemiyordum, onu sevdiğimi söylediğimde ki yüz ifadesini, kalbinin çarpıntısını, hissedeceği diğer bütün duyguları...

"Oğlum bu kız milleti değil mi? Üçüncü dünya savaşına kadınları toplayıp götürseler yemin ediyorum kurşunla değil laflarıyla düşmanları çürütürler. Hele bi de bunlar Türk'se, bitti o gevurların işi." Mert’in sözleri ile kafamı salladım. Haklı söze ne denir?

"Haklı söze ne denir bacanak, bu arada davetiyeyi unutmadınız öyle değil mi? Hani Zeynep ile Arda'nın düğünü vardı ya?" dedi. Merak ediyorum, bir insan nasıl hem telefonda Pubc oynarken hem bize laf anlatıp hem de sevgilisiyle tartışır? Burak işte! Gerçi Tuana da öyle. Yani ben de. Çok anormal kişilikleriz, yapacak bir şey yok!

Bir keresinde gece uyuyamadığım için onu aramıştım. Ablası oje sürüyormuş. Aynı zamanda kitap okuyup ablası Hilal ile dertleşiyorlarmış. Ben arayınca da dört işi aynı anda yapmak zorunda kalmıştı. Merak ediyorum, ojeyi ayağı ile mi sürüyorlardı yoksa kitabın sayfasını ayağı ile mi değiştiriyordu. Bu Tuana'ydı. Hastanede sıra beklerken oturacak yer bulamadığı için yaşlılar için konulmuş tekerlekli sandalyeye ayağım burkuldu numarasıyla oturandı o, her şeye aklı yatardı düş bahçemin. Beni göremeyecek kadar kör olsa da...

"Kanka sana diyorum," diye yüksek sesle Burak borazanlarını öttürdüğünde ona dönüp sigaramın külünü ona doğru savurdum. "Lan mındar südüğü, şurada benimkini düşünüyorum. Seninle mi uğraşacağım lan?" diye kızdım. Tuana'yı her saniye düşündüğümden bizim Burak'ın işi de çok zordu doğrusu ama neyse, Tuana daha güzel; onu düşünmek daha muhteşem.

"Oğlum çok zorlama istersen. Bi müddet sonra devrelerin yanar!" Mert haklıydı, yine ve yine ama susmakla yetindim. Burak’sa Mert’in söylediklerine aldırış etmeden lafı değiştirip oyuna girmemle alakalı yardım ve yakarışıyla düşlerim, katletse de oyuna girmeyeceğimi kesin bir dille söyledim ve pek tabi karşılığında küfür yedim. Kendisinin kendinden başka birine bir faydası var mı aşırı merak ediyordum, bana ancak ve ancak zarar veriyordu.

“Sana bir şey diyeceğim.”

“Şu an düşler alemine yolculuk yapacağım.” Dedim, koltuğa uzanıp ellerimi başımın altına aldım. Bu hareket beni hemen uyutur aksi takdirde saatler sürse de uyuyamazdım.

"Tuana ile ilgili ama." dediğinde "Yoksa biri okulu yakıp onunla mı çıkmaya başlamış?" diye sordum. Aylar önce böyle bir tweet atmıştı ve ne olur ne olmaz arada gidip kontrol ediyordum.

Kaşlarını çattı ve alayla “Oğlum o Tweet'i ben atmıştım lan, belki Tuana'yı seven vardır da okulu yakarlar umudu ile. Biliyorsun o azman karne zamanına az kalmıştı.” dedi.

"Lan deyyus ben onu Tuana attı sanıp kıza demediğimi katmadım o zamanlar, var ya tam bir keşsin! Yaptığın işin anasını avradını..." diyerek ayağa kalktım ve yanına onu dövmek için adımladım ama o çekmecedeki Tuana'nın bana aldığı ve arayıp da bulamadığım Tazmanya canavarı baskılı mavi sweatshirtümü çıkarıp gösterdi. Onu dövmemek için kendimi zor tuttum. Tuana'ya Tazmanya Canavarı derdim, Tazo da oradan kısalmıştı ama her zaman Tazmanyam olarak kalacaktı, o da mağazada görmüş; aklına ben gelmişim, almış. Aklının içini öptüğüm.

"Bunun sende ne işi var lan kafasına çaktığım," diye bağırdım.

"Ecdadına uçan tekme attığım Deniz, hoşuma gitti aldım n'apim? Sen istediğin zaman benim donuma kadar alıyorsun, ben bir sweetini almışım çok mu hı, çok mu?" diye bağırarak sordu. Zaten eşeğin anırması gibi bağrışı var adam öldürür çenesine sıçtığım! Bıktım ya, gerçekten böyle arkadaşın ta sülalesinin ilk kuşağına kadar, nokta.

Sabrımı zorlayan bir arkadaşım var, satın almak isteyen bana ulaşsın, üzerine para vereceğim!

"Lan beyinsiz sen bilmiyon mu bunu biricik aşkım Tuana’m bana aldı. Lan sömecine kaydığım, şimdi onu yavaşça yere bırak elinin teri bulaşmadan, hemen!" diyerek sesimi yükselttim ve koltuğun üzerine bırakır bırakmaz aldım ve kokladım. Hâlâ yeni kokuyordu, demek ki giymemiş. Daha bir kere giydim be bir!

"Giymemişsin?" diye sordum. Giymişse dövecektim.

"Anasını yolunu; Allah'ın her günü buradasın akşamları fantezili rüyalar görürken senin sweetini ne yapayım ben?"

Onu dövmekten vazgeçtiğimi anladığında yatar pozisyona geri geçti ve mesajlaşmaya devam etti. Böyle bir ibne bir daha doğmaz inşallah, bunun çocuğu da buna çekerse Ahsen ne bok yesin? Dua etsin de çocuk amcasına çeksin, yoksa işimiz yaş. Amcası da ben oluyorum!

“Lan iki dakika tuvalete gittim, savaş mı çıktı?”

“Burak’ın ibneliği, boş ver.”

“Hığğı.”

“Hığğ.” Burak’ın kafasına minderi fırlattım ama alıp kafasının altına koydu.

"Tuana da gelecekmiş düğüne, hatta Berat'ta gelecekmiş! Herkesi anladım da senin kuzenini düğününde Berat'ın ne işi var lan?" Mert’in söyledikleri ile ona döndüm. Saçlarını karıştırıp telefonu koltuğa bırakıp bana odaklandı.

Tuana'yı mı kıskanmıştı, neden kıskanıyor, benim kadar olmasa da, kıskanması sinirlerimi bozuyor ama daha önemli sorunlarımız var: Berat şerefsizi! Sinirlerim git gide artıyordu. Bu Berat denen çocuğa iyi bir ders vermek gerekiyordu. Tam bi dümbük, benim Tuana'm da bunu biliyordur inşallah. Bir dakika hangi düğün lan?

"Bizde gidiyoruz değil mi?" diye sordum. "Bu arada kimin düğünü lan bu?" hatırlamıyordum. Sinirlenince, aklımda Tuana varken hiçbir şey hatırlamıyordum. Duysam da görsem de sinirlenince bir insan ne söylediğini ne yaptığını unutur muydu?

Burak hışımla bağırmaya başladı: "Oğlum saçmalama insan kuzeninin düğününü unutur mu lan? Yani sen kuzeninin düğününü unutuyorsun, benim düğünüm olsa hiç gelmezsin herhalde. Puştun tekisin!" Onun dediklerinin yarısından çoğu bir kulağımdan girip çıksa da kuzenim Arda'nın düğününün olduğunu hatırlamıştım. Yoksa Tuana o düğüne mi gidiyor, sıç! Ben ona gidemezsin, dememiş miydim?

"Kalk çabuk hazırlanalım hemen." dedim. Annem erkenden düğün yerine gitmediğim için acaba ne kadar söylenecekti, dün akşam çok geç olduğu için eve gitmemiş burada kalmıştım, annemgil sabahtan gitmişlerdir.

“Berat ne alaka onu anlamadım?”

“Ben de anlamadım, arkadaşlarına eşlik ediyordur belki?” Olabilirdi.

"Gidelim de neden bu acele?" Kuzeninin düğününe misafir gitmeyen de ne bileyim yani. Lakin benim her zamanki halimdi geç gitmek ama bir sorun vardı maalesef.

"Kanka unuttuysan diye söylüyorum, Gazel bana aşık ya hani canım kardeşlerim, aynı ortamda olacağız ve Tuana yanlış anlarsa benim planlarım altüst olur o zaman.”

Gazel, Arda’nın kız kardeşiydi ve bundan bir ay önce bana çıkma teklifi etmişti. Benden çok hoşlanıyormuş ve sevgili olmak istiyormuş. Ben daha sevdiğime açılmamışım millet bana neler diyor.

Tuana'yı sevdiğimi söylesem de Gazel benden vazgeçmiyordu, hem sosyal medya üzerinden baskısını arttırıyor hem de onunla çektiğimiz videoları paylaşarak millete birlikteyiz imajı veriyordu. O videolar kesinlikle bir yıl önce çekilmişti ve o zamanlar bana aşık değildi! Eğer o kız benim biricik sevdiğime dilini dahi uzatırsa onu doğduğuna pişman ederdim.

Arda’ya kardeşinin söylediklerini söyleyip azıcık tartıştığımız için az önceye kadar düğününe gitmeyi bile düşünmüyordum ama bunlardan bihaber Tuana benden önce gitmeyi düşünüyordu.

"Of, bu kötü oldu işte. Oğlum ne ilginç insanlarsınız siz ya, sen onu seversin, seni başkası sever; sevdiğin seni sevmez, onu da bir başkası sever!"

"Beni sevmiyor muymuş, öyle mi dedi?" Peki niye hoşlanıyormuş gibi hissediyordum.

"Oğlum ben öyle mi dedim, felsefe yaptım!" Burak'ın domuz gibi gülen sesini işitmemeye çalışarak "Bütün ruh halimin içine ettin, heyecanıma sıçtın, bunu da sana yemek düşer!" diyerek pencere kenarına gittim ve sigaramı yeniledim.

"Burki?" Tuana'nın çığlığı üzerine neye uğradığımı şaşırdım ve elimdeki kokladığım sweethshirtü havaya attım ve yer çekimine karşı gelemeyen sweet kafama düştü ve yüzümü kapattı.

"Hoş geldin karşim, niye bağırıyorsun ki? Duyuyorum ben," dedi şebek maymunu Burak. Tuana'nın o düğüne gitmesi, o kızın da gelmesi ve o şerefsiz Berat'ın o düğüne gelecek olması sinir sistemimi çökerttiği için Tuana’ya da sinirliydim azıcık. Ne yani benim kuzenimin düğününde ne işi var o itin? Tuana'nın peşinden geliyor işte, besbelli.

"Kim kimi seviyormuş, bi dakika yoksa sen mi seviyorsun Efe?" Owh, heyecanlanınca bana Efe, diye hitap eden Tuana. Bu ilginç, daha önce bu vakalarda böyle değildi, ne oldu acaba? Kıskançlık mı süzüyorum ben ne yapıyorum?

"Saçmalama! O benim hiçbir şeyim olamayacak kadar tiksinç!" dedim. Amacım aşağılamak değil, bunun imkânsız olduğuydu. Nasıl bir pot kırdım anlatamam, daha neyden ve kimden bahsettiğimizi bile bilmiyordu! Of of... Allah kahretmesin.

“Kimden bahsediyorsunuz ki?” Parmaklarımı kaşıma götürüp kaşıdım. “Boş ver de niye geldin sen?”

Ellerini birbirine vurdu. “Ben size bi şey vermek için gelmiştim." Dedi. Kolundaki paketleri bize verdi. Bendeki paketi açtığımda içinde siyah gömlek olduğunu gördüm, o kadar güzeldi ki. Tuana'nın elinin değdiği her şey gibi…

Burak'ın paketine baktığımda içinden ortasında Tazmanya canavarının olduğu, açık yeşil bir kazak vardı. Gerçekten mi, neden yeşil aldı ki ona? Bana mavi, ona yeşil. Tuhaf!

En sevdiği renk mavi değil miydi Tuana'nın? Tuana'ya gözlerim ışıltı saçarcasına bakmaya başladım. Varlıklı bir ailenin kızı değildi, boş zamanlarında çalışıyordu. Çalıştığı parayı biriktiriyor, bize de nadir olsa da hediye alıyordu. Bu benim üçüncü hediyemdi. İlki sigaraydı, içmeye kıyamadığım için küçük bir sandıkta gizli duruyordu. Bu benim mavi sweetle bu gömleğin gideceği yer de orasıydı. Kıyamadığım Tuana'nın parmağının değdiği eşyaların sonunun olduğu yer. Bu kız işten atılmamış mıydı, parayı nereden buldun kızım sen?

Çift karakterli bir insan olduğumu düşünüyordur herkes, bazen ben bile... Mesela bazen sinirli olurum, kafam eser arabaya atlar son sürat giderim, kaza yapmak için ya da biri sataşır da kafa rahatlatmak için kavga ederim.

Herhangi bir şey olur, mutlu olurum, pencereme çıkar elimde kahvem saatlerce dışarıyı seyrederim! Elime fotoğraf albümünü alır Tuana ile küçükken ki fotoğraflarımıza bakarım. Hayaller kurarım, anneme sarılır ona şarkılar söylerim.

Mutlu olduğum zamanlarda diğer insanların beni daha çok sevdiğini hissederim, mutsuzken de kimsenin beni sevmediğini hissettiğim oluyor! Sanırım bu duyguları bana en çok yaşatan kişi ebeveynlerim!

"Sen bunun için mi geldin?" Dilimin ucundaki soruyu sordu Burak, bu işlerde her zaman gerek oluyor kendisi.

"Ha, hayır ya. Viyana'nın numarası gerek, var mı sizde?"

"Bende yok," diye cevap verdim. Otçunun numarası gerek olurdu normalde de nedense almamışım. Viyana ile aramız bayağı düzelmişti, Toprak ile arasında bir şeylerin olmayacağına kesinlikle emindim. Tam bir keşti, sigarayı çok seviyordu, sigara onun günlüğüymüş; öyle söyledi bir keresinde.

"Bende de yok ama Toprak'ta kesin vardır!" dedi Burak. Haklı, ikizimde vardı ve bunu üçümüz de biliyorduk. Tuana’da etrafına bir göz gezdirip bir şeyden demeden odadan çıkıp gitti. Pencereden gidişini izlediğimde bizim eve gittiğini görmüştüm.

Toprak düğünde değilse evdeydi ama bensiz gitmezdi zaten.

Tuana’ya sormam gereken bir sürü hesap varken hepsini yine unutmuştum. Kızacaktım, onu da unuttum. Bir gün adımı unutturur diye korkasım geliyor, neyse Tuana'yı unutmayayım da kendimi unutayım.

Düğün başlayalı bir saat olmuştu ve biz üçümüz daha yeni geliyorduk. Düğün bizim köydeydi, uzun süren yolculuğun sonunda köyün girişine varabilmiştik. Düğünün sesi iki kilometre öteden geliyordu. Düğünleri oldum olası sevmişimdir, birlikteliğin olması gereken bir gün. Bütün akrabalarımı göreceğim aman ne hoş. Anne tarafımı sevsem de baba tarafından sadece babamla babaannemi seviyordum.

Neyse ki hiçbirinin yanına gitmeyeceğim! İçimden kahkaha atarak motoru sürmeye devam ettim.

Tuana’yı birkaç saat önce görsem de o kadar çok özlemiştim ki. Ona ulaşabilmek adına sürüyordum motoru son süratle. Bizle değil de ailesi ile düğüne gitmesi beni mutlu etti açıkçası, Hilal nasıl etti de kabullenmişti köy düğününe gelmeyi merak ediyorum doğrusu. Kendisi aslında çok da sosyetik olmasa da arkadaşları haricinde düğünlere katılan bir kız değildi, Tuana sayesinde biliyordum.

Düğün alanına geldiğimizde gözüme ilk çarpan şey Zeynep ile Arda'nın baş harflerinin olduğu süslü düğün arabasıydı. Demek ki kuaförden gelmişler.

Şöyle bir arabada, T ve D harflerinin olması dileğiyle...

Düğün başlayalı bir saat olsa da epey kalabalıktı. Motosikletimi bizimkilerin geldikleri arabanın yanına park ettim.

Tuana da geleceği için bayağı süslenmiştim ama burada olacağı için hala sinirliydim. Süslendim dediysem o kadar da değil, erkeğiz sonuçta abartıya kaçmayız. Yanımda Toprak vardı ve bana benzeyen suratı ile oldukça şık görünüyordu.

Kendimi beğenmiş biri olmasam da kardeşimi beğenmiş biriydim. Toprak'la aramızda beş fark vardı. Bu farklar bizim bir birey değil de farklı bireyler olduğumuzu kanıtlar nitelikteydi. İlki adlarımız, ikincisi hoşlandığımız kızlar, üçüncüsü tuttuğumuz takımlar: ben Fenerbahçe'yi tutarken Toprak Beşiktaş'ı tutuyordu. Dördüncüsü o sigara içmezdi ama son zamanlarda bir şey içtiği belliydi ama soramıyordum. Beşincisi ise yüzümdeki ben, onda yoktu ama bende vardı. Bazen bu beni, diğer insanlar bizi birbirimizden ayrıt etsinler diye Allah'ın bilerek bu ayrıntıyı koyduğunu düşünüyordum. Gerçi her türlü herkes de fark eder yani mesela en çok gülümseyen Toprak, en çok somurtan ben olduğum için bu anlaşılıyor.

"Toprak ne yap et, o bok kafalı sidik kokulu külot parçasını benim kızın yanına yaklaştırma Allah için. Görürsem hapishaneden bir adet Kaya çıkarman gerekecek." dedim. Eğer Berat benim kızıma yaklaşırsa onu paramparça etmekte hiç zorlanmayacaktım. Eğer adam toplamazsa teke tek kapışırdım istediği her yerde. Bana kalırsa toplu kavgaları daha çok seviyordum ama toplayacağı bir çetesi olduğundan şüpheliydim ve tek gelip hepimizden dayak yerse kendisi için iyi olmazdı.

"Anladım da benim Berat ile aram hiç iyi değil ki. Geçen Tuana ile ilgili bir şeyler dediğini duyunca gittim bağırdım. Sonra da açık olan aramız iyice açıldı. Hem benim Viyana’yla işim var. Hani bizim müdürü zorla makamından istifa ettiren. Emekliye ayrılması için sürekli baskı yaptıran kız var ya, o işte." dedi gömleğinin yakalarını yukarı doğru çekiştirirken. Kendinden gurur duyuyor olmalı, ilk defa bir kızdan hoşlanıyordu ama sevgili olmak da istemiyordu. Anlıyorum ne hissettiğini.

"Oğlum şimdi niye lafı uzatıyorsun anlamıyorum. Okula geldiğinden beri kızdan hoşlanıyorum desene." dedim kinayeli bir sesle. Kızın psikopat, zengin ve yakışıklı bir sevgilisi gibi bir şeyi vardı zaten. Nesil mi Erin mi neydi o da her neyse hiç de umurumda değil. Görmedim ama çocuk kayıp mıymış neymiş, Viyana'da çocuğu arıyor ve Toprak ona yardım ediyor. Bildiğiniz kız, kardeşimi sevgilisini bulmak için kullanıyor ama salak olan Toprak her şeyi bilmesine rağmen bunu umursamıyor!

"Yok lan, dünya ahiret bacımdır o benim. Bir sorunu varmış da onu halledeceğiz. Sanırım sonunda biri hacker olduğumu tüm dünyaya ilan etti." dedi Burak'a kayan gözleriyle.

"Bana öyle bakma Toprak, daha sen diyorsun ben duyuyorum." dedi Burak ellerini havaya kaldırırken. Mavra atmak en büyük yeteneği olsa gerekti. Yalan ustası piç, Viyana'ya bulaşmamak adına o sorar sormaz ikizimin adını vermişti ama tartışmaya başlarlarsa ortalık kızışır ve benim kız yalnız kalabilirdi. Ya zaten herkes onunu bilgisayar mühendisliğine hazırlandığını biliyordu, bunu tartışmaya açması tuhaftı!

"Oğlum tartışmanın hiç sırası değil, ben sigara içeceğim sen de git Ahsen'i bul Burak. Ardından bana konum at ki sonradan geliyormuşum gibi olsun Tuana'nın yanına." dedim.

"Ya da o bizi görüp gelir?" dedi Burak arka tarafımı işaret ederek.

 

Loading...
0%