Yeni Üyelik
45.
Bölüm

45. Bölüm

@hiyera212


Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın!

Sağlıklı kalın. İYİ OKUMALAR...

***TUANA BOZKURT***

İnsan hiç acıya uyanır mı? Bunun rüya olmasını, kâbus olmasını yalvaracak kadar acı bir güne uyanır mı? Ruhum sancı çekiyor, sanki birisi yüreğimi dağlamış, sanki boğazımı sıkmışlar gibi...

Canının değerini bilmez insan, canıyla sınanmadıktan sonra! Hayattaki en önemli şeylerden birinin de sağlık olduğunu unutarak yaşıyoruz; kaç kişi bunun için şükrediyor acaba? Sağlık olmadıktan sonra yaşamanın anlamı var mıydı ki?

"Uyanıyor..." Duyduğum yabancı bir sesle gözlerimi açmaya çalıştım, sanki tonlarca yük vardı göz kapaklarımda, açamıyordum. Işıklar gözümü alıyordu, yine de yavaş yavaş açmaya çalıştım. Nasıl bir acıyla baş başaydım da gözlerimi açmak bile bu kadar ağırdı?

"Adınız Tuana Bozkurt, 17 yaşındasınız. Geçirdiğiniz bir kaza yüzünden hastanedesiniz, durumunuz iyi." Ben gözlerimi açmaya çalışırken kim olduğum ve nerede olduğumu söyleyen kadına baktım, üzerinde beyaz gömlek ben doktorum diye sırıtıyordu. Doktorları sevmezdim, hemşireleri de sevmezdim, kolumun birisinde serum diğerinde tuhaf bir demir vardı.

Oha, bu neyi?

Ne olmuştu, en son ne olmuştu da ben buraya düşmüştüm?

"De-Deniz?" Zorla yutkunarak konuştum, sevdiğim adam neredeydi, o nasıldı? Kalbime bir acı yayıldı, sanki ruhumu sökmüşler gibi, sanki canımı canımdan almışlar, etimi etimden kopartmışlar gibi. Haykırmak istedim, adını saatlerce haykırmak istedim.

Benim canımdan çok sevdiğim Deniz'im neredeydi?

Deniz! Görmüyorsun beni biliyorum ama bu içimde ki yokluk bana ağır geliyor, bunu hissedebiliyor musun sevgilim, sensizlik beni öldürüyor! Yıllardır hasretini çekiyormuşum gibi bütün hücrelerim adını anıyordu, Deniz'e dair içimde öyle bir his vardı ki... Kelimelere sığdıramayacağım bir acı kalbime ilmek ilmek işlenmişti.

"Tuana, kendini zorlama lütfen." Kolumu oynatmaya çalışsam da başarısız oldum, gözlerimi tekrar kapattım. Kapının kapanma sesiyle gözlerimi bir daha da açmadım. Açamadım. Yanaklarımın gözyaşlarıyla ıslandığını hissettim.

Neden bir ağırlık çöktü içime, neden yanımda değilsin be Deniz? Kalbimde ki bu boşluğun sebebi ne Deniz?

***

"Tuvalete gitmen lazım, uyanacak mısın?"

"Hayır..."

***

"Yemek yemen lazım, yemek yemezsen seni buradan nasıl çıkarabilirim?"

"İstemiyorum!"

"Ama kurudun gittin, yemek yemezsen toparlanamazsın!"

"Her yerim ağrıyor, yemicem!"

"Ben ağrı kesici iğne yapacağım, seni tekrar uyuturuz. Ağrılarını fazla hissetmemen için, korkmana gerek yok!"

***

Gözlerimi araladığımda zamandan bihaberdim, sanki birisi kafamı açmış beynimi çıkarmış da sağ köşeye koymuş gibi hissediyordum. Aslında ne hissedeceğimi ne yapacağımı ya da herhangi bir şeyi yapıp yapmamam gerektiğini bile bilmiyordum.

Şu an büyük bir boşluktaydım ve düşünebildiğim tek şey Deniz'di. Bu durumdayken nasıl aklımdan çıkmıyordu, hayret vericiydi ama etrafımdaki olan şeylerden yoksun bir şekilde Deniz'den başka hiçbir şey etki alanımda değildi! Aklım, ruhum, bedenim her şeyim Deniz'de kalmıştı sanki, neden bu kadar uzakmış gibi hissediyordum?

Öyle içime oturdu ki hayat...
Nasıl geçecek bu saatler bilinmez;
Aşkın itirafıyla özgürleşiriz sanarken, tutsaklığın romanını yazar olmuşuz.
Seni bilmem ama benim yüreğim yaralı, en güzel günümde tarifi imkânsız bir acıyla savaşıyorum.
Yüreğimin sızısı senken, başka yerde mutlu olacağımı bilsem de gider miyim?
Hayat ışığım senken; başka bir güne doğar mıyım?
Sen benden gitmeseydin ben hiç ağlar mıydım?
Şimdi yoksun, şu an yoksun! Ben yokum sen yoksan.
İçimdeki apansız boşlukla nasıl yaşayacağımı öğret!
Yüreğim bu kadar acırken bana yanmadan yaşamayı öğret!

Masanın üzerindeki kağıtlardan boş bir kâğıt almıştım ve yüreğimden mısralar dökmüştüm, bana yazmak iyi geliyordu. Yazmasam içime biriktiriyordum, sonra canım yoruluyordu. Hayat ağır çekimde ilerliyormuş gibi zaman hiç geçmiyordu. Her şeyi yavaş yavaş seyrediyor, net bir şeyleri kavrayamıyordum.

Televizyonda gördüğüm yoğun bakımlardan farklı bir yerdeydim, etrafımda gencinden yaşlısına insanlar vardı. Hepsi de hemşirenin bakımına muhtaçtılar. İki dede uyuyordu, bir amca ile teyze de konuşup duruyorlardı ama ikisi de yerinden kalkamıyordu. Diğeri ise genç bir kızdı ve ayakları kırılmıştı, tavandan sarkan bir aletle bacakları yukarıda tutuluyordu. Hemşireler etrafımızda dört dönüyordu ama hiçbirini gözüm tutmamıştı, hepsi de iğneyi çat diye vururum bakışları atıyordu.

Hemşire az önce ben uyurken annemin ve babamın sırayla beni gördüklerini söyledi, onları o kadar çok özlemiştim ki. Aslında rüyamda annemin elimi tutarak ağladığını görmüştüm, belki de o gerçekti. Bilmiyorum yani, o filmlerdeki gibi hiç de dediklerini duymamıştım, yani boşa konuşuyor olmasınlar? Duyduysam da hiç hatırlamıyorum.!

Benim bildiğim televizyonda ki yoğun bakım odası tek kişilik olur, pencerenin gerisinde de ailen seni izler sen de aileni görebileceğin şekilde pencere olur. Osmaniye'de ki bir Devlet Hastanesinde bu mümkün mü? Cık, değil! Buna şükür tabii de ne bileyim en azından babamın suretini göreydim, annemin kokusunu içime çekeydim, ağabeyime ablama sarılaydım. En önemlisi de birisi Deniz ile ilgili bir bilgi verseydi! Hemşirelere sormaya korkuyordum, birisine sormuştum da çat diye iğneyi koluma yapmıştı, üç saat uyanamadım.

Deniz nasıldı acaba, uyanık mıydı, canı yanıyor muydu? Beni merak ediyor muydu? En önemlisi de yaşıyor muydu? Bir müddet bekledim, aklımdan çıkmasını bekledim, canımın acısının dinmesini, kalbimdeki sızının geçmesini...

Ne yapıyordu, yaraları fazla mıydı, canı benim ki kadar yanıyor muydu? Aklımda buna benzer binlerce soru dönüp dolaşıp duruyordu. En çok tekrarladığım soru da: yaşıyor mu? Sonsuza dek uyuması gereken birisi varsa o da bendim. Allah’ım lütfen ona bir şey olmasın, benim canımı al ama onun canı yerinde dursun. O kaskı bana vermeseydi bunların hiçbirisi olmazdı.

Kolumun sızısıyla yüzümü buruşturdum. Genç bir hemşire serumuma bir doz şırınga vurup ayrıldı, zaten bu somurtkan hemşireyi hiç sevmemiştim. İnsan bir selam verir! İnsan benimle bir konuşur, bir şey isteyip istemediğimi sorur! Deniz'im hakkında bir bilgi verir!

Hemşireleri oldum olası sevmezdim, hepsi ürkütücü ve iğneleri vururken ağrıtan, çekilecek tüm korku filmlerinin başrol oyuncuları gibi korkunç karakterlerdi. Hepsinin canı nereye istiyorlarsa orayaydı, benden uzak Allah’a yakın. Tüylerim tiken tiken olmuş bir şekilde titredim.

Yatmaktan çok sıkılmıştım, ne zaman bu lanet yerden dışarı çıkacaktım? Deniz'i çok merak ediyordum, onun canının yanması beni öldürürdü. Durumu hakkında kimse bir şey dememişti, gerçi ben de kimseyi görmemiştim. Görsem de ne diyeceğimi bilmiyordum. Hemşirelerden korktuğum için onlarla muhatap bile olmamıştım, doktor gelse ona sorardım.

Uzun süre sonra içeri doktor girdi, gülümsüyordu. Bu ben ilk uyandığımda yanımda olan kadındı, gülümsemesi Deniz'in yaşıyor olmasını mı gösteriyordu yoksa her şeyi Deniz'e yoran benim kafam mı böyle uyduruyordu? Aldığım ağrı kesiciler artık kafa yapmaya başlamıştı. Vallahi hangi kafayı yaşadığımı ben bile bilmiyorum ama eğer biraz daha burada ondan habersiz yan gelir yatarsam kalp krizinden ölecektim!

"Demek uyandın canım, nasıl hissediyorsun kendini?"

"Deniz iyi mi?"

"Şu an gayet sağlıklı!" Şu an mı, az sonra kötü bir şey mi olacaktı da böyle dedi ki bu kadın? Şu an iyiydi, bu da güzel bir haberdi ama her an ona kötü bir şey olabilir miydi yani? Canı mı yanıyordu yoksa canı için mücadele mi veriyordu? Allah’ım lütfen iyi olsun, lütfen...

Sadece şu an mı iyiydi? Doktor sen ne diyorsun, lütfen doğru düzgün anlatır mısın, benim beynim hiçbir şeyi algılayamıyor da!

"Sağlıklı derken yani bildiğiniz eli ayağı hâlâ yerinde, nefes de alıyor değil mi?"

Bu cümleyi kurarken damarlarımda sanki kan yerine lav akıyordu. Canımın yanışı niyeydi, bütün hücrelerim ağlıyordu, saç tellerime kadar canımın yanışı niyeydi?

"Evet?"

"Deniz'le evleneceğiz de eksik bir parçasının olması işimizi zorlaştırır diye dedim, adam gidecek evimizi restore edecek, birlikte uzun yıllar geçirirken kendi çor çocuğumuzu seveceğiz, ufak tefek tartışacağız, yine de birbirimizden hiç kopmayacağız! Yaşlanınca da başımızı alıp gideceğiz. Yani hâlâ bu hayallerin gerçekleşme ihtimali var değil mi, yalan söylemiyorsanız iyi, eğer ona bir şey olursa beni kim sevecek?"

Boğazımı sıkıyorlarmış gibi nefesim kesildi, kesik kesik nefes almaya çalıştım. Gerçi Deniz yanımda değilken bu ihtimal bayağı zordu, o benim nefesimdi, oksijen kaynağımdı. O yokken anladım ki nefes bile alamam ben.

"Tuana, lütfen böyle söyleme!" Yanıma gelen doktor yamacıma oturup yanaklarımdaki yaşları sildi, kalbimden akan yaşları silmesi gereken adam neredeydi, sevdiğim adam hayata tutunabilecek miydi?

"Ben onsuz yaşayamam!" Dedim, hıçkırarak ağlıyordum. Nefessiz kalana kadar bağırmak istiyordum, kimse umurumda değildi. Deniz'i görmem lazımdı, onun yanında olmalıydım. Ona sarılmam, destek olmam, kalbinden öpmem lazımdı. Canının acısını paylaşmam gerekiyordu!

"Deniz burada değil!"

"Ne demek burada değil, hani iyiydi!" Çığlık atmaya başladım: "Ölmedi o tamam mı, Deniz ölmedi! Yalan söyleme, o burada değil mi, nasıl burada değil?" kolumdaki serumun iğnesini hızla çekip attım, canımın yanması umurumda değildi ama diğer kolum kırık olduğu için olsa gerek ebeme küfretmişler gibi acıyla sızladı. Umursamadım, kalbimin acısının yanında hiçbir acının anlamı yoktu!

"Deniz'i ailesi başka hastaneye götürdü!"

Saçlarımı iki taraftan tutarak çekiştirdim, "Sizin yapacağınız hastanenin Allah belasını versin! Böyle yetersiz olmasa neden götürsünler?"

Dışarıdan iki hemşire daha gelmiş kollarımdan tutmuşlardı, kendimi yere bırakmış haykırıyordum. Hiç kimse umurumda değildi, herkesin canı cehennemeydi! Benim sevdiğim adamı görmeye hakkım yok muydu?

"Bırakın beni! Allah aşkına bırakın!" bağırıyordum, herkes telaşlıydı. Annemi gördüm kapı ağzında, içeri doğru bana korkuyla bakıyordu. Gözlerinin içine baktım, tamamen yere düşmüştüm.

"Anne! Anne, canım yanıyor!" diye bağırdım, kalbimin acısı dinmiyordu. "Anne ben ölürüm ona bir şey olursa!" diye tekrar bağırdım. Deniz'i görmesem ölebilirdim her an. Annem ağlıyordu, annem benim yüzümden ağlıyordu. Kafayı sıyırmama az kalmıştı.

“Anne beni Deniz’e götür, çıkarın beni!” diye son kuvvet bağırdım, babam kapıdan içeri girmeye çalışsa da otomatik kapı kapanmıştı.

Canımın acısı dinmek bilmiyordu, canım dediysem yüreğimi kastediyorum, Deniz yüreğimdeydi, bu yüzden çok acıyordu işte. Birisi tırnaklarıyla etimi koparıyormuş gibi bir acıyla çığlık attım, hemşirenin birisi yaralı bacağıma dokunmuştu. Bacağımın üstü yanmıştı ve acayip derecede acıyordu şu anda. Kendi yaramın acısını hissettim ve nefesim kesildi. Ben böyleyken Deniz'i düşünemiyordum, kaskı bana vermişti! Lanet olsun, kaskını bana vermişti!

Bacağım yetmez gibi kolumda hissettiğim sızı ile doktora hayretle baktım. "Bunu nasıl yaparsın..." Derken sesim gittikçe güçsüzleşti, bana sakinleştirici vurmuş olmalıydı, kendimi bulutların üstünde yürüyormuş gibi hissederken gittikçe hissizleşen vücudumla birlikte gözlerim de karardı. Bu hayattan nefret ediyordum! Beni Deniz'den uzaklaştıran hayatın gelmişine de geçmişine de!

***

"Serum bittiğinde haber verin Sultan Hanım, kızınız yemek yemeyi kabul edene kadar böyle devam edecek!" Hemşire bana kaşları çatık bir şekilde bakıp devam etti "Bu arada doktorun kesin emri var dışarıya çıkması yasak, kontrollü birisi olmadığı için hastaneden kaçmasından korkuyoruz!"

"Yok kızım biz başındayız, siz hiç merak etmeyin!"

"Tamamdır! Tekrardan geçmiş olsun!" Annem ve babam başlarını sallayarak kapıya kadar eşlik ettiler. Yüzümü buruşturmuş onları seyrediyordum. Zamandan bihaberdim, kaç gün geçmişti, Deniz'den başka hiçbir şey umurumda değildi ama onu kaç gündür görmüyordum bilmek hakkım değil miydi?

Ruhumu ateşe verdin,
Nasıl gittin benden, bizden?
Bir su tanesi kaldı mı gözlerimde?
Öyle kor olup tutuştu gönlüm!
Bir günlük nefesimle, ömürlük sevdana koştum!
Beni sensiz bırakma diye yine sana koşacağım...

Masanın üzerine benim için ayrılmış birkaç boş sayfaya içimi dökmüştüm, normal odaya alınmıştım bu sabah. Ne kadar süredir yatıyordum, uyutuluyordum bilmiyorum ama her tarafım çok ağrıyordu, en çok da kolum acıyordu. Deniz'in durumunu bin kere sorsam da bana kimse net bir şey söylememişti.

Her sorduğumda ki bu on dakika da bir oluyor, "Durumu iyi, senden daha sağlıklı!" diyerek geçiştiriyorlardı ama biliyordum iyi olmadığını, canının benden daha fazla yandığını biliyordum. Çünkü o eğer benden daha iyiyse yanıma gelirdi, her şeye rağmen yanıma gelirdi. Beni burada yalnız bırakmazdı! Benden daha iyi olsa bu hastanede kalırdı, ailesi başka hastaneye götürmezdi.

Annem içeri girdiğinde elinde tarak ve bir kap vardı, yanımdaki koltuğu bana doğru çekerek oturdu. Gözaltları çökmüştü, kafasındaki yazmayı düzeltmeden önce masanın üzerine bıraktı elindekileri. Annem çok güzel bir kadındı, her zaman onun hayranı olmuştum, sinirli bir kadındı ama yine de çok güzeldi.

Elini kaldırıp yanağımı okşadı, gözlerinden birer yaş yanaklarından aşağı doğru süzüldü. "Bebeğim benim," gözlerimin dolmasını engelleyemedim, belki de ihtiyacım olan annemin beni sarıp sarmasıydı. Annem benim, meleğim. Annemin en son ne zaman yanağımı okşayıp sevdiğini hatırlamaya çalıştım, hatırlayamadım. Yenidoğan zamanlarımda olduğundan emindim.

Hıçkırıklarımın arasından "A-anne ben çok özür dilerim, böyle olacağını bilmiyordum!" kafamı göğsüne bastırdı, o cennet kokusu içimi kaplarken saçlarımı koklayarak: "Öldün sandım, bizi bırakıp gittin sandım!" dedi.

Sağlam kolumla anneme sarıldım, "Özür dilerim anne, söz bir daha ağlayacağın hiçbir şey yapmicem, söz!" Annem sarsılarak ağlamaya başladığında aklıma Deniz geldi, yoksa ona bir şey mi olmuştu, annem kolay kolay ağlayan bir kadın değildi, annem çok güçlü bir kadındı, ağlamazdı!

"Bir tanem benim, o kadar korktuk ki..."

"İyiyim anne, vallahi iyiyim!"

"Bir yerin ağrıyor mu, bir şey istiyor musun?" Arkadan babamı gördüğümde çekinsem de aklımdaki tek soruyu bu sefer de babama sordum. "Baba Deniz iyi mi?" Babam bana yalan söylemezdi, gerçeği söylerdi.

"İyi..." Babamın sesi kısıldığına hıçkırıklarım kaldığı yerden devam etti, "Bana Allah için düzgün bir cevap verin ya, Deniz'e ne oldu?"

Kaçtır bölümleri yazarken böyleyim inanamazsınız 😣😓😭

Bu bölümleri lise zamanında yazarken kardeşimin başına böyle bir felaketin geleceğini ve iki bacağını, kolunu, burnunu, çenesini kıracağını hiç düşünmemiştim. Allah bu motosikletleri yok etsin. Sevip sevmediğiniz kim varsa bu can alıcı makinadan uzak tutun.

Loading...
0%