Yeni Üyelik
51.
Bölüm

51. Bölüm

@hiyera212

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın! İyi okumalar🌝🌚🌠

Yemekten sonra Hilal dışarı çıkmış ve bizi baş başa bırakmıştı. Ben de Tuana ile birlikte odasına geçmiştik, Tuana ne olur ne olmaz diyerek kapıyı kilitlemişti. Bunun gerekliliğini iç dünyamda sorgulasam da ona bir şey sormadım, bir bildiği vardır diye düşünüyordum.

Ben ilk başta sandalyeye oturuyordum ama sandalye o kadar küçüktü ki kırılır diye korkarak Tuana’nın yanına yani yatağına oturduk. Küçükken birlikte uyuduğumuz zamanlar olmuştu, sevgili olmadan önce de uyuduğumuz zamanlar olmuştu ama şu an bir garip hissettirmişti. Bu hissin geçmesi için birkaç derin nefes alıp vermek zorunda kalmıştım.

Tuana’nın odası normalin aksine topluydu, Hilal'in yatağının üzerinde ki birkaç kıyafet dışında tabii. Tuana’nın odasının dağınıklığını çok iyi biliyordum çünkü bir keresinde odasına geldiğimde dolabında bir şey aramak için kapağını açtığımda ne kadar eşya varsa yere yığılmıştı. O ne yapsa çok güzeldi, dağınıklığı bile güzeldi.

Odanın düzeni öncesine göre bir hayli değişmiş görünüyordu. Hilal bir haftalığına eve gelmişti, odaya el atmış olsa gerekti. Tuana'nın yatağı çalışma masasının yanındaydı, ablasınınki ise pencere kenarında. Bunun için kavga ettiklerine bile emindim, Tuana eminim ki onu odasında hatta evde bile istemiyordur, pek anlaşamazlardı ama kazadan sonra daha iyiydi araları.

Tuana kafasını bacağımın üzerine koymuştu, saçlarını okşuyordum. Çok güzeldi saçları, hep güzel kokardı.

"Çok güzelsin!" diyerek eğildim ve alnından öptüm. Biraz daha eğilsem belim kırılacaktı ama neyse ki böyle bir şey olmadı.

"Evlensene kız benimle!" diyerek onun yatakta doğrulmasına ve öksürük krizine girmesine yol açtım.

Gülümseyerek "Ne dedim de öksürük krizine girdin be gülüm?" diye sordum, panik atağı vardı yavrumun, aklıma gelince "İlacın nerede?" diye telaşa kapıldım.

"İlaca gerek yok! Sen niye öyle aniden sordun ki şok oldum?” Ödüm kopmuştu bir şey oldu diye, neyse ki iyiydi.

Tuana'yı kolundan tutup yatak örtüsünün içine çektim, gözleri gözlerimin derinliklerine dalarken gülümseyerek bana bakıyordu, yutkundum. Bu kız yanımdayken gerçekten kendimden geçiyordum. Sonumuz geçen ki gördüğüm rüya gibi olmasını istemiyordum ama yine de ona koala gibi sarılmak istiyordum.

Tuana göğsüme uzanırken yüzüme değen saçlarının kokusunu içime çektim, Tuana’nın tekrardan ve tekrardan değiştirdiği duş jelinin kokusu tüm vücudumu etkisi altına aldı. Bu diğerlerine nazaran daha güzel bir kokuydu, diğerleri ağırdı ama bu daha meyvemsi bir kokuydu. Bu koku onu yeme isteğimi arttırıyordu.

Kalbim hızla teklerken "Beni hep seviyorsan, neden kardeşinmişim gibi bana yaklaşma kararı verdin?" diye sordu. Sesi meraklıydı ve ben bu cümleye nasıl karşılık vereceğimi düşünürken tekrar konuşmaya başladı:

"Sen bana her kanki, dediğinde aşkım demişsin gibi oluyordu. Çok tuhaf değil mi, iki ay öncesinden bana deseler 'Deniz Efe seni seviyor,' diye hiç inanmazdım. Ama şimdi sen yanımdasın, hiç bırakmayacakmışsın gibi."

Tuana derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı ve gözlerime odaklandı. "Hiç bırakmayacaksın değil mi?" Gözleri büyümüş dudakları büzüşmüştü. Yavru köpek bakışları atıyordu, ne kadar da tatlıydı ama böyle düşünmesine üzülmüştüm, nasıl bırakırım ben bu bal peteğini?

"Eğer bir gün bırakırsam bu sadece senin iyiliğin için olur. Allah şahidim olsun seni sevmekten bir an bile vazgeçmeyeceğim. Ha bu arada, ne derseler desinler benden duymadıkça sakın senden vazgeçeceğim diye bir şey kurma kafanda, gelecekte karşımıza ne çıkar bilmiyorum. Belki kötü işlere bulaşırım seni kendimden soğuturum, sen de anlamazsın zaten." son cümleyi kısık söylesem de mırıldanır gibi bir ses çıkarttığım için Tuana beni anlamadı. Sevgimden asla şüphem yoktu ama geleceği de bilmiyordum, kötü bir insana dönüşmekten korkuyordum, kötü birisi olursam onu kendimden uzaklaştırırdım.

"Bu zamana kadar karşılıksız sevdiğimi düşünerek sevdim, bu zamandan sonra da aşık olduğunu öğrendim. Eğer kıskançlıktan ölmezsem, sensiz de yaşayabilirim!" dedi yalan söylediği her halinden belli olan sevgilim. Bende bunu ona söyletmek için olsa gerek örtüyü üzerimizden itip onun üzerine çullandım.

"Demek bensiz yaşayacaksın, ha?" diye alayla soruşum onu kıkırdattı ve "Sen bensiz bir hafta yaşadıysan, ohohoo ben on gün bile yaşarım! N'aber?" diyerek kahkahalarla gülmeye başladı. Ben de ona katıldım.

Gece uyandığımda yanımda Tuana bana sarılmış bir şekilde kafası göğsüme yaslıydı. Derin bir nefes alıp onu uyandırmamaya özen göstererek yataktan kalktım. Ne ara akşam olmuştu da uyuyakalmıştık hatırlamıyordum, kapıyı kilitli görüp de Hilal babasına bizi gammazlamamışsa bir gelişme vardı. Eski Hilal olsa beni dövdürtürdü, neyse ki eskisi gibi değildi.

Tuana’nın yanından kalkmak üşümeme neden oldu, sanki biri güneşimin önünü kesmişti. Kendime hâkim olmaya çalışarak saate baktım, 23.18'i gösteriyordu, telefonu cebimden çıkarıp Burak'a mesaj yazmaya koyuldum.

Burak'a ne kadar sinirli olsam da Tuana'ya sormaktan çekindiğim soruları Burak'a sorabilir ve onunla barışmak için kendimde bir sebep çıkarabilirdim. Şayet bir daha konuşmamayı bile düşünmüştüm, çektiğim acıları bir ben bilirdim.

 

Dniz: Burak, eğer beni özlediysen ki ben seni çok özlemedim! Tuana'nın evinin önüne gel. Yarım saat içinde geldin gelmedin, yoksa!

Burak birkaç dakika içinde cevap göndermişti.

PORSUK: Kim ne yapıp da özlesin senin gibi iti, şimdi sen orada beklersin, boşuna bekletmeyeyim de geleyim bari!

Mesajı okuyup gülümseyerek pencereye ilerleyip açtım ve dışarı baktım, yakınlarda olmasa kıçını kaldırıp da gelmezdi buraya. Yatakta kıpırdama hareketi duyduğumda camı kapatıp Tuana’ya döndüm.

Tuana yatakta doğrulmuş mahmur gözlerle bana bakıyordu, ilk önce onu uyandırdığım için içimi huzursuzluk kaplamış olsa da bakışları o kadar komiğime gitti ki gülmeden edemedim. "Deniz, senin ne işin var odamda?" şaşkınlığı otuz iki diş sırıtmama neden oldu. Bu kız yüzünden şebek maymuna dönecektim yakında, bana neler yaptırdığının farkında bile değildi.

"Beni odaya atarken hiç öyle bakmıyordun ama?" diyerek şakaya vurdum. Tuana şaşkın bir o kadar da tatlı bir ifadeyle bana bakmaya devam etti.

"Deniz, sessiz olur musun, babam duyar da gelirse ikimizi de doğduğumuza pişman eder biliyorsun, değil mi?" ben ne kadar sessiz olmaya çalışsam da sevgilim bağırınca dudaklarını dişlemek zorunda kaldı, bunu yapmasından ne kadar nefret etsem de kaşlarımı çatmadan "Dudaklarına zarar verme canım, ben şimdi gidiyorum." dedim. Dudaklarını öpmek istedim ama bunu ondan isteyemezdim, gidiyordum işte.

Yataktan çıkmış yanıma gelmişti, Burak gelmeden kokusunu içime çekmek için ona sıkıca sarıldım, kendi kokusu ve benim kokumun karışık bir versiyonu burnuma çaldığında derin bir nefes daha çektim içime. Belki de hayatımın en güzel anını yaşıyordum, ikimizin kokusu karışında çok güzel hissetmiştim.

"Gitmesen, benimle kalsan?" Bakışlarımı sevdiğime bakmak için eğdim, suratını yediğim ne kadar da şapşal görünüyordu.

"Ben zaten senin yanındayım, kalbin benim için attıkça da hep yanında olacağım sevgilim. Hadi, lütfen uyu. Yoksa Burak ile barışmaktan vazgeçeceğim!" diyerek ona sevindirici bir haber vermek istedim.

"Burak'la ben de konuşmuyordum ama erken barıştık, meğer onca yıl sevdiğini benden saklamış. Tamam, çok yakışıyorsunuz, çıkın siz, manita olun, falan diyordu ama ben bunların olacağına ihtimal vermediğimden ciddiye bile almamıştım. Sonra salak olanın ben olduğumu anladım, affettim." dedi. "Haklısın güzelim.” dedim ve devam ettim: “Seni o kadar çok sevmeme rağmen bunu anlamamış olman salak olduğunu gösterir.” Kızgın bakılışlarından çekinerek “Ama benim salağımsın!" dedim. Cevap vermeyip dudaklarını büzdü.

"Ben hala Burak'a çok kızgınım çünkü bana öyle bir imada bile bulunmadı. Sürekli ona sana ayarlayayım, sonsuza dek bu cümleyi kurduğunu hayal edebiliyor musun, aklıma taciz etti puşt!"

"Özür dilerim,"

"Özür dilerim,"

İkimizde birbirimize âşık olduğumuzu anlayamadığımız için birbirimizden özür dilemiştik. İkimizin de hatası vardı, ikimiz de bunu anlamıştık. Bu kalbimi rahatlatmıştı.

"Mezuniyet tarihi belli olmuş, gidecek miyiz?" diye sordum. Tuana gitmezse ne işim vardı milletin doluştuğu balomsu şeyde.

"Hımm, haberim var. Nihan elbise arayışlarına şimdiden girdi!"

"Peki sen gitmek istiyor muusn, gitmek istemezsen gitmeyiz."

"Sınıf arkadaşlarımızla son kez birlikte vakit geçireceğiz, gideriz."

"Yani çok bir gereklilikleri de yok da gideriz. Hem mezuniyetin en güzel kızı sen olacaksın, bende senin yakışıklı partnerin olacağım." deyip alnına ufak bir buse kondurdum. Gülümsedi ve boyun girintime kafasını koydu, saçlarının kokusunu içime çektim. O kadar güzel kokuyordu ki...

"Amacın sevgili olduğumuzu duyurmak değil mi?" Haklıydı, şu an kimse bilmiyordu ve ben bu durumdan rahatsızdım. Berat görsün, kafayı sıyırsın istiyordum. Gerçek sevginin kazandığını anlasın ve sevgilimden uzak dursun.

"Belki." diye cevapladım.

***

Sessiz bir şekilde merdivenlerden aşağı indiğimde bacaklarım koptu sansam da halen yaşıyordum. Neyse ki Hilal saklamış olsa gerek koltuk değneklerim dama çıkan merdiven tarafındaydı.

Dışarı çıkmış değneklerimle yürürken üst kattan mutfağın ışığı yandı. O sıra Burak üzerindeki gri bol eşofmanla siyah atletli bir vaziyette elleri bacaklarının arasına almış zıplayıp duruyordu. Vay be, evden gelmiş dangalak.

Mallığından ödün vermeyen Burak'a şaşkınca bakarken "Lan salak mısın, niye çıplak geldin?" beni gördüğünde yanıma hızla gelip üzerimdeki ceketi alarak "Olum Levent amca mutfakta lan, kenara saklan!" diyerek beni belimden kavrayıp arka bahçeye sürükledi. Bacağımın anasını ağlatmıştı pezevenk.

"Manyak mısın lan sen!"

"Levent amca beni çıplak görse sapık diye mahalleyi toplar dövdürür oğlum!"

"Sen ne diye bu kılıkla geldin beyinsiz!"

"Oğlum mesajını gördüm yataktan fırladığım gibi geldim." dedi.

“Salak madem yatağa girdin söylesene!”

“Barışırız dedim, fena mı ettim lan?” Ona daha fazla çene yormamak adına sustum, o da sustu neyse ki.

Yavaşça arka bahçenin kapısından çıktık, yola geçtiğimizde Burak ceketimi üzerine tam giymiş fermuarını çekmişti. Üşümesi moralimi bozsa da bir şey demedim, ceketimde sevdiğimin kokusu kalmıştı ama başta giyerek mundar kokusu da geçmiş olmalıydı. Gitti gülümün kokusu.

"Burak kan..." Burak önümden yürüyordu, birden bana dönerek sözümü kesti: "Kanka sen söylemeden önce ben söyleyeyim, ben sana demedim mi sanıyorsun? Sen her Tuana'dan bahsettiğinde ben sana dedim, kanka teklif et ya da ben ayarlayayım. Ama senin gözün o kadar körelmiş, kulakların o kadar sağırlaşmış ki ne Tuana'yı gördün ne de beni duydun! Aşktan bunlar, anlıyorum kardeşim." diyerek afili sözlerle beni teskin etmeye çalıştı.

Haklıydı aslında ama bu beni sinirlendirdiklerinde gönlümü almak yerine kendilerini savunmalarının açıklaması değildi. Her neyse!

"Ha bu arada, kanka ya sen neden Tuana'nın evinden çıktın?” Elini hesap ver, der gibi sallamaya başladı. “Hayrola?" racon kesmeye çalışmışması gözlerimi devirmeme neden oldu. Ona hesap vermeyeceğimi bildiği için kibar bir şekilde devam etti: “Bir sıkıntı varsa çözerdik kardeşim, ondan soruyorum.” Omzumu silkerek aldırış etmedim sözlerine. O da bunu umursamayıp göt çenesinin hakkını verip konuşmaya devam etti. Bir kez olsun susmaz ki!

"Geçen okula gittik Toprak'la öylesine, kimi gördük, hani senin peşini bırakmayan saplantılı bir kız vardı ya, adı neydi? " Adını ben bile hatırlamıyorum oğlum, sana mı diyeyim? "Ne bileyim amk, hangi kız?" aklıma Gazel geldi birden ama bunu ona söylemedim, belki başka bir kızdır.

"He he Gazel! Kız feci abi ya, resmen bize dikleniyor Hatta Toprak'la bir şeyler konuştu, Toprak'ın yüzü kıpkırmızı oldu. Sinirlendi, sonra da yumruğunu duvara geçirip Gazel'e hayatından çıkmasını güzel bir şekilde söyledi!" Bu işe herkesi bulaştırmayı başarmıştı ama bu Tuana'nın kulağına gitmeden bitse iyi olurdu. Sevdiğimi yeni kazanmışken kaybedemezdim.

"Onu bunu boş ver de gardaş, sen Tuana'ya çıkma teklifi ettin mi, etmedin mi?" Beynimden vurulmuşa döndüğüm an, o andı. Ne ben ona teklif etmiştim ne de o bu konuyu açmıştı. Şahsen böyle iyiydi ama adını koymak gerekiyordu. Sevgiliydik ama çıkma teklifi etmemiştim. Yani etmesem olmuyor muydu?

Hayatımda hiçbirine çıkma teklifi etmemiştim, ne yapacağımı bilmiyordum ama Burak bu konuda tecrübeli olduğundan şansım yaver gider diye düşünüyordum. "Etmedin mi yani, oğlum siz bu dünyanın neresindensiniz lan?" Burak'ın şaşkınlığı görülmeye değerdi.

"O konuda senden daha iyi tavsiye veren birini tanıdığımı zannetmiyorum." diyerek ona imada bulundum. Çok kızla çıkmıştı ama hakkını yemeyeyim, Ahsen onu dizginlemişti, en azından artık her önüne gelene yavşamıyordu. Eminim buraya gelmeden önce Burak ona kısa bir mesaj çekmişti, izinsiz dışarı bile çıkamıyordu. Eskiden bu saatte inşaat evde olur takılırdı ama şimdi ev kuşu olmuştu.

"E sen de ne var ne yok lan, kaç gündür görüşmüyoruz?"

"Ben de ne olsun lan, dün Mert'le kendime askerlik başvurusu yaptım. Askere gidip kalmayı düşünüyorum!"

"Benden habersiz mi yaptınız?"

"Evet, yaptım!"

"İnsan beni de haberdar eder, yazıklar olsun! Ya ben de askere gitmek istiyordumsa?"

"Ayağı kırık salak, seni en az 3-4 yıl askere almazlar!

"He, öyle mi oluyormuş?" Başını salladı, ben bu konuyu araştırmamıştım ama askere gitmeyi düşünmüyordum, üniversiteye gidecektim.

Burak koluma girip "Hadi gel, bizim orda ki inşaatın oraya gidelim, Mert'i de çağırırız!" Ahsen ağzına sıçmazsa gidelim, demek yerine "Kaç saattir eve gitmedim, babam beni gebertecek! Ama gebertmeden buluşalım bence de!" diyerek güzergahımızı değiştirdik.

"Bende seni seviyorum," Burak onları sevdiğim için yanlarında kaldığımı anlamıştı.

"Gel lan bende seni seviyorum." diyerek Burak'ı omzundan tuttum ve kendime çektim. İkimizde bellerimize gevur döver gibi vururken gülüyorduk. Onun vurduğu yerde kemiklerim zonklarken onda hiçbir etkim yokmuş gibiydi. Aslında bence ben daha güçlüydüm ama biraz zayıfladığım için kas gücüm kalmamıştı, yoksa ben onu döverdim. Bence döverdim.

Şu Burak’ın yerinde Tuana olacaktı, onunla sarılıp bu mahallede yürüyüş yapsaydık. Ah Tuana ah, hâlâ bütün hücrelerim senin olmak istiyor. Aslında; zaman dursa ben de onda durmak isterdim. Kâinat sallansa ben de onda sallanmak isterdim. Dünya dönse, ben de onun etrafında dönmek isterdim. Güneş doğsa ben de ona doğmak isterdim. Ay güneşten aldığı ışığı dünyaya yansıtsa ben de sevgimden aldığım ışığı ona yansıtmak isterdim. Gözler kör olsa sadece onu görmek isterdim. Her nefesimde sen sen diye atan kalbim bu kez, biz biz diye atmasını dilerdim.

Ben sende kaybolmak, aşkın anısına kapılıp yok olmak istiyordum. Son nefesimde yanımda Tuana olsun, elimden tutsun ve asla bırakmasın istiyordum. Onun için ölmek değil yaşamak istiyordum. Çünkü ölmek kolaydı, asıl zor olan bu dünyada yaşamaktı.

Düşüncelerim dudaklarımın arasından çıkan gri dumana karışıyordu adeta. Sanki sigaramın ucunda yanan kırmızı ışık bizdik, her içime çektiğimde harlanıyordu bu aşk. Neyse ki bugün odamda yalnız kalıp dertlenmiyordum; arkadaşlarla toplanmıştım, bu iyi hissettiriyordu.

İnşaata gelmiştik, Burak önce briketleri dizmiş masa ve oturak haline getirmişti. Bense bacağım yüzünden doğru düzgün oturamamış, en sonunda balkondan aşağı Burak'ın yardımı ile ayaklarımı salındırmış öyle oturmuştum. Havalar soğuk olduğu için de ortaya ateş yakmıştık, devriye gezen polisler bizi görse kesin kızardı ama görmemeleri için dua ettik.

Burak evlerinden birer tane bardak ve kola getirmişti. O kolasını içiyor ben de sigaramı içiyordum. Evde annem olduğu için çoğu zaman içemiyordum, sigara içtiğimden haberleri vardı ama yine de hem utanıyor hem de kızmalarından nefret ediyordum. Laf söylemeleri sinirlerimi bozuyordu, ben de çenemi tutamıyordum.

Telefonundan şarkı çalan Mert bize doğru geliyordu. Üzerinde gri kapşonlu bir sweetshirtle siyah pantolonu vardı. Elinde ki yarısı içilmiş sigarayı söndürüp yere attı.

İçelim arkadaş benim derdim çok,
İçelim arkadaş derdime çare yok
İçelim arkadaş bugün keyfim yok.
İçelim arkadaş tadım tuzum yok

"Gençlik napıyonuz bire?" diyerek merdivenleri tırmandı. Eski, inşaat halinde kalmış bir binadaydık. 8 yıl önce inşaatına başlanmış olan bina sahibinin ölümünden sonra durdurulmuş ve inşaat halinde kalmıştı. Her yer toz toprak içindeydi ama bizim için harika bir buluşma alanı oluyordu.

“Gel kardeşim, kola keyfisi yapıyok.” Mert kıkırdadı. Yanıma gelip omzuma elini koydu ve "Nasıl oldun kardeşim?" diye sordu, elinin üstüne elimi koyup "İyiyim işte, sen nasılsın, işe başlamışsın lan, hayırlı olsun!" dedim.

"Olum isteyerek olmadı, babam yüzünden!"

"Aman ne olursa olsun, takma kafana bilader!" Burak'a bakarak "Aynen kanka ya, boş zamanlarında ders çalış ne olur ne olmaz!" Mert briketin birinin üstüne oturdu “Çalışıyorum da bişey anlamıyorum ki!" kahkaha atıp "Sarı yüzünden anlamıyorsundur!" diye dalga geçtim.

"Sarıyla konuşmuyoruz diye mi yani?"

"Olum ne alaka?" Burak'a ters bir bakış attım, "Sarıyla konuşsan belki iki gaz verir sen de çalışırsın!" kafasını iki yana sallayarak "O sınava çalışsın diye konuşmuyorum zaten, dikkatini dağıtmak istemiyorum!" dedi ve bir sigara yaktı.

Tuana'nın sesimi özlediğine dair mesajını görünce kafamdan birkaç saniyede bir şeyler kurarak şarkı söyleyerek whatssap'tan gönderdim.

 

 

Dniz: Sabahım gecelere hapsoldu
Senle geçen saliseler umuda ışık oldu
Unutma, ay ışığında açan yıldızım, vahşi yaban çiçeğim
Bir gün parmaklarımın arasında tuttuğum gül olacaksın

HATUNUM 💜: Aşkım?

Bana az önce aşkım, diye mesaj mı atmış, yoksa ben mi yanlış görüyorum?

Dniz: Sen bana aşkım mı dedin?

Kalbimdeki ritim artarken avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Bunu sorarken bile kalbi göğsümün üzerinde titremiş gibiydi. Sanki nefeslerimiz karşılıklı dertleşiyordu.

HATUNUM 💜: Eeevet, neden?

Burada romantik olmayan kişi kesinlikle o, bu kişinin ben olması gerekmiyor muydu? Resmen odunun teki ya. Bende tabii bozulduğumu çaktırmadan mesaj yazmaya başladım. Gerçekten de laf değiştirme konusunda üstüme yoktur.

Dniz: Seni özledim.

Gerçekten de gözlerinin yuvalarında seyahat etmeyi özlemiştim, daha yarım saat önce onun odasına, onun yatağında birbirimize sarılı halde uyumuştuk ama ben onu şimdiden özlemiştim. Sabah canlı çıkacağımı bilsem gece onda kalırdım ama Levent amcaya da güvenememiştim.

HATUNUM 💜: Deniz, seni çok özledim.

HATUNUM 💜: Bana geri dönmeni istiyorum!

HATUNUM 💜: Keşke gitmeyip birkaç saat daha kalsaydın!

Ardı ardına attığı mesajlara iç çekerek baktım, keşke, keşke çıkmasaydım o odadan be bitanem, keşke kalsaydım senle!

Dniz: Artık bir dahakine güzelim, hadi uyu, geç oldu.

İki dakika geçmesine rağmen cevap vermedi, uyuya mı kalmıştı yoksa?

Dniz: İyi geceler, tatlı rüyalar sevgilim.

HATUNUM 💜: Seni seviyorum, iyi geceler. Öptüm, rüyanda gör de karşılık ver.

Mesajına gülümsedim, manyak kız. Böyle hayaller kuruyordu da sapık ruhu rüyama musallat oluyordu.

Dniz: Seni seviyorum.

Bu kızı anlamak, anlatmaktan daha zor! Niye bu kadar tatlı olmak zorunda ki!

"Deniz koptu bizden, geçmiş olsun!" Burak ve Mert'in kahkahasıyla kendime geldim. Yani ne var, kendileri çok farklı zaten! Burak Bey izin almak için eş dakika boyunca yalvarmamış gibi kıs kıs gülüyordu, zor da olsa ona yaklaşıp ensesine tokat patlattım. Hak etmişti pezevenk.

 

Loading...
0%