@hiyera212
|
İYİ OKUAMALAR 😋😍 LÜTFEN SATIR ARASI YORUMLARINIZI VE DESTEĞİNİZİ ESİRGEMEYİN. 😘🥰🥰🥰 Âşık olduğun geceyse, güneşin doğduğuna üzülürsün. Her şey gün doğmadan güzelse gece rüyalarında görüp gerçekte yanında olmadığına yanacağın bir gündüz istemezsin. Kalbinin yanacağı güneş yerine gecenin soğuğunda onun sana sarılmasını dileyecek kadar sevdiğiniz birisini düşünün, ona bakmaya kıyamayacak kadar saf bir duygu besliyorsunuz, bizim ki de öyle temiz bir sevgiydi. Boşluğa dalacak kadar da yapayalnız bir aşktı önceden ama şimdi bizdik, yalnız değildik, kalabalıklaşmıştık. Duygularımız kalabalıklaşmıştı. Okyanusun ortasına bırakılmış bir süs balığı gibiydim, hayatta hiç karşılaşmadığım zorlukları kendi başıma çaresizce, Allah dışında kimseye boyun eğmeyerek, üstesinden gelmeye çalışıyordum. Herkesin derdi kendineyse dostlarımın dertlerini neden kendi omuzlarımda hissediyordum? insanın özleyecek dostları olması kadar eşsiz bir his olamaz! Ben de dostlarımı çok özlüyordum. Lisenin elbet bir gün biteceğini biliyordum ama bu kadar erken olması çok üzücüydü. Canım çok yanıyordu, sevdiğim dostlarımla ayrı yollara gidecek olmamız can sıkıcıydı. Kaç zamandır sınava çalışmaktan arkadaşlarıma vakit ayıramamış kendimi odama hapsetmiştim. Ablam gibi hukuk fakültesinde okuyamayacağımdan emindim, zaten sözel derslerim de pek iyi değildi! Ne yapıp edip bir üniversiteye girmem gerekiyordu, yoksa bu evde kafayı üşütmemek elde değildi. Ablamın okulu erken bitmiş eve gelmişti, onunla hayat daha zordu. Baroya başvurmuş ve staja başlamıştı, ben de bu sayede onu daha az görüyordum. Ağabeyimin de bu sene son senesiydi, gittikçe yaşlanıyorlarmış gibi hissediyordum, bu durum canımı sıksa da pek umursamadım. Ağabeyim ve Kerem ağabey İstanbul'da bir şirkette bir aylık staj yapmaları gerektiği için gelmemişlerdi. Not defterimi elime alıp masanın üzerine koydum ve son kaldığım sayfayı açıp en son yazdıklarımı okuyup yeni bir şiir yazdım. Aşk neydi, aşk, kelimelerle anlatılmayan, hasretle yanıp tutuştuğun, mucizevi bir şekilde bütün görüşlere karşı olup sadece o kişinin varlığını hissettiğin inanılmaz bir duyguydu. Hayat bazen üstünde oyunlar oynar, Not defterimi kapayarak masadan kalktım ve defterimi yatağımın altına tıktım. Ablamın ne yapacağı belli olmazdı, açıp okusa ruhum duymazdı. Bugün bence çok ders çalışmıştım (!) biraz mola vermek fena bir fikir değildi. Yatağa uzanıp tavanımı seyre daldım, bu tavanın boyasının yenilenmesi lazımdı, boya dökülmeye yüz tutmuş görünüyordu. Yataktan kalkıp sandalyeye geri oturup kitapları kurcalamaya başladım, ders de çalışmam gerekiyordu, sınava iki hafta vardı. Günler geçiyor sınava biraz daha yaklaşıyorduk; sadece 2 hafta kalmıştı ve ben stresten kendimi yiyip bitiriyordum. Her gün bir olay yaşıyor, başımıza gelmeyen iş kalmıyordu. Burak spor salonuna yazılmıştı, askere gidip orada kalacakmış. Deniz’e askerlik başvurusu yaptım demiş, meğerse Mert’le MSÜ’ye girmişler ve tercih yapmışlar, Burak’ta askerlik başvurusu yaptım sanmış. Manyak şey. Kitapları gelişigüzel üst üste sıralayıp ayağa kalktım, sonra tekrar oturdum. Masamdaki sandalyede geriye dönüp dişlerimi dudaklarıma geçirerek kendimi ileri ittim. Ayağa kalktığımda dolabımın önüne dikilip kapakları kaydırdım. Hilal'in tavsiyelerine uyup cicili bicili kıyafetler giymek yerine onun yokluğundan faydalanarak FB'li spor takımı çıkararak siyah eşofman altımı, üzerine mor yarım atleti ve fosforlu sarı bel tarafı yırtmaçlı atleti giyip saçlarımı tepemde at kuyruğu yaptım ve saç bandımı taktım. Üzerime siyah tişörtümü giyip atletimi gizledim, mahalleden çıkana kadar böyle kalacaktım. Aynada kendime baktım, tişörtümün üzerinde sol göğsümde FB arması bana göz kırpınca gülümsedim. Güzel göründüğümü kendime fısıldadım, artık bunu kendime sürekli hatırlatıyordum. Başkalarının söylemesine ihtiyacım yoktu. Hafif makyaj yaptım, benim diğerlerinden ne eksiğim vardı. Salona gittiğimde annem koltukta oturmuş elinde ki gelişim kitabını okuyordu, annem ben kazadan sonra daha çekilir birisi olmuştu. En azından babamla arası düzelmişti, benimle de daha az tartışıyordu. Sanırım okuduğu gelişim kitabı ona yardım ediyordu, tabi içtiği sinir ilaçları da etkili oluyordur. Ben yanına gelince kitabı kapayarak bana baktı ve "Nereye kızım böyle?" diye sordu. Aslında bugün için güzel planlarım var anne ama bundan sana bahsedersem beni dışarı çıkarmazsın. "Saatin geç olduğunun farkındayım anne, Nihan'dan birkaç eksik ders notumu alacağım!" Annem yalan söylediğimi anlamış gibi doğru söylemem için tek kaşını çatarak bakmaya başladı. Anneme köpek yavrusu bakışlarımdan atmaya başladım. "Benim bildiğim hazırlanmadan önce anneye danışılıyordu ama neyse, geç kalma!" "Nihan ile aramızda 1 dakikalık yol farkı var yani ne kadar gecikebilirim ki?" Tabii oraya gidecek olsam gecikmezdim! Nihaha! İçimden kötü cadı gülüşleri atmaya başladım. Annemden zor zekât izin alıp geçen ay babamın yaptırdığı portmantonun çekmecesini açtım, buraya birkaç çorap bırakmıştım çünkü ne zaman odamda giysem tuvalete gittiğimde ıslanıyorlardı ve ben cinnet geçiriyordum. Ayakkabılarımı giyip dışarı çıkarken ev anahtarını ve odama tekrar dönüp telefonumu aldım. Neden her şeyi unutuyordum ki? "Anne bana para versene!" Bir, iki, üç! 'Daha dün sabah verdim, ne yaptın o kadar parayı?' ’25 lira neyime yetmez dimi ana!’ "Daha sabah verdim kız o kadar para, ne yaptın?" Annemin söylediği cümleyi içimden söylemiş olmam gülmeme neden oldu. "Sultan'ım, lütfen ya!" Annem çemkirmemden ötürü kızsa da paranın yerini söyledi. Hemen annemin cüzdanını anneme götürüp "Al anniş, elini cömert alıştır," diyerek köpek yavrusu bakışlarımı tekrarladım. Annem giydiğim ayakkabıya bakmadan topuklamam lazımdı. Annemin gözlerinin içine bakıyordum, “Al bakalım,” diyerek annem elli kâğıt ateşleyince dudaklarımı büzsem de "Yeter kız, hadi!" deyince telefon kabının arkasına koydum. Spor salonu giriş kartımı da yanıma alıp dışarı çıktım. Ben çıkmadan annem söylenmeye başlamıştı bile, "Sanki ben bilmiyorum Nihan'a gitmediğini, 1 dakikalık yol için mi para isteyeceksin!" kahkahama engel oldum. Aşağı inerken rutin haline getirdiğim bir şekilde telefondan Deniz'e haber veren bir mesaj attım. Tuana🐺: Deniz, ben Burak'ın yanına spor salonuna gidiyorum. Mesajı gönderdiğimde aşağı kapıyı açıyordum. Dışarıdan gelen soğuk hava dalgası yüzüme çarpınca titredim. Yağmuru sevsem de rüzgârlı havalardan hoşlanmıyordum. Hele yaz aylarında çıkan rüzgâr... Telefonum çalmaya başlayınca cebimden çıkarıp sevgilimin aradığını görünce hemen açıp "Aloğ, aşkların en balı!" diye jest yaptım. "Bekle olduğun yerde, ben geliyorum!" Tek kaşımı çattım. "Geliyorum derken?" "Geldim zaten, dur!" Şaşırdım desem yalan olur, şahsen hiç şaşırmadım. Nedense nereye gitsem Deniz'e haber vermem gerekiyordu, beyefendi merak ediyormuş, bu da tabii benim hoşuma gidiyordu bu yüzden sıkıntı çıkarmıyordum. Lakin ayağı ağrımıyor mu bunun, neden geliyordu ki? Deniz arabadan inip yanıma gelmeye başladı, üzerinde beyaz tişörtle lacivert eşofman altı vardı, saçlarının dağınıklığı içime öküz gibi oturdu, boynunda asılı mavi havlusu ve alnı ter içindeydi. O an tenha bir yerde olduğumuzu hayal ettim, Deniz'e koşuyorum, o da bana doğru koşuyor. Ortada buluşup kucaklaşıyoruz, ardından onun havlusunun uçlarını tutup onu kendime çekiyorum, o beni belimden kendine çekiyor. Ardından bir eli çenemin altından tutup bakışlarımızı sabitliyor, dudaklarımızın ölümsüz bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor. Bende havluyu bırakıp dağınık saçlarının arasında parmaklarımı dolaştırıyorum. Ardından... Tövbest, iyice kendimi kaptırdım he, gören de yıllardır görüşmemişler sanacak. Deniz bana yavaş adımlarla gelmeye devam ederken ben de ona ilerlemeye başladım. Yanıma gelince belimden tutarak beni kendine çekti ve alnımı öptü, dudaklarımı dişlerken kulağıma "Benimle ilgili hayaller kurman hoşuma gidiyor," diye fısıldadı. Düşüncelerimi mi okuyor bu çocuk? Ayrıca mahallenin ortasında ne demeye beni öpüyor, manyak, kuduruk şey! "Hayallerinde olmak kalbimi hızlandırıyor," Parmak uçlarımda yükselerek kulağına yaklaştım ve baştan çıkarıcı bir ses tonuyla "Kaderinin başrolü olmak kalbimi titretiyor," dedim ve geri çekilerek arabaya doğru ilerledim. Umarım kimse görmemiştir. Deniz arkamdan "Uff, yüreğimi sızlattın, vicdansızın kızı!" diyerek kahkahalar atmama neden oldu. Arabaya binince yakışıklı yüzüne bakmaktan kendimi alamaz halde onu izliyordum. İkimiz de arka koltuğa oturmuştuk, bugün ki şoförümüz Toprak'tı ve pek asabi görünüyordu. Kalın dudakları aralanmıştı, kaşları çatılmış, gözlüğü burun kemerinin üstünde durmakta zorlanır bir şekilde sabitlenmişti. Üzerindeki askeri yeşili tişört ve siyah pantolonu ile tarz olmuştu. Bu sinirli bakışları ile de cool duruyordu. İlk önce bana baktı, ardından arabayı çalıştırıp vitesi geriye attı ve el frenini indirdi. Neden yabancıymışım gibi davrandı bilmem ama kibarlık olsun diye kayınçoma selam verdim. "Kusura bakma Tuana, Deniz Bey konuşma sevgilimle; kıskanıyorum, dedi de!" Kaşlarımı çatarak Deniz'e baktım. Şaşkınlıkla dudakları ayrılmış halde "Ben ne zaman öyle dedim lan, yeminle yalan atıyor, ben öyle bir şey der miyim? Aaaaa!" kollarımı çiçek yaparak "Neden sen yerine Toprak'a inanıyorum acaba ben!" ikizinin saçlarını çekerek "Kara kedi gibi girme aramıza!" diye söylendi. "Ben ne gireceğim aranıza, ben sizin destekçinizim bir kere!" "He he!" "La valaha diyorum, baksana sizi Kadirli'ye götürüyorum!" "Karşılığında bu ayki internet faturasını ödeyeceğim için olmasın?" "Deniz!" "Ne var?" "Bak işte götürüyor, neden kibar olmayı denemiyorsun?" "Sen de susmayı deneyebilir misin?" "Ne, ben mi?" Toprak biz böyle tartışmaya başlayınca gaza bastı ve ardından geriye doğru sürmeye başladı; anayola çıkınca arabayı drift yaparak dönderdi ve vitesi bire attı. Deniz'in vites atışına benziyordu, buna aşıktım, çok zarifti ama sadece Deniz'de. Biz bu sırada sağa sola yalpalanmıştık, kafamı çarpmayayım diye Deniz kafamı tutup göğsüne bastırmıştı. Deniz’imin kokusunu içime çekerken sigara kokusu da burnuma çarpsa da umursamadım, ona ait kokusu baş döndürücüydü. Ellerimi tişörtünün kenarlarından tutum daha da sarıldım, ya ama bu hayallerimin ötesiydi, içimden hihihihi diye gülsem de bunu pek belli etmiyordum, Toprak olmasa bebek gibi ağzını burnunu sağa sola kıvıra kıvıra sevmek istiyordum. Neden bu kadar güzel kokuyordu bu delinin alacağı! "Sakalların çok güzeldi, kesme bir daha." Sakallarına şiir okurum ben onun. "Fark ettin yani?" Kaşlarını uzun zamandır aldırmadığını bile fark ederim, yavrum ben senin. "Sendeki her değişikliğin farkındayım emin ol!" Farkında bile değildir ama onu ilk defa görüyormuşum gibi her gördüğümde süzüyorum, tartıyorum, biçiyorum; tabii sizler farkındasınızdır! Ben onun bedenine ayrı, ruhuna ayrı fanteziler kuruyorum. "Anlat o halde," Deniz'in önceki hali ile şimdiki halini kıyasladım ve göze çarpan taraflarını saymaya başladım. "Sakalların çıkmaya başlamış ama bu şimdi olan bir olay değil çünkü birkaç gün önce de tek tük vardı, sen hemen çıksın diye tıraş olmuşsun.” Kazadan sonra yaralarından dolayı sakalları çıkmamıştı ve bunu çok fazla kafaya takmıştı. “Normalde kot-tişört-deri ceket takılan sen eşofman giymişsin. Bu arada zayıflamışsın, elmacık kemiklerin belirginleşmiş, kaşlarını aldırmayı unutmuşsun, duş jelini kullanmamışsın, ter kokunla sigara kokusu tenine sinmiş, sigara kokusundan bahsetmiyorum bile ve gerçekten de leş (!'KESİNLİKLE YALAN'!) gibi kokuyorsun!" derken kahkaha atıyordum. Kokusuna âşık olduğum adam, nasıl leş gibi koksun? " Sakal konusunda haklısın, kıyafet konusunda dışarda böyle giyindiğime bakma, evde ben rahatıma düşkünüm, boxerla bile gezerim! " Kafasına bir tane vurunca arsızca sırıtıp "Yalan mı söyleyeyim gülüm?" diye sordu. Başımı sallayarak “Asla yalan söyleme,” diyerek onu ikaz ettim. Yutkundu ve “Asla!” dedi. "Devam et bebeğim," dedim aramızdaki gerilimi sonlandırmak adına, sırıttığını hayal edebiliyordum. Allah'tan kısık sesle konuşuyorduk da Toprak duymuyordu. "Eşofman konusunda haklısın. Kaşlarım konusuna gelecek olursak o konuda bir şey diyemem, sadece kuaföre gidemedim. Saçlarımı bile kestiremedim, kestirmeyeceğim belertme gözlerini!" Bana bakmamıştı bile, gözlerimi belerttiğimi nereden bilmişti ki? Saçları uzunken gerçekten de çok havalı gözüküyordu, kestirdiğinde ise gidip keko tıraşı yaptıracaktı bundan emindim o yüzden kestirmese iyi olurdu. Ne kadar da güzel anlaşan iki çift oluvermiştik, birbirimizle konuşmadan da |
0% |