@hiyera212
|
İYİ OKUMALAR CANLAR 💯 54. Bölüm haftaya gelecektir. “E, anlat bakalım Toprak, Viyana ile nasıl gidiyor?” Deniz'den ayrılmış ve kafamı koltukların arasından geçirmiş merakla cevabı bekliyordum. Toprak gerçekten de ona aşıktı ama Viyana eski sevgilisi Nesil’den halen hoşlanıyordu. Deniz ensemden tutup beni kollarının arasına tekrar çekince gözlerimi yüzüne çevirdim ve onu itekledim. Enseden tutmak nedir, deli manyak? “Dümdüz gidiyor, ne, nasıl gidebilir ki?” Ofladım. Erkeklerle bu kız muhabbetleri yapılamıyordu, hele Toprak’la hiç yapılamıyordu. Şimdi Burak olsa kızın yükselenine kadar konuşurduk, ben Viyana ile çok fazla samimi olmadığım için onunla bu tarz sohbet edemiyordum ve haliyle Toprak’ın anlatması gerekiyordu. “Kız Toprak'a ot sattırıyor!” Kızgın bir ses tonu ile Deniz kardeşine sert bakışlar eşliğinde söylemişti bu sözleri. Tek kaşımı çattım. “Sen ciddi misin?” Şaşkınca sormuştum, beklemiyordum. Viyana kullanıyordu, Toprak kazadan sonra hiçbir şekilde kullanmamıştı ama satmak nedir? Viyana'dan beklerdim bunu ama sadece kullanmasını, satmasını değil. Toprak'tan ise bunu hiçbir şekilde beklemezdim, ot dediği ne yani uyuşturucu mu? Yok artık, daha neler göreceğim ben. Toprak gibi uyumlu, ana kuzusu ve örnek bir insan bunu nasıl yapar aklım almıyordu. Onaylamayan sesler çıkarttım. “Kızın sevgilisi var, Toprak da ona âşık olunca her dediğini yapıyor. Enayi!” Deniz kendini söylenmekten alamıyordu, bayağı kızmış görünüyordu. Kendisi de âşık olduğu için onun halinden biraz anlamasını beklerdim ama ot satmak konusunda haklıydı, çok ileriye gitmişti Toprak. “Sevgilisi eskiden varmış, eski, eskide kalmış. Hem ileride Toprak'tan hoşlanmayacağı anlamına gelmez ki! Ne de olsa eski sevgilisi, güncel değil ki!” “Ne yani, benden sonra başkasına gidebilecek misin sen?” Neden başkalarının konusuna burnumu soktum ki hem ne alaka? Biz biziz, onlar onlar! Herkesin aşkı, sevdası kendine! "Ne alaka şimdi!" Deniz'den biraz uzaklaşarak yüzüne bakmaya başladım. “Kendi düşüncelerin böyle olduğu için soruyorum, biz şimdi ayrılsak bir zaman sonra sen bir başkasına âşık olabilecekmişsin gibi konuştuğun için bilmek istedim.” Söylediklerinin saçmalığı karşısında ağzına çakmamak için zor tutuyordum kendimi. Gittikçe batıyordu ama susmuyordu. “Deniz Efe, şu an konu biz miyiz yoksa onlar mı?” “Biz ya da bir başkası, ben soruyorum ki sana ‘Biz ayrılsak sen başkasını sevebilecek misin?’ hele onu söyle bana!” “Bence sus artık.” Yıllarca onu sevip beklememe rağmen bana bu soruyu nasıl sorabiliyordu. Hele ki onunla ölümle yüz yüze kalmışken ve tüm umutsuzluğuna rağmen yanında kalıp tüm o depresif hallerine katlanmışken bana bu soruyu sorması incitmişti. “Sen bu soruya cevap vermek mi istemiyorsun yoksa veremiyor musun, ben onu anlasam susacağım da!” “Ağzına çarpacağım şimdi alacaksın cevabını!” Toprak’ın söylediklerini umursamadan asık suratıyla ve gittikçe sinirli bakan gözleri bana bakmaya devam etti. Toprak’ın söylediklerini eyleme geçirmek istesem de susmakla yetindim. “Bak susuyorsun, ben aldım cevabımı.” Deniz kazadan sonra çok alıngan olmaya başlamıştı, hatta çok değişmişti. Onun bu halleri artık beni sıkmaya başlamıştı, bazen elime alıp onu çok feci dövmek istiyordum ama canı acır diye yapmıyordum. “Allah aşkına ne anladın susmamdan da aldın cevabını, bana söylesene?” “Benden sonrası yok, onu anladım.” “Valla senden sonrasını bilmem de az sonra elimden sağ çıkacak mısın ona söz veremiyorum.” Yüzünü bana yaklaştırıp yanağını çevirdi. “Al öcünü de rahatla.” Öpücük mü kondurmalıydım yoksa Osmanlı tokadını mı, ikinci şık daha cazip gelmişti ama yüzünü yaklaştırınca biraz heyecanlanmıştım. Lanet girsin, küçük ve narin kalbime. “İstemiyorum, uzaklaş.” Dedim. Kalbim sızlamıştı. Omzunu silkip daha da yanağını yüzüme yaklaştırınca yüzüm yanmaya başlamıştı, ne kadar da utanmaz birisiydi, Toprak vardı ama neyse ki başını eğmişti bakmıyordu. Dudaklarımı yanağına bastırdığımda sıcacık yanağı kalbimi paramparça etti ve vücudum elektrik çarpılmış gibi oldu. Yanağını çevirip dudaklarıma kısa ama etkili bir öpücük bıraktığında şok içerisinde omuzlarından ittirip Toprak’a baktım, bıyık altından gülüyordu. Vay şerefsizler. “Onlar sevgiliydiler ya onlar da öpüşmüşlerdir değil mi?” Toprak’a inanamayarak baktım, ne kadar güzel. Bakmıştı, görmüştü işte. Vay anasını avradını sayın seyirciler! “Toprak sus ya, sana ne!” Konu beni acayip utandırmıştı hele az önceki olaydan sonra yer yarılsa da içine girseydim o dereceydi. Aynı zamanda da kızdırmıştı, başkalarının öpüşme hayatı umurumda değildi, bir kızın geçmişi sadece onu ilgilendirirdi, ne de olsa adı üzerinde geçmişti. Bunu sorgulamak bize mi düşmüştü? "Kesin öpüşmüşlerdir Toprak, sevgili ne için var? Sevsen de sevgili olsan da bunu arzu ediyorsun ne de olsa!" Az önce beni öpmesi ve şu an bunu söylemesi sinirimi bozmuştu. Bu nasıl bir tabirdir, sevgili sadece öpüşmek için mi var? Ay gerçekten yapıştıracağım Osmanlı tokadını. Osmanlı tokadını bir yapıştırdım, az kalsın Allah’ına kavuşuyordu. “Oha, sen az önce bana Herkül gücüyle şamar mı attın?” Yüzünde beş parmağımın beşinin de kızartısını görünce eserimle gurur duydum. Hafiften içim cız etse de bugün fazlasıyla ileri gitmişti. Hak etmişti. “Biz sevgiliyiz ya sırf bu yüzden mi, kalp bağı falan hiç mi yok yani?” Diye sordum, konuya açıklık getirmek istiyordum. Ne demeye çalışıyordu bu manyak? Acaba başkasından hoşlanmıştı da onu mu öpmek mi istemişti? Gördüğü bütün kızları öpmek istemiş miydi? Arzu derken nasıl bir arzuydu, Arzu dediği bir kız mıydı? Burak çıktığı bütün kızları öpmüştü, öpemediklerini de öpmek istemişti. Hepsiyle ayrı bir fantezi yaratmıştı kafasında, Deniz Efe Kaya, bana bu düşüncelerinin gerçek olmadığını söylesen iyi olur. “Sence bu mümkün mü, bizim aramızda kalp bağı, kader bağı, ruh bağı ne bağı varsa hepsi var.” “Aferin, adam ol ona göre konuş.” Pezevenk beyinli. Sesli bir nefes verdim dışarı. Rahatlamam lazımdı. “İçinden bana küfürler yağdırmayı bırak!” İçimden saydırmıştım evet, bunu nasıl duyabilirdi? Vay be, aşka bak anasını. “Küfür demeyelim de az ucundan laf attım diyelim, no küfür.” “İyi, kadın gibi davran.!” Gözlerimi devirdim. “Cinsiyetçi!” “Küfürbaz!” “Kesin sesinizi isterseniz, ikinize birden çarpacağım şimdi!” Sen sus.” Deniz ile birbirimize baktık, aynı anda söylediğimiz sözler bizi gülümsetti. “Çok salaksınız.” “Sen kessene şu sesini ya!” Toprak alınmamıştı. “Kesmiyorum sesimi falan, gelip sustursana beni.” Toprak’ın alayla söylediği sözlere gülmekle yetindim, insan kardeşine de cilve yapmazdı yani. Dudaklarını büzüp arkaya doğru yaklaşınca Deniz dudaklarını iki parmağının arasında sıkıştırınca ortaya komik bir görüntü çıktı ve ben kahkahalarıma engel olamadım. Az önce ki gergin ortam bir anda yumuşamıştı, tabi bu iki gerzek kavgaya tutuşmazsa. Toprak zor bela dudaklarını kurtarmıştı, “Allah seni napmaya öküz. Dudaklarımı emcüklesen bu kadar acımazdı.” Kafasına bir tane şaplak yediğinde daha fazla uzatmadı ve önüne dönüp arabayı çalıştırdı. “Çok konuşuyorsun Toprak, çok konuşanı fazla yaşatmazlar.” “Diyen de sabahtan beri kafamı şişiren kişi!” Dilimi çıkardım, pis insan. “Neyse, Burak’ı görüp çıkalım ya. Ne kadar uzattın lan yolu, on dakikalık yolu bir saate çıkardın anasını satayım.” “Gidiyorum lan, gidiyorum.” Yolun kalan kısmında Deniz'in sağlam bacağına uzanmıştım. Toprak bu hallerimize çoktan alışmıştı, onun yanında Burak’ın yanında olduğumdan daha rahat hissediyordum. Nedense Burak kardeşim gibi olduğu için ondan birazcık çekiniyordum. *** Deniz ile ben spor salonundan içeri giriyorduk, Toprak ise işi olduğu için kalmamıştı. Viyana’nın yanına gitmeyecekse de başka bir şey bilmiyordum. Benden hiçbir şey kaçmazdı. Deniz ile beraber içeri girdikten sonra asansöre doğru ilerleyip onu beklemeden içeri girdim ve kapıyı kapatan düğmeye basılı tutup ikinci katı tuşladım. Asansör yukarı doğru hareket etti ve ikinci katta durdu. Deniz beyefendi hazretleri azıcık bunu hak etmişti, üstelik asansörde beni öpmeye falan kalkışırdı, kamera çekerdi de rezil olurduk. Üstelik o öpüşme konusu yüzünden uzun bir müddet onu öpmeyi düşünmüyordum, öküz insan yavrusu beni sinir etmişti. Burak yüzme havuzunun orada olduğunu söylemişti, bu yüzden Deniz’i beklemeden oraya doğru ilerledim. Kendini adam sanan erkek şahıslar bana ıslık çalarken onlara aldırmadan ilerlemeye devam ettim. Bunlar neden böyle salaktı? Neden buradaki çoğunluk erkekti ve yarısından çoğu çıplaktı? Havuzdaydık ondandır herhalde. Çok rahatsız ediciydi. Uzun boylu, esmer bir oğlan karşıma geçip dudaklarını yana doğru kıvırdığında kaşlarımı çattım. Sapıkça bir görünümü vardı. Tuana’nın bir günü olaysız geçemez miydi, illaki kavga çıkacaktı. “Birisine mi baktın güzelim?” Oğlanın üzerinde şorttan başka da bir şey yoktu ve aşırı rahatsız etmişti beni, güzelim nedir üstelik, pis tacizci. Onunla ilgilenmediğimi göstermek için omzuna çarparak ilerlemeye çalıştım ama kolumdan tuttu ve gitmemi engelledi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı, yaralı kolumu tutmuştu ve çok canım yanmıştı. Acı dolu bir nida çıkarsam da kolumu bırakmadı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen be?" Diye ciyakladım, bana hangi hakla dokunabilirdi bu pis elleriyle? Elini itmeye çalışsam da kolumu bırakmadı, ne bu samimiyet? Esmer çocuk narsist bir şekilde sırıtıp ardından göz kırptı. Gözleri yerinden çıkasıca! “Hoşuma gitti bu tavrın, ilgimi çektin. Konuşalım mı şu köşede?” İşaret ettiği köşede duşa kabinler vardı, ne kadar da ütopik düşünceler içerisindeydi bu zavallı insan yavrusu. Oğuz'un öğrettiği bir hareketi deneme zamanımın geldiğini anlayarak sırıttım. Yani gördünüz kendisi kaşındı. "Neden sırıtıyorsun, çok mu hoşuna gitti? İstersen akşam bize gidebiliriz, ne dersin?" Arka tondan Gazapizm 'Heyecanı Yok!' çalıyordu. Bu arada bizim Burak ile Mert tam bir Çukur hayranıydı. Bu müzik bana onların diziyi izlerkenki hallerini anımsattı. Montumun cebinde yok kuruş Ama yine yok! Elinden kolumu zor da olsa kurtardım ve kolundan tutarak ona arkamı döndüm ve çevik bir şekilde onu kaldırıp yere doğru fırlattım. Eskisine göre daha da zorlansam da fırlatıvermiştim, zaten zayıf bir çocukcuktu. Pislik. Bu hareket birkaç saniyemi almıştı, vay be, bizim çocuklar bir de beni kavgaya almıyorlardı. Alın işte! Çocuk yerde kımıldamadan şaşkın bir şekilde bana bakarken diğer çocuklar da aynı şekilde bakıyordu. Bütün parmaklarımı çıtlattım, ayak parmaklarım da dahil. Oh oh, havalara girdim. “Sen az önce beni ters çevirip fırlattın mı?” Başımı onaylarcasına salladım, şaşkın suratı öfkeye dönüştü. “Şimdi de böbürleniyor ve yaptığın şeyle gurur mu duyuyorsun?” Tekrar başımı salladım ve ilerlemek için bir iki adım atmıştım ki “Kahpe, gelip kaldırsana beni!” dediğinde arkamı dönüp hızla yanına gittim, tam kafasına tekme atacaktım ki dua etsin sevgilim gelmişti. “Tuana?” Deniz seni şimdi lime lime edecek çocuk, kaç bence! Deniz yanıma gelip önümdeki çocukla benim aramda mekik dokuyan gözlerle bakıyordu. “Ne oluyor lan?” Gözlerimle yerdeki şahsı işaret ettim, “Kolumu tutup beni kabinlerin oraya götürmeye çalıştı.” Dedim. Azıcık abartmıştım ama bana dediği kelime çok iticiydi, yesin dayağını işte. "Kuzey? Kuzen?" Kuzey mi, bu yaratık kuzeni miydi, benim bilmediğim hangi kuzendendi bu? Hiç tanımıyordum, isim olarak bilsem de sıfatsız suratını daha önce görmemiştim. “Seninki olduğunu bilmiyordum lan, bu arada sert kızmış!” Tek kaşımı çatarak aralarındaki muhabbete kollarımı birbirine bağlayarak bakakaldım. Bana kahpe demişti, vurmayacak mıydı şimdi bu beyinsize? “Oğlum sen nasıl bir midesizsin, nasıl sevgilime dokunursun?” “Acaba burada neler oluyor, Deniz bu senin kuzenin mi?” Kuzey bu arada ayağa kalkmıştı. “Evet güzelim, kuzeniyim. Gelip geçici bir şekilde değil hem de sonsuza kadar kuzeniyim!” Az önce sevgilimin kuzeni, sevgilimi mi kıskanmıştı, benden? Ay bu kadar itici olunamaz! ‘Aynen canım, aynı sen!’ Gözlerimi devirdim. “Kuzey, sikerim o dilini. Güzelim, ne lan?” Deniz onu omuzlarından ittirdiğinde ‘Ben demiştim.’ Bakışlarımı ona gönderdim, çünkü ben demiştim. “Olum haksız mıyım, gelip geçici birisi için benimle tartışma boşuna!” Bastıra bastıra söyledikleri kalbimi kırdı ama belli etmek istemedim. Daha yeni tanıştığım biri yüzünden üzülmek gibi bir lüksüm olmamalıydı. Neden böyle bir şey söylemişti ki evet, kalbim kırıldı tamam mı? Neden ailesinden biri beni sevmemişti ki? Tamam tanımadığım bir akrabası ama bütün sülalesi beni sevsin istiyordum. “Kuzey ondan özür diliyorsun, pardon ondan dedim, sevgilimden özür dile!" Deniz sinirlenmişti, küstah bir şekilde bana bakmakla yetindi Kuzey. “Hayır.” Net bir şekilde söyledi, ardından konuşmasına devam etti. Deniz'e baktım ve “Hadi gidelim sevgilim, Burak merak etmiştir!” Boş kafalı Kuzey’e baktım, “Onun özrüne ihtiyacım yok, mümkünse benimle asla konuşmasın.” Deniz, Kuzey'e sert bir şekilde bakıyor ve özür dilemesini bekliyordu ama Kuzey inada bindirmiş çocuk gibi omuz silkiyordu. Parmak uçlarımda yükselerek Deniz’in kulağına fısıldadım: “Çişim geldi, gel gidelim!” Gülmemek için dişlerimi dudaklarıma geçirdim. “Sonra seninle görüşeceğiz emmi oğlu, görüşeceğiz.” Deyip sağlam kolumdan tuttu ve tuvaletlerin olduğu tarafa ilerletti. Onun adımlarına ayak uydurmak zordu ama aksadığı için eskisine göre yavaştı ve ben onunla sonunda aynı uzunlukta yürüyebiliyordum. Bu güzel bir histi. “Çişinin sırası mıydı?” Kızlar ve erkekler tuvaleti yazan yerin ayrımındaydık, aynı zamanda temizlik malzemelerinin olduğu bir odada vardı ve kapısı açıktı. Kolumu ondan kurtarıp parmaklarımı parmaklarına geçirip odaya doğru çekiştirdim. “N… Ne yapıyon?” Heyecanlanmıştı. Onu odaya çektim ve kapıyı kapattım, öpmeme kararımdan bu kadar kısa sürede vazgeçmek hiç benlik değildi ama ne yapayım, şu çocuk öpülmez mi? Deniz'in çenesinden tutup kendime çevirdim ve gözlerimi gözlerine odakladım. Onun bana kilitlendiğini anladığımda bakışlarımı ondan kaçırsam da bu uzun sürmedi ve tekrar bakışmaya devam etmemizi sağladım. Kalplerimizin ritim sesleri odada yankılanıyor olmalıydı, kulaklarıma kalbimin sesi geliyordu. Dudaklarımın üzerinde yavaşça dilimi gezdirdim, öpmek istiyordum ama aradaki boy farkı buna engel oluyordu. Öpsene oğlum! Bakışları dudaklarımdaydı, benimki de dudaklarına kaydı. Dalga geçer gibi dudakları kenara kaymıştı, gülümsedi. Deniz az önce bıraktığım elini elime indirip parmaklarını benimkine kenetledi, yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırdığında heyecandan hararet basmıştı. Neden bu kadar sıcak olmuştu ki burası? Elimi bırakıp omuzlarımdan tuttuğu gibi beni duvara yavaşça çevirdi, şimdi ben onun himayesi altındaydım. Az önce o benim etki alanımdayken şimdi işler tersine dönmüştü. “De… Deniz?” Bendeki kontrol gitmişti, artık kontrol tamamen ondaydı. Bir eli belime gitti ve kendine çekti, diğer eli yanağına düşmüş birkaç tel saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Parmaklarıyla yanağımı okşadığında yüzüme daha da eğilmişti. Sık sık nefes alıp verdiğimden olsa gerek göğsüm ona çarpıyordu ve daha bir tuhaf oluyordum. “Senden çok özür dilerim, bugün ki olanlar için, her şey için! Aylardır devam eden saçma davranışlarımı affet.” Kollarımı beline dolarken parmak uçlarımda yükseldim, “Deniz, seni seviyorum ve hiçbir şey bunu değiştirmez.” Gülücüğümden öp beni... Deniz eğilerek dudaklarıma dudaklarını bastırdı ve birkaç saniye hareketsiz bekledi. Bu güzel bir histi ama ben sabırsız birisiydim, onu öpmek ve öpmek istiyordum. Hep öpmek. Arzu dediği, bu olmalıydı. Dudaklarımı aralayıp dudaklarını hafifçe dişledim, tadı sevgiyle harmanlanmış aşk tadındaydı. Adeta kalbim halay çekiyordu, bu öpüşme kalbimi bir gün yerinden çıkaracaktı. Buna inanamıyordum ama bu deli beni acayip güzel öpüyordu! Elim saçlarına gitti ve kendime daha da çektim, eğilmekten boynu ağrımış olacak ki belimden tutup kucağına aldı, bacaklarımı beline doladım. “Delirttin kız beni, delirttin!” Dudaklarımı yaladım. “Hımm, iyi etmişim. Oh, mis mis.” Odada ki tezgâha doğru ilerleyip beni üstüne oturttu. “Bakiyim, ne kadar mismiş.” Tekrar dudakları dudaklarımı bulduğunda ben de aynı şekilde karşılık vermeye çalışıyordum. Odada resmen öpüşme sesi yankılanıyordu ama umurumuzda değildi, manyamış olabilir miydik? Kapı sertçe açılıp aynı hızla kapandığında bacaklarımı Deniz’in belinden çözüp omzundan ittirmiş ve gelen kişiye bakmıştım. Lanet bir utanç tüm bedenimi ele geçirmişti. Burak öfkeli bir yüz ifadesi ile bize bakıyordu, yüzü kıpkırmızıydı, eminim bizim de öyleydi. “Ne yapıyorsunuz lan burada?” Deniz baş parmağı ile dudağını sildi ve yanına doğru adımladı, arkadan da ne güzel gözüküyordu sevdiceğim. Onu öpmek nefisti ama Burak’ın görmesi cehennem gibiydi, tam bir rezillikti. Başımı öne eğmek istesem de tezgâhtan inip Deniz’in arkasına sığındım, Oğuzhan bizi bazsa bu kadar utanırdım. “Sana ne oluyor lan?” “Oğlum mal mısın sen, dışarıdakiler neler diyor hakkınızda sen beni mi sorguluyorsun?” “Kim ne diyor? Burak’ın suratına bile bakamamıştım ama çeneme de engel olamazdım. “Anlayan anladı ne dediklerini de neyse, ben eve gidiyorum, siz de eve gidin başka yerde yiyişin!”
|
0% |