@hiyera212
|
Ter, sıcak ve kalabalık. Şu anı anlatmam gerekirse bu üç kelime yeterdi herhalde. Havanın sıcak olmasının yanında bir de kalabalık eklenmiş ve ortamı boğucu bir ter kokusu kaplamıştı. Mezuniyetimizi kutluyorduk ve üç ayrı sınıf olduğundan bayağı kalabalıktı. Bedenlerden akan ıslak ve leş gibi kokan terler, parfümlere karışmış havaya pis bir koku sarmıştı. Birbirine çarpan bedenler, kenarda yiyişen aptal aşıklar ve sürekli fotoğraf çekilen arkadaşlar… Mezuniyetimizi sigara ve alkol kokusunun salonda hakimiyet kurma çabası mahvediyordu. Bu kokudan oldum olası nefret ediyordum, iğreniyordum. Midemi bulandırıyor ve sürekli başımı ağrıtıyordu. Normalde Deniz'de bu koku bana ne kadar hoş gelse de kapalı bir salonda ve yabancılar tarafından salgılandığından mıdır nedir, midemi bulandırmaya yetmişti. Tavanda 20'ye yakın spot ışığı salonu aydınlatıyordu, mezuniyeti düğün salonunda kutluyorduk. Hoparlörden İrem Derici 'Gir Kanıma' şarkısı ortamı coşturuyordu, her birimizin ağzından şarkı sözleri dökülüyor İrem Derici'ye eşlik ediyorduk. Salonun ortasında toplanmış vücudumuzu bir o yana bir bu yana sallıyorduk. Toprak, Burak, Viyana ve Deniz Efe’de yeni gelmiş içeri giriyorlardı. Erkeklerin geneli gömlek pantolon takılırken kızlar elbise tarzı kıyafetler tercih etmişti, tabi ben de elbise giymiştim. Elbiseyi normal şartlarda kendime yakıştırmasam da Deniz aldığı için giymiştim ve gerçekten de güzel olmuştu. Kısa kollu, kırmızı, midi boy, saten bir elbiseydi. Burak yanıma yaklaşınca diğerleri başka tarafa gitti, hayret Deniz gelmemişti yanıma, hatta diğerleri de gelmemişti! Acaba bir halt yedim de haberim mi yok? Aslında ders çalışmaktan onlara vakit ayırmadığım doğruydu ama bu böyle davranmalarını gerektirmezdi. Zaten hepsinin sınavı vardı. Burak yanıma gelince kolundan tutup yanıma çektim, "Kanka bizimkilerin derdi ne? Bugünlerde bir tuhaflar ya, sana bir şey dediler mi?" sorumu geçiştirir gibi bakışlarını kaçıran Burak sinirlerimi bozmama yetmişti. Omuzlarını silkmesiyle omzuna bir tane geçirdim! "Hey kime diyorum ben ya, Toprak'a ne oldu, beyefendi beni görmezden geliyor?" soruma tek kaşını çatarak birkaç saniye bana baktı, yine yanıt vermeyince cimcikledim. "Ah! Ne bileyim kızım ben. Git kendin sorsana? Ne oldu abicim, diyorum beni tersliyor. Bende kaçtım, seni görmesem ne bok yerdim, inan bilmiyorum." deyip bana göz kırptı ve bize doğru gelen Ahsen'i gösterdi. "Yengen geldi, ikile!" deyip yanağımdan makas aldı. Ben de saçlarını karıştırıp "Benden mi kıskanıyorsun?" diye şaşkınca sordum. "Ne bileyim, belki lezbiyensindir." deyince kafasına bir tane vurup "Siktir git." dedim. Sonra ağzımı kapatıp yerimde zıplayarak "Al senin yüzünden küfür ettim! Mutlu musun?" kahkaha atarak "Daha mutluyum güzelim, hadi! Adigos amigos!" gözlerimi devirim "Hepiniz beni terk ediyorsunuz, hem de şimdiden!" söylenmemi duymadı bile! Zaten bu yıldan sonra hepimizin dağılacağından emindim, herkes kendi hayatına bakacaktı ama bu biraz erken oluyordu. Ortalarda boş boş gezerken Toprak ile Deniz'i tartışırken gördüm. Neden hep bir tartışma içindeydiler, zaten bir tuhaftılar. Benim yanıma bile gelmemişti Deniz Efendi. Bir de sevgilim olacaktı! Düşüncelerimden silkelenip kendime gelmeye çalıştım. Memoş beni yanına çağırdığını belli eden hareketler yapınca yanına doğru ilerledim. Memoş 11. sınıfa gidiyordu, iyi anlaştığım birisiydi, babası düğün organizatörü olduğu için buradaki aletleri kullanmayı biliyordu, o yüzden çağırmıştık. Memoş’un yanına ilerledim, bir şey söyleyeceğini söyleyip beni kolumdan çekiştirerek mutfağın olduğu tarafa doğru yürüdük. Daha bir şey söylemeden eliyle Deniz’i işaret etti. Deniz bir kızla konuşuyordu, kızın arkası dönük olduğu için kim olduğunu kestiremiyordum. Öyle hararetli konuşuyorlardı ki kavga edeceklerini hissetmiştim ya da şu an kavga ediyor olabilirlerdi. Kim ki bu yelloz benim kocama çirkefleşiyordu acaba, Deniz’in ölümcül bakışları beni bulduğunda çok uzun sürmeden gözlerini kaçırıp kıza ir şeyler daha söyledi ve arkasını dönüp uzaklaştı. Ne olduğunu anlayamamıştım ama bunun hesabını da sorardım. Herkesle fotoğraf çektik, çok güzel videolar çekip anında paylaştık, herkes çok eğleniyordu. Deniz dışında. Neden yanıma gelmiyordu, ben neden yanına gidemiyordum bilmiyorum ama gitmek istemiyordum. İçimde kötü bir his vardı, kalbim sıkışıyordu. Yıllardır bana aşık olan, umursamadığım, takmadığım, görüp de sinirlenmemeye ant içtiğim Berat yanağımdan öptüğünde ona şaşkınca bakmakla yetinmeyip yanağına okkalı Osmanlı tokadını yapıştırdım. Yüzündeki iz ile elimin yanması aynı anda oldu. "Ne yapıyorsun sen be, geri zekalı?" diye bağırdım. Etrafa hızla baktım, Deniz gördüyse ayvayı yerdi bu salak. “Ne yapayım, seni öpmeden mezun olursam kalbim paramparça kalırdı.” “Siktir git, kalbini köpekler parçalasın!” “Emret sevdiceğim, senin için kalbimi paramparça etmeye razıyım. Sen yeter ki bir gülümse!” Orta parmağımı gösterip yanından uzaklaştım. Kuzenim Süleyman yanıma gelince kulağımın dibinde Memoş’a "Kanka oradan Sen Sevda Mısın'ı patlat da kuzenciğimle bir dans edelim!" diye hönkürünce, Memoş’ta kafasını sallayarak istek parçasını açtı. O sırada da Süleyman, Berat'ın kulağına bir şeyler söyledi, arkasını dönüp giderken de ayağına çelme taktı ve ardından kıçına tekmeyi bastı. Gülemedim, o kadar salak ki! Acıyordum ona. Şarkının çalması ile çiftler dans etmeye başlamıştı, kuzenimle eniştem bile dans etmeye başladılar. Mercan’la Bulut o kadar çok yakışmışlardı ki kıskanmadan edemedim. Süleyman'ın omzuna ellerimi koyup onun belime ellerini koymasını bekledim ve çok geçmeden de beklediğim şey oldu. Şarkıya eşlik ederken gözlerimi kapattım ve başımı Süleyman'ın göğsüne dayadım. Normalde dakika başı kavga ediyorduk ancak bugün hiç kavga etmemiştik. Bu bana anormal gelse de halimden memnundum. Gözlerimi açmış etrafa bakarken Deniz'in az önce konuştuğu kızla tartıştığını gördüm, sonra Deniz kıza çıkışı işaret etti. Kız ise Deniz'e aniden yaklaştı ve kafasını ona doğru uzattı, gömleğinin yakalarından tutup kendine çekerek onu öptü; bu iğrençti. Midem bulanmaya başlayınca gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Kızın Gazel oluşu daha da midemi bulandırmıştı. Gözlerimdeki yaşlara aldırmadan Süleyman'ı ittirdim ve gözlerimi kurulayıp tuvalete doğru hızla ilerlemeye başladım. Zaten tam da şarkı bitmişti, Süleyman kolumu tutamamıştı ve arkamdan geldiğine bahse girebilirdim. Hemen boş kabinlerden birine girip klozetin kapalı olan kapağının üzerine sinip oturdum. Kapının açılma ve kapanma sesi kulaklarımı sağır etse de herhangi bir ses veya nida dökülmedi ağzımdan. Sadece aklımdan ve beynimden geçen düşüncelerimin yok olmasını bekledim. Biri kabinin önünde durdu ve kapıyı tıklattı "Tuana içeridesin ve ağlıyorsun bunu biliyorum. Bana söyle neden ağlıyorsun?" başını kapıya yasladığını duydum ama cevap vermedim. Bu da canım kuzenimi sinirlendirmiş olacak ki "Tuana ne oluyor, yanlış bir şey mi yaptım? Anlamıyorum!" diye kükredi ama korkmayacak kadar kötüydüm. Zaten şu an gerçekten de Deniz'i kaybetmekten çok korkuyordum. Bu korkunun yanında ondan korkmam imkânsız gibi bir şeydi. Deniz'i hem affetmekten hem de nefret etmekten çok korkuyordum, sevdiğim insan bu olamazdı! Kafam allak bullaktı! "Tamam kardeşim sen git ben halledeceğim," diyen Deniz'in sesini duymamla kalbim öncekinden de daha sıkışmaya başladı. Yüzünü bile görmek istemiyordum. Bana neler olduğunu bilmiyordum ama ilk önce bana aşk itirafı yapıp sonra başka kızlarla takılabileceğini sanıyorsa çok yanılıyordu. Bunu bana yapamazdı, ben bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım! Konuşmaya çalışıyordum ama yapamıyordum, ona küfürler etmek, bağırmak istiyordum ama nefesim daralıyordu ve ben bundan nefret ediyordum. Bir elim boğazımda diğer elim havada nefes almaya çalışıyordum. Bu iğrenç tuvalet kokusunda nefes almamak daha cazip geliyor olsa da bir gram oksijene hayır demezdim. Süleyman sabırsız bir sesle "Tuana ne oluyor orada, kapıyı aç lan?" diye bağırdı, sesi gürdü her zaman ki gibi. İçimden ona kadar saydım, daha iyi gibi hissediyordum. Kapıyı açıp Deniz’le yüzleşecek kadar iyi hissetmiyordum ama bu lanet kokuya da daha fazla maruz kalmak istemiyordum. Kapıyı açmadan hemen önce “Ben gidip su alacağım, panik atağı tutabilir.” Diyerek Süleyman’ın gittiğini duydum. “Tuana aç kapıyı, yalvarırım. Hiçbir şey görüldüğü gibi değil!” Gerçekten çok klişe cümleleri ağzını burnunu kırmam için yeterliydi. Bu olanların hiçbir açıklaması olamazdı, kendisi bir seksen küsür boyu ile bir altmışlık kız tarafından öpülmüştü. Eğilmeseydi, dudağını çevirseydi. Ama yapmamıştı, öpmesine izin vermişti. Deniz ile baş başa kalmak bu durumda bile beni heyecanlandırmıştı, şu an kendimizi tuvalete hapsedip öpüşmek varken kendisinin milletin içinde başka kızla öpüşmesine şahit olmuştum. Bunun hiçbir açıklaması olamazdı.
|
0% |